Kayıt Ol

Ölüm Bizi Ayırana Dek

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ölüm Bizi Ayırana Dek
« : 29 Ocak 2009, 15:15:00 »
Tek bölümlük bir hikaye...

Ölüm Bizi Ayırana Dek

Güneşli güzel bir günde ayrılık olur muydu? Böyle şeyler yağmurlu, siyah günlerde olmaz mıydı?

Genç kız gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sanki aldığı son nefesmiş gibiydi. Havayı, havaya sinen o parfüm kokusunu kokladı. Her şey ne kadar yeniydi, ne kadar taze. Odada etrafına baktı. Yepyeni koltuklarla döşenmiş, ferah bir salonun ortasındaydı. Odanın dört bir yanına saçılmış düğün fotografları odayı neşelendirir gibiydi. Sehpanın üzerinde açık duran kırmızı şarapsa hiç bilmeyen biri için bir kutlama işareti olabilirdi. Genç kız, düz, kızıl, omuzlarına düşen saçlarını yavaşça geri itti. Daha iki gün önce salonun ilerisinde duran vazoyu kırmıştı yanlışlıkla. Saatlerce gülmüşlerdi buna çünkü taşındıklarından beri yaptığı sakarlıklar bitmek bilmemişti. Ela gözleri odayı bir kez daha taradı. Üçlü koltuğa geldiğinde takılı kaldı. Düğünden sonra orda oturup şampanya içmişlerdi. Genç adam nazikçe kızın dudaklarına bir öpücük kondurup onu asla bırakmayacağını söylemişti. Kızın bir anda gözleri doldu, odadaki havayı hapsedebilmek için derin bir nefes daha aldı ve yavaşça arkasına dönerek odadan çıktı. Merdivenlere yönelerek yavaş yavaş yukarı çıktı. Yatak odasının kapısa geldiğinde duraksadı, sanki kapıyı açtığında onu görebilirmiş gibi... Kapının kulbunu tutup yavaşça açtı ve içeri girdi tıpkı evlendikleri sabahki gibi... Genç adama kahvaltı hazırlamıştı o sabah, koşarak odaya girmişti, dudaklarına bir öpücük kondurarak onu uyandırmış, heyecanlı heyecanlı onu kahvaltıya çağırmıştı. Tanrım ne kadar güzel bir gündü! Saatlerce oturmuşlar, gülüşmüşlerdi. İlk tanıştıkları günden bahsetmişlerdi. Sahi nasıldı? Hoş bir anıydı. Bugün ne kadar tezatsa durumla o gün de öyleydi. Hava karanlıktı, yağmur tüm gücüyle sokakları dövüyordu. Genç kızın şemsiyesi yoktu ve eve gidene kadar sırılsıklam olacağını bildiğinden anın tadını çıkarıp yürümeye karar vermişti. Genç adam da kızın güzel kızıl saçlarını görmüş ve içinde ıslanmamak için beklediği dükkandan bir şemsiye kapıp kızın yanına koşmuştu. İlk görüşte aşktı sanki, bir anda şemsiyeyi açıp yanında belirmişti. Kız kızgın bakışlarla genç adama döndüğünde vurulduğunu hatırlıyordu. Yine de başta süphelenmedi değil. Bir kaç kısa konuşma, ufak gülüşmeler o soğuk havayı ısıtmıştı sanki. O günden sonrada hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı... Hayatının en güzel bir buçuk yılını yaşamıştı.

Yavaşça dolabın kapağını açtı ve parfüm kokusu daha yoğun bir şekilde burnuna geldi. Adamın gömlekleri hala dolaptaydı. Genç kız kendi kıyafetlerini çıkardı ve yavaşça giyinmeye başladı. Üstüne giydiği siyah elbiseyi o almıştı. Gözünden bir damla yaş süzülerek yüzünü yakıp geçti. Dolabın altından siyah, parlak ayakkabılarını da alarak giyindi. Artık gitmeye hazırdı ama ayakları kıpırdamıyordu. Beyni bedenine söz geçiremiyordu. Gitmese, kendini bu odaya kapatsa, anılarla yaşasa olmaz mıydı? Ne kadar kalabilirdi? Üç gün, dört gün? Sonra acısı da dinerdi hem... Olmazdı, onu bir kere daha görmesi gerekiyordu. Bu dayanılmaz arzu onu öldürüyordu. Hızla odadan çıktı, aynı hızla evi de terk etti. Üzerine bir şey alma imkanı bile tanımadı kendisine. Hava güneşliydi ama rüzgar sert esiyordu. Bedenini yalayıp geçen rüzgara aldırmadı, titreyen bedeni sanki artık ona ait değildi. Yarı yarıya dolu sokakları görmeden geçti. Güzel ela gözleri uzakta bir yere dalmıştı, hiçbir şey önemli değildi şu an. Zorlukla yürüttüğü bedeni sonunda varması gereken yere varmıştı. Kapıdan herkes onu bekliyordu, kimse nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Genç kız kimseye aldırmadan zar zor yürüyerek içeri girdi. Hayatının aşkı tam karşısında duruyordu. Uzanmış, gözlerini kapatmıştı. Neden kapalıydı? Halbuki çok güzel bakardı o... Girişinin hemen ardından çalan çan seslerini duydu. Bu onun geldiğini herkese ilan ediyordu. İnsanlar yavaş yavaş içeri girmeye yanından geçip gitmeye, oturmaya başladılar. O ise olduğu yerde, ayakta, hayatının aşkına bakakalmıştı. Ona ihtiyacı vardı ama o bir daha geri gelmemek üzere onu bırakıp gitmişti. Ama söz vermişti hani? Biri ayağa kalkmış konuşuyor, başka biri de oturması için onu çekiştiriyordu ama ne kulakları duyuyor ne de bedeni hissediyordu. En sonunda yavaş yavaş sevgilisinin yanına yürüdü, herkes susmuş onu izliyordu, o ise sevgilisine son bir kere yakından bakmak, belki dokunmak...

Bir anda yapamayacağını anladı. Onu uğurlamak, bir daha dönmeyeceğini bilmek istemiyordu. Ona kızgın değildi, sözüne ihanet etmemişti. Ne demişlerdi? "Ölüm bizi ayırana dek"
Koşarak dışarı çıktı. Uzun zamandır içinde sakladığı gözyaşları firar edercesine gözlerinden akmaya başladı. Nereye gittiğini bilmeden, yorulana kadar koştu. En sonunda yorulduğunda, bir banka oturdu. Ağlaması durmuyordu bir türlü, dudakları hafifçe büzülmüştü. Hesap sormak istiyordu ama kime soracağını bilmiyordu. Ne yapacağını bilmez bir halde oturdu bir süre. Önünden gelip geçen insanlar ona bakıyorlar, kimileri çaresizce geçip giderken kimileri neler olduğunu öğrenmeye çalışıyor ama yanıt alamıyordu. Bu sırada genç kız ise sadece ağlıyordu. Bir anda durdu;
"Ölüm bizi ayırana dek" diye fısıldadı rüzgara. Belki onları ayıran ölüm yeniden birleştirebilirdi? Batmakta olan güneş rüzgarın getirdiği bu fısıltıyı duyunca korkudan hemen çekildi gökyüzünden. Ay gökyüzünü aydınlatmak için hem de kızı kollamak için ortaya çıktı ama geç kaldığını anladı. Genç kız yerde gördüğü parlak şeyi eline aldı. Küçük bir cam parçası... Yavaşça ayağa kalktı ve ilk kez tanıştıkları yere doğru yürümeye başladı. Havanın kararmasıyla insanlar evlerine çekildiler, kimse bu kızın neler yapacağından habersizce mutlu evlerinde, mutlu aileleriyle, mutlu bir akşam yemeği yerken, o kız acı içinde sokağın başına geldi ve kaldırıma oturdu. Elindeki cam parçasına şöyle bir baktı, bir anda gözleri şaşkınlıkla açıldı, sevgilisinin yansımasını gördüğüne yemin edebilirdi... Hemen arkasını döndü ama soğuk karanlık karşıladı onu. Kızı cesaretlendirmek istercesine her yanını sarmıştı, sokak lambasından gelen zayıf ışık zar zor gösteriyordu etrafı. Kız tekrar fısıldadı;
"Ölüm bizi ayırana dek..."
Cam parçasıyla bileğinde derin bir kesik açtı. Yıldızlar bu anı görmemek için gözlerini yumdular, ay bir bulutla yüzünü gizledi, karanlıksa akan sıcak kanın tadına baktı. Sevinçle yerinde duramaz oldu, küçük bir çocuk gibi kızın etrafında döndü durdu. Kızsa yüzünde küçük bir gülümsemeyle yavaşça kaldırıma düştü. Gözlerini kapatmadan;
"Geliyorum" dedi "Bu defa elini hiç bırakmayacağım"
Yavaşça ela gözleri de karanlığa teslim oldu. Karanlıksa kızın narin bedenini sarıp sarmalayarak ortadan kaldırdı...
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Ölüm Bizi Ayırana Dek
« Yanıtla #1 : 30 Ocak 2009, 03:33:45 »
Bayan gözü ile ayrılığı anlatmakda başarılı olduğunu belirtmek isterim, önceki yazılarında da farklı kurgular ile buna rasladım ama tarih ilerledikçe daha iyi oluyorlar. Biri uğruna ölecek kadar sevmek, bu üzerinde çok düşündüğüm bir durumdu çünki gerçek olmayabileceği hissine kapıldım. Hiç kayıtlı bir kanıtı yok ama populer bir fantezi, romantik bir hayal. Ölüm üzerinde ayrılık üzerinde olduğu kadar düşünmemiş olduğunu tahmin ediyorum çünki ölüm anı kadının iç dünyasından ayrılıp çevreye döndün. Bu birey olarak yazar için sevineceğim ama ürün için üzüleceğim bir şey, ölümü yaşamakda yada yaşamak üzere olan birisi gözü ile anlatması benim için en eğlenceli unsurdur  ;) gece gece iyi geldi okuması hatta benim de bir şey yazasım geldi.

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Ölüm Bizi Ayırana Dek
« Yanıtla #2 : 30 Ocak 2009, 15:34:21 »
Teşekkürler yorumun ve eleştrilerin için. =) Evet genelde romantik bir hikaye yazacaksam ayrılık tabanlı yazıyorum neden bilmem... =) Ama gelişimi bir okuyucu ağzından duymak beni çok mutlu etti.

Evet aslında ölüm anıyla ilgili daha detay verebilirmişim ben de fark ettim şim ama bu yazı öyle anlıktı ki... Yani bir anda olup biten bir şeydi ve diğer hikayelerimde de olduğu gibi (HHakan bunu görürse kızacak sanırım :D) kontrol pek benim elimde değildi. Ben hikayenin kendi kendisini yazmasına izin verip nu serbest bırakıyorum. Nerede isterse nasıl istersen öyle oluyor ama dediğin doğru daha güzel olabilirmiş öyle. =)

Hikaye bazı ufak aksaklıklarına rağmen hoşunuza gittiyse ne mutlu. =)

Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Herr Mannelig

  • ****
  • 924
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Ölüm Bizi Ayırana Dek
« Yanıtla #3 : 30 Ocak 2009, 15:50:49 »
Bunalım hikayeler için gayet iyi olmuş, bunalım bir hikaye yoğun ve baskın duygularla yazıldığı için sanata dikkat edimez hede hödö yazılır hemen basit kalır falan. Yok yok gayet iyi, cümlelerin hoş. Yalnız sonunu ölümle bitirmek biraz abartı gibi geldi bana o kadar.

Ha ayrıcana ölüm anı konusunda, ayrıntılı tutmamışsın evet ama öldü bitti gibisinden bir havada kalmışlıkta yok, cümlelerin güzel oturmuş orayı göze batan bir yer olmaktan çıkarmış.
Contraataques muy rabiosos, deberemos resistir; Ay Carmela!



Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Ölüm Bizi Ayırana Dek
« Yanıtla #4 : 30 Ocak 2009, 17:53:26 »
Teşekkür ederim. =) Ehehe evet ucu açık biraz ama artık üstüme yapışmış bir tarz gibi oldu kesin sonları sevmiyorum bir kaç hikaye yayınladım burada onlarda da genelde ucu hep açık. Seviyorum öyle yapmayı bazı okuyucuların buna kızdığını duydum ama napalım =).

Beğenmenize sevindim. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."