OYUN YAPMAK
Kırmızı çiçeklerle dolu dalları aşağı sarkan karabiber ağaçlarının bulunduğu bir kare… Asfalt denizinin ortasında yüzen ve birkaç santim dahi ilerleme şansı olmayan, kulaç atabilecek olsa bile o derece sert bir denizde ilerlemesi mümkün olmayan birkaç karabiber ağacı… Gövdeleri yarıya kadar beyaza boyanmış; gölgeleri park etmiş arabaları serinleten ağaçlar… Bu durağan kareyi –ağaçların çiçeklerini saymazsak- renklendiren bir şeyler var. Bisiklet sürerken ellerini bırakıp ağaçların dallarına atlayan, üstünde kimse olmayan bisikletlerinin en uzak nereye kadar gidebileceği hakkında hararetle konuşan cıvıl cıvıl çocuklar.
Hayır. Böyle değildi. Tutunmaya çalışan tek bir çocuk vardı. Bunu denerken de yere düşüyordu her seferinde. Biraz sonra biri gelip onun tüm hayatını değiştirecekti. ‘Bu kısmı hatırlıyorum.’
**********
“Sanırım yedi kez denedim,” dedi çocuk. Biraz üzgün, biraz pişman, biraz öfkeli ve bunların yanında fazlasıyla da masumca çıkmıştı sesi gözlerini yukarı kaldırmış bana bakarken. Dizleri ve dirsekleri yaralanmıştı. Kurşuni toz rengi ve sıyrılan derinin sarımsı beyazı, kırmızının yanı sıra eklenmişti yaralarının o tanıdık ve bir o kadar da uzak görüntüsüne. Kot şortu, yakası beyaz, sarı gömleğinin omuzları üzerinden iki lastik askı ile tutturulmuş ve düşmesi engellenmişti. İlk düşüşünde ağladıysa da sonraki düşüşlerinde artık ağlamaktan vazgeçmiş olmalıydı –ne tombul yanaklı yüzünde o tür bir ifade ne de iri gözlerinde yaş vardı.
“Bunu neden yapıyorsun?” diye sorduğumda cevabını biliyordum ama ondan, o incecik sesten duymak daha güzel, daha hoş olacaktı. Bir şey dedi çocuk, yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum -onun ağzından çıkan sözcüklerden sonra inanın çok zordu. Bir dakika. Ne demişti?
Neden oyun yaptın sorusunun cevabını herkes bilir; oyun yapmak oyun yapmak içindir. Mantıklı bir sebebi, bilinçli bir üreticiliği yoktur işte. Ben de birçok zaman yapmışımdır, yine yaparım. Evet, yaparım. Hiçbir amacı yoktur, eğlenmek, gülmek, aklına gelen bir şeyi yapıvermek ya da hissettiğin herhangi bir şey için tepkini neredeyse hiç düşünmeden gösterivermek dışında. Bu, bu küçük insancıkların –çocukların- hepsinde bulunan bir deliliktir. Çok sevimli bir delilik!
Yandan ayrılmış, Amerikan tıraşlı açık kumral saçları azıcık dağılmış olan çocuk hâlâ bana bakmaktaydı. Elimi uzattığımda, gözlerinden anlayabildiğim çok minik bir tereddütten sonra o da elini uzattı. El ele, yan yana o karabiber ağaçlarının yanından ayrılmak için yürümeye başladık. Yere düşen birkaç yaprak ve hafifçe kulağımıza fısıldayan rüzgârın dalından ettiği kırmızı çiçekler ayakkabılarımızın altında ezilirken çocuğun elini tutabilmek için eğilme gereksinimimi giderek kaybediyordum.
Dalmışım. Gerçekten, ne demişti?
Elerki TAŞKIN