Kayıt Ol

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz

Çevrimdışı Bardes

  • **
  • 210
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz
« : 11 Mayıs 2010, 21:35:39 »
Spoiler: Göster



"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.

Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşıyordum.

Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kar. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı."

Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, beş yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof, hem fırlama bir oğlan... Hikayeyi ve "karakteri" çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor, anlatıda...
Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tatlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.
(Arka Kapak)


Yorumum:

Okuduğum en sağlam kitaplardan. Polisiye deyip de kenara atılacak türden değil. Fantastik, mizah, felsefe, polisiye gibi türler harmanlanmış, daha ne olsun? Oldukça keyifli. Ciddi ciddi kahkaha atarak okudum. Alper Kamu karakteri en sevdiğim karakter olup çıktı :D
Nihayetinde Oğullar ve Rencide Ruhlar  Alper Canıgüz’e hayran, Alper Kamu’ya aşık olmama sebep oldu :D
İki kez okudum , daha da okurum bıkmam, bırakmam :D

Son olarak da şunu söyleyeyim:

“Ben sevdim eller alsın.”



Yazarın forumumuzdaki diğer eserleri:

-Tatlı Rüyalar
-Gizli Ajans

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #1 : 18 Haziran 2010, 20:02:28 »
Alper Canıgüz'ün romanını parıldayan gözlerle okudum. Boğazımıza kadar çeviri romanlara, yahut çarpık dillere o kadar batmışız ki; bu kitap bende uyandırıcı bir etki yaptı. Daha keskin bir ifadeyle: Gözümü açtı. Türk edebiyatından böyle satırlar okumak, pek çok hazzın üstündeymiş meğer.

Kitap beş yaşında bir çocuğun, tesadüf eseri içine sürüklendiği bir cinayeti aydınlatma çabasını anlatıyor. Alper Canıgüz'ün kıvrak dili, içten anlatımı ve sürükleyen kurguculuğu nedeniyle kitabı elimden bırakamadım. Kitap okuma konusunda son zamanlarda yaşadığım 'aylaklığı' bu kitapla aştım diyebilirim. Çünkü iki oturuşta bir kitap bitirmeyeli aylar, belki de yıl olmuştu.

Gerek felsefesi, gerek mizahı, gerek yerinde eleştirileriyle de; daha ilk sayfadan gönlümde kurduğu tahtı epey bir pekiştirdi "Oğullar ve Rencide Ruhlar". Açıkçası şu an elimde olsa, yazarın diğer kitapları olan "Gizliajans" ve "Tatlı Rüyalar"ı bir an bile bekletmeden okumaya koyulurdum.

Çok iddialı bir şekilde öneriyorum bu kitabı, pişman olmayacaksınız.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #2 : 18 Haziran 2010, 20:09:17 »
Bu aralar Türk yazarlarımızdan bir şeyler okumak isterken bu tanıtımı görmem bir işaret mi :)? Sanırım öyle.

5 yaşındaki bir çocuk zehir gibi bir akla sahip gibi geldi, o kısa tanıtımda. Merak uyandırıyor açıkçası. Ama ben de bu merakı konusuyla değil de kısa örnekle yaptı.

Tavsiyeni dikkate alıp kitabı almaya çalışacağım :). Ellerine sağlık

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #3 : 18 Haziran 2010, 20:12:22 »
Ahmet Ümit'ten sonra sıkı bir Türk yazar okumayalı çok uzun zaman olmuştu.Kitap tanıtımını gördüğümde yazanın bir Türk olması beni ilk önce soğuttu.Böyle ön yargıları aşmak gerekiyor demek ki.Konu da ilginç.Umarım en yakın zamanda alabilirim.Tanıtım için ellerine sağlık :)
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Bardes

  • **
  • 210
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #4 : 18 Haziran 2010, 20:33:16 »
Bu konu açılmıştı ama neyse :D

Daha önce söylediğim gibi:


Okuduğum en sağlam kitaplardan. Polisiye deyip de kenara atılacak türden değil. Fantastik, mizah, felsefe, polisiye gibi türler harmanlanmış, daha ne olsun? Oldukça keyifli. Ciddi ciddi kahkaha atarak okudum. Alper Kamu karakteri en sevdiğim karakter olup çıktı :D
Nihayetinde Oğullar ve Rencide Ruhlar  Alper Canıgüz’e hayran, Alper Kamu’ya aşık olmama sebep oldu :D
İki kez okudum , daha da okurum bıkmam, bırakmam :D

Son olarak da şunu söyleyeyim:

“Ben sevdim eller alsın.”




Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #5 : 18 Haziran 2010, 20:45:10 »
Tamamdır birleştirildi konular biraz da düzenleme yaptım. Alper Canıgüz'e +rep.
try again fail again fail better

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #6 : 19 Haziran 2010, 18:23:06 »
Birleştirme için teşekkürler, gözümden kaçmış affola. :)

Hazal Abla, bu kitabı beğenmezsen bir ömür boyu kırbaçla beni. :D

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #7 : 24 Kasım 2010, 21:43:15 »
Burada yapılan övgüler üzerine aldığım ve bir nebze olsun pişman olmadığım kitaptır kendileri. İyiki de almışım diyorum :).

Alper Canıgüz'ün espirili ve hiciv dolu anlatımı her bir kelimeyi okumaya zorluyor. Kahramanın 5 yaşında bir "çocuk" olması ise daha da beter bağlıyor sizi :D. "Büyümüş de küçüklmüş" tanımı 5 yaşındaki Alper Kamu'ya çok yakışan bir tabir olmakla beraber, büyüklerin dünyasındaki sıradanlık ve saçmalıkları bir çocuğun alay dolu gözünden anlatıyor. Zaman zaman Alper Kamu'yu "ileri" bir çocuk olarak görsem de, bazı durumlarda yazar onun yine de bir çocuk olduğunu göstermeyi ihmal etmiyor. Tabii bir yandan da hikayenin aksiyon yanını unutmamış. Tüm bunların yanı sıra patlak veren bir cinayet ve olayın tek tanığı olan 5 yaşındaki kahramanımızın maceraları da hikayeyi iyice renklendiriyor.

Çevreye, komşulara, mahalleye, arkadaşlarına, eğitim sistemine, devlete ve daha pek çok şeye tepkisini koyan Alper Kamu'nun bakış açısı ve olayları eleştirirken ki tavırları enfes. En kısa zamanda Alper Canıgüz'ün diğer kitaplarını da okumak istiyorum.

Son zamanlarda Türk yazarlarda büyük bir değişim var, habersiz kalmayın :D! Okunmalı, okutulmalı.

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #8 : 02 Aralık 2010, 11:23:01 »
Bu kitabın neden 9 baskı yaptığını anladım.

Birbiriden farklı etrafımda bulunan dokuz ayrı insan ve dokuz ayrı hayat gelip bu kitabı bitirdikten hatta bitirmeden kendilerine vermemi istediklerini belirttiler.

Okuduğum kitaplara bırakın göz atmak, dalga geçmeye yer arayanların bile kitabı ödün almak isteyenlerin arasında yer alması; Canıgüz'ün besmele ile her kitabı matbaaya verdiği ve dağıtımında da üç ihlas suresi okuyup üç kere de başının üstünden çevirerek bizlere ulaştırdığının kanıtıdır bence.

Yoksa 9 baskıya ulaşamazdı. Kesin bir iş var bu işin içinde...
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Kharas

  • **
  • 53
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #9 : 02 Aralık 2010, 19:36:39 »
Arkadaş tavsiyesi ile zorla elime tutuşturulmuştu bu kitap. Sonra aynı arkadaş zorla kitabını benden geri aldı :D.

Kesinlikle okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Kitaptaki eleştirilere hak vermeden edemedim ve her göndermede ayrı bir incelik, mizah ve ayrıntı gördüm. Elimden bırakamadan okudum diyebilirim.
Anlatımı ise, (birinci kişi ağzından anlatılan kitaplara karşı önyargılı bir insanımdır) 5 yaşındaki baş kahramanımızın ağzından anlatıldığından mıdır artık bilmiyorum, okuyucuyu kitaba kilitleyen bir başka neden. Çocuk kahramanımızın pervasızlığı, olaylara yürüttüğü akıl ve herkesi yerin dibine sokan ve doğru tespitleri görülmeye değer!
Okurken hiç sıkılmadım desem yeridir. 5 yaşındaki kahramanımız Alper Kamu'ya ise hayran kaldım. Kendisi, Allah düşmanımın başına öyle kardeş versin diyeceğiniz cinstendir ;D.

Mizahi yönü güçlü, eleştirel yönü ondan daha da güçlü bir kitap Oğullar ve Rencide Ruhlar.


Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #10 : 02 Mayıs 2011, 18:09:28 »
Spoiler: Göster
“… Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu… Hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınz bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir.
 
Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içinde gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik biçimde tanrıyla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.
 
Sevdiğiniz birinin ölümü, örneğin, yüzleşmenizi sağlayabilir kendinize söylediğiniz yalanlarla. Ya da ananızdan yediğiniz okkalı bir dayak. Üstelik siz, ananızın canınıza okumak için haklı duygusal gerekçeleri bulunduğuna inanmaya hazırken, içinizi parçalayan onun gözü dönmüşlüğü değil, beyninizi zedelememek için sopayı sadece kollarınıza ve bacaklarınıza indirecek kadar düşünceli davranması olabilir. Nihayet onun elinden kurtulup kendinizi odanıza attığınızda pencereden giren akşam güneşinin ışığında neşeyle dans eden tozlar dört bir yana dağılır. Onların huzurunu kaçırmak sizi öyle üzer ki, içiniz feci bir dışlanmışlık duygusuyla dolar. Birden gözlerinize yaşlar hucum eder. Bu küçük sevimli yaratıkların sizden korkmasını hazmedemezsiniz. İki saatlik dayak seansına gık demeden dayanan siz, yere kapanıp zırıl zırıl ağlamaya başlarsınız. Sonra bir toz tanesi gelip parmağınızın üzerine konuverir. Usulca oynatırsınız parmağınızı. Hala oradadır. Derken diğerleri ona katılırlar. Yerde yatarken üzerinize toz tanecikleri yağar. Sırt çevirdiğiniz hayat o noktada sizi kucaklarken hıçkırıklarınız fraktal bir dans müziğine dönüşür.
 
Bir gün toz zerrecikleri sizi bağrına basarsa bilin ki ya nirvanaya ulaştınız ya çıldırdınız. Hangisi olduğuna kendiniz karar vereceksiniz.”
try again fail again fail better

Çevrimdışı andien

  • *
  • 29
  • Rom: 1
  • Meditating Frog
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #11 : 10 Haziran 2011, 14:42:24 »
Müjde! Yeni Alper Kamu kitabı geliyor. Bugün Radikal Kitapta bir bölümü yayınladı:

Baba Yarısı, Vefasız Karısı

Aylardan hep kasım, günlerden hep perşembe ve saatin de hep öğleden sonra üç olduğunu düşünün; ben Alper Kamu beş yıldır, yani doğduğum günden beri, işte böyle bir dünyada yaşıyorum.
Bendeniz yemek masasının altında hara-kiri yapmanın inceliklerine dair resimli bir kitabın sayfalarını çevirmekteyken sevgili validem her zamanki gibi çamaşır yıkıyor ve dışarıdan gelen seslere bakılırsa mahallenin kedileri de yakaladıkları bir kuşu parçalıyordu. Ortalama uğursuzlukta bir gündü anlayacağınız. Derken zil çaldı. Felaketlerin kokusunu alma konusunda dünyanın en yetenekli insanı olan annem çamaşır sepetini kenara fırlattığı gibi bir solukta kapıda bitti. Gelen babamdı. Hiç konuşmadan öylece duruyordu. Bir süre sessiz birbirlerine baktılar. Ben de olduğum yerden sessiz onlara baktım. Sonunda annem, “Abim?” dedi ve babam hıçkırıklara boğuldu. Evimize yaptığı ender ziyaretlerde, bana harçlık olarak her zaman tedavüldeki en büyük parayı vermesi hasebiyle az çok sempatimi kazanan Nebi Amcamın ölüm haberini işte böyle almıştım. Kim bilir, belki evimizi terk ettiği anda ilgili banknotu derhal anneme teslim etmem gerekmese ona derin bir sevgiyle bağlanmış dahi olabilirdim. Netice itibarıyla insanın varlıkların en yücesi olduğunu ben söylemedim, değil mi?
Babam güç bela kendini tuvalete attı. Beş dakika falan sonra dışarı çıktığında gözleri kan çanağına dönmüştü. Saçları ve yüzü ıslaktı. Çok seviyordum onu. Zaman zaman keşke bunu ona daha çok gösterebilsem diye düşünüyordum. Annemle bir şeyler konuştuktan sonra ceketini sırtına geçirdi. Yanına gidip, “Başın sağolsun baba,” dedim. Eğilip beni öptü. Bir şey söylemedi. Sanırım ağzını açsa tekrar ağlayacaktı. “Nereye gidiyorsun?”
“Hiç… Hiçbir yere yavrum,” dedi annem ve üzülerek belirtmeliyim ki bunlar, her zamanki sözlerinin mantığa uygunluk ortalamasının çok altında sayılmazdı.
Babam bir iki yutkunup, “Amcanın evine oğlum,” dedi. “Birkaç parça bir şey alacağım oradan.”
“Ben de geliyorum,” diyerek lastik ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.
Annem bir trajedi sahnelemeye hazırlanıyordu ki babam bir kaş göz hareketiyle onu durdurdu. Ne de olsa kendisini daha önce gecenin bir yarısı İstanbul’un bir ucundaki meyhanelere kadar kovalamışlığım vardı ve kafama koyduğum şeyi, şöyle ya da böyle mutlaka yapacağımı biliyordu.
Babamla gezmeye çıktığımız birkaç sefer amcamın evine de uğramıştık önceden. Beyoğlu’nun izbe ara sokaklarından birindeki izbe bir apartmanın en izbe dairesinde oturuyordu. Evin içi dışından bile daha berbat bir haldeydi. Bütün eşya, döküntü birkaç parça mobilya ile kırk yıllık siyah beyaz bir televizyondan ibaretti. Ortalığı öyle bok götürüyordu ki, ancak açlıktan ölmek üzere olan bir fare, sevdikleriyle helalleştikten sonra içeri adım atmaya cesaret edebilirdi. Rutubet, bir astımlıyı tek nefeste ölmüşlerinin yanına postalayabilecek düzeydeydi. Üstelik öyle yoksul biri falan da sayılmazdı amcam. Varlıklı değildi kuşkusuz ama iyi kötü bir emekli maaşına sahipti ve kendine daha düzgün bir hayat kurabilirdi. Peki neden böyle sefil bir hayat sürdürüyordu?
Anneme göre, aşk yüzünden.
Amcam, deli gibi aşık olduğu karısı Feriha yıllar önce onu terk edince hayata küsmüş, perişan olmuş. Annemin söylediklerine bakılırsa, evliyken amcamla yengemin dört dörtlük bir hayatları varmış. Etiler’de harika bir evde yaşıyorlarmış. Evleri her zaman tertemizmiş. Feriha Yengem temizliğe o kadar düşkünmüş ki, misafirler pis adımlarıyla evin olur olmaz yerlerini kirletmesinler diye halılarla onlara bir yürüme yolu çizmiş. Evde ancak, sınırları halılarla belirlenmiş bu daracık alanlarda yürüme imkânı bulunuyormuş. Yengem evde basılmaması gereken yerlerin altına mayın döşemediyse bunun nedeni kan lekesinin çok zor çıkmasıymış. Deterjan, çamaşır suyu ve leke çıkarıcı donanımlı bu peri masalı herhalde biraz annemin harikulade hayat tanımıyla ilgili. Her durumda, anladığım bu ikisinin on yıl kadar iyi kötü birlikte yaşamayı başarmış olduğu. Sonra bir gün hangi nedenleyse aralarında bir kavga çıkmış ve amcam “her şeyi yengeme bırakarak” evden çekip gitmiş. Gidiş o gidiş. Feriha bir süre sonra laz bir müteahitle evlenmiş. Amcam da işte bir garip Mecnun olmuş.
Amcamın yaşadığı -ve öldüğü- apartmanın kapısına varınca babam kapıcının zilini çaldı. Epeyi bir bekledikten sonra otomatiğe basıldı ve biz de içeri girdik. Ufak tefek, kel, bıyıklı kapıcı bize boka bakar gibi bakıyordu. “Eşyaları almaya geldin herhalde,” dedi apaçık bir küçümsemeyle.
“Ne eşyası?” dedi babam. “Evi göreceğiz…”
Kapıcı bir şey söylemeden, fesupanallah modeli bir iç çekişle dairesine girdi. Evinin kapısını açık bırakmasına bakılırsa bir ara avdet etmeyi de planlıyordu. Nitekim birkaç dakika sonra elinde bir anahtarla tekrar karşımızdaydı. Kafasıyla üst kata çıkan merdivenleri işaret ederken gereken açıklamayı yaptı: “Şşüööö…” Ağır ağır üst kata güdülürken neden bize bu kadar kızdığını da öğrenme şansımız oldu. “Sağlığında hiç bakanı, ilgileneni yoktu zavallının. Arayıp soran bir akrabası neyin… Biz de olmasak çoktan ölür giderdi ya… Helali hoş olsun.” Hakikaten dokunuyordu bu laflar babama. Yüzünden anlayabiliyordum. Biraz daha uzatırsa bayramlık ağzımı açacaktım çaresiz. Merdivenleri konuşmadan çıkınca, vicdanımızın sesi kapattı artık çenesini diye umutlanmıştım. Ne ki puşt en ağır saldırıyı en sona saklıyormuş. Amcamın dairesinin kapısını açıp ışık otomatiğine bastı ve kıllı parmaklarıyla zemini işaret etti. Yerde, yarısı dairenin içine uzanan, yuvarlak kocaman bir leke vardı. “Nah burada ölmüş,” dedi. “Bu da kan lekesi. Bütün gün temizledim dün, bu kadar çıktı. Kan kaybından gitmiş zaten zavallı… Bu devirde mide kanamasından adam mı ölür? Biri olsa, kaldırsa hastaneye kurtulurdu ama…”
Babamın içeri adım atarken sendelediğini fark ettim. Yüzü kireç gibiydi. Arkasından eve girip elimi hâlâ eşiğin diğer tarafında duran kapıcının koca göbeğine dayadım. Herifçioğlu darbenin bu kadar alçaktan geleceğini beklemiyordu besbelli. Suratıma boş boş bakarken dairenin kapısını suratına çarptım. Dünyadaki sefil varlığımın müsebbibi adamın elini tuttum. “İyi misin baba?”
Babam zoraki gülümseyerek başını evet anlamında salladı. Derin bir nefes alıp amcamın salonuna yöneldi. Peşinden gittim. Perdeler kapalıydı. Muhtemelen yıllardır. Odada karşılıklı duran iki sedir, boş kitaplık, televizyon ve televizyonun karşısındaki tek kişilik koltuk… Hiçbiri insanda en ufak bir duygu uyandırmıyordu. Ya da sevgisizlik bir duyguysa, bu evin insana hissettirdiği tek şey buydu. Bir barınak olmanın dışında en ufak bir anlam taşımayan dört duvar. Amcamın bu eve neredeyse bilerek kötü davrandığı gibi bir düşünce belirdi kafamda. Belki de bu hayatını reddetmek, başka bir türlüsünün mümkün olduğuna, hâlâ mümkün olabileceğine dair bir umudu korumasını sağlıyordu. Kim bilir?
Elleri pardesüsünün cebinde ortalığa şöyle bir baktıktan sonra, herhalde ağladığını görmeyeyim diye hızlı adımlarla evin iç kısmına yöneldi babam. Ben de onu rahatsız etmemek için televizyonun karşısındaki koltuğa çöktüm. Koltuğun hemen yanıbaşındaki küçük sehpanın üzerinde bir votka şişesi duruyordu. Böyle durumlarda çoğunlukla şişenin yarısının boş olduğunu düşünme eğilimi taşısam da, söz konusu alkolken diğer tarafa yoğunlaşmaktan alamıyordum kendimi. Şişenin kapağını çevirip ucuz votkayı kafama dikledim. Ağzım dilim cayır cayır yandı ama çivi çiviyi söker deyip bir yudum daha aldım. Babamın biralarının dibinde kalanları gizlice dikleye dikleye ciddi bir alkol alışkanlığı edinmeye başlamıştım galiba.
Biraz demlendikten sonra kalkıp içeri göz attım. Babam, amcamın yatak odasındaki komodinlerin çekmecelerine bakıyordu. Ben de ağır ağır antreye yürüdüm. Antredeki tek mobilya çift kanatlı, eski, kocaman bir gardıroptan ibaretti. Gardırobun iki kapısını iki yana açtım ve gördüğüm manzara karşısında ufak bir şaşkınlığa da kapıldım. Hepsi çok eski olmakla birlikte, hayli şık takım elbiseler, armalı ceketler, fularlar, eksantrik gömlekler… Hiç, böyle bir evde yaşayan birinin sahip olduğunu düşüneceğiniz türden giysiler değildi bunlar. Doğrusu sırf bu gardıroba bakan biri rahatlıkla, mezarına haber gitmesin, rahmetlinin eski pezevenklerden olduğuna hükmedebilirdi. Gömleklerden birkaçı benim de hoşuma gitmişti açıkçası ama bir gün o boyutlara ulaşabileceğime dair pek bir umudum yoktu, o yüzden hepsini olduğu yerde bırakmaya karar verdim.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #12 : 03 Temmuz 2011, 12:25:49 »
Bir otobüs yolculuğunda, uzun zamandır ertelediğim, yarısı okunmuş ve sınavlar nedeniyle devamı bir türlü gelememiş olan "Oğullar ve Rencide Ruhlar"ı bitirdim, sonunda.

Alper Canıgüz'ün zihnine, bilinçaltına, kalemine sağlık. Kelimelerle böylesine dans etmek, cümleleri öylesine güzel kullanmak, yaptığı göndermeleri ve benzetmeleri böylesine uygun yapmak her yazarın altından kalkabileceği bir şey değil. Yani öyle bir yapı inşa etmiş ki, ne bir gram deniz kumu var, ne temellerdeki demirlerde malzeme eksikliği var.

Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ı, Agatha Christie'nin ve Sherlock Holmes'un bir kaç kitabı ile yoğurulmuş gibi geldi bana önceleri. Yani 5 yaşında olan ama 500 yıllık bir adam gibi konuşan Alper Kamu'nun hayata ve insanlara bakış açısı, olayları çözümleyişi ve ilişkilerini okuduk ilk başlarda. Ancak kitap bittikten sonra sadece bununla sınırlı olmadığını anladım. Alper Kamu dışında diğer karakterlerin hikayeleri, yaptıkları, ilişkileri ve duruşları; hepsi için ayrı bir kitap yazılacak şekildeydi. Ve tabi ki hepsinin ortasında Alper Kamu.

Alper Kamu'nun sazı eline aldığı bölümler dışında, "Magic Mushroom Tribi" ve arada bölüm sonlarında karşımıza çıkan, bizzat yazar tarafından okurlara yönelik söylevler olan kısımlar kitabın en güzel bölümleriydi sanırım.

Eklemeden geçemeyeceğim, Hakan sen koca bir çılgınsın. Eğer biraz ruhum olsaydı, kalbimde taşlaşmayan küçük bir kısım olsaydı ya da bir nebze insan olsaydım, Hakan'ın mektubundan sonra ağlardım sanırım.
Spoiler: Göster

Alper'in de daha önceleri belirttiği gibi, mutlu bir son yok. Özellikle Alper, hiç bir zaman mutlu olamayacağını biliyor. Bu yüzden bir nevi tanrıcılık yaparak, olayı tek başına çözmesine rağmen açıklamayan ve bir çok insanın kaderini elinde oynatan Alper, ilişkilerini ve ailesinin durumunu kurtaran Alper, sonunda yine mutsuzluğa mahkum. Kendisine itiraf etmese de, çok sevdiği ve kendisinin en yakın arkadaşı Hakan'ın gitmesi ve Alper'in tüm bu koşuşturmada gözünün dibinde olan biteni farketmemesi, muhtemelen onu yeniden House-vari bir ketumluğa sürüklemiştir.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #13 : 09 Ağustos 2011, 23:32:18 »
İlk birkaç sayfasını okuduğu radyo yayını sonrası Fırtınakıran'dan aldım ve birkaç saatte bitirdim kitabı. Buraya yorum yapmadan önce diğer yazılara baktığımda, Darly'nin duygularımı neredeyse harfi harfine yazdığını gördüm :)
Çeviriler ve çeviri romanlar arasında farkında olmadan boğulduğum bir dönemde bana da bu kitap çok iyi geldi. Akıcı bir anlatım ve şeytan tüyüne sahip bir baş karakter sayesinde, toplam 4 saatte bitirdim kitabı.
Kimilerinin cüce olduğundan şüphelendiği Alper Kamu, Türk edebiyatına inancımı geri getirdi. Sonraki maceralarını sabırsızlıkla bekliyorum.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Oğullar ve Rencide Ruhlar
« Yanıtla #14 : 10 Haziran 2013, 02:43:16 »
Canıgüz'ün kitaplarını yazılış sırasına göre okumaya karar vermiştim. İlk olarak Tatlı Rüyalar'ı, birkaç gün önce de Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı okudum, Gizliajans da kitaplıkta okunmayı bekliyor. Eh tabii bu arada yazarın 4. kitabı da çıkmış bulunmakta; Cehennem Çiçeği.

5 yaşında bir çocuk düşünün. Hah şimdi düşünmekten vazgeçebilirsiniz. Çünkü ne kadar düşünürseniz düşünün zihninizde asla Alper Kamu gibi bir çocuk(?) belirmeyecek. Çok farklı bir çocuk çünkü.

Alper Kamu 5 yaşında olduğunu söylüyor bizlere olanca samimiyetiyle. Ve sonra başlıyor anlatmaya. "Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar." diyor. İş bu ya, kitabı bitirdiğimizde bu sözdeki haklılık payını kavrayabiliyoruz net bir şekilde.

Alper Kamu için büyümüş de küçülmüş tabirini kullanabilirdim pek tabii, onun büyüklerden daha zeki olduğunu fark etmeseydim eğer. "Büyümüş de küçülmüş"ün anlamı şudur: Büyür ve sonra küçülür, büyüklerin seviyesindedir artık. Ama Alper Kamu için böyle bir durum söz konusu değil. İşte bu yüzden çok farklı bir cümle deneyeceğim şimdi. "Büyümüş, ortalama bir insanın bilgisinden çok daha fazla şey öğrenmiş ve sonra küçülmüş." Her neyse, çok karışık oldu böyle, siz en iyisi kitabı okuyun.

İşte bu sıra dışı çocuk bir gün bir cinayete şahit olur. Tek tanıktır üstelik. Olaylar zinciri de bu cinayete bağlı bir şekilde gelişir ardından. Alper Kamu dedektifliğe soyunur ve bu işin üstesinden de gayet başarılı bir şekilde gelmesini başarır.

Diyaloğa girdiği hemen tüm insanlara laf sokmak doğasında var. Ve o laf soktukça ben güldüm. Hepsinde güldüm. Tatlı Rüyalar'dan daha çok güldüm bu kitapta. İlahi Alper Kamu diyorum başka da bir şey demiyorum.

Alper Canıgüz'ün akıcı dili, özgün bir konuyla buluşunca ortaya doyumsuz bir haz çıkıyor. Absürd komedi ve bir doz da fantezi içerdiğini söylemek mümkün Oğullar ve Rencide Ruhlar'ın.

Sırada Gizliajans var ve ondan sonra da Cehennem Çiçeği. Alper Kamu'nun yeni macerasına okumak güzel olacak, ta Almanya'dan ödüle layık görülen Gizliajans'ı da merak etmiyor değilim tabii.

Altı çizilesiler:

"Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır."

"Çünkü duygularımızı canlı kılmanın yegane yolu devinmektir."

"Durağanlık dimağ gücü verirken insanı hissizleştirir."

"Aynı tutum, farklı olgunluk seviyelerinde karşılık bulabilir."

"Sözler, kelime değerlerinin ötesinde anlamlar taşır."

"Hayat her durumda sonu kötü bir hikaye değil midir zaten?"

"Güçlüler güçlerini korumak için gözlerin kırpmadan insanları harcıyor ve adına da toplum düzeni diyorlardı."

"Adalet denen şey bir yalandan ibaretti. İnsanlar suç işledikleri için değil suç işlenmemesi gerektiği için cezalandırılıyordu. Sistem gaddarca bir caydırıcılık üzerine kurulmuştu."