Koluma girmiş meleğin gülüşünden sonra, hiç kimsenin kusursuz olmadığını gördüm. Akıllıydı, güzeldi, sevecendi fakat duygulardan yoksundu, birilerinin öğretmesi gerekiyordu. İşim hakkında ondan çok şey öğrenmiştim, belki de bir şeyler öğretme sırası bendeydi artık. Öğretmen kimliğine girebilir miyim diye düşünürken ona tekrar baktım, yüzü düşünceli görünüyordu.
"O iblislerin peşinden gitmeliydin bana gelmek yerine Engin. Acaba neyin peşindelerdi?"
Yoldayken bu soruyu ben de çok düşünmüştüm. Fakat sorular her zaman cevaplanamaz, bunu en iyi filozoflar bilir.
"Faye Laraye olayını ben de duydum. Bay C. diye bir adamdan bahsediyorlar her yerde. Galiba birileriyle iletişime geçmiş kadını bulmak için, ve çok da meraklıymış bulmaya. Londra'da ve hatta New York'ta bile bu konu konuşuluyor. Herkes neden onun peşinde bilmiyorum; ama iblisler, insanlar, herkes aynı şeyi istiyor olduğuna göre bir şeyler olmalı... Sen mesaj atmasaydın ben seni arayacaktım başka bir konu için. Faye'le alakası yok; ama biraz para kazandırır sana diye düşündüm."
Bay C. mi? Baş harf trendi gittikçe yayılıyordu anlaşılan, Bay J, Behzat Ç, Şahin… her neyse.
Neden bilmiyorum ama, Faye işi canımı sıkmaya başlamıştı. Kadının yaptıklarının hoş olmadığı kesindi, ama bunlar hep olagelen şeylerdi. Her zaman ölenler, öldürenler ve izleyenler olurdu. Fakat neden özellikle bu kadını arıyorlardı? Faye bir şeye mi sahipti, ya da bir şey ona sahipti? Belki bir iblis, ya da onu kontrol eden bir şey. Bay C. o iblisin mi peşindeydi? Her zaman ki gibi sorular tekrar havada kalmıştı. Canım daha da sıkıldı.
En azından soruları erteleyecek yeni bir iş imkanı vardı Narin'de. Düşüncelerimi savuşturarak tekrar ona odaklandım.
"Yarın öğleden sonra İstanbul Modern'de bir resim sergisi olacak. Bu sergide gösterilecek tablolardan bir tanesi, Bir Meleğin Düşüşü adında bir tablo. Tabloyu sergiye veren adam Londra'dan çok önemli bir koleksiyoner ve tablosunun yeterince korunamayacağını düşünüyor. Polisin kaldırabileceğinden farklı güçlerin tablonun peşinde olduğunu düşünüyormuş. Bana sorarsan paranoya; ama adam zengin. 1000$ vereceğini söyledi. Sadece bir günlüğüne, tablo sergiye gelirken ve sergideyken orada olup gözünü üzerinde tutman gerekiyor. O kadar. Ne dersin?"
Narin’den başka biri söylese bu teklife kızardım. Bu iş sıradan ve… aşağılayıcıydı. Bir tabloyu gözetlemek ve kollamak? Hem de zengin ve kibirli bir adamın paranoyası için, hem de tablo bir yerde öylece asılıyken. Gurur denen bir şey vardı. Bu adam beni ne sanıyordu, inek mi? Narin'e cevap verirken kızgınlığımı saklamaya çalıştım.
“Pek cazip gelmedi, ama düşünürüm. Bu aralar paraya ihtiyaç duyduğumu biliyorsun Narin. Belki gözetlerken tabloyu kaçırırım, alacağım paradan daha çok edeceği kesin.”
Konuşmanın bittiğinden emin olunca Narin’in kolundan nazikçe sıyrıldım ve vedalaşmak için el salladım. Öpmek bana göre değildi, özellikle karşımdaki bir melekse. Belki ilerde olurdu, özgüven denen şeyin farkına vardığımda.
Yürüdüğümüz yerin tersine doğru insanları önüme alarak ilerlemeye başladım. Hareketli bir sabahın sonunda evin yolunu tutmak beni bir nebze olsun rahatlattı. Elimde anahtarımı çeviriyor, aklımda işin karını tartıyordum. Kazanacağım parayı tekrar düşündüm. 1000 $ için değer miydi? Ah, elbette. Sonuçta işim bir tabloyu kollamak, ne kadar zor olabilirdi ki? Bir an adama eskisi kadar kızmadığımı fark ettim. Bazen inek olmak da işe yarayabilirdi.
Gurur mu? O da neydi?