Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli

Çevrimdışı TheWalkingIdeas

  • **
  • 348
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #15 : 08 Mayıs 2015, 21:32:42 »
     Evet insanları elinde olmayan sebeplerden ayıplamayı, ayrıştırmayı ve yargılamayı yanlış, eksik ve ahlaksız buluyorum.

     Ama tabiki herkes istediği gibi düşünmekte özgür. Ben de özgürlükçü bir insanım. Kendi fikirlerimi ifade ederken çekinmezken karşı tarafı da anlayışla karşılamayı deniyorum.

     Sanıyorum ki beni yanlış anladınız. İnsanı yalnızca insan olarak görmeyi robotlaşmış tekelleşmiş insanlar olarak nitelendirmiyorum. İnsanlar yalnızca doğduklarında böyledir. Yaşayışımız bizi biçimlendirir. Demek istediğim şey dünyadaki çeşitliliğin güzel olduğu ancak insanların bu farklılıkları güzellik olarak görmek yerine "güzellik" kavramını tekele indirip diğer değerlere faşişt tutumlarla yaklaşmalarındaki yanlışlık.

Ekleme: Bizi biz yapan ancak dinlediğimiz müzikler, izlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar, gezip gördüğümüz yerler, tanıştığımız insanlardır ; din, ırk, milliyet, cinsiyet, yaş değildir.
"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."

Çevrimdışı Sayhh

  • **
  • 189
  • Rom: 15
  • Her şey başladığı yere döner.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #16 : 08 Mayıs 2015, 22:08:15 »
     Evet insanları elinde olmayan sebeplerden ayıplamayı, ayrıştırmayı ve yargılamayı yanlış, eksik ve ahlaksız buluyorum.

Estraven'i kadın ve Eskimo olarak görerek ona hakaret ettiğimi düşünmüyorum. Sıfat atamak ile ayrıştırmak, ayıplamak ve yargılamak aynı şey değildir.

Bir insanın farklılığının bilincinde olmak ve onu bu farklarla değerlendirmek mutlaka olumsuz anlamlar içerecek gibi bir kural yok. Daha tarafsız bakabiliriz. Değerlendirme aynı anda olumlu veya olumsuz ve hatta nötr pek çok fikir taşıyabilir.

Çevrimdışı TheWalkingIdeas

  • **
  • 348
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #17 : 08 Mayıs 2015, 22:20:37 »
     Fikirlerimi evrende yaşayan tüm canlı organizmalar için yazdım. Bunları doğrudan kişiliğinize ve cümlenize aleyhte bir mesaj olarak görerek taraf ve tarafsızlığımızı belli etmiş oldunuz sanıyorum. Ben tarafsızlığıma güveniyorum. Ancak sürekli yanlış anlaşılıyormuş gibi hissediyorum ki haksız sayılmam.

     Estraven'i kadın ve Eskimo olarak görebilirsiniz ; kadın veya Eskimo olduğu için yargılamanızı ancak yanlış görürüm.  Bu konudaki düşüncelerim mesajlarımda açıkça yazılı , yalnızca tekrar okumanızı rica edebilirim. Sıfat atamanız konusunda bir şey dediğimi sanmıyorum. Bence de değerlendirme 3 farklı şekilde de olabilir.
"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."

Çevrimdışı Light

  • **
  • 359
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #18 : 09 Mayıs 2015, 13:53:42 »
     Evet insanları elinde olmayan sebeplerden ayıplamayı, ayrıştırmayı ve yargılamayı yanlış, eksik ve ahlaksız buluyorum.

Estraven'i kadın ve Eskimo olarak görerek ona hakaret ettiğimi düşünmüyorum. Sıfat atamak ile ayrıştırmak, ayıplamak ve yargılamak aynı şey değildir.

Bir insanın farklılığının bilincinde olmak ve onu bu farklarla değerlendirmek mutlaka olumsuz anlamlar içerecek gibi bir kural yok. Daha tarafsız bakabiliriz. Değerlendirme aynı anda olumlu veya olumsuz ve hatta nötr pek çok fikir taşıyabilir.

Yorum yazma isteği hissettim:

Ayıplamak, ayrıştırmak ve yargılamak tamamen bağlantılı şekilde kullanılmış, devamları gibi. Eğer lisede mantık dersi gördüyseniz ''ve'', ''veya'' gibi kavramların kullanımını daha doğru şekilde kavrayabilmiş olmanız gerektiğini düşünüyordum.

Ayıplayıp da diğer eylemleri gerçekleştiren kişilerden bahsediliyor. Aynı şey olduğuyla alakası hiçbir şey kullanılmamış, farklardan bahsedilmiyor kısaca ve sıfat atamanın da ayıp olduğuyla alakalı herhangi bir ifade kullanılmamış. Sıfatı ayıplama derecesinde kendi zihniyetinize göre atamaktan bahsedilmiş ki bu da yazarın kendi zihniyetine göre yazdığı bir şey.

Siz gidip otizmli birine, ''Bu 'insan' otizmli, insandan saymıyorum bunu!'' gibi bir şey söylerseniz evrensel, varoluşsal anlamda kendi içinizde gireceğiniz saçma paradoks için hissedeceği şeyleri yazmış ki benim için aynı sıfatsal değerlendirme için büyüklük kompleksi dışında, aşağılık kompleksinde de aynıdır.
*:Otizm sadece elimizde olmayan şeylere bir örnekti; ırkçılık görüşünden de buna örnek verilebilir. Herhangi bir şey.

Tamamen evrensel bir konu bahsedilen; insan beyninin içindeki safsatalardan birini herhangi görüşe sığdırmakla, sığ olmakla alakası yok kısaca.

Olumlu, olumsuz ve nötr? Bu kavramlardan bahsedildikten sonra tarafsızlıktan bahsedilmesi beni zamanla histerik gülüşlere ortak edebilecek gibi duruyor, dönüp dolaşıp aynı görüşe ortak olunuyor. Çok sığ.

Düşüncelerimiz, herhangi bir şeyi belirlemiyor; yine de yazmak istedim. Herhangi bir varlığın niteliklerini bizim düşüncelerimizin yargılayabileceği bir kapasitede olan varsa çıkıp haber versin.

Not: Yazardan kastım, TheWalkingIdeas.
Alıntı yapılan: W.S.
Yet do thy worst, old Time; despite thy wrong
My love shall in my verse ever live young.

Çevrimdışı TheWalkingIdeas

  • **
  • 348
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #19 : 09 Mayıs 2015, 14:18:25 »
     Lisede değiliz, matematik dersi işlemiyoruz ve "mantık" konusunu " ve/veya" bağlaçlarına indirmen senin sözcüklerinle çok "sığ". Anlamı pekiştirmek değilen şeyi mantık konusuyla nasıl ilişkilendireceğimi inan bilmiyorum.

     Ayrıca aynı noktada buluştuğumuzu da sanmıyorum. Sığ olduğumuzu da sanmıyorum. İstediğin konuda bir kaos yaratılmasıysa sığ olmaya devam edebiliriz.

     Herhangi bir varlığın niteliğini belirlemek gibi bir amaç da gütmüş değilim, hiçbirimiz biyolog değiliz bildiğim kadarıyla ve bir canlıyı parçalara ayırıp sınıflandırdığımızı da sanmıyorum. Kimse kesin bir yargı belirtme yetkisine sahip değil. Ve kimse kesin bir yargı belirtme çabasında değil. Herkes kendi doğrularını ve düşünme sistemlerini belirtiyor.

     Yazılarımızdaki açıkları aramak yerine kitapla ilgili bir analiz yazarsan sığlıktan kurtulmuş oluruz.
"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."

Çevrimdışı Lordmuti

  • ****
  • 1123
  • Rom: 35
  • Time is a drug. Too much of it kills you.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #20 : 09 Mayıs 2015, 14:38:29 »
Arkadaşlar konudan sapmayalım lütfen. Kitabın tartışma başlığında o buna böyle demiş, sen şöylesin ben böyleyim vb. atışmalar yapmaya gerek yok.



İmparator olmayı canım kolay mı sandın?
Dünyaya kazık çaktım duyulsun adım.

Çevrimdışı Light

  • **
  • 359
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #21 : 09 Mayıs 2015, 14:57:10 »
     Lisede değiliz, matematik dersi işlemiyoruz ve "mantık" konusunu " ve/veya" bağlaçlarına indirmen senin sözcüklerinle çok "sığ". Anlamı pekiştirmek değilen şeyi mantık konusuyla nasıl ilişkilendireceğimi inan bilmiyorum.

     Ayrıca aynı noktada buluştuğumuzu da sanmıyorum. Sığ olduğumuzu da sanmıyorum. İstediğin konuda bir kaos yaratılmasıysa sığ olmaya devam edebiliriz.

     Herhangi bir varlığın niteliğini belirlemek gibi bir amaç da gütmüş değilim, hiçbirimiz biyolog değiliz bildiğim kadarıyla ve bir canlıyı parçalara ayırıp sınıflandırdığımızı da sanmıyorum. Kimse kesin bir yargı belirtme yetkisine sahip değil. Ve kimse kesin bir yargı belirtme çabasında değil. Herkes kendi doğrularını ve düşünme sistemlerini belirtiyor.

     Yazılarımızdaki açıkları aramak yerine kitapla ilgili bir analiz yazarsan sığlıktan kurtulmuş oluruz.

Öncelikle, tamamen objektif bir yorum yazmıştım. Tabii ki amacım sadece bir düzeltmeydi, herhangi birine herhangi bir gönderme olmayıp genel bir kanıya sitem ettim. Şu an tabii ki düşüncelerimi yazacağım ki şahsıma bir şeyler yöneltilmiş. Bu yorumu da yazıp kitap dışı tartışmaya son vereceğim ki tamamen kitap dışı bir olguya el attığımı düşünmememe rağmen.

Edebi anlamdan, evrensel bir mantığa ''indirgemek'' gibi bir şey söz konusu sanırım! İndirgemek nedir? Kavram karmaşası? Lisede öğrenilemeyen bir mantığın, bağlacın burada öğretilmeye başlanması da saçma sanırım. Bilmeden yaptığınız şeyler sizi belirtir(ya da tam tersi), bunu tam olarak kast eden siz miydiniz yoksa etkilendiğiniz şeyler mi?

Kastetmek istediğim biyolojik anlamındaki değildi ki bu şekilde kendiniz kendinizce kendinize kendinizi öğretmiş oldunuz. J.J. Rousseau'nun da dediği şekilde bir kanıya vardırtmaya çalışmıştım. Tabii şu an buraya alıntı açmam anlamsız olur.

Evet dediğiniz gibi, sığ olduğunuzu sansanız zaten sığ olmazdınız. Bu cidden kendi içinizde iyi bir çıkarıma gebe olmuş, sadece sanılıyor.

Bu yorumunuzla, herhangi bir varlığı sığ olmayıp nitelendirme yetisine sahip olduğunuzu varsayar haldesiniz. Böyle bir niteliğiniz olmamasına rağmen, kendi içinizde çelişiyor. Bir düşünceye olumlu demek, o düşünceyi nitelendirmek demektir. Düşünceler de insanları insan yapan şey değil mi? Mesela şu an benim düşüncem de sığdı ama Dünya standartında sığ olduğumu düşünmedim.

Herhangi bir açığı da aradığım yok, beyin fırtınası yapmak niyetindeydim. Bence dikkat çeken ''saçma'' bir düşünce sistemini yermekti amacım ve biraz düşünce alışverişi yapıp, sentez mantığıyla belki de düşüncemi geliştirecektim; zira bu platformda çoğu kişi benden yaşça daha büyük, tecrübeli. Bu kitap içinse analiz yazmak istemiyorum, bitirmedim; sevemedim maalesef. İleriki bir zamana ötelemiş durumdayım.

Kötü bir niyetim yoktu kısaca, öyle bir izlenim verdiysem kusura bakmayın. İyi tartışmalar dilerim. :)
Alıntı yapılan: W.S.
Yet do thy worst, old Time; despite thy wrong
My love shall in my verse ever live young.

Çevrimdışı

  • ***
  • 403
  • Rom: 7
  • ☆★
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #22 : 10 Mayıs 2015, 22:18:29 »
Ben kitabın doksan küsür sayfalarındayım, buraya kadar olan düşüncelerimi yazayım şimdilik.

Ben de kitabı okuyan herkes gibi ilk başlarda çok zorlandım. Garip terimler, yer yurt isimleri, androjen kimlikler vesaire... Bir de kitabın başlarında betimlemeler beni çok yordu, ancak alışabildim. Doğrusunu söylemek gerekirse şu ana kadar çift cinsiyetli (androjen) bir bireyi gözümde canlandıramıyorum. Kemmer olayını çok ilginç bulmakla birlikte tam anlamıyla kavrayabilmiş değilim. Kitapta arada sırada Estraven ve Ai nin dışında eskiye dair mit ve hikayeleri okumak çok keyifliydi ki bunu çok akıllıca buldum. Böylece yazarımız aktarmak istediği düşüncelerinde kendine büyük kolaylık sağlıyor.

Yukarılarda birisi Kış'ta soğuk ve zorlu bir iklimin gerekliliğiyle ilgili bir soru sormuştu sanırım. Bu doğrultuda Kış halkının kültürünün ve Kış halkına dair her şeyin bu zorlu iklime dayandırıldığını ve bunun kesinlikle gerekli olduğunu düşünüyorum. Estraven'in gözünden yaşadıklarını deneyimlemeye yeni başladım ve muhteşemdi. Benim şu ana kadar kitapta en çok hoşuma giden ve ilgimi çeken bölüm Kış'da daha önce hiç savaş olmaması. Bu nedir yaa? Bu müthiş derecede dengesiz, ilginç ve sabebi beni tatmin edebilecek bir olaya dayandırılmayan bir durum. Harika bir şey bu ve tahminimce ileride bununla ilgili bir şeyler göreceğim, öylesine üstünkörü geçilen bir bilgi değilmiş gibime geldi.

Bir de insanın normal yaşayışında cinsel bir istek veya gereklilik duymamasını gözümde bir türlü canlandıramıyorum. Ama tahminimce kitabın sonlarında onu da becerebileceğim. Ha bir de şu geleceği görme olayı var. Dokumacıya soru sor bedelini öde hop babaaa tamamdır. Şaka bir yana o kadar zekice ve felsefi bir yaklaşımla ele alınmış ki hayran kalmamak elde değil. Kış insanlarının leyla olması da gerçi o da iklimin getirdiği bir kültür :). Şifgretor olayı da çok hoşuma kaçtı :D. Kitabın başlarında Estraven, Ai'yi yemeğe çağırmıştı hatırlarsınız. Orada hiç bir şey anlamamıştım lakin ufak ufak onu da kapmaya başladım.

Başka başka üü, heh bir de millet bilinci olmayan bir toplumda krallık vesaire nasıl olur hiç aklım almıyor. Ayrıca ben ilk başlarda nasıl denir böyle kılıçların, kalkanların olduğu bir toplum bekliyordum; adamların sonik tapançaları var :D. Bak yazdıkça aklıma geliyor, Ai'nin gökyüzünden geldiğine, Ekumen'e inanmakta neden bu kadar zorlanıyorlar. Sanki burada bir sıkıntı var gibi. Ama kuruntudur benimki daha bunu söylemek için çok erken.

Onu bunu boş verin de binlerce yıldır hiç savaş yapmamış, savaş yüzü görmemiş bir gezegen. Çohh ilginç, çohh değişik çohh...
İt was one of those March days.
When the sun shines hot,
And the wind blows cold.
When the summer in the light,
And winter in the shade.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #23 : 11 Mayıs 2015, 19:05:40 »
Kitabı bitirdim. Gelelim yorumlarıma.

Canberk (TheWalkingIdeas) ve Ufuk (TheSpell) ile kitap hakkında bir hayli konuşup kendimizce çıkarımlar yaptık. Kısa kısa yazdığım cümlelerimin tamamını bu mesajımda toparlayacağım.

Le Guin'i seviyorum. Bunu en başta belirtmek istedim zira yorumumun kalanında yapacağım olumsuz eleştiriler kendisine olan sevgimi ve saygımı azaltmayacak nitelikte.

Karanlığın Sol Eli zor bir kitap. Bunu bekliyordum açıkçası ama beklediğimden de zor çıktı. Yazar Le Guin olunca kendimi o moda sokuyorum ve okuduğum kitabın altında ezilmeyi (zaman zaman) göze alıyorum.

Zor dememin sebeplerinden biri hiç kuşkusuz daha önce hiçbir kitapta karşılaşmadığım "cinsiyetsizlik" kavramı. Yazarın, okurunun düşünmesini sağladığı konu, içerisinde bulunduğumuz dünyada pek az insanın daha önce derinlemesine düşündüğü bir konu. Böylesine farklı bir konuda bir roman kaleme alan Le Guin her şeyden önce saygıyı hak ediyor.

Konu enfes kesinlikle, burada bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum kendi adıma. Fakat, konunun okura aktarılış şekli ve kurgu, konunun gölgesinde kalıyor ve tüm bunları birleştirdiğimizde ise ortaya "eksik" bir kitap çıkıyor.

Mükemmel çünkü; zaten daha önce kafa patlattığım cinsellik konusunda daha fazla kafa patlamamı sağladığı, mevcut dünya düzenini ve erkek egemen toplumun milyarlarca insanın kaderini nasıl değiştirdiğini tekrar düşünmeme sebebiyet verdiği için.

Eksik çünkü; harika bir konuyu normal, basit bir kurguyla anlatmak yerine sündürmeyi başardığı, bizi onlarca sayfa boyunca bilmediğimiz kelimelerle baş başa bıraktığı için. Bu etkenler beni kitabın içerisine uzuuun bir süre sokamadı, yabancılık çektim. Birkaç sayfa okuduğumda kendimi bambaşka şeyler düşünürker bulup o birkaç sayfayı yeniden okudum. Böyle böyle bir sürü de zaman kaybettim.

Kısaca, Karanlığın Sol Eli'ni sevdim fakat ikinci bir kez okuma fikrine sıcak bakmıyorum. Ufak bir örnekle bu düşüncemin nedenini açıklayayım hemen: Stanislaw Lem ve Ursula Le Guin'in bilimkurguya bakış açıları büyük oranda aynı. Lem'in, Solaris, Aden, Gelecekbilim Kongresi gibi başyapıtlarını tekrar okumak istiyorum lakin Le Guin'de bu durum geçerli değil. Bana göre Le Guin'in eksiği kitaplarını sürükleyici bir modda yazamayışı. Şimdi diyeceksiniz ki kadının tarzı bu. Eyvallah, zor da olsa okuyorum ben. Fakat eleştirilerim bu yönde.

Le Guin'in konuyu işleyişi hakkında bir şeyler söyledim ve Fiddler'în sorularından birine de cevap vermiş oldum böylelikle. Le Guin'in kendini eleştirdiği cümleye katılıyorum yani.

Yazımın buradan sonrasında alıntılar üzerinden gideceğim.

"Hakikati söyleyen tek bir ses, donanmalardan ve ordulardan daha büyük bir güçtür..."

Le Guin'in bu cümlesinden "gerçek olana" verilen değeri açık bir şekilde anlayabiliyoruz. İçinizde sakladığınız gerçek, her şeye çözüm olabilecek niteliktedir. Yeter ki zamanı geldiğinde onu kullanmasını bilin.

"Kötü bir yönetimden nefret etmeyen aptalın tekidir. Ve yeryüzünde iyi yönetim diye bir şey varsa ona hizmet etmek büyük zevk olurdu."

Dünyada var olan yönetim şekillerinin hemen hepsine giydirilen bir cümle. Le Guin'in anarsişt bir kadın ve aynı zamanda da ateist olduğunu düşünürsek, gezegenimiz üzerindeki tüm topraklarda yer alan hiçbir yönetim şeklinin kendisine hitap etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Demokrasi adı altında baskılarla yönetiliyor ülkeler. Devlet ve din kuralları ile insanların kısıtlanması hoş değil. Bu sebeple, "iyi yönetim"den kastını anlayabiliyorsunuzdur sanırım.

Düşünün: Çocukların anne ve babasıyla hiçbir psikoseksüel ilişkisi yok. Kış'ta Ödip Mitosu yok.

Düşünün: Karşılıklı istemeyince cinsellik yok, tecavüz yok. İnsan dışındaki memelilerde olduğu gibi birleşme ancak karşılıklı istek ve davet sonucu gerçekleşebiliyor; aksi takdirde mümkün olmuyor. Baştan çıkarma mümkün, ama son derece iyi zamanlanması gerek."

Düşünün:İnsanlık güçlü ve zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan, aktif/pasif diye ikiye bölünmemiş. Kışta insan düşünüşünü belirleyen o düalizm eğilimi tümüyle azaltılmış ya da değişmiş durumda.


Düşündük. Büyük bir yazar Le Guin ve kendisine minnettarım. Kolay bir okumalık olmadı ve okuyacak olan kişiler de bunu göze alarak okusunlar diyorum. Le Guin'i okumak da, anlamak da bir hayli zor zira.

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #24 : 11 Mayıs 2015, 22:02:54 »
Benim şu ana kadar kitapta en çok hoşuma giden ve ilgimi çeken bölüm Kış'da daha önce hiç savaş olmaması. Bu nedir yaa?

Bunu hakikaten biraz konuşsak ya.
Ambiseksüel ve aynı zamanda da aseksüel bir dünya.
Ve o dünya hiç savaş görmemiş (düşündükçe garipleşiyor 'hiç savaş görmeme' durumu. neden garipleşiyor onu bile bilmiyorum).
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Grayswandir

  • ***
  • 815
  • Rom: 14
  • You may have heard of me.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #25 : 11 Mayıs 2015, 22:11:18 »
O değil de ben bildiğin bitiremiyorum bu kitabı. Etkinlik başladığında alıp okumaya başlamıştım ama bir yerde bıraktım. Tartışma başladıktan sonra tekrar başladım, yine gitmiyor. Olmuyor yani. Okumasına okurum da bir şey anlamam istemeden okursam, okuma isteğini de yaratamadı bu kitap bende.
In the beginning the Universe was created.
This has made a lot of people very angry and been widely regarded as a bad move.

#hayır

Çevrimdışı TheWalkingIdeas

  • **
  • 348
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #26 : 11 Mayıs 2015, 22:34:32 »
     Savaş olmayan bir dünya benim için cinsiyetsiz bir dünyadan daha zor. Savaşsızlık durumu gözlerimizde öyle ütopik bir hal almış buna öyle çok alışmışız ki süresiz bir barış fikri düşünülemez hale gelmiş.

     Bu savaşsızlık durumunun tamamen gezegenin ikliminden kaynaklandığı düşüncesine katılmıyorum. Hatırlarsanız Estraven soğuk havalarda sıkıntı çekmiyordu, bu duruma alışmıştı. Bizim yaşadığımız ülkeye - ülke diyorum çünkü Dünyamız Kış gezegeni kadar kısıtlı hava şartlarına sahip değil çeşitlilik çok fazla - adapte olduğumuz gibi Kışlılar da yaşadıkları gezegene adapteler.

     Bence savaşsızlık durumu doğrudan cinsiyetsiz olma durumuyla alakalı. Kışlıların cinsiyetsizlik durumu onların rekabet etme içgüdüsü ismini verebileceğimiz özelliklerini dizginlemiş sanıyorum. Dizginlenen hırs ve rekabet içgüdüleri ise gezegendeki barış durumunu sağlamış olmalı. Bana en mantıklı gelen bu sizler nasıl düşünürsünüz bilemiyorum.

O değil de ben bildiğin bitiremiyorum bu kitabı. Etkinlik başladığında alıp okumaya başlamıştım ama bir yerde bıraktım. Tartışma başladıktan sonra tekrar başladım, yine gitmiyor. Olmuyor yani. Okumasına okurum da bir şey anlamam istemeden okursam, okuma isteğini de yaratamadı bu kitap bende.
     Le Guin'in zorlayıcı bir yanı var bu inkar edilemez. Kendine özgü bu tarzına herkes alışamaz ama Le Guin de bu tarzından vazgeçmez. Örneğin kelime uydurmayı pek sever. Benim de kitabı okurken en zorlandığım şey kelimeleri telaffuz etmeye çalışmak oldu. Çünkü okumadan geçince rahatsız oluyordum ; okumaya gayret edince de tekrarlar ve zorlanmalar oluyordu haliyle.

     Yine de Le Guin'in bu zorlayıcı - yalnızca kelime yaratma durumundan bahsetmiyorum - yazını hoşuma gidiyor. Zorlanmadığım kitaplar okumaktan zevk alamıyorum.
"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #27 : 12 Mayıs 2015, 08:14:48 »
Bir kaç gündür okuduğum kitapla ilgili bir şeyler karalamaya çalışıyorum. Yazdıklarım tartışma havasından uzak olsa da yine de bir katkım olsun istedim konuya. Umarım dağ fare doğurmamıştır...
         Bilimkurgu çok uzun zaman öncesinden benim tutkumdur. Eğer bu hastalıksa bana bu hastalığı bulaştıranların başında Jules Verne gelmektedir. Ondan sonra sayısız bilim kurgu yazarıyla ve o yazarların eserleriyle hastalığım tedavi kabul etmez bir aşamaya geldi. Kimler var ki bu listede derseniz BilimKurgunun dört büyük peygamberinden söz etmeliyim öncelikle. Verne, Clark, Heinlein ve Asimov. Ve tabii diğerleri F.Herbert, D.Adams, S.Lem, R.Bradburry, ve adını sayamayacağım diğerleri. Bu listeye L.Guin kısa bir zaman önce eklendi.
   Karanlığın Sol Eli'ni bir kere okudum ve niyetim bir daha okumaktı.. Maalesef, okumaya zorlandığım veya zorla okuduğum kitaplardan biri Karanlığın Sol Eli Bu pencereden baktığımda. Başka hangileri var derseniz;  Fatih Çatallar’ın Evrenin Kapısı, W.Gibson’un Matriks Avcısı ve iyice anlamak için bir kere daha okumayı düşündüğüm R.Zelanzy’nin Işık Tanrısı. Diğerleri gibi Karanlığım Sol Eli’ni de okuyamadım,inanmayacaksınız ama şu an hemen yanımda ve açıp bakmak içimden gelmiyor. Bu durumda ödevini yapmamış tembel öğrenci gibi oluyorum. Uzun bir girişten sonra eleştirilerime başlayabilirim sanıyorum.
   Ekümenik kimdir. Biraz araştırma yaptım kelimenin tam karşılığını bulamadım. Bilen varsa öğrenmek isterim. Ekümen veya Ekümenlik bende dini bir çağrışım yapıyor. Belki kelime anlamı farklıdır bilemiyorum. Bütün tarihlerde Ekümen yılına göre yapılıyor. Ekumenin yönettiği birlikten söz ediliyor romanda. O zaman bu uzay birliği veya gezegen birliği bir dini birlik mi? Sanırım bu konuda okuyucunun hayalgücüne bırakılmış. Bir yandan da iyi olmuş o zaman daha uzun tasvirler olacaktı kuşkusuz…
   Cinsiyetsiz bir toplum veya değişken cinsiyetli bir toplum olabilir mi? Sanmıyorum Doğada bir örneği var mı? Bildiğim kadarıyla yok. Şehir efsanesi gibi anlatılan denizatlarının erkeklerinin hamile kalması dışında gelişmiş organizmalarda bilinen bir örneği var mı? Yok…Yok… Bilim Kurgu dediğimizde Rod Serling'in tanımı şöyledir: "Fantastik imkânsız'ın olası yapılmasıdır. Bilim kurgu ise olanaksız'ın mümkün kılınmasıdır”. Bir gün uzak veya yakın bir gelecekte evrilip o aşamaya gelebiliriz. Kitapta bir yerlerde bir deneyden söz ediliyor peki bu deney başarılı olmuş mudur? Aslında Le Guin kitabının görebileceği eleştirileri tahmin etmiş ve kitabın ön sayfalarında yayınlanan makalede yanıtlamıştır. “Tamam, kitaptaki insanlar androjen ama bu bin yıl içinde hepimizin androjen olacağı kanaatinde bulunduğum ya da her nedense androjen olmamız gerektiğini düşündüğüm anlamına gelmiyor.” Haklı, ben yazarım ve istediğimi tasarlarım. Bana karışamazsınız. Ancak romanın kendi gerçekçiliği içinde hata arayabilirsiniz.” Romanın kendi gerçekliğin aramamız lazım geliyor bunları. Ama benim kanaatim cinsiyetsiz veya ayın belli dönemlerinde kemmer haline geçtiğinde sürpriz yumurta gibi ne çıkacağı ne olacağı belli olmayacak bir cinsellik istemezdim doğru. Bir bebek doğduğunda ilk sorulan sorunun hep sorulmasını isterim. “Kızımız mı var yoksa oğlumuz mu?”
   Kitapta iki ayrı toplum var. Orgotalılar ve Karhideliler. Bana sanki doğu bloku ve batı gibi veya liberal sosyalist gibi iki ayrı toplumu temsil ediyor gibi geldi. Bir yanda yoksul ama paylaşmayı bilen kanaatkar olanlar diğer yanda görünüşte serbest görünen ama özgürlükleri bir şekilde kısıtlanmış olanlar gibi geldi. Siz ne dersiniz ?
   Savaş bilmeyen bir insan toplumu var mıdır? Bir yerde insanlık tarihi savaşlar tarihi değil midir? Oda muamma. İnsanı var eden duygularıdır. Hüzün, öfke, sevgi, sevinç, kızgınlık merhamet mutluluk ve sayamayacağımız diğerleri. Bunların bazıları diğer canlılarda da olabilir ama bazıları sadece insana özgüdür. Bunlardan biride ‘Hırs’tır. Azim çalışma isteğidir başarma isteğidir ama Hırs bunları aşan bir kavramdır. Hırsın daha ötesiyse bence savaştır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerinden biridir azim. Eğer azim ve başarma isteğimiz olmasaydı uygarlığımız bu gelişimi sağlamayacaktı. Azmin yan etkisi veya aşırı dozu hırstır ve Hırsında aşırısı savaştır. Keşke hırslarımızı dizginleyebilsek ama azmimize dokunmasak.
   Hangi ölçüye veya kıstaslara göre seçmiş isimleri anlayabilmiş değilim. İster yer isimleri ister kişi isimleri olsun rastgele alınmış gibi. Kitabın bu yönü okumayı zorlaştıran temel nedenlerden biri gibi görünüyor. Bu bana kendi denemelerimde zorlandığım isim bulma konusunda bir fikir verdi. Sanırım bundan sonra isim bulma konusunda zorlanmayacağım.


"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #28 : 17 Mayıs 2015, 03:46:22 »
Daha nitelikli bir yorum yapmayı isterdim ama etkinliğe oy verip de yorum yapmayanları sonraki etkinliklere almayacaklarından feci korktuğum için üstün körü de olsa bir şeyler söylemek isterim:

Benim için kitap müthiş akıcı, eğlenceli, merak uyandırıcı ve düşündürücü idi. Böyle bir kitabı okuduğum ve anlatmak istediklerinin büyük bir kısmını yakalayabildiğim için mutluyum.

Başından sonuna ana karakterlerle özdeşleşip o uzun ve zahmetli yolculuğu hissettim. Kitap her ne kadar, zaman zaman cinsiyetleri değişen bireylerden oluşan bir toplumu anlatıyor gibi görünse de benim için iki insanın arasında oluşan, aşktan da değerli dostluğu anlatıyor.

“Bir erkek erkekliğinin dikkate alınmasını ister, bir kadın kadınlığının takdir edilmesini ister, bu dikkat ve takdir ne kadar örtülü, ne kadar dolaylı olsa da. Kış'ta böyle bir şey olamaz. Bir insan sadece insan olarak dikkate alınır ve değerlendirilir, ürkütücü bir deneyim bu.”


Genri Ai’nin ürkütücü bulduğu bu deneyim Estraven’le zorlu bir yolculuk geçirdikten sonra daha anlaşılır, kabul edilebilir ve sonunda mutluluk verici bir deneyime dönüşüyor. Okur olarak ben de Genri Ai’nin değişimini yaşadım: Başlangıçta kabullenemediğim çift-cinsiyetli olma durumu benim için de doğallaşmaya başladı. Bizi ayıran kadın-erkek, beyaz-siyah, arı-melez, zengin-yoksul gibi ayrımlar olmasa “öteki” diye bir şey olmayacağını gördüm. Kendimi zıttımla var etme savaşına girmediğim zaman ne kadar bütün olduğumu fark ettim bu yolculuğu okurken.

“Ben kendim gibilerden, toplumumdan ve kurallarından ayrıyım, o da kendisininkinden. Burada benim varoluşumu açıklayacak ve destekleyecek başka Gethenlilerle dolu bir dünya yok. Sonunda eşitiz işte, eşit, yabancı ve yalnızız.”

Cinselliği yılın belli bir döneminde yoğun bir şekilde yaşadıktan sonra kalan zamanlarını onun sersemletici, kışkırtıcı gücünden azade yaşamaları çok hoşuma gitti Gethenlilerin. Bir kadını, bir erkeği sahiplenme; cinsiyetim üzerinden erk sahibi olma ya da aşağı görülme gibi saçma sapan duygulardan arınmayı isterdim onlar gibi. Hayvanlardan daha akıllı olduğu söylenen insanoğlunun hala cinsel dürtülerle hareket etmesi ne garip aslında. Daha ne kadar gelişmeliyiz kendi zihnimizi layıkıyla kontrol altına alabilmek için?

Sonra savaşı düşündüm okurken. “Savaş” sözcüğünü bile bilmeyen, kullanmayan bir toplum nasıl olur diye. Okudukça düşündükçe aklıma yattı. Doğaya karşı mücadelesinden galip çıkan insanoğlunun, gücünü zayıf bulduğu her canlı üzerinde kullanmaya devam etmesi onun varlığının laneti değil mi? Bu acı gücün altında önce hayvanlar ezildi. Sonra kadınlar. İnsanlığı tanımlarken ben bile az evvel insanoğlu dedim. Basit bir sözcük seçimi mi bu? Yoksa “erkek”, “insan”ın yerine geçtiği için mi böyle? Erk’i doğa anadan alan ata bu gücü sonuna kadar kendi adına kullandı, kullanıyor.

“Cinsel çevrim ortalama 26 ila 28 gün sürüyor (ay çevrimine göre ortalayarak 26 gün diye alıyorlar bunu). 21 ya da 22 gün kişi somer durumunda, yani cinsel bakımdan aktif değil, gizil. 18. güne doğru hipofiz aktivitesiyle hormonal değişimler başlıyor ve 22. ve 23. günde kişi kemmer'e, estrus'a giriyor.”

Erkeğin olmadığı bir dünyada, güç savaşının, çarpışmanın, ele geçirmenin, hakimiyetin ne işi olur? Bir ay sonra hangi cinsiyette olacağı belli olmayan biri hangi kör olası atasından kalan erki kullanacak da üstünlük taslayacak?

Anne ve baba diye bir kavram olmadığından doğurduğu çocuğu sahiplenme ve biriktirdiği maddi, manevi varlığı geleceğe taşıma, soyunu sürdürme gibi bencil bir düşünce hangi Gethenlinin zihninde yer bulur ki?

“Daha garantili bir şeyin peşindeydi o; halkını bir millete dönüştürmek için garantili, hızlı ve kalıcı bir yol: Savaş. Bu konuda düşünceleri pek açık değildi ama oldukça kesindi. Halkı hızla ve tümüyle seferber etmenin başka bir yolu daha vardı; yeni bir din. Bu da elinin altında olmadığına göre bunu savaşla yapacaktı.”

Belirli bir cinsiyetleri bile yokken Gethenlilerin milli duygular içinde alev alev yanarak başka milletler üzerinde hakimiyet kurmaları da beklenemez tabi. Onlar en temel ayrımdan yoksunlar. Bu yoksunluk, öyle güzel bir yoksunluk ki “ben” ve “o” düşüncesinin çoğalıp “biz” ve onlar”a dönüşmesini engelliyor.

“Bunların en tehlikelilerinden biri de medeniyetin yapay, doğa dışı, yani ilkelliğin karşıtı olduğu iması... Elbette, yaldız filan yok aslında, hepsi bir büyüme süreci, ilkellik de medeniyet de aynı şeyin farklı dereceleri. Eğer medeniyetin bir karşıtı yaptıkları bir seçimi, bu iki karşıt arasında yaptıkları seçimi değiştirmeye zorlamak olduğunu düşünüyordum.”

Zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi veren, hırstan yoksun ve ilerlemenin kendisine büyük anlamlar yüklemeyen bir halk neden daha fazla ilerleme için başka topraklardaki kaynaklar için mücadeleye girişsin?
O kadar çok ufuk açıcı düşünce var ki bu muhteşem kitapta, aklıma onlarca fikir üşüşüyor; lakin ben bunları layıkıyla size aktarabilir miyim, emin değilim. Sırf beynimde dolaşmaları bile beni mutlu ediyor. İyi ki bu güzel kitabı okumuşum. İyi ki.

Not: Gücüm olursa kitabın çevirisine dair de bir şeyler yazacağım. Bir paragrafın İngilizce ve Türkçe'sini koymayı düşünüyorum çevirisinin güzelliğini göstermek için. Ümit Altuğ'un zihni ve elleri dert bulmasın.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #29 : 17 Mayıs 2015, 09:51:26 »
Kitabın tam olarak kendisiyle değil de bize göstermeye çalıştığı dünyayla ilgili kafama takılan çok şey var. Cinsiyet ayrımının olmadığı bir dünyadan bahsediyoruz, Bülent Bey çok güzel noktalara değinmiş bu konuda. Savaşın olmaması, anne baba kavramının olmaması, ben'in biz'e dönüşmesi için bir sebep olmaması gibi. Fakat baktığımızda Kış gezegenindeki insanların yaşantısı bizimkinden ne kadar farklı? Ya da şöyle sorayım; Kış gezegenindeki insanların yaşantısı bizimkinden yeterince farklı mı?

Pekala, savaş yok diyelim. Savaşı tetikleyecek bir ayrım yok deniyor. Peki bizim, insanoğlunun tarihi boyunca savaşa ayırdığı güç, zaman ve düşünce Kış'ta ne şekilde ortaya çıkıyor? Sanat olarak mı? Bilim olarak mı? Felsefe mi? Savaşa gerek olmayacak kadar ayrımın ortadan kalktığı bir sistemde bu 'ırksal birliktelik' o saf insanlara ne sağlıyor? Negatif etkileri engellemesi anlaşılır, savaşın yıkımı, ayrımcılığın gereksiz ve mantıksız getirileriyle cebelleşmek zorunda değiller. Ama bir şeyleri engellemesinin yanı sıra, engellediği şeylerin yapılacağı zamanda bu insanlar neyle uğraşıyor?

Savaşın olmadığı bir toplumun çok daha hızlı ilerlemesi gerekmez mi? Cinsiyet ayrımı yokken, kadın erkek arasındaki sürtüşme ve değişiklikler yokken, insanların cinsellik güdüsü tabiri caizse hayvanlarınki ile aynı seviyeye indirilmişken (hormonal denge bakımından) insanlar bu bireysel zihin özgürlüğünü ne için kullanıyorlar? Benim düşüncem sanatın, teknolojinin, felsefenin, matematiğin vs. çok daha gelişmiş olması gerektiği yönünde. Kendi dünyamız üzerinden düşünürsek, birbirimizle savaştığımız yüzlerce, binlerce yılın yakıp yıkmaya değil de 'yapmaya' yönelik geçirilmiş olması bizi şu an olduğumuzdan çok daha ileri hale getirirdi diye düşünüyorum. Kış'ta bu durum neden yok?

Anne baba kavramlarının olmaması da aile kavramını yok etmiyor mu aslında? Aile kavramı biraz geniş düşündüğümüzde insanların birbirlerine olan zaruri bağlarının da ilki değil midir? Bizler doğduğumuz ilk andan itibaren adeta 'koruyucularımızla, bakıcılarımızla' dünyaya geliyor ve dünyanın işleyişini bu koruma, bakım altında görüyoruz. Bu korumanın, bakımın getirdiği zorunlu ilişki hayatımızın başlangıcından bitişine kadar bizimle olan bir şey. İstesek de istemesek de ebeveynlerimizin bizim için ayrı bir yeri var, olmak zorunda. Annesini ya da babasını hiç tanımamış bir insanın bile çevresinden gördükleri sebebiyle bu konuda belli bir duygu birikimi olur. Fakat burada bu bağı tamamen koparmaktan, yok etmekten bahsediyoruz. Bu insanın gelişimini tamamen farklı bir yöne çekmez mi aslında? Belli bağlardan uzak şekilde yetişmek ve hayata adım atmak, belki de kendisi için düşünmeye başlayana dek başka hiçbir insanla gerçekten somut bağlar kurmadan büyüyen bireyler mümkün Kış'ta. Bu insanların ne yönde gelişim göstermesini beklemeliyiz? İnsanlığa yararlı şekilde mi, sadece kendisi için çalışarak mı, insanlığa karşı nefret dolu ya da yıkıcı şekilde mi? Sadece kendisi için çalışan bir insanın içinde bulunduğu topluma ne kadar yararı vardır peki?

Bu da bizi bir sonraki düşünceye itiyor. Toplumdaki insanın rolünün ne olmasını istiyoruz? Bugün kendi dünyamıza baktığımızda öyle ya da böyle erkeğin ve kadının toplum içindeki rolünün pek çok açıdan farklı olduğunu görebiliriz. Birbirimize karşı olan davranışlarımız, bakışımız, düşüncelerimiz yönlendiriyor bu bakışı ama ortada daima bir fark var. Bu farkın olması doğal bir iş bölümünü de beraberinde getiriyor, belli bir düzenin oturmasını sağlıyor. Çarpık bir düzen; pek çok yönden geliştirilmesi, pek çok yönden değiştirilmesi gerekli belki ama bu bir düzen. Doğal bir ayrımın üzerine kurulmuş bir düzenle hareket ediyoruz aslında. Peki bu ayrımın olmadığı bir dünyadaki toplumun düzenini kurmak, sağlamak, insanların kendileri için olduğu kadar diğer insanlar için de bir şeyler yapmasını teşvik etmek daha zor olmaz mı? Kış gezegeninde bireyselliği bozan, kıran tek şey insanın bir diğer insana olan muhtaçlığı ve 'sevgi, iyilik, arkadaşlık' iç güdüsü mü? Eğer öyleyse bu açıklama beni tatmin etmiyor zira insanın içinde iyilik olduğu kadar kötülük de var ve bunun cinsiyetle hiçbir alakası olmadığını düşünüyorum.

Bu arada tartışmayı kitabın bize anlatmak istediklerini kendi aramızda konuşarak da biraz daha genişletebiliriz bence.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.