Kayıt Ol

Yapması Zor Bir Duyuru

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Yapması Zor Bir Duyuru
« : 30 Nisan 2012, 05:36:40 »
Her şeyden önce şunu söylemek istiyorum ki; bu duyuruyu yapmak benim için çok zor oldu. Epey bir süredir de, bu duruma gelmemek için, kurtarabilmek için çeşitli arayışlar içerisindeydim; ama çözümü bulamadım.

"Pazuzu" oyununu başlatırken her şeyi doğru hesapladığımı düşünüyordum. Meşgul olduğumun farkındaydım. Zaman ayırmak konusunda sıkıntılar yaşayacağımın farkındaydım; ama kendime dedim ki "kendini zorlarsan başarabilirsin". Yanılmışım.

Son haftalarda artık işler öyle bir hale geldi ki; oyunla ilgili hiçbir şey yapamaz durumdayım. Ne yeni evrensel senaryoları koyabiliyorum, ne yeni oyuncunun başlığını açabiliyorum, ne hamleleri devam ettirebiliyorum. İşlerin bu duruma gelmesinde pek çok hatam olduğunu gördüm. Birkaç kez uyarılmış olmama rağmen oyuncu sayısını idare edebileceğimden fazla tutmuş olmam; tek başıma idare edebileceğimden daha dallı, budaklı, karmaşık bir oyun haline getirmem ve elbette ki oyun için harcamam gereken zamanı çok çok çok küçümsemem...

Siz oyuncuları ve herhangi dışarıdan oyunu takip eden insanları yüz üstü bıraktığım için ne kadar mahcubum anlatamam. İnanın en az sizler kadar ben de heyecanlıydım oyun için; ama olmadı işte. Son zamanlarda gittiği gibi büyük aralıklarla, haftada, iki haftada bir hamlelerle devam etmektense açık sözlülükle durumu anlatıp oyunu bitirmenin daha anlamlı olacağını düşündüm. Hatta birkaç gündür hiç değilse "Faye Laraye" hikayesini bir sonuca bağlayıp öyle bitirmenin yollarını aradım; ama onun için bile zaman yok.

Asıl duyuru kısmına gelecek olursak, maalesef an itibariyle Pazuzu oyunu noktalanmıştır. Forumdaki, sitedeki ve öykü seçkisindeki etkinliklerime devam edeceğim; ama Pazuzu için yolumuz bu kadarmış. Oyuncularımın her biriyle oynamak, emin olun ayrı bir keyifti benim için. Umarım keyfimiz karşılıklı olmuştur.

Bu durumla ilgili söylemek istediğiniz herhangi bir şey varsa (kızgınlığınız da dahil) lütfen bu başlıkta paylaşmaktan çekinmeyin. Ayrıca "Faye Laraye", "Bay C.", karakterleriniz vs. oyunla ilgili yarım kalmışlık nedeniyle cevabını alamadığınız; ama merak ettiğiniz şeyler varsa, onları da yine burada yazabilirsiniz. Hepsini açıklayabilirim.

Bir kez daha hepinizden özür diliyorum.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #1 : 01 Mayıs 2012, 00:13:27 »
Yüksek Lisans çalışmalarında başarılar dilerim. Herşey gönlünce olsun.

Bu da çok veda konuşması gibi oldu :)

Oyuna yazık oldu sanırım ama bu kadar uzun aralıklarla oynamanın da pek bir anlamı yoktu. Doğru kararı verdiğini düşünüyorum ben..

Gelecekte başka oyunlara inşallah diyelim :)

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #2 : 01 Mayıs 2012, 01:38:56 »
Şu oyunu okumak için giriyordum lan foruma. Üzüldüm bak. Neyse durumu özetleyen bir resimle uğurlayalım seni.

Spoiler: Göster


O değil de, bunu devam ettirmem bir daha diyorsan, bir spoiler içinde anlatsana planlarını, düşüncelerini, senaryonun nereye gideceğini? Kısaca veya ne kadar vaktin varsa o vakte en iyi uyacak uzunlukta?
#rekt

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #3 : 01 Mayıs 2012, 02:10:39 »
Ben de Baal'a katılarak, Faye gizemini ve oyunun gidişatını anlatmanı istiyorum. İçim içimi kemiriyor şu an.

Kendimi oyuna bayağı kaptırmıştım, yazık oldu. Elimden "olsun ya zevkliydi" demekten başka bir şey gelmiyor. Olsun, biz yine de eğlendik. Fazla uzun sürmemiş olsa da bu zevkli oyun için sana teşekkür ediyorum. En azından sıkıcı okul hayatımın arasında kafa yoracağım bir meşgalem olmuştu. Her şey için sağol.  :)
Planemo Syndrome

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #4 : 01 Mayıs 2012, 12:01:18 »
Ne söylemek istesem de, kelimeler kifaetsiz kalır. Sonuç olarak ağır bir tempo içinde sürdürdüğünüz lisans hayatınızda, böyle bir meşguliyet, sizi eğlendirmekten çok, engelliyormuş. Buna forum halkı kolaylıkla empati kurabilecektir, bu yüzden de kendinizi üzmemelisiniz.

Her şey oldukça güzeldi, ben çok eğlendim. Belki başka bir bahara artık :)
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #5 : 04 Mayıs 2012, 16:56:13 »
Şu an notlarım yanımda değil, o yüzden vaktim olmasına rağmen yazamıyorum senaryoyu. Küçük ayrıntılar, karakterlere özel şeyler vs. hatırımda değil zira. Ama en yakın zamanda olabilecek en geniş ve büyük şekilde açıklayacağımdır her şeyi.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
OYUNLA İLGİLİ HER TÜRLÜ BİLGİ, ARKAPLAN VS. AŞAĞIDAKİ "Göster" TUŞUNUN ARDINDA. EĞER ÖĞRENMEK İSTEMİYORSANIZ TIKLAMAYINIZ.


Spoiler: Göster


PAZUZU'da Neler Dönüyordu?

Çoğunuzun bildiği üzere oynayabildiğimiz kısa süre içerisinde Pazuzu'da sadece bir evrensel senaryoya denk gelmiştik ve onun sonunu da maalesef getirememiştik. Şimdi olabildiğince etraflıca o senaryoyu, devam edebilseydik eklenecek olan senaryoları, ve başka diğer her şeyi açıklamak istiyorum.

1. Evrensel Senaryo "Faye Laraye"

Çoğunuz zaten oyuna "Faye Laraye" adındaki bir kadın tarafından çeşitli zamanlarda annesine atılmış üç mektubu okuyarak girdiniz ve oyuncuların senaryolarının başında bir şekilde şu anda kayıp olan Faye Laraye kişisinin bulunması görevi verildi. Şimdi anlatacaklarımın bir kısmı bazı oyunlarda zaten açıklığa kavuşmuştu.

Öncelikle evet, Faye Laraye bir iblis tarafından ele geçirilmişti ve deli değildi. Bu iblis onu çocukluğundan son anlarına kadar sürekli olarak ziyaret etti. Bu kadar uzun yıllar boyunca bir insanın içinde kalmanın, onu delirteceğini bildiği için iblis sadece işi olduğu zaman girdi kadının içine, mektuplardaki zaman aralıklarında Faye'in karakterinin bu kadar keskin değişmesinin sebebi budur.

Tabii Faye Laraye bir iblis tarafından ele geçirilen tek kadın değildi. Alaz Han'ın (Wisquas) öğrendiği gibi Faye Laraye Londra'da, Elif Açar İstanbul'da, ve Emily Fountain adında üçüncü bir kadın da New York'ta aynı yaşta (6 yaşındayken) ele geçirilmiş, babalarını öldürmüşlerdi. Yine aynı şekilde üçünün de Mart ayının başında anneleri öldü.

Faye Laraye senelerin akıl hastanesi deneyimi, karakter bozuklukları, delirmeler sonucunda annesini iblisle iş birliği içerisinde kendisi öldürdü. Elif Açar'ın annesi iblise yardım etmeyi her seferinde reddettiği için iblis tarafından ceza olarak öldürüldü. Emily Fountain'in annesi ise yine kendisi tarafından öldürüldü; ama bunun nedeni annesinin de bir iblis tarafından ele geçirilmesi ve Emily'nin iblisi çıkaramaması idi.

Tahmin edebileceğiniz üzere, İstanbul şehrini seçen oyuncular Elif Açar, Londra şehrini seçen oyuncular Faye Laraye ve New York şehrini seçen oyuncular Emily Fountain ile haşır neşir olarak çözeceklerdi senaryoyu en başta. Ama kimsenin New York şehrini seçmemesi ve oyun ilerleyişi içerisinde Faye Laraye'in çok göz önünde olması nedeniyle, plan değişti. Ama öncelikle, bu kızlar neden ele geçirildi?

Üç şehirdeki üç kızın onyıllar önce ele geçirilmeleri, üçüz iblis kardeşler tarafından gerçekleşti. Bunlar Kalhanzaar(erkek), Malahazaar(erkek), Zabaldurun(kadın). Cehennemin doğusunda, 31 bölgeden üçü zamanında onların ellerindeydi; ama kendilerine fazla güvenerek cehennemin doğusunu yöneten baş iblis Agares'e baş kaldırdılar. Agares için hemen buraya tıklayabilirsiniz. Küçük bir not: Agares Legend ve LordMuti'nin oynamış olduğu Pazuzu tanıtım oyununun sonunda kendilerine bir resmi verilmiş olan iblisti. O zamandan belliydi, olayların gidişatı.

Agares üçüz kardeşleri rahatlıkla alt etti ve onlara çok kızdı. Onları çoğu yetki ve güçlerinden mahrum ederek dünyaya gönderdi. Hala insanları etkileme, sıradışı güç vs. gibi bazı özelliklerini koruyorlardı; ama eski hallerine göre çok güçsüzleşmişlerdi.  ;D Bu arada buraya tıklayarak Daniel Costello'nun (Laughing Madcap) oyunundaki şu hamleye bakarsanız:

Alıntı
"Bundan yaklaşık 65 yıl önce Londra'ya göç eden onlarca iblis ailesinden biriydi onlar. Son yüzyılda Cehennem'de dengeler çok değişmiş, buna ayak uyduramayan, değişen yönetimin karşısında yer alan pek çok aile - onlar gibi - dünyaya taşınmıştı. Basitçe insanlar arasında yaşamanın daha kolay olduğunu düşünüyorlardı. Farklı değerlere sahiptiler evet, ve çoğu insan çiğ insan eti yemenin yanlış olduğunu düşünüyordu; ama yine de 65 yıl boyunca rahat yaşayabildiler."

İşte 65 yıl önce o iblis ailesinin ve çoğu başka iblisin toplu şekilde bu tarafa göç etmesinin nedeni bu üçüz kardeşlerimizin def edilmesiydi. Onların yanında olanlar da cehennemde barınamadı ve onlarla birlikte dünyaya geldiler. İleride oyuncuya yardımı olabilir diyerek bir ipucu olarak bırakmıştım bu hamledeki notları. Üçüz iblislerimize dönüyoruz.

Kalhanzaar(erkek), Malahazaar(erkek), Zabaldurun(kadın) cehennemden atılmışlardı ve Agares'e de çok kızgındılar. Dünyadaki birkaç yıldan sonra Malahazaar'ın kulağına  "Mucizelerin Kara Sandığı" adında bir sandıktan bahsedildiği gelir. Bir cin bahsetmektedir bundan. Ve bu cin özellikle çok içtiği zaman çok konuşkan olur. Tanıdık geliyor mu? Arda Sırık'ın (LegalMc) 10 yıl önce bir barda karşılaşmış olduğu, ve o günden beri sürekli trafik kazalarının ucundan döndüğü cinle aynı cindir bu.

Üçüz iblisler konuyu evire çevire araştırdıktan sonra efsanenin doğru olduğuna kanaat getirirler. Efsane Bay C. karakterinin (ona da geleceğiz) Alaz Han'a anlattığı gibi şudur:

Alıntı
"Efsaneye göre Babil kulesi yıkılmadan önce tüm insanlar aynı dili konuşurken, dilleri öylesine mükemmelmiş ki; dünya üzerindeki tüm bilgi dillendirilebilirmiş. Hiçkimsenin bilemeyeceği, öğrenemeyeceği hiçbir şey yokmuş. Bu şekilde, tüm bilgiye ulaşabilen Babilliler bu bilgilerden yararlanarak bir dizi mucize yaratmışlar. Bazı eşyalar, efsunlar, lanetler, kendi yarattıkları varlıklar... Ancak farketmişler ki tüm bu mucizeler ne olursa olsun kontrol etmesi güç bir kara yöne sahiplermiş. Kontrol edilemeyebileceklerinden korkarak tüm bu mucizeleri bir sandığa kapatmışlar ve sandığı kilitleyip mühürlemişler. Sonrasında da Babil Kulesi yıkılmış ve kızgın tanrı dilleri yaratmış. Kimsenin dilinden anlayamadığı, sırrını çözemediği mucizelerin kara sandığı da tarih boyunca yok olup gitmiş."

Üçüz iblisler araştırmalarını bitirdikleri zaman şunu farkederler. Mucizelerin kara sandığı İstanbul'dadır; ama tek başına sandık bir işlerine yaramayacaktır. Öncelikle sandığın var olduğu yerin bilmemkaç kat altındaki kapısız odaya girmek gerekmektedir; ama kapısı olmayan bir odaya nasıl girecekler? Engin Sevren (Elijah) bu sorunun cevabına çok yaklaşmıştı. Buraya tıklayarak da görebileceğiniz üzere:

Alıntı
"Rivayete göre... Rivayete göre derken işte Da Vinci Şifresi falan kafası... Hani o tarihte sıkıcı olan her şey aslında orada burada gizli örgütlerle ilgiliymiş ya. Amerika'nın oyunları... Ay, ne diyordum kayboldum vallahi. Hah evet. Rivayete göre, bu tabloyu yapan ressam 15. yüzyılda bir katedralde yaşıyormuş. Tablo öyle tavanda, ya da yüksek bir yerde asılı değilmiş yalnız. Aksine, böyle bir gömme dolap kapısı gibi, yere bayağı yakın asılı dururmuş. Ve işte rivayete göre, aslında ressam bu tabloyu sadece arkasındaki kapıyı gizlemek için çizmişmiş. Tablonun arkasında, duvardaki, cennete açılan küçük kapıyı."

Sergideki adam hikayeyi aşağı yukarı doğru biliyordu. Tek yanlışı tablonun cennete açılan bir kapı olduğunu söylemesiydi; halbuki tablo doğru kullanıldığı zaman herhangi bir yere açılan bir kapıya dönüşebiliyordu. Yani üçüz iblislerimizin İstanbul'da Mucizelerin kara sandığı'nı bulmaları yetmeyecek, bir de bu tabloyu ele geçirmeleri gerekecekti. Tablonun sahibi Bay Carrigan (yakında ona da geleceğiz ve hayır Bay C. ile aynı kişi değiller) ve haliyle tablo senaryonun özgün halinde New York'ta olacaklardı. İstiyordum ki senaryonun her aşamasında üç şehirde üç parça olsun. Üç kız, üç iblis ve üç gereklilik. Sandık istanbul'da, geçit New York'ta, ve anahtar da Londra'da...

Anahtar mı? Evet, iblislerimizin eninde sonunda sandığı açabilmek için bir anahtara ihtiyacı olacaktı. Bu anahtarı da Londra'da bulacaklardı. Raizo Shion'un (Raisor) oyununda bu hamlede görebileceğiniz gibi:

Alıntı
"Dün akşam kuzeyden, Edinburgh'deki bir katedralden telefon aldım. Sabaha karşı kapılarında ölüm döşeğinde olan genç bir oğlan bulduklarını söyledi papaz. Çırılçıplak, her yeri yara bere içinde. Papaz içeri taşımaya çalışmış; ama oğlan direnmiş. Bir şeyin gelmekte olduğunu, çok yakında olduğunu söylemiş ve bum! Bir yeşil ışık içerisinde yok olmuş. Yerde sadece eski bir anahtar kalmış geriye. Benden araştıracak birilerini göndermemi istedi. Benim de aklıma sen geldin..."

Katedral kapısında bulunan o gizemli anahtar iblislerimizin aradığı anahtardı işte. Haliyle bu senaryoda oyuncularımızın amacı iblislerin bu üç parçayı (sandık, tablo, anahtar) bir araya getirmesini engellemek, getirecek olursa da başlarına gelebilecek şeylere karşı koymak idi. Zira üçüz iblisler sandığa ulaşabilirlerse içerisindeki kara mucizeleri kullanarak hem dünyaya, hem de cehenneme hükmedeceklerdi.

Bu iblislerden bir tanesi, kadın olan kardeş Zabaldurun oyunlardan bir tanesinde göründü bile. Raizo'nun oyununda şu hamlede genç bir kızcağızın içine girmiş olan iblisimiz işte tam da bu iblisti. Ve bu yüzden Raizo'ya belki çok eskiden olduğunu, ama artık şeytan olmadığını söylemişti.

Peki üçüz iblisler Emily, Faye ve Elif adlı üç kızımızdan hayatları boyunca ne istiyorlardı? Aradıkları üç şeyin (anahtar, sandık, tablo) yerini tespit etmelerini sağlayacak bir büyüyü en iyi şekilde yapabilmek için. Pazuzu içinde büyünün ne kadar bilinmeyen ve dengesiz bir şey olduğundan bahsetmiştim. Şimdi de aritmansiden ve "fedakarlık" faktöründen bahsedeceğim. İkisi de çoğu sistemde çok yaygındırlar zaten. Basitçe, matematik büyüyle çok orantılı bir şeydir. Eğer 7 dileğinizi gerçekleştirmek için 7 adak verirseniz şansınız daha yüksektir. Bir büyülü sözü 3 kere tekrarlamak her zaman daha iyidir. Daha büyük şeyler yaratmak istiyorsanız karesi, küpü vs. şeklinde artan miktarlarda "bir şey" kullanmanız gerekir". Fedakarlık faktörü de haliyle şudur ki sadece bir elinizi vermenizle tüm bedeninizi bir büyüye feda etmeniz arasında fark olacaktır.

Üçüz iblisler aradıkları üç şeyin yerini bulmak için üç insan kurbana bağlı olarak üç insan kurban veriyorlar. Yani her bir iblis için bir kız, annesi ve babası. Böylelikle olabildiğince tutarlı bir şekilde aradıkları şeyleri bulabileceklerine inanıyorlar (ki buluyorlar). Babaları öldürerek sandığın yerini bulmuşlardı. Mart ayında anneleri öldürerek tabloyu buldular. Bay Carrigan'ın seve seve tabloyu İstanbul'a gönderme nedeni buydu. Londra'da iblislerin tabloyu alacağından korkuyordu. Yakın zamanda da kızlarımız kendileri bizzat ölecekti ve iblisler anahtarın yerini öğreneceklerdi.

En başa dönecek olursa, işte Faye Laraye'i bulmak da bu yüzden çok önemliydi. Çünkü iblisler üçüncü kez büyüyü yaparlarsa, her şeyi öğreneceklerdi. Tabii başka bir önemli soru da şu: Elif Açar'ı gördük. Faye Laraye'i biliyoruz. Peki ya Emily Fountain? O nerede? Onun hikayesi nedir?

Arda Sırık'ın (LegalMc) bu hamlesinde gördüğümüz, kendisini Faye Laraye'in kuzeni Emily Laraye olarak tanıtan kişi aslında Emily Fountain. Diğer iki kızın aksine o küçüklükte babasının ölümünden sonra hayatını onu öldüren iblisi bulmaya adamış, başarılı bir iblis avcısı olmuş. Annesinin de ölümüyle iblislerin planlarının artık farkında ve bu yüzden her şeyi durdurabilmek için diğer iki kızı bulması gerektiğini biliyor. Diğer yandan ise Bay C. gibi pek çok farklı insanın da Faye Laraye'in peşinde olduğunu öğreniyor ve bu yüzden bağlantısını belli etmemek için böyle bir numaraya girişiyor.

Ve son olarak. İlk evrensel senaryonun en önemli sorusu: Peki Faye Laraye nerede? Kendisi annesini öldürdükten sadece saniyeler sonra Bay C. tarafından bulundu. Bay C. o zamandan beri onu İstanbul'da bir yerde saklıyor. O kadar insanı Faye Laraye'i aramaya göndermesinin nedeni ise onu kimsenin bulamayacağından emin olmak istemesi. Yani aslında sadece planının ne kadar iyi olduğunu denetliyor Bay C.

İlk evrensel senaryo aşağı yukarı böyleydi işte. Daha kısa kısa olacak şekilde "gelecekte karşınıza çıkacaktı" olan diğer evrensel senaryolara da hemen göz gezdiriyorum.


2. Evrensel Senaryo "Agares'in Gazabı"

Elbette ilk evrensel senaryonun bir noktasında üçüz iblislerin planından Agares'in haberi olacaktı ve başarsalar da başarmasalar da kendisi de timsahının üzerinde dünyayı teşrif edecekti, ve o zaman çok zorlu günler bekleyecekti herkesi. Neden mi? Wikipedia sayfası bile söylüyor, en bilinen özelliği kaçanları geri döndürebilmesi ve koşanları oldukları yere mıhlayabilmesi. Daha ne olsun?  ;D ;D ;D

Kendisinin bu teşrifinde oyuncularımızın meleklerden yardım alması gerekecekti ve bu sayede cehennemde olduğu kadar cennette de bazı yolsuzluklar olduğunu görecektik.

3. Evrensel Senaryo "Pazuzu"
Aslında bu çok heyecanlandığım bir senaryoydu ve geldiğini görmek istiyordum. Basitçe olay şu ki; sizler oyunlarınızı oynarken Aylık Öykü Seçkisi'nde 3 kısım olarak yayımlanmış olan asıl Pazuzu hikayesinden sadece Hüzün Ana vardı şimdiye kadar. O öykü 2007 yılında geçiyordu ve en sonunda kahramanımız içinde koskoca bir Afet Tanrısı ile Devlet Su İşleri Müdür Vekili oluyordu. 5 yıl sonra bugün kendisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Nükleer Santral kurmanın imzalarını vermiş, yeşil ışıkları yakmış ve dünya için çok daha büyük ve kötü planları da var. Bu sene Birleşmiş Milletler Çevre Komitesi başkanlığını da yaptığını söylemiş miydim? Harun Koçaker öykünün başında kendi halinde bir memurdu; ama şimdi için bir Tanrı var ve pozisiyonu fazla güçlü. Onu haklamanız gerekecekti. Üstelik bu sefer hepsinden sıkıntılı bir yaratıkla uğraşmak zorunda kalacaktınız: BÜROKRASİ! Lağımlarda kokuşmuş yaratıkları dövmek kolay, peki ya meclis binası içindeki bir bakanı nasıl öldüreceksiniz?

4. Evrensel Senaryo "Tek Kişilik Bir Kıyamet"
Eğer devam edebilseydik aşağı yukarı yukarıdaki 3 evrensel senaryoyla birlikte bir ara, bir tatil vermeyi planlıyordum. Ve dönüşümüz dördüncü evrensel senaryoyla olacaktı. "Tek Kişilik Bir Kıyamet".

Eski bir pagan tanrısının 77. kuşaktan 77. torunu yarı-tanrı güçlerle doğar ve dindar bir katolik ailede büyür. Obediah Tristell çok küçük yaşta güçlerinin farkına varır ve yetiştiği ortamla birlikte 21 yaşına bastığında şu kanıyı getirir. Kendisi İsa'nın yeniden beden bulmuş halidir, yani mesihtir ve kıyamet günü herkesi kurtaracağını düşünmektedir. Ama tek bir sorun vardır. 2012'nin sonları yaklaşmaktadır ve hala bir kıyamet belirtisi olmamıştır. Obediah şuna karar verir. Maya takvimi "internetten" okuduğuna göre zaten 21 Aralık 2012'de dünyanın sonunun geleceğini söylemişti. Eh, öylese 21 Aralık'ta dünyaya kıyamete o getirebilirse, o kıyametten de insanları o kurtarabilir.

Kafayı sıyırmış bu yarı tanrı hem kıyameti getirmeye, hem de ondan herkesi kurtarmaya çalışırken, o her şeyi birbirine katmadan önce durdurulması gerekecektir ve dördüncü evrensel senaryo oyuncularımızın bu postmodern mesihi durdurmaya çalışmasını konu alacaktır. (Çok da tatlı bir karakterdi Obediah. Yazık oldu. Delioğlan seni..  ;D :D ;D)


Aslında birkaç evrensel senaryo fikri daha vardı kafamda olan; ama planlayıp not aldıklarımı değil de kafamdakileri yazacak olursam günlerce kalkamayız buradan. Karakterlerinize özel bilgilere geçiyorum.

KARAKTERLERE ÖZEL BİLGİLER
(forum kullanıcı adlarının alfabetik sırasına göre gidiyorum)

Engin Sevren (Elijah):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Engin Sevren 26 yaşına kadar yaşamış olduğu hiçbir şeyi hatırlamıyor. Hatırladığı ilk şey bir yıl önce bir otel odasında yanında bir isviçre çakısı ile eski bir anahtar ile uyanmış olduğu. O anda eski hayatına dair hiçbir şey hatırlamıyor; ama bu dünya üzerinde tanrılar, iblisler, şeytanlar, melekler ve türlü yaratığın olduğunu biliyor ve beyninde kesin olarak emin olduğu tek bilgi bu. Yanı başındaki o eski anahtarın nereye ait olduğunu, ne işe yaradığını bilmiyor, otelden çıkarken sorduğunda kimse onun oraya nasıl geldiğine dair bir şey söylemiyor. Engin de o günden beri bir iblis avcısına dönüşüyor ve bulabildiği her türlü iblisi yok etmeye çalışıyor. Bir yandan da, geçmişini çözmek istiyor. Bu yaptığı işte onun yanında olan, "Narin" adında bir kız var. Kız bir melek. Genellikle hakkından gelmesi gereken iblislerin yerini o söylüyor."

Engin'in 26 yaşından önceye dair hiçbir şey hatırlamıyor olmasının nedeni 26 yaşından önce yaşamıyor olması. Kendisi cennetteki üst düzey bir melek olan, Alieal tarafından 26 yaşında olarak yaratıldı. Narin de ona göz kulak olması için gönderildi. Yanında bulmuş olduğu eski anahtar zamanı geldiği zaman kendisini yaratan meleğin yanına gitmesine yarayacaktı. Yaratılmasının nedeni kendisine ileride (Agares senaryosunda) Alieal'in dünyadaki kılıcı olmak için diye açıklanacaktı; ama gerçekten Alieal cennetteki tahtından indirileceğini, alt düzey meleklerin baş kaldıracağını düşünüyordu ve bu zaman geldiği zaman onu koruyup yerinden ayrılmamasını garantileyecek, ona körü körüne bağlı bir savaşçıya ihtiyacı vardı. Pek de iyi ve dürüst biri olduğu söylenemeyebilir o yüzden. Öte yandan Narin planın bu kötü tarafıyla ilgili hiçbir şey bilmiyordu. O sadece saf bir melek.  :D

Daniel Costello (Laughing Madcap):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Çevredeki herkes Daniel Costello'nun İrlandalı olduğunu bilir. Herkes fazla şanslı olduğunu da bilir; ama babasının gerçek bir leprechaun (İrlanda folkloründe bulunan ayakkabı cini) olduğunu bilen yoktur. Babası, annesine tecavüz edip kaçmıştır. Annesi de onun doğumundan kısa bir süre sonra ölmüştür. Çeşitli yetimhanelerde oradan oraya sürüklenerek en son Londra'ya gelmiştir. Bu yalnız ve oradan oraya sürüklenen yapısı hem onun bağışıklığını güçlendirmiş, hem de sokak dövüşlerinde nam salmasına neden olmuştur. Her ne kadar bir dövüş stili bilmiyor olsa da, fazlasıyla güçlü ve dayanıklı yapısıyla çok darbeler almasına rağmen devrilmez, vurduğu zaman da can yakar. Londra'da onu kollayan bir tanıdığı vardır. "Simon MacBiggen" adında (lakabı BigMac), 60lı yaşlarında iri yarı bir iskoç. Onu iblis, cin vs. olaylarına sokan da bu adamdır. Babasının bir leprechaun olduğunu onun dışında bilen tek adamdır. İblis ve cinlerle dövüştüğü yeraltı pazarında onun menajerliğini de bu adam yapmaktadır. Yüzüğünün üzerindeki garip amblemin ne anlama geldiğini bilmemektedir."

Şunu söylüyorum farketmeyenler için: Daniel Costello'nun yüzüğündeki amblem ile Alaz Han'ın yara izi tamamıyla aynı. Daniel bugüne kadar babası annesine tecavüz etmiş sansa da aslında babası annesinden kaçmıştır. Zira o yüzük eski bir şaman tarikatına aittir. Güçlü ve kudretli olan bu tarikatla annesinin bağlantısını gören babası kaçmıştır; çünkü şamanlar leprechaun'ların kötü olduğuna inanırlar. Babası bir gün onun peşine düşeceklerine emindir yani. Daniel ileride bir zaman babasıyla karşılaşacak ve onu beladan kurtarma veya ölüme terk etme seçimine sahip olacaktı. Hangisini seçeceğini çok merak ediyordum. Yüzük ve yara izinin sırrı ise şu. Bahis geçen şaman tarikatındaki insanların sayısı eksilmez ve azalmaz (tarikatla ilgili uzun zun notlarım vardı; ama bulamıyorum, adını da hatırlayamıyorum sinir oldum). Biri öldüğü zaman bir başkası alır yerini. Ne zaman tarikattan biri ölse, onun yüzüğünü devralacak olan yeni bir şamanın vücudunda amblemin izi oluşur. (Ayrıntıları Alaz Han'la ilgili bilgilerde olacak)

Gelelim Daniel'la dövüşmek isteyen manyak zengin koleksiyoncu adama. Bu adam belki tahmin etmiş olabileceğiniz gibi Bay Carrigan'dı. Kendisi artifakt koleksiyoncusu ve oldukça nüfuzlu bir adam. Ancak yukarıda evrensel senaryoyla ilgili söylediğim gibi tablo başta olmak üzere birilerinin peşinde olduğunu düşünüyor ve bir korumaya ihtiyaç duyuyor. Dövüşlerde Daniel'dan etkilenince ona iş vermek istiyor. Dövüş bahane. Sadece Daniel'ın yeterince iyi bir koruma olduğundan emin olmak istiyor yani. Çok da iyi bir insandır kendisi bu arada. Bir de şiir meraklısı. Biraz karanlık bir geçmişi var ama olsun.

Bir de taa oyunun başında not almışım Bay Carrigan kaçırılacak diye. Kaçıranlar sanki intihar etmişmiş süsü verecekler ve bir intihar notu yazdıracaklar ona. Bay Carrigan da akıllı bıdık olduğu için uzun uzun notta anlattıktan sonra niye ölmeye karar verdiğini, bir şiir konduracak altına. O şiir şu:

Alıntı
"yağmurlarınız abartılı raddede
devamlı ışık misali elektrik taşıyor
korkusuzca anlatın çirkin ısırılışınızı

razıyım ıssız labirentlerde
dar ırmaklarda
mağaralarda laflamaya
onun nedeni değil ray aralarında doğmuşsam

adım yarım ısırılmış meyve büyüklüğünde incir
görüşürüz madem acil cam istiyorsunuz
benim umudum lekelensin"

Ama meğersek bu bir şifreymiş olacak. Şiirdeki her sözcüğün ilk harflerini aldığımız zaman şöyle bir cümle çıkıyor zira ortaya.

Alıntı
"Yardım et. Kaçırıldım. Londradayım. BigMaci bul."

Arda Sırık (LegalMc):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Kleptoman. Cinlerle ilk kez 10 yıl önce karşılaşmış. Gittiği bir barda, tuvaletini yaparken yandaki pisuarda bir adam görmüş, konuşup sohbet etmişler, arkadaş olmuşlar, içkiler, shotlar vs. derken alkollü haliyle adam cin olduğunu açıklamış ona. Alaaddin'in cini değil de, gerçekten kanlı canlı bir cin. O gece konuştukları şeyleri hatırlamıyor çok sarhoş olduğu için. Sadece arada sırada uğultulu anılar geliyor kulağına; ama o günden sonra o cini bir daha görmemiş; ama 10 yıl içerisinde tam 23 kere trafik kazası tehlikesi geçirmiş. Bunların üçünde gerçekten kaza yapmış ve bir tanesinde kolu kırılmış. Üzerinde bu trafik kazalarıyla ilgili bir şey olduğunun bilincinde, o gün gerçek bir cinle karşılaştığından da emin; ama 10 yıldır araştırmasına rağmen hiçbir şey bulamamış. Parasını mistik şeylere inanan insanlar için özel danışmanlık / dedektiflik yaparak kazanıyor. Polis Teşkılatında bazı tanıdıkları var. Bir de sürekli yanında taşıdığı, o gün cinle karşılaştığı zaman cinin ona vermiş olduğu bir iskambil kardı var. Kupa 8'lisi. Onun da ne işe yaradığını, neden ondan olduğunu bilmiyor; ama içinden bir ses onu yanından ayırmamasını söylüyor."

Trafik kazası geçirme alışkanlığı hala ne zaman aklıma gelse güldürüyor beni. Şimdi her şeyden önce, oyun boyunca birkaç hamlede ipuçları vermeye çalıştım, cinimizin adı Elbuort ve iskambil kartının üzerinde bunun tersten okunuşu, yani "Trouble" yazıyor. Yukarıda bahsettiğim gibi kendisi üçüz iblislere mucizelerin kara sandığından bahseden kişi aynı zamanda. Bunu yaptıktan sonra bir voodoo büyücüsü tarafından lanetleniyor dünyanın sonunu getirdiği gerekçesiyle. "Bu dünyada yürüdüğün sürece bela başından ayrılmasın" şeklinde. Ardından bir gece barda Arda Sırık'ı görüyor. Sarhoş ediyor, bir kan büyüsü ve hop, kendi üzerindeki laneti ona geçiriveriyor. Trafik kazalarının sebebi bu.

İskambil kağıtlarının esrarı da şöyle ki, cinimiz sadece salak ve alkolik. Özünde iyi biri yani. Kendini çok kötü hissediyor Arda Sırık'a laneti geçirdikten sonra; ancak geri döndüremiyor yaptığı kan büyüsünü. Bu yüzden yanından ayırmadığı iskambil destesinden tek tek kartlar bırakmaya başlıyor ona. Kendisini buldurtmaya çalışıyor Arda Sırık'a. Neden doğrudan gelip konuşmadığı sorusunun cevabı dikkat çekmek istememesi; çünkü onun yaptığı aptallığı anlayan birileri onu tekrar bulur da cezalandırır diye korkuyor.

Yuda (Legend):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Yuda küçük yaştayken anne  ve babası ölmüş; ama nasıl öldüklerini bilmiyor. "Hunaahûl" adında bir cin onu yanına alıp yetiştirmiş, bu sebeple özellikle cinler hakkında çok şey biliyor. İnsan-dışı şeyleri öldüren bir kiralık katil olarak çalışıyor. "Hunaahûl"dan öğrenmiş olduğu bir söylem var, bir dörtlük:

"Az alûn az alâk,
Niez zulûm ôl zelak,
Zaâl kalun, zaâl naak,
Garez galat zûl."
Anlamını söylemiş Hunaahûl ona:

"Ateşin adı ve ateşin yüzü,
zulmeden oğlunun sesi,
içimi yaksın, dışımı yaksın,
Boyun eğsin sesime."

Bunun bir cin büyüsü olduğunu biliyor; ama daha önce hiç kullanmamış. Hunaahûl ona sadece ve sadece ölümden başka türlü kurtulması mümkün olmazsa kullanmasını tembihlemiş.
"

Arda Sırık'ın ciniyle Yuda'nın cini aynı kişi değiller. Başta öyle tasarlamıştım aslında; ama ardından vazgeçtim. Zira Hunaahûl'un başka bir amacı vardı. Yuda'nın sülalesinde cinlerle ilgili hiçbir bağ yok; ama Hunaahûl farkediyor ki içinde cin ateşi var. Bu yüzden ona bu kadar sahip çıkmış. Anne ve babasını da cinler öldürmüştü zamanında; çünkü cinler arasında yaygın olan eski bir söylentiye göre "nefesinde bizim ateşimiz olan bir ademoğlu gelip hepimize hükmedecek". Yuda'nın evinde cin ateşini farkediyorlar; ama anne ya da babadan birinde olduğunu farzederek onları öldürüyorlar. O sırada üç yaşında olan Yuda'nın en sevdiği şey gece karanlık dolabın içinde kıyafetler arasında uyumak olduğundan, kimse farketmemiş bile. Hunaahûl'un ona öğretmiş olduğu ve sadece ölüme çok yakın olduğu zaman kullanmasını söylediği büyü ise aslında çok güçlü bir kan büyüsü. Hunaahûl'un da yıllar önce söylemiş olduğu ilk kısmıyla birlikte Yuda'nın ölmekte olan ruhunu alarak Hunaahûl'un bedenine koyuyor. Yani Hunaahûl kendisini feda ediveriyor yeri geldiğinde Yuda yeni bir bedende yaşamaya devam edebilsin diye. Bu kadar da çok seviyor Yuda'yı.

Mehmet Darbukacıoğulları (Malkavian):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Mehmet küçük bir çocukken bir grup çingenenin onu bulduğunu hatırlamaz; ama 1 yaşından beri onlarla yaşıyordu. Kendini bildi bileli onlarla beraberdir, ondan öncesine dair tek hatırladığı (ya da belki de aklının ona oynadığı oyunlar) çok tiz, sanki kaynamış bir düdüklü tencereden çıkan düdüğe benzeyen bir ses, yere güm güm vuran topuk sesleri, ve bembeyaz bir ışık. Çingeneler onu kendi yaşam tarzlarına göre yetiştirmişler, bu yüzden parayı önemsemez, zevkine düşkündür."

Her ne kadar senaryoda çok ilerleyememiş olsak da Mehmet'in hikayesi en güzel olacağını düşündüğüm hikayelerden bir tanesiydi; zira kendisi öğrenecekti ki çingeneler onları bulmadan önceye dair hatırladığı beyaz ışık ve düdüğe benzeyen ses, muazzam büyüklükte bir sarayın koca mozaikli pencerelerinden giren güneş ve kral ile kraliçenin gelişini müjdeleyen çanların çalışı. Evet, Mehmet çok kadim bir halkın prensi olduğunu öğrenecekti. Tanrıların ölümsüz bahşetmiş olduğu, kendilerini insanlardan, cennetten, cehennemden, her şeyden uzak tutan çok gelişmiş bir halkın prensi. (anne baba öldürülmüş tabii yine maalesef) Bunu farkettiği zaman ise yeni sorunlar yüzey bulacaktı. Tüm dünyadan kendini çekmiş bir halkın prensi olarak halkına dönmek isteyebilirsin; ama o halk dünyayla bu kadar iç içe geçmiş birine kabul edecek mi? Ya da kabul ettirmek için ne yapman gerekecek? Ha tabii bir de anne ve baban öldürülünce taht ellerinden alınmış, hainlerin de inmesi gerekecek oradan.

Neden bilmiyorum; ama tüm karakter içerisinde en kendi senaryosunda gidebilecek karakterin bu olduğunu düşünmüştüm hep. Hiçbir evrensel senaryoyu girmeksizin kendine ait hikayelerde gittikçe gidebilir gibi gelmişti.
Bay C ile ilgili bilgileri de aşağıda Alaz Han'dan bahsederken vereceğimdir.

Raizo Shion (Raisor):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Raizo Shion bu dünyaya nasıl geldiğini, anne ve babasının kim olduğunu bilmiyor. Tek bildiği şey küçük bir çocukken bir kilise önünde bulunup bir papaz tarafından yetiştirildiği. Papaz Paul ona nasıl geldiğini, onu nasıl bulduğunu bilmediğini, onu Tanrı'nın bir hediyesi olarak kabul ettiğini söylemiş. Maalesef Papaz Paul bundan üç yıl önce öldü ve Raizo da o hayattayken birlikte araştırdıkları, peşine düştükleri tüm o şeytani yaratıkların izinde hayatını sürdürmeye devam etti. Papazın bırakmış olduğu biraz parası var, ve hala eski kilisede kalacak bir yeri. İlginç olan bir şey, tamamen rastlantısal olarak bazen gözlerinin sararması ve yakın geleceğe dair görüntüler görmesi. Ne zaman, nasıl tetiklenerek olduğunu bilmiyor; ama böyle bir şeyin olduğunun farkında."

Raizo bazen istemsizce yakın geleceği görebiliyor; çünkü kendisi bir melek. Cennette birbirine çok düşkün iki melek olan Suriel ve Drodael, insanların yaşadığı gibi bir aşk yaşadıklarını farkederler ve bu aşklarının tohumu olarak bir melek dünyaya getirirler; ama cennette üst düzey melekler bu duruma çok kızarlar; zira meleklerin sevişip çoğalmaları gibi bir şey söz konusu olamaz, onlar emir kullarıdır, memurlardır, birbirilerine karşı olan duyguları kabul edilemez. Suriel ve Drodael bebekleriyle birlikte cennetten düşürülürler. İnsanlar gibi aşklarını yaşayabileceklerini düşünerek ve çok eski zamanlardaki gibi herkesin saf ve temiz olduğunu sanarak bir yere sığınmadan, postmodern dünyaya ayak uydurmaya çalışmadan birkaç gün sokaklarda dururlar. Çıplak gezerler, köşebaşlarında sevişirler, istediklerini yiyebileceklerini, alabileceklerini sanırlar ve dünyadaki dördüncü günlerinin sonunda evsiz adamlar tarafından bıçaklanarak öldürülürler... Bir kilise önünde... Raizo da burada bulunur.

Herkes liseli kızın içindeki iblisin boynundaki haç yüzünden korktuğunu sansa da, iblis" onlardan biri olduğunu bilseydim" derken aslında baya baya Raizo'nun melek olmasından bahsetmiştir. 4. Evrensel Senaryoya geçmeden önce bu gerçeği öğreneceği şekilde olayları geliştirmeyi planlıyordum. Hatta isterse cennete kadar gidip anne babasının öcünü bile alabilirdi.

Alaz Han (Wisquas):

Kendisine verdiğim özel arkaplan bilgisi şuydu:

Alıntı
"Alaz Han çocukken babaannesinden, onun babaannesinin sülalesinin geçmişinde olan kara öyküleri dinleyerek büyümüş. İslam'a geçişten çok uzun süre sonra bile hala Şamanizm'e ilgisi olan köklü bir ailenin son hanedanı. 14 yaşındayken tüm ailesinin yanıp sadece kendisinin sağ kaldığı bir yangından sonra köklerini araştırmaya başlıyor. Bu sırada farkediyor bu dünyada pek çok farklı kötülük olduğunun ve peşlerine düşüyor. İstanbul'da çeşitli "hoca"lar tarafından adı biliniyor ve ciddi iblis, cin, şeytan vs. vakalarında çağırılıyor. Geçimini buradan sağlıyor. Yangından geriye tek kalan şey, sol elinin bileğinde, geçmeyen bir yara izi. Bir üçgenin içerisinde daha küçük bir üçgen, ve onu çevreleyen bir çember. Bir yandan ailesinin yangınını, bir yandan kolundaki yara izini, bir yandansa kökenlerini araştırmakta Alaz Han... Bir yandan da hayatta kalmaya çalışarak...

Not: Hüzün Ana adında yaşlı bir çingeneyi tanıyor. Çingene ona içinde çeşitli baharatlar olan 5 küçük kese verdi. Bu keselerden herhangi birini yaktığı zaman çoğu yaratık yaklaşamıyor keseye.
"

Yara izinin esrarını yukarıda Daniel Costello'nun yüzüğüyle birlikte açıklamıştım zaten. Bu yara iziyle yangının aynı zamanda olması haliyle tesadüfi oluyor; ama yine de yangının çıkma nedeni de onunla bağlantılı. Alaz'ın ailesinde de şaman tarikatıyla bağlantı var ve tarikatı yok etmek isteyen iblisler tarafından evlerine saldırılıyor. Tarikattan çok az kişi kalmış; ama zamanı gelince Alaz'ın da tarikata girmesini planlıyorlar. Tarikattan ona en yakındaki kişi ise elbette Hüzün Ana.



Gelelim Bay C.'ye. Öncelikle gerçek adı: Chac. Kendisi Maya'ların yağmur tanrısı oluyor. Eski tanrıların unutulduğu bu zamanda, o git gide güçlenmeye başlıyor ama. Neden mi? Çünkü 21 Aralık 2012'nin maya takvimine göre dünyanın sonu oluşu hikayesiyle birlikte her ne kadar geyik ve dalga konusu da olsa tüm dünyanın tekrar aklına ve diline geldi Mayalar. Konuşuldukça güçlendikleri için de Chac 2012 yılında oldukça güçlü bir tanrı olarak çıkıyor karşımıza.

Üçüz iblislerin planından haberi var; çünkü önce cehennemden bazı dedikodular duyuyor. Ardından adı geçen cini buluyor dünyada, ondan laf alıyor ve alkolik cinimiz üçüz iblislere anlattığı şeylerin hepsini Bay C.'ye anlatıveriyor. İblislerin amaçlarına ulaşamamasını kafaya koyan Bay C. de hemen çalışmaya başlıyor. Faye Laraye'i bulduğu gibi bir yere kapatması; ama bir şey yapmamasının nedeni ise şu:

Üçüz iblisleri durdurmanın yolunu biliyor. Son büyüyü yapmamaları için üç kadından birini öldürmesi yeterli. Faye Laraye ve Elif Uçar zaten elinde. İsterse ikisini birden öldürebilir; ama bunu istemiyor. Başka bir yolunu bulmaya çalışıyor işleri yoluna koymanın. Oldukça iyi biri olduğu söylenebilir bu yüzden. Koskoca tanrı olduğu için oyuncularla ilgili çoğu şeyi hali hazırda biliyor. Mehmet'in prens olduğunu, Alaz'ın şaman tarikatına girecek olduğunu vs...




Evet efendim. Aslında daha yazacak çok şey vardı; ama bir word dosyasında şu yazdıklarıma baktım da 20 sayfa olmuş. Koskoca Pazuzu öyküsünün bir yarısı kadar şeyi de buraya yazmışım. Hala sormak istediğiniz, merak ettiğiniz bir şey olursa lütfen çekinmeyin buradan sorun. Cevap veririm. Ve hatta, artık hepiniz her şeyi de bildiğinize göre yorum ve eleştiri yapmaktan da kaçınmayın. Neler düşündüğünüzü söyleyin.

Bir kere daha bu kadar süre bana katlandığınız için teşekkür ederim.
Orçun.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #7 : 13 Mayıs 2012, 10:26:47 »
Baya üzüldüm ya.

#rekt

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #8 : 13 Mayıs 2012, 10:45:52 »
Açıkcası oyunun bitmesine sadece üzülmüştüm fakat şimdi böylesine bir arka plana ve kurguya sahip olduğunu görünce; yıkıldım. Umuyorum işlerini en kısa sürede, sorunsuz bir şekilde halledersin ve seninle yeni oyunlar oynayabiliriz. Kısa sürse de, inanılmaz zevkliydi.

Sadece evrensel senaryoların taslakları bile, bir dizi izlermiş havasına soktu beni.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #9 : 13 Mayıs 2012, 13:18:57 »
Madcap ile aynı kanıdayım. Oyun bitince "zaten pek hızlı ilerleyemiyorduk, adama da yük oluyorduk" deyip sadece üzülmüştüm. Ama şimdi bu yazdıklarını okuyunca şok oldum. O kadar tüyler ürpertici ve geniş bir senaryoya sahipmiş ki oyun, inanamadım. Elbuort - Trouble işini hiç fark etmemiştim, üzüldüm şimdi. Ama oyunda Elbuort'u bulsaydım -ki bulacaktım sanırım- döve döve öldürecektim valla. Hiç öyle oturup konuşma gibi bir isteğim yoktu.

Neyse, olan olmuş. Boş zamanında başka oyunlarda görüşmek üzere diyeyim.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #10 : 13 Mayıs 2012, 13:38:10 »
Ben şoklarıma uğradım gerçekten. Kafeinli bir şeyler almam gerekli hemen.

Aslında tahmin de edilebilirdi, bu kadar güçlü bir iblisin sadece bir kolye yüzünden benden korktuğuna beni inandırmıştın. Ama başka bir şey olduğunu düşünüyordum kafamda. Sadece bu kadarını beklememiştim.

Spoiler: Göster
 Büyük ihtimalle ben, anahtarı alacaktım yahu. Yerini biliyorduk, ben de oraya gidiyordum en son. Anahtarın ne olduğunu bilmiyordum evet, ama o anahtarı incelemek için londra'ya geri getirmeyi planlıyordum. E iblislerin eline geçmeyen bir tek o anahtar kalmışsa, hepsi de Londra'ya çullanacaktı. Bazı karakterleri Londra'ya göndermeye çalışma nedenin, sanırım buydu. Yoksa yanlış mı düşünüyorum?

Her şeyden önce, chaotic neutral bir melek olmak (ben bunu bilmesemde) güzeldi.


Diğer yandan, şu anda, keşke bunları hiç yazmasaydın, yaz gelince kaldığımız yerden devam etseydik diye düşündüm. Çok mükemmel bir senaryoydu, oynanamaması beni çok üzdü gerçekten de.
 
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yapması Zor Bir Duyuru
« Yanıtla #11 : 14 Mayıs 2012, 00:36:45 »
Ahh ahh demek geliyor içimden.. Gerçi okadar meleğin, prensin arasında pek önemli bir rolüm yokmuş ama yine de o tarikata ulaşmayı çok istiyordum gerçekten :/ aslında tarikatında varlığından haberim yoktu da şu şaman köküme ulaşmayı çok istiyordum diyelim :)