Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« : 24 Aralık 2012, 20:38:41 »
Geçtiğimiz ay oylarımızla önce okuyacağımız türü, sonrasındaysa en çok oyu alan Fantastik Edebiyat türündeki eseri seçmiştik. Şimdiyse sıra geldi onu masaya yatırıp, Victor Frankenstein edasıyla parçalara ayırmaya!

Açık ara farkla en çok oyu alarak bitiş çizgisini gören Frankenstein için, takvimlerimiz 24 Aralık 2012'yi gösterirken tartışmaya başlama günü de gelmiş oldu.

Lafı daha fazla uzatmayacağım :). Şimdilik önden gitmeye de niyetli değilim ki, başlamak isteyenler varsa hiç önelerini kesmeyeyim.

O zaman buyurun, meydan bizim ;D!

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #1 : 25 Aralık 2012, 18:47:34 »
Madem öyle ilk ben başlıyorum. Öhöm! Ses kontrol, deneme 1-2...

Victor Frankenstein hayatımda tanıdığm en aptal adamdır. Kaptan Walton ne kadar aksini iddia ederse etsin, onun ne muhteşem bir insan olduğundan ne kadar dem vurursa vursun bu görüşüm değişmeyecek. Çünkü bir insan ancak bu kadar küstah, bencil, kör ve de korkak olabilir.

Küstah! Her şeyi en iyi bilenin kendisi olduğunu düşünecek ve etrafındaki daha yetkin kişilerin deneyimlerini hor görecek kadar küstah. Modası geçmiş doğa bilimlerini ve filozofları baştacı yapacak, bunların çürütülmüş teoriler olduğunu anlatmaya çalışan babasını ya da üniversitedeki ilk hocasını dinlemeyecek kadar küstah. Kendini Tanrı'yla denk tutacak ve sonuçlarını düşünmeden bir canlı yaratmak için kolları sıvayacak kadar...

Bencil! Tüm kitap boyunca Elizabeth, Henry ve babasından dem vursa da tek düşündüğü şey kendi bencil hırsları. Sırf o hayranı olduğu filozoflar gibi tarihe geçmek, adını ölümsüz kılmak istediğinden bir yaratık yaratmaya kalkışıyor. Hem de bu uğurda ölüye saygısızlık edip başkalarının mezarlarını açmaktan, vücut parçalarını kullanmaktan da geri kalmıyor. Peki ya sonra? Yarattığı şeyi en çok ihtiyacı olduğu, en savunmasız zamanında kaderine terk ediyor. Kendisinin sürekli aradığı sevgiyi, ilgiyi ve şefkati ondan mahrum ediyor. Sevgiyi ona çok görüyor. Haydi, ilk başta bunu yapması normal diyelim. Peki ya canavar dediği kişinin iç dünyasını, kişiliğini ve yaşadığı zorlukları öğrendikten sonra hala "Yıkıl karşımdan iblis!" diye bağırmasına ne demeli?

Kör! Tüm o bilimsel dehasına rağmen etrafında olup blteni anlayamayacak kadar kör. Yaptığı deneyin nelere sebep olacağını, böylesi blr yaratığı başıboş bırakmanın nelere mal olacağını, yarattığı canavarın ruhunu okuyamayacak, canavarın kimi hedef alıp ne yapacağını düşünemeyecek kadar kör. Clerval'ı kurtarabilirdi pekala, Elizabeth'i de öyle... Tek yapması gereken beynini biraz çalıştırmak ve sadece kendisini değil başkalarını da düşünmekti. Ama dedim ya, bencil...

Ve korkak... Suçunu itiraf edemeyecek, kardeşinin katilini açıklayamayacak kadar korkak. Justine'i ipten alabilirdi ama yapmadı. Yapamadı. Ancak Clerval, karısı ve babası öldükten sonra yani kendisini suçlayacak hiç kimse ve kaybedecek hiçblr şeyi kalmadıktan sonra katilin kim olduğunu açıklaması bunun en büyük kanıtı değildir de nedir?

Yaratığın isteğini geri çevirmekte haklı mıydı? İddia ettiği gibi canavara cinayet ortağı mı yaratmış olurdu? Belki... Ama tek seçenek bu değildi elbette. Biraz sevgi ve anlayış da iş görürdü pekala. Hatta uzatılan bir dost eli...

Sonuç olarak bence bu kitapta asıl canavar Victor Frankenstein'ın ta kendisidir. Yarattığı masum yaratık değil...

***

Kitapla ilgili genel izlenimlerime gelirsek... O çok meşhur "yıldırım enerjisiyle canlanma" sahnesini görememek beni şaşırttı. Demek ki efsane olan "Yaşıyor! Yaşıyor!" repliği yönetmenler tarafından eklenen bir şeymiş sadece.

Dikkatimi çeken bir diğer şeyse yazarın tam bir doğa aşığı olması. Sayfalarca süren uzun doğa betilemeri bazen oraları gezip görme isteği bazen de kitabı fırlatıp atma isteği uyandırdı bende. Genel olarak akıcılıktan uzak, manzara betimlemeleri arasına sıkıştırılmış bir macera havasındaydı her şey. Ama her zaman dediğim gibi, o dönemin kitaplarını bugünün şartlarına göre eleştirmek yanlış. O yüzden kalkıp da 1800'lerde yazılmış bu eserin üslubu hakkında fazla bir şey söyleyip yazara haksızlık etmek istemiyorum.

Son olarak bu güzel etkinlik için fikri için sevgili Hazal'a teşekkürler. Umarım devamı da büyüyerek ve katlanarak gelir.

Sıra geldi sizin görüşlerinizi okumayaaa :)

[spoiler]Kitapla ilgili en güzel şeylerden biri kapağın ardındaki kendi minik değeri büyük imza :)[/gizli
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Rhonin

  • **
  • 115
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #2 : 25 Aralık 2012, 19:50:42 »
İhsan abiye genel olarak katılıyorum ama Victor bencil değil bence çünkü, masum canavarına hayat verdiğinde ondan çok korktu içindeki korku ondan nefret etmesini sağladı.Geride bıraktığı ailesini düşünmesine rağmen doğa felsefesini küçümseyen insanlara inatla ve hırsla çalışmasına devam etti ve hırs gözünü kör etti. Sanıyorum bu yüzdendir öğrencilik yıllarında ailesi ile fazla haberleşmedi.Aslında demek istediğim normal Victor bencil değil.Ama öğrenci olan Victor çok bencil! Yarattığı şeyle karşılaşınca bile kendisini kendi güvenliğini düşünüp ondan korktu ve ona nefret besledi.

Elektrik sahnesini bende bekliyordum ama gelmedi.O sahneyi okuyamayınca birazcık okuyasım kaçtı doğrusu.Filmlerde ne güzel geliyordu böyle yağmurlu şato şimşekler böyle kasvetli korkunç.

Kitabı okuyan arkadaşlara  J.Depp'in Edward Scissorhands(Makas Eller) isimli filmini izlemesini tavsiye ediyorum.Eğerki o film Frankenstein'den esinlenerek çekilmediyse bende bişey bilmiyorum.(En azından klasik korku filmi olandan esinlenmiştir :) )


Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #3 : 25 Aralık 2012, 20:14:25 »

Dikkatimi çeken bir diğer şeyse yazarın tam bir doğa aşığı olması. Sayfalarca süren uzun doğa betilemeri bazen oraları gezip görme isteği bazen de kitabı fırlatıp atma isteği uyandırdı bende. Genel olarak akıcılıktan uzak, manzara betimlemeleri arasına sıkıştırılmış bir macera havasındaydı her şey. Ama her zaman dediğim gibi, o dönemin kitaplarını bugünün şartlarına göre eleştirmek yanlış. O yüzden kalkıp da 1800'lerde yazılmış bu eserin üslubu hakkında fazla bir şey söyleyip yazara haksızlık etmek istemiyorum.



Doğa ve dış mekan betimlemelerinden bahsetmişken benden başka fark eden oldu mu bilmiyorum ama doğa betimlemeleri ve hava durumları ana karakterin ruh haline göre değişiyordu. Örneğin mutsuz ve karamsar olduğunda yağmurlu ve kapalı hava betimlemeleri hemen kendini gösteriyordu. Yazarın bunu bilinçli mi yoksa bilinçsiz olarak mı yaptığını merak ediyorum doğrusu.

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #4 : 25 Aralık 2012, 20:39:48 »
Okuma etkinliğinde Frenkeinstein'ı okuyacağımızı öğrendiğimde ne söyleyeyim içim biraz bayılmadı değil. Ama kitabı bitirdikten sonra, biraz da popüler kültürün dolduruşuyla ön yargılı yaklaştığımı anladım.

Victor Frenkeinstein'a sövmeye başlamadan önce kitapla ilgili en çok hoşuma giden ve düşününce mantıklı gelen kısım, genelleme yapmak istemesem de, gözlemlediğim kadarıyla dünya klasiklerinden tırıs tırıs kaçan bir kesime, bu türün özellikleri ve diliyle yazılmış ama "fantastik" kategoisine de giren bir eseri okutturmuş olmaktı. Her ne kadar fantastik ögeler barındırsa da yazıldığı dönemin de etkisiyle, bir canavar hikayesinden çok, sevgi ve zenginlik içerisinde büyümüş fakat bencilliği ve şahsi hırsları yüzünde kendisinin ve ailesinin hayatını mahvetmiş zavallı bir adamın hikayesini anlatıyordu Frankeinstein. Bu yönden umarım insanların ön yargıları biraz yumuşamıştır.

İçeriğine gelecek olursam bu kitabı okuyup da Victor Frenkeinstein'a azıcık bile kin beslememiş herhangi bir okuyucu bulmak zordur sanırım.  Küçüklüğünden beri sürekli sevgi görmüş, yoksunluk çekmemiş ve boyundan büyük işlere kalkışmış şımarık bir çocuk gibi benim gözümde. Can bahşetme gücünü eline geçirmiş olması da en büyük talihsizliklerden biri.

En başta hayat verdiği yaratığa sahip çıkabilseydi, hem amacını gerçekleştirip akademik hayatında büyük bir başarıya imza atmış olacaktı hem de bütün bu dramın yaşanmasını engelleyecekti. Bu nedenle Victor Frenkeinstein'in cesetlerden bile tiksinmeden, elleriyle, en ince detayına kadar hazırladığı bu bedenden, canlandıktan sonra niye korkup kaçtığı benim için bir muamma.

Kişisel teorilerimden biri, Frenkeinstein'i yarattığında tahminen yirmili yaşların başında olmasıydı. O yaşlarda çocuk sahibi olan insanların çoğunda ortaya çıkan davranışlarına yakın davranışlar sergiledi. Üstüne üstlük yarattığı canlıya hiçbir sevgi bağıyla bağlı olmaması da durumu daha da kötüleştirip hiçbir sorumluluk almamasına neden oldu. Bir nevi Victor Frenkeinstein baba olmanın sorumluluğunu bile zar zor kaldırabileceği bir yaşta yaratıcı olmanın sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalınca korkup kaçtı. Tabi ki bunun olacağını bile bile, inat ve hırsla, sadece akademik başarı için deneyini sürdürmesi de başına gelenlerin kendi suçu olduğunu kanıtlar.

Zaten o anda yaratığa sahip çıkmamasıyla da ipler koptu bence. Justine olayında da sorumluluğu üstlenseydi bile o dönemin şartlarıyla düşünürsek insanları inandırmasının neredeyse imkansız olacağı kanaatindeyim. Benim Victor'dan iyice soğuduğum bir diğer an ise hatalarını telafi edebileceği o yeniden karşılaşmada mit'in de dediği gibi yaratığı aşağılayıp, öldürmeye çalışmasıydı. Sonrasında da ölüm döşeğinde bile "düşmanım" dediği bu yaratıktan çok daha aşağı bir canavar olduğunu da kanıtlıyor. Geçen onca yılda yaşadıklarından, millete çektirdiği acılardan bile ders almamış demek ki.

Kitapta Elizabeth'e de az üzülmedim değil. Kız öylesine sefilliklerden kurtulup geliyor, mutlu bir yuva buldum sanıyor ama kuzenim dediği adamın salaklıkları yüzünden neler çekiyor.

Okuma etkinliğine düşüdürücü ve insanın zayıflıklarını konu alan bir eserle başlamamız güzel oldu. Tartışılması keyifli bir kitap olacaktır Frenkeinstein. Bir de vakti zamanında eski bir basımının ilk bir iki cümlesini okuyup soğuduğum bu eseri insan gibi çevirttiren İthaki sayesinde yeniden okuma fırsatı buldum.

 Hazal Abla'ya da bu projeye temel attığı için teşekkür ediyorum.
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #5 : 25 Aralık 2012, 21:11:31 »
Genel anlamda İhsan abiye katılmamak elde değil. Birkaç şey dışında tabii. Bence Victor küstah değildir. Burada kullanılması gereken doğru kelime ‘hırslı’dır bence. Neden mi? Çünkü adını tarihe yazdırmak –tıpkı adını defalarca okuduğu filozoflar gibi- ve yeni bir şey keşfetmek için verir tüm emeğini. Zaten bu hırs değil midir bazı insanları ünlü yapan. İnsanlığa, tarihe yeni ve alışılmadık bir şey hediye etmek(!) için gereken budur. Evet, aptaldır birazda ama hangi konuda? Bence böyle büyük bir şeye kalkışmak tamamen meraktan gelen bir davranıştır. Fakat işin rengi değişince Victor’un aptala bağladığını söylememe gerek yok. Önceleri aklını kullanan Victor nasıl olur da duygularının kölesi olur ve ona göre hareket eder. Esas aptallık burada yatıyor. Ayrıca yaratığın masum olduğunu pek sanmıyorum :).

İblisin canlandığı bölümü bende merakla bekliyordum. Çok basit anlatılmış orası. Belki de kitabın yazıldığı zamanlar bilim buna pek elverişli olmadığı için yahut yazarın bu konudaki bilgisi yeterli olmadığı için bu kadar basit anlatılmış olabilir.

Buğra abi, sanırım son sayfalarda yine böyle doğa tasvirlerinin yapıldığı bir yerde, Victor ile hava koşulları tamamen zıttı. Onun dışında aynen seninde söylediğin gibi karakterin ruh haline göre değişiyordu hava. En azından onun gördüğü şekilde. Çünkü Clerval ile gezilerinde aynı durumun Clerval için geçerli olmadığını görüyoruz.

Bu arada kitap yazılırken Galvanizm’den bayağı etkilenildiğini görüyoruz. Bu konu hakkında herhangi bir fikriniz var mı?

Yoğun ders temposu sebebiyle sık uğrayamıyorum. O yüzden aklıma gelen yorumları daha sonra eklemeye çalışacağım.
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #6 : 26 Aralık 2012, 06:51:53 »
Giriş olarak şunu söyleyebilirim ne berbat bir ailesi var bu Frankenstein'ın yahu!!! Resmen aile sevgi pıtırcıklarından oluşuyor.  >:( Kitaba başladığımda bu durum beni iyice baydı.Hele Frankenstein'ın annesinin Elizabeth'i evlat edinip Frankenstein'a al bu senin hediyen demesi söyleyecek birşey bulamıyorum...Karakterler o kadar baydı ki inşallah yaratık hepsini gebertir dedim sağ olsun beni kırmadı. ;D Anlatacak çok şey var ama bende geleneğe uyuyorum İhsan abi çok güzel özetlemiş  :)
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #7 : 26 Aralık 2012, 11:10:56 »
Konuya hep kurgusal anlamda takıldık. İhsan abi başlangıcı yaptı da, o zaten söylemiş diyip sözlerimizi kısa kesmeyelim lütfen. Burda tartışmak için varız, tekrar bile olsa söyleyeceklerimizi dîle getirelim. Eğer böyle olursa aynı noktada kalırız.

Bir de sadece Victor yok bu kitapta. Satır aralarında çok ilginç mesajlar ve bakış açıları vardı, kimse görmedi mi? Mesela İngiltere'nin sömürgeciliği övülürken Amerikalılar'ın yerlilere yaptığı zulüm yeriliyor.

Notlarımı bir ara buraya yazayım ben artık. Benden önce konuyu böyle detaylara çekecekler lütfen beni beklemesin :).

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #8 : 26 Aralık 2012, 14:18:12 »
O zaman bende şu detayı söylemiş olayım yazarın hayatına baktım biraz araştırma yaptım.Kadın feministmiş.dedim kitabı okurken nasıl feminist bu kadın diye düşündüm.olayın kahramanı bir erkek zaten.hatta erkeklerin dünyası anlatılıyor.Yapılan yaratık bile erkek.Ama sonradan anladım .Bütün kadınlar sevgi ve iyilik dolu kitapta.hepsi de ölüyor.Hatta kadın yaratık bile yapım aşamasında parçalanıyor.bütün erkekler kadınlardan mahrum bırakılıyor.Yazar ters bir yöntemle erkeklere, kadınlar olmadan bir hiçsiniz mesajını iyi vermiş :)
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #9 : 26 Aralık 2012, 14:36:15 »
Çok ilginç bir noktaya değinmişsiniz :D. Gerçekten de nerdeyse tüm karakterler erkek. Dediğiniz gibi bir mesaj olabilir çok derinlerde. Ya da canavarın insanları irdeleyerek eşsiz gezen erkeğin hep eksik olacağını hissetmesi de bir anlam olarak ele alınabilir.

Bakın ben de şunu diyeyim: Babası Türk, annesi Hıristiyan bir Arap olan ve "Arap" diye bahsedilen kızımıza annesi şunu öğütlüyor: "Özgür Hıristiyan kadın ol". Buradaki o özgür Hıristiyan kadın olgusuna çok takılmıştım okurken. Demek ki Mary Shelly kendi dinindeki kadınları özgür buluyor. Ben kendisiyle hiç de hemfikir değilim. Madam Curie ve daha birçok örnek de Hıristiyan ülkelerin kadınlarıydı da ne oldu? Orada biraz abartmış diye düşünüyorum. Kaldı ki cumhuriyetten sonra kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkı gibi dünyada çığır açan yasalar da ağırlığı müslüman olan ülkemizden gelmiş.

Dikkatinizi çekerim, kesinlikle dinler üzerinden gitmiyorum. Yazarın bakış açısına oldukça ters düşen, yaşanmış örnekler olduğu için bunları dile getiriyorum. Özellikle yazıldığı dönem düşündüğünde ne derece özgürlermiş büyük meraktayım :P.

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #10 : 26 Aralık 2012, 19:25:34 »
Bakın ben de şunu diyeyim: Babası Türk, annesi Hıristiyan bir Arap olan ve "Arap" diye bahsedilen kızımıza annesi şunu öğütlüyor: "Özgür Hıristiyan kadın ol". Buradaki o özgür Hıristiyan kadın olgusuna çok takılmıştım okurken. Demek ki Mary Shelly kendi dinindeki kadınları özgür buluyor. Ben kendisiyle hiç de hemfikir değilim. Madam Curie ve daha birçok örnek de Hıristiyan ülkelerin kadınlarıydı da ne oldu? Orada biraz abartmış diye düşünüyorum. Kaldı ki cumhuriyetten sonra kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkı gibi dünyada çığır açan yasalar da ağırlığı müslüman olan ülkemizden gelmiş.

Dikkatinizi çekerim, kesinlikle dinler üzerinden gitmiyorum. Yazarın bakış açısına oldukça ters düşen, yaşanmış örnekler olduğu için bunları dile getiriyorum. Özellikle yazıldığı dönem düşündüğünde ne derece özgürlermiş büyük meraktayım :P.

Ben dinler üzerinden gideyim  :) yazar kesinlikle hıristiyanlığı övüyor yada müslümanlığın yanlış olduğuna gönderme yapıyor.Türk bir baba(o zamanlarda türk denildiğinde islamdan başkası anlaşılmaz) ve arap bir annenin(arap bir anne ama düşünün araplara inen dini reddetmiş(tabi hıristiyanların anlayışına göre) bir arap kadın) kızına söylenmiş "özgür hıristiyan kadın ol" lafı.
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #11 : 26 Aralık 2012, 22:03:30 »
Amerikalıların yerlilere yaptığı zulümden ket vurduğunu hatırlıyorum ama sömürgelerle ilgili kısmı atlamışım sanırım.

"Hristiyan kadın ol," sözcüğü de dikkatimden kaçmadı elbette, iyi hatırlattınız. (Not almamanın zararları) Ama yazarın dini ve yaşadığı zaman dilimi göz önüne alındığında çok da yadırgadığımı söyleyemeyeceğim. Bugün bile hala Türkleri kara derili, pos bıyıklı, kara çarşaflı sanan insanlar var Avrupa'da. Hiç unutmam, Boğaz Köprüsü'nün fotoğrafını gören bir arkadaşım bana bunun photoshop hilesi olduğunu iddia etmişti ve İstanbul'da böyle bir köprünün olamayacağını savunmuştu. İki tane olduğunu söylediğimde ve diğer fotoğrafları (Google sağ olsun) gösterdiğimdeyse resmen dibi düşmüştü. Sözün özü, şimdi bile bizi barbar olarak gören milletlerin o zamanki olumsuz bakış açısı misli misli fazladır.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Eco

  • **
  • 143
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #12 : 27 Aralık 2012, 02:05:12 »
Victor küçük bir çocuk gibi, sadece bir şey yapmak istiyor ama sonuçlarını düşünmüyor. Cansız bir şeye hayat vereceksin sonra? Sonrasını hiç düşünmedi. Kendi yarattığı şeyden iğrendi. Mezarlıktan toplarken, onları birleştirirken iğrenmediği parçaları bir arada görünce iğrendi. Arka kapakta yazanı -“Ah! Hiçbir ölümlü o görüntünün dehşetine dayanamazdı. Hayat verilmiş bir mumya dahi o ucube kadar iğrenç olamazdı… Hayal kırıklıklarının en acısını duyuyordum.”- ilk okuduğumda, iyi de bu adamın amacı neydi, ne olmasını bekliyordu ki derken, kitabın sonlarına yaklaştığımda gözümün tekrar bu yazıya ilişmesiyle,[*]Bitmek tükenmek bilmeyen doğa betimlemelerinden bunaldığım bir anda kitabın arkasını çevirdim. :)[/*] Victor’un, dostlarının ve yaratığının çektiği acıları da öğrenmiş olmanın etkisinde kalarak Victor’a sövdüm. Özellikle “hayal kırıklığı” demesi sinir bozucu.

Victor’un yaratığı açısından duruma bakarsak; o şekilde hayat bulmak, karşılaştığı insanlar tarafından hor görülmek, öldürülmek istenmek vs. bunların hepsi Victor’un suçu. Ama yaratık da babası gibi bencil bir canlı olarak yaratıcısını cezalandırmak için onun dostlarını hedef alıyor. Sana hiç bir zararı olmayan bir insanı sırf başkasını cezalandırmak için öldürmek hafifletici nedeni olamayacak bir davranış. Victor yaratığa merhamet gösterip, arkadaş gibi yaklaşsaydı bunların önüne geçebilirdi bir süre ama yaratık yine de diğer canlılarda gözlemlediği gibi kendine bir eş isterdi diye düşünüyorum.

Ayrıca kardeş gibi büyüyen Victor ve Elizabeth’in evlendirilmesi bana hoş gelmedi.

Yıldırımla canlanma olayını o kadar kabul etmişim ki kitabı bitirince, vardı da ben mi hatırlamıyorum diye düşündüm bir an. Victor’un “Yaşıyor, YAŞIYOR!” diye haykırmasını beklerken, “Yaşıyor lan bu!?” benzeri bir tepkiyle kuyruğunu kıstırıp kaçması da ayrı bir hayal kırıklığı[*]Bak işte bu hayal kırıklığı oluyor Victor[/*]. :)

Bir de sizlere sormak istediğim bir konu var. Zaman kavramını kitap boyunca net olarak anlayamadım. Victor ne kadar süre yaratığı canlandırmak için çalıştı ya da yaratık canlandıktan ne kadar süre sonra kardeşinin ölüm haberini aldı? Bu süreçleri okurken ne kadar zaman geçtiğinin farkında olamadım. Genelde sürecin sonuna gelindiğinde, geçen zamandan bahsediliyordu ve ancak o zaman anlaşılıyordu. Ben mi çok dikkat ederek okumadım yoksa zaman kavramı biraz karışık mıydı?

Bunların dışında, İthaki’nin çevirisinde bir sorun var. 25. sayfanın başında Victor’un Cenevre’de, 27. Sayfanın 2. paragrafının başında ise Napoli’de doğduğu yazıyor. İngilizcesinde Cenevre ile ilgili kısımda, Cenevre’de doğduğu değil, doğuştan bir Cenevreli olduğu(babası Cenevreli olduğu için) anlatılıyor(“I am by birth a Genevese, and my family is one of the most distinguished of that republic.”). Napoli ile ilgili kısımda sorun yok zaten, orada doğduğu doğru(“I, their eldest child, was born at Naples, and as an infant accompanied them in their rambles.”).

Son olarak, kitap önerisi aşamasında Frankenstein adını duyar duymaz bu seçilse diye heveslenen biri olarak bu etkinlikte emeği geçen herkese teşekkür ederim. :)
                                         
Rabbul samae, fecal rajae
Fe aynaha aral hayati
Ati elaica men hazal caouni
Arjouca rabbi, labbi nadae

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #13 : 27 Aralık 2012, 16:40:10 »
Ben zaman karmaşası yaşamadım açıkçası ama gözüme çarpan irili ufaklı bir sürü çeviri hatası oldu. Tercüme işi zor bir iş, hatalar olmasını anlarım da bazı editörler ne iş yapıyor onu kavrayamıyorum. Çeviri hatasını fark edemeyebilirsin de yazım hatalarını görmemek nedir? Neyse...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #14 : 27 Aralık 2012, 19:54:51 »
Editöryel sürece ben de kızgınım. Çok komik yazım hataları vardı gerçekten. Bu olmadı.

Müsaadenizle kendi yorumlarımı altbaşlıklar halinde belirtmek istiyorum. Umarım sıkıcı olmaz :).

"Yalnız kendi varlıklarını yadsımış olanların oynamaya can attığı bir oyundur Tanrıcılık." - Ursula Le Guin (Rüyanın Öte Yakası)

İşte bütün kitabı zihnimde Le Guin'in bu sözüyle okudum. Çünkü bence çok güzel bir özeti.

Victor Frankenstein benim gözümde doyumsuz adamdı. İstediği her şeye, ama her şeye sahipti. Mutlu bir aile, güzel ve onu bekleyen bir eş, sevgi dolu kardeşler, içten dostlar... Ben kitabın tam bu noktada mutsuzluğun gerekliliğine de dikkat çektiğine inanıyorum. Çünkü annesinin ölümü dışında hiçbir zorlukla karşılaşmayan Victor benim gözümde doyumsuz bir adamdı ve o da tanrılığa soyundu. Ancak Victor başından beri kusurlu bir tanrıydı, bu nedenle yarattığı şey de hayallerindeki gibi olamadı.

Victor çok şey olabilir, ama aynı zamanda tipik insanoğlunun güzel de bir özeti. Ona ben de okurken iyice hakaret ettim, fakat maalesef aynı oranda da gerçek bir karakter. Hiçbir mutsuzluk yaşamadığı için doyuma ulaşamamış, elindekinin kıymetini bilememiş bir insan o. Biz nasıl halen daha robotlar gibi şeylerle uğraşarak bir nevi kendimizi tanrılaştırmaya çalışıyorsak Victor'ın yaptığı da benim gözümde aynen buydu. Fakat dedim ya, o başından beri kusurlu bir tanrıydı.

Sözgelimi çocuğu zihinsel ya da fiziksel engelli doğdu diye evladını terk eden babaları ele alalım. O kadar çoklarki saymakla bitmez. Onlar da bu dünyanın gerçeği. Ben Victor'ın canavarın canlanmış halinden tiksinip kaçmasını buna benzetiyorum. Hatta kitabı okurken "ya Victor karakteri bir kadın olsaydı? o zaman annelik içgüdüsüyle ona sahip çıkar mıydı?" diye de çok düşündüm doğrusu. Kısacası, başkahramanımız bu dünyada karşılığı bulunacak kadar gerçek.

Şimdi bir de Le Guin'in sözü bakımından durumu ele alalım. Yani şu "kendini yadsıma" durumundan. Victor aşırı derecede bencil davranmıştı. Nasıl kendini yadsımış olabilir, değil mi? Aslında ben de tam bu nedenden ötürü böyle düşünüyorum. Le Guin'in bu sözü ettiği kitapta da aynı böyle bir karakter var. Rüyanın Öte Yakası'ndan rüyalarıyla istemeden (gerçekten bu durumdan çok rahatsız) dünyayı değiştiren başkahramanımızın bu gücünü güderek dünyaya istediği şekli vermeye çalışan bir psikolog bulunmakta. Victor'la kafamda özdeşleşti kendisi. Aslında davranışsal olarak başta çok farklı duruyorlar, fakat ikisi de aşırı derece bencil davranarak doğaya aykırı şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bir nevi kendi içlrinde tanrılaşma süreci yaşıyorlar. Ne demek istediğimi anlatabildiğimi umuyorum.

Sonuç: Victor Frankenstein'dan nefret ettik, çünkü o son derece gerçekti. Ayrıca insanın tanrılaşma tutkusuna da güzel bir örnek. Tabii zoru görünce kaçmak, sonuçlara katlanamamak da engelli çocuğu ve karısını terk eden baba örneğiyle pekişiyor.

Özgür Hıristiyan Kadın?

Arap kızımı Safiye'nin annesinin onu "özgür Hıristiyan kadın" olarak yetiştirmesi ve onun da alnının akıyla(!) bu şekilde gezmesine dair fikirlerimi şurada yazmıştım. Yazarı bir konuda da eleştirmeden geçemeyeceğim. Kendisi 16 yaşındayken şair (sonradan kocası olacak olan) Shelly'e kaçmış. Shelly ise o zamanlar evli bir adam. 16 yaşındaki Mary ile kaçıp yasak aşk yaşarlarken, bu sürece daha fazla dayanamayan ve terk edilmeyi kaldıramayan karısı intihar etmiştir. Böylelikle Mary, yeni Bayan Shelly olmuştur.

Eğer yazarın özgür Hıristiyan kadın anlayışı buysa diyecek söz bulamıyorum. Çünkü orada Safiye'nin istediği erkekle evlenmesi ve Türk babasınınsa onu bir Fransız'a vermek istememesi söz konusuydu. Mary Shelly'nin bu geçmişi düşünülünce o söze ben bir kez daha takılmadan edemiyorum.

Sessiz Türk?

Kitabın en başındaki mektupların yazarı Walton, gemisinin kaptanını betimlerken "bir Türk kadar sessiz" diye bir sözde bulunuyor. Bunun ne demek olduğunu bilen var mı? Bu da en çok dikkatimi çeken yerlerden oldu, fakat bu tanımın ne anlatmak istediğini tam olarak çözemedim. Altında tarihsel bir olay var da betimleme o olaya dayanarak mı kullanılmış, çözemedim.

Tü Kaka Amerika, Yaşasın Sömürgeci İngiltere

Arap kızımız Safiye'ye Fransız ailemiz dil dersi verdiği gibi coğrafya dersi verirken, Amerikalılar'ın yerlilere yaptığı zulme hepsi beraber ağlıyorlardı. Aslında duyarlılıkla yazılmış ve bendne takdir kazanmış bir nokta bu. Yazarın burada "yazar" kimliğiyle böyle bir vahşete karşı sessiz kalmadığını görüyoruz. Yerinde de bir eleştiri olmuş. Fakat sonrasında Victor'ın yakın arkadaşı Clerval'ın ticaret gezileri sırasında İngiltere'nin sömürgecilik politikasına katkıda bulunacak işler yaptığından bahsediliyor. Bu kitabın sadece bir yerinde geçiyorsa da, Victor'ın Clerval'ı eleştirdiği görülmüş şey değil. Burada Amerika örneğindekinin aksine en ufak bir yerme, en ufak bir sitem bulunmuyor. Çok da doğal ve Clerval'ın bir başarısı olarak anlatılıyor.

Peki soruyorum size, sömürgecilik de bir nevi zulüm değil mi? Bir ülkeye gideceksin onu iliğine kadar sömüreceksin, halkını köle edeceksin falan filan. Eee? Oysa burada en ufak bir eleştiri bile yapılmıyor.

Türkiye Derken?

Kitabın yazıldığı dönem bakımından Osmanlı İmparatorluğu hala ayakta, fakat Türk nüfusun yaşadığı yerden Türkiye diye bahsediliyor? Bu bir çeviri hatasıysa nasıl bir hatadır?! Değilse, o zaman Türkiye deniyor muydu o.O? Osmanlı olması gerekmiyor mu?

Frankenstein Sendromu'nun Doğuşu, Modern Prometheus ve Canavarın Rolü

Kitabı hepimiz pek çok açıdan ele aldık. Şimdi ben de farklı bir noktadan değinerek yazımı sonlandırmak istiyorum.

Öncelikle, belki duymuşsunuzdur, kitabın altbaşlığı bazı kaynaklarda "Modern Prometheus" diye geçer. Prometheus tanrılara kafa tutarak (kardeşlerinin aksine) başarılı olmuş ve sonunda da insanlara ateşe bahşetmiştir. O başarılı bir tanrılaşma süreci oynamış olabilir, fakat insanın ateşle sonradan neler neler yaptığını hepimiz iyi biliyoruz. Ateş aslında burada bilgiyi sembolize ediyor olsa da, bilginin de insan elinde kimi zaman nasıl kötüye kullanıldığında şahidiz. Mayınlar ve atom bombaları buna çok iyi birer örnektir. Bu bakımdan kitabı okurken bu altbaşlığı da göz önünde bulundurmak bence gayet faydalı :).

Gelelim meşhur sendromumuza. Frankenstein eseri daha sonra bu sendromun başlangıcı olmuştur. Yazınsal bir sendrom olduğuna dikkat çekmek isterim. Tamamen sanatsal anlamda. Hatta Asimov'un 3 Robot Yasası da bu sendroma dayanır.
Peki nedir bu sendrom? Tanrılaşmak, yaratılan bir tür tarafından hürmet görmek arzusuyla ortaya çıkarılan varlıkların hiç de tahmin edilen yolda ilerlememesi diye kabaca anlatabiliriz. Yaratılmaya çalışılanın kötü, üzücü sonuçlarla son bulmasıdır bir nevi. Zaten Victor ve canavar arasında olan da bu.
Asimov ise 3 Robot Yasası'nda bu sendromu ortadan kaldırmayı hedefler. Yasalara bakarsanız robotun yaratıcıya kafa tutması ya da itaatsizlik etmesinin yolu akılcı yöntemlerle tıkanmıştır. Kendisine de buradan bir saygı duruşu gelsin benden.

Son olarak canavarın rolüne gelelim. Canavar tanrısız kalmış bir kul, annesiz kalmış bir bebekten farksızdır. Aslında tanrısı önündeki kula da bence güzel bir örnektir. Eğer Victor başından kaçmasaydı (ilk yarattığında) bu canavar onun kulu kölesi olurdu diye iddia ediyorum. Çünkü yaratıcısı tarafından kabullenilmeye ihtiyacı vardı. 2. karşılaşmaları ve hikayesini anlattığı kısımda da hala daha Victor tarafından kabul bekliyordu. Dişi canavar olayını hariç tutarak söylüyorum. Ancak bildiği ve tutunabileceği tek varlık tarafından dışlanmıştı. Affedilmeyecek günahlarla yüklü bir günahkar konumuna düştü birden. Halbuki o yaratıcısının kendisinden daha kusurlu olduğunu bilemeyecek kadar cahildi de.



Bu etkinliği başlattığım için buradan bana teşekkürlerini yollayanlara ben teşekkür ederim :). Böyle upuzun yazdım, kusura bakmayın. Umarım etkinliğimiz katkılarınız sayesinde devamlı olur. Ben başlatmış olsam da sizler olmasanız bir adım bile yürümezdi. Asıl ben burada yazan herkese teşekkür ederim.