Kayıt Ol

OZ - Adam Fawer

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
OZ - Adam Fawer
« : 13 Ocak 2017, 22:51:23 »


OZ
ADAM FAWER

Çevirmen: Algan Sezgintüredi
384 s.
April Yayıncılık
2016


“OZ Büyücüsü” adlı kitabı ve filmi çoğunuz bilir. “Alice Harikalar Diyarı’nda” gibi bilinen bir eserdir. Adam Fawer bu bilinen hikâyeyi kitabına temel olarak almış. Bunu yaparken yaratıcı öğeler de eklemiş ama temelde hikâye aynı.

Bilinen bir hikâyeyi yeniden yazdığınızda onu “yeni” bir esere dönüştürmek için yapılacakların sınırı yok. Hikâyeyi tersten anlatabilir, parodisini yapabilirsiniz; hikâyenin geçtiği coğrafyayı, zamanı, değiştirebilir, roman kişilerini yeniden başka biçimlerde ve kişiliklerde oluşturabilir, hikâyeyi başka bir karakterin bakışından aktarabilirsiniz.

Bu tür yeniden yaratımlar okuyucuyu heyecanlandırır. O çok iyi bildiği hikâyenin neye dönüştüğünü merak eder; benzerlikleri ve farklılıkları keşfetmek için heyecan duyar.

Fawer’ın OZ’u okuyucuda bu heyecanı ve zevki yaratmada eksik kalıyor çünkü yazarın neyi amaçladığı belirsiz. Eser, ufak değişikliklerle “OZ Büyücüsü”ndeki olay örgüsünü ve karakterleri aynen koruyor. Okurken nerede farklılaşacak diye sayfalarca bekledim ama olmadı. Bunların hepsinin hayal olduğunu, filmi izlemiş genç bir kızın hayal dünyasında yarattığı çarpık bir versiyon olduğunu düşündüm ama değildi. Karakterler ters yüz edilmiştir belki de dedim; iyiler kötü, kötüler iyi olmuştur. Ama bu da değildi.

Bilinen hiçbir yeniden yaratım türüne uymadığı için okur olarak hikâyenin içine girmekte zorlandım, beklentilerim boşa çıktı. Kitabın ortalarına doğru Adam Fawer’ın ne yapmaya çalıştığını biraz olsun anladım. Tamamıyla fantastik öğeler taşıyan özgün hikâyedeki bu öğelerin hepsini bir mantığa oturtmaya çabalamış. Bunun için kuantum fiziği, paralel evren teorisi, temel fizik, psikoloji, yapay zeka ve biyoloji gibi alanları kullanmış.

Aslında bu yaklaşım, özgün hikâyedeki Büyücü karakterinin yaptığı olağanüstü şeylerin ardında basit makinelerin olduğu gerçeğini destekliyor. Kitabın tamamı bu şekilde ilerleseydi daha doyurucu olabilirdi ama maalesef her olanın sebebi bilimle açıklanmıyor.

Bilinen dünyayla benzerliklerde parodi havası var. Örneğin aslanın adı Liberace. Bu, 1950’lerden 70’lere kadar Amerika’daki gösteri dünyasında etkin olmuş ünlü birinin adı. Giydiği kürkler ve abartılı giysilere bakıldığında onu hikâyedeki aslana benzetmek kolay. Büyücünün adı Stephen Jobos, yardımcısınınki Iris (iPhone Siri). Mesela “What does the fox say?” (https://www.youtube.com/watch?v=jofNR_WkoCE) göndermesi çok hoştu. Bunun gibi esprili göndermeler var ama kitap boyunca değişen üslubun içinde eriyip etkisini yitiriyor.

Dehşete düşüren olaylar var kitapta, insanlar parçalanıyor, kafalar kesiliyor, ayaklar kesiliyor, deriler yüzülüyor. Bu bölümler bir korku romanından fırlamış gibi. Bununla ilgili bir sorunum yok. Ama bir yandan komik göndermeler yapılırken bir yandan dehşete düşüren olayların gerçekleşmesi okuru garipsetiyor.

Kitaptaki karakterler ve olayların geçtiği mekanlar çoğunlukla özgün hikayedeki gibiyse de zaman zaman gerçek hayattaki öğelerle karşılaşıyoruz: Arabalar, elektronik eşyalar, televizyon, borsa, hastaneler vs. Yazar her şeyi olduğu gibi bırakmakla onları gerçek hayatla bağlantılı kılmak arasında kalmış gibi. Bu çok rahatsız edici.

Tüm bunlara rağmen hızla okunan farklı bir kitap. Yarım yamalak da olsa bir çok tat barındırıyor. Sırf bunlar için okunabilir.

Ve çeviri:
Algan Sezgintüredi’ye saygım büyük, kendisini hem yazar hem çevirmen olarak takip ediyorum. Okuduğum birçok eserde imzası var. OZ’un çevirisi de güzel olmuş. Özgün metni inceleyemedim ama çevirinin sadık olduğunu düşünüyorum. Özellikle kelime oyunlarında harikalar yaratmış. Zihni dert bulmasın.

Buna karşın bazı sıkıntılarım var. Çevirmenin tercihlerine saygı duyuyorum ama yerlileştirmelerin sıklığı ve bazı az kullanılan yapılar, beni rahatsız edip zaten garipsediğim hikayeyi daha da garip hale getirdi.

Yerlileştirmeler bir çeviriyi kültürümüze yaklaştırıp onu daha tanıdık kılar. Böylece metni daha iyi anlayıp daha rahat okuruz; lakin bu çok fazla yer alırsa metin tanıdık olmak yerine yabancılaşma yaratır.

Roman kişileri “valla” diyebilir, “kıyak, şekerim, bacım, karı, yok ya, şıpınişi, abla, çek bir porsiyon” gibi ifadeleri tabi ki kullanabilir. Bu tür yerlileştirmeler eserden daha çok zevk almamızı sağlar.

Mesela sayfa 308’de su molekülleri şöyle derler: “Cam çek ablama un ufak olsun!”. Harika bir örnek, hem bizden hem kelime oyunu güzel yansıtılmış. Ama aynı su molekülleri “Kayna yavrum kayna! Oyna gülüm oyna!” (s. 320) gibi ifadeleri sürekli kullanınca rahatsız edebiliyor. Ya da ergen konuşmalarına benzeyen karşılıklar okurken sizi hikâyeden uzaklaştırabiliyor: “Büyücüyü görmeye geldik derken?” (s. 160)

Bir de kitaptaki neredeyse herkesin alaycı konuşurken kullandığı “şekerim” ifadesi var, o denli sık kullanılıyor ki bu karşılık, roman kişileri birer kokoş hanıma dönüşüyor.

Bu yerlileştirmelerin yanı sıra şu cümledeki bağlaç kullanımının sık sık karşımıza çıkması günlük hayatta az karşılaştığımız için yadırgatıcı olabiliyor:
“Saman oğlan Jak’in talimatlarını dikkatle dinliyordu ya, yumurtaların çoğu ya yanmıştı ya pişmemişti.” (s. 153)

Diğer yandan günlük hayatta sık karşılaşmadığımız bazı ifadelerin sık sık kullanılması :
“Liberace… Eh, işte kedi çevikliğiyle atıldı.” (s. 202)

Sanırım özgün metindeki çoğu “well” ifadesi “eh” diye çevrilmiş. Bu karşılık çok kullanılıyor ama Algan Bey’in daha bizden bir karşılık bulmasını isterdim.

Bir de “başıyla evetlemek” ifadesi var. Sanırım “nod” sözcüğünün karşılığı. Bu da çok kullanılıyor, hem çeviri hem de telif eserlerde. Ama metinde sık sık geçtiği için rahatsızlık veriyor. Farklı karşılıklar bulunabilirdi.

Çeviride kaybolan bir espri paylaşayım. Dipnot verilmemiş. muhtemelen gerek duyulmamıştır.
“Bundan sonra sana Ten-Ten diyeceğiz. Bayağı metalden yapılmış görünüyorsun sonuçta.” (s. 191)
Çizgi roman karakteri Tenten’in özgün adı Tintin’dir. “Tin” İngilizce “teneke” anlamına gelir.

Tekrar ediyorum: Çeviriye dair tüm bu söylediklerim tercihlerle ilgilidir, okur bu tercihleri beğenir ya da beğenmez. Bu çevirinin sadakatine gölge düşüremez tabi. Çevirmenler başımızın tacı. Onların emekleri asla hafife alınamaz.