Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli

Çevrimdışı Lordmuti

  • ****
  • 1123
  • Rom: 35
  • Time is a drug. Too much of it kills you.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #30 : 17 Mayıs 2015, 12:25:16 »
...
Pekala, savaş yok diyelim. Savaşı tetikleyecek bir ayrım yok deniyor. Peki bizim, insanoğlunun tarihi boyunca savaşa ayırdığı güç, zaman ve düşünce Kış'ta ne şekilde ortaya çıkıyor? Sanat olarak mı? Bilim olarak mı? Felsefe mi? Savaşa gerek olmayacak kadar ayrımın ortadan kalktığı bir sistemde bu 'ırksal birliktelik' o saf insanlara ne sağlıyor? Negatif etkileri engellemesi anlaşılır, savaşın yıkımı, ayrımcılığın gereksiz ve mantıksız getirileriyle cebelleşmek zorunda değiller. Ama bir şeyleri engellemesinin yanı sıra, engellediği şeylerin yapılacağı zamanda bu insanlar neyle uğraşıyor?
...

Savaş aslında düşünüldüğü kadar kötü bir şey değil bilimsel ve kültürel gelişme açısından. Savaşta düşmanı yenmek için silah yapmak gerekir, yeni silahlar için yeni fikirler lazımdır ve bu fikirler savaştan sonra bilimin gelişmesine katkıda bulunur. Eski çağlardaki savaş aletlerinin geometriye ve fiziğe olan katkısından tutun da 2. Dünya Savaşı sonunda başlatılan Manhattan Projesi ve bunun sonucunda nükleer enerjinin kullanımının önünün açılmasına kadar bu böyle. İstanbul'un Fethi ve ateşli silahların kullanılmaya başlaması hep savaşlar sayesinde, uçaklar ilk olarak keşif amacıyla 1. Dünya Savaşı sonlarında kullanılıyor. Tank, modern top ve otomatik tüfekler de bu savaşlar sırasında ilk kez gerçek anlamda boy gösteriyor. Nazilerin işkence odalarında yaptıkları sonucunda tıp alanında öğrendiklerimizi de radyo programlarını dinleyenler hatırlayacaktır.

Ayrıca felsefe ve din gibi alanlarda da savaşlar önemli. Yeni Dünya'nın keşfi ve Amerika'nın kolonileştirilmesi öyle iki cümleyle geçiştirilemeyecek kadar kanlı bir eylem ancak serbest ekonomi ve insan hakları gibi bazı kavramlar belli bir zaman sonra bu kolonileşme sayesinde ortaya çıkıyor. Almanya'da kiliseye karşı düşüncelerin başlaması ve din reformları baskıcı yönetimlerin ve sürekli savaşın dolaylı bir sonucu. Savaştan sonra insanların neden savaştığına dair düşünceler akla geliyor ve çeşitli felsefi akımlar doğabiliyor. Ayrıca edebiyattan da örnekler var, JRR Tolkien büyük bir savaş görmeseydi Yüzüklerin Efendisi olmayabilirdi mesela. Savaşlar sonunda yapılan fetihlerle farklı kültürlerin buluşması da gerçekleşiyor, bu çeşitlilik de yeni fikirleri doğurabilir.

Savaş olduğu zaman masumlar bu olaydan çok kötü etkilense de büyük resme baktığımızda genellikle insanlığın yeni şeyler keşfettiğini görürüz. Hiç savaşmamış bir toplum bunlardan mahrum kalacaktır. Buna ek olarak yukarıdaki mesajlarda da bahsedilmiş ama Ursula teyze eserlerini yazarken biraz hile yapıyor bence. Mülksüzler'de de böyleydi, normalde insan doğasından farklı bir ortam yaratırken fiziksel çevreyi de gerçek dünyadan farklı yapıyor. Çevre koşulları nedeniyle insanların kendi anlattığı şekilde var olması mümkün oluyor. Bence gerçek insanın yapacağı şeylerin bazılarını yapmıyorlar ya da hiç düşünmüyorlar bile bu çevrede yaşadıkları için.

Sağda solda hep söylerim: En iyi sistem bence lawful evil sosyal diktatörlüktür, hatta bunlardan birkaç tane olsun dünya üstünde. Gelişme ve kalkınma en iyi bu şekilde sağlanır :P



İmparator olmayı canım kolay mı sandın?
Dünyaya kazık çaktım duyulsun adım.

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #31 : 18 Mayıs 2015, 00:30:03 »
Savaş aslında düşünüldüğü kadar kötü bir şey değil bilimsel ve kültürel gelişme açısından.

Bu savınızı ve onu kanıtlamak için sunduklarınızı şaka sayıyorum. Zira iler tutar yanı yok. Canım öyle yandı ki. Böyle bir düşüncenin bu kadar doğallıkla söylenmesi canımı öyle yaktı ki.

Varsın teknolojim gelişmesin, varsın tıp alanında geri kalayım, matematiği, fiziği hiç bilmeyeyim. Medeniyet diye peşine düştüğüm şeye giderken yoluma çıkan herkesi öldüreceksem olduğum yerde sayayım, varsın.

İnsan haklarını, ekonomiyi; başka insanların yaşam haklarını elinden alarak, onları sömürerek, yeterince öldürdükten ve sömürdükten sonra şöyle bir arkama yaslanıp düşünerek öğreneceksem tüküreyim benim aklıma. Savaşın ardından doğurduğum kana bulanmış düşünce akımları toprağın altına gömülsün ve ben tekrar kabile yaşamıma geri döneyim böyle uygarlaşacaksam.

Tolkien'in tüm sözcükleri tek bir insanın yaşamından değerli mi? Edebiyat top yekün yok olsun, savaştan, zulümden, acıdan alıyorsa ilhamını. "Savaş" sözcüğüyle birlikte dilim de yok olsun, medeniyet namına biriktirdiği ne varsa insanın, yerin dibine batsın.

Her bir parçası kendinden büyük o elem dolu resim paramparça olsun. Savaşın bana kazandırdıklarına kaldıysam medeniyetime lanet olsun.

Ellerim, bedenim çırılçıplak toprağın üzerinde yakaladığımı kardeşimle, dostumla paylaştığım bir dünyam olsaydı keşke. Beni bir insan kardeşim güç için değil de bir hayvan kardeşim doymak için öldürseydi. Ya da hiç varolmasaydım, varolmasaydık, dünya o ilkel haliyle yemyeşil, kendi döngüsünde yaşayan bir yer olarak kalsaydı.

İçimdeki kaya çıkmadı dışarı ama dilimden bu kadar geliyor. Abarttım belki, yaşamdan yana olduğum için fazla romantik geldi söylediklerim. Öyleyse, affedin. Kitabın konusundan da uzaklaştım.

Le Guin içimizdeki şeytanı bildiği için belki, yerimizi değiştirmiş, bize yeni bir biçim vermiş ki kan dökmeden yaşayabilelim. Şu halimizle ne kadar çirkin olduğumuzu görüyor belli ki. Bu dünyada o kadar zaman yaşadık, barışı bulamadık. Bulmaya da niyetlenmedik. Başkasını ezmek, yoketmek, köle etmek daha kolay geldi. Vermeden almak ve bunun üzerinden bir "medeniyet" kurma fikri hoşumuza gitti.

Yine de hileye başvurmuyor yazar. O dünyada bile savaşın ilerleme getireceğini düşünen bir lider var.

"Zaman gelmişti belki de. Maddi ve teknolojik ilerlemeleri yavaş olduğundan 'ilerleme'ye kendi başına fazla bir değer atfetmemişlerdi. Sonuçta iklimlerinin insafına kalmış da değillerdi, mahsul kötü olunca bütün bir bölge açlıktan kırılmıyor ya da ağır geçen bir kış bir şehrin dışarıyla bağlantısını yok etmiyordu artık. Bu maddi istikrar temelinde Orgoreyn, birleşmiş ve gitgide merkezileşen bir devleti adım adım inşa etmişti. Şimdi Karhide de kendini toplayıp aynı şeyi yapacaktı; ve bunu yapmanın yolu gurura seslenmek, ticareti artırmak ya da yolları, çiftlikleri, okulları falan geliştirmek değildi, hiçbiri değil, bunlar Tibe'nin elinin tersiyle ittiği medeniyetti, yaldızdı. Daha garantili bir şeyin peşindeydi o; halkını bir millete dönüştürmek için garantili, hızlı ve kalıcı bir yol: Savaş. Bu konuda düşünceleri pek açık değildi ama oldukça kesindi. Halkı hızla ve tümüyle seferber etmenin başka bir yolu daha vardı; yeni bir din. Bu da elinin altında olmadığına göre bunu savaşla yapacaktı."

...

"Kus ayı boyunca Doğu kıyısında, Gorinhering adlı bir KlanOcak'ta, Hodomin Okyanusu'nun uçsuz bucaksız sisine bakan bir tepeye kurulu bir ev-kasaba-kale-çiftlikte kaldım. Burada yaklaşık beş yüz kişi yaşıyordu. Dört bin yıl önce gelmiş olsam onların atalarını aynı yerde, aynı tür evlerde yaşarken bulurdum. Bu dört bin yıl içinde elektrikli motor bulunmuş, radyo, motorlu dokuma tezgâhı, motorlu araçlar ve tarım makineleri kullanıma girmiş ve bir sanayi devrimi olmadan, hiçbir devrim olmadan bir Makine Çağı yavaş yavaş başlamıştı. Kış, Terra'nın bir zamanlar üç yüz yılda yaptığını üç bin yılda yapamamıştı ama Terra'nın ödediği bedeli de ödememişti."


Ne çok bedel ödedik biz Terra'lılar. Ne çok kan döktük. Ama olsun, uygarız ya o bize yeter.

Çevrimdışı Lordmuti

  • ****
  • 1123
  • Rom: 35
  • Time is a drug. Too much of it kills you.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #32 : 18 Mayıs 2015, 01:52:16 »
Birileri savaş fikrini düşünüyor, uygulama yok. Bunun sadece düşünülmesi için kaç yıl gerekiyor peki? Ayrıca bu düşünce uygulamaya geçse savaşın yaratacağı kayıpların ötesinde belki de gerçekten bir gelişme yaşanacaktı.

Keşke savaş olmasaydı temalı duanıza amin diyorum. İnsan hayatı hiçbir şeyle değişilemez. Ben savaş iyidir düşüncesini savunmuyorum, sadece tarihsel gerçekleri belirttim. Savunduğum düşünce şudur: Savaş oldu diye bilim durmaz, aksine daha hızlı ilerler.

Savaşın sonunda yaşanacak gelişmeler için ödenilen bedele değer ya da değmez orası tartışmaya açık, herkes kendi yorumlasın. Hiç savaş görmedim, hatta askere bile gitmedim ancak bu soruya cevap olarak evet değer dersem çok büyük ayıp etmiş olurum.



İmparator olmayı canım kolay mı sandın?
Dünyaya kazık çaktım duyulsun adım.

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #33 : 18 Mayıs 2015, 09:12:53 »
Savaşın özünde yarışma duygusu, rekabet duygusu vardır. Savaş, rekabetin en acımasız boyutudur. Hırsla beslenmektedir. Kabul edelim ki rekabet olmazsa da ilerleme olmaz, gelişim olmaz, büyüme olmaz. Aklı başında hiç kimse Savaş iyidir demez ama bu savaşın yaşadığımız dünyanın bir gerçeği olduğu fikrini de değiştirmez. O yönden savaşsız bir toplum olması Kış gezegeni de olsa Ursula Le Guin hanımın ütopyasıdır olsa olsa... Zaten Ai den önce giden bazı görevlilerde bunun bir deney olduğunu söylüyorlardı.
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı TheWalkingIdeas

  • **
  • 348
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #34 : 18 Mayıs 2015, 11:00:52 »
     Bülent ağbi ile aynı düşünce ve duygudayız. Herhalde foruma üye olduğumdan beri okumaktan en rahatsız olduğum yorum Lordmuti'ninki oldu.

     Bence aramızdaki fikir ayrımı gelişmekten ne anladığımız konusunda değişiyor. Gelişmek yalnızca teknolojik ilerleme midir? Daha büyük fabrikalar mıdır? Sözde akıllı telefonlarımızın sarjlarının bir gün değil de bir ay gitmesi için bir dünya savaşı daha gerekiyorsa varsın olmasın. Bunları bilime karşı biri olarak söylemiyorum. Ballard da yazdığı her öyküde her romanda bu ilerleme ve gelişmenin doğurduğu toplumsal problemleri anlatır. Bu da onun hep teknoloji karşıtı olarak anılmasına neden olur. Ben buna katılmıyorum.
     
     İlerleme dediğimiz şey ya da gelişme her nasıl isimlendiriyorsak yalnızca teknolojik ve bilimsel ilerleme ile belirlenmemeli. Dünyada yalnızca matematik, fizik yok sosyal bilimler de var ve yaşantımızda hiçbir şeyin etkili olmadığı kadar etkili. Benim için ilerleme bilim alanında olduğu kadar sanat ve kültürel alanlarda da olmalı. Savaşların bilime bir ivme kazandırdığı doğrudur. Ama savaşların sanata ne kadar zarar verdiğinin farkında mısınız? Her dünya savaşında ne kadar tablo, tarihi eser, heykel yok edildi ve ne kadar fazla kitap yakıldı, yok edildi farkında mısınız? Dünya savaşına bile gerek yok ; şuan işid Mezopotamya'daki eserlere zarar verdi ve vermeye devam ediyor. Savaş her zaman sosyolojik gelişmeyi yavaşlatmıştır. Savaş her zaman işçiye, köylüye zarar vermiştir. Sanat dallarının zarar görmesini ve ekonomik gerilemeyi bir kenara bırakırsak bir denizaltının daha derine batması bir insan yaşamından daha önemli olabilir mi?

    Le Guin'in insani değerlerinin çoğumuzdan, çoğunluktan daha gelişmiş olduğuna inanıyorum, samimiyetine güveniyorum.Karanlığın Sol Eli'nde fikirlerini aktarmak için yarattığı evrenden ve seçtiği yöntemden memnunum. Fikir ayrılıklarına düşmemiz de tartışma ortamı açısından iyi oluyor, devam edebiliriz.
"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #35 : 22 Mayıs 2015, 12:58:36 »
Şimdi daha önce söylediğim şeyleri bir kere daha söylemeliyim. Birinci bilim kurguyu seviyorum. Daha öncesinde okumayı seviyorum. Sanırım hazım sorunum var. Evet Karanlığın sol Eli ağır geldi beynime. Tabii ki bu KSE kötü bir kitap yapmaz. Ve Her şeyi sevmemiz mümkün değil. Belki zamanla severim yani tekrar okuduğumda. Söylemek istediğim şuydu. KSE kısır bir tartışmaya sahne oldu ve ben bu etkinliğe katılmak isteyenlerden biriydim. Hani hem istemek hemde fikir beyan etmemek tersliğini açıklam gereği duydum.
Bu arada savaş iyidir demek aklı başında hiç kimsenin harcı değil ama yarışma duygusu ve rekabet eşit koşullarda olmalı. İlerlemenin gelişmenin temel koşularının başında gelir.
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı spren

  • **
  • 77
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #36 : 22 Mayıs 2015, 22:05:25 »
En geç ben yorum yazıyorum sanırım ama ancak fırsat bulabildim hatta fırsatı kendim yarattım artık ki oy verip okumamış denmesin :)
Baştan sona yazılanları okumak sonra yorum yapmanın keyfi de başka tabi o da ayrı.

Öncelikle birçok kişi gibi kitap bana da ağır geldi hatta öyle zordu ki 100 küsürlü sayfalarda ben ne okuyorum ya diyip yeniden başladım kitaba.
Yine birçok kişi bana kızacak belki ama Ursala Hanım'ın kitapları nedense beni içine çekemiyor. Yani kitap okumanın, iyi bir kitap okumanın benim için iki özelliği olmalı. Birincisi gözlerimi kapayınca kendimi o dünyada bulmalıyım. Bu konuda pek sorun yaşamadım. İkincisi ise kitabın yarısını geçtikten sonra ana karakter(ler)i benimsemem lazım. Söylediği her sözü önceden tahmin etmeli ya da işte bu o demeliyim. Bu ikinci bahsettiğimde ursala'nın kitaplarında nedense yaşayamıyorum. Mesela Yerdeniz Öyküleri'nde 4. kitaptayım hala Ged bir şey yapınca ya da söyleyince tam Ged'lik cevap/söz/hareket diyemiyorum. Aynı şey Ai'de de oldu Estraven'de de.

Fakat daha önce başka kitaplarda başıma gelmeyen bir olayla karşı karşıya geldim bu yüzden de kitabı sevdim hem de bitirmeye 3 sayfa kala sevdim. Uzay aracı inip Genli'nin inen Terra'lılara karşı yabancılığını resmen hissettim. İnenlerin uzaylı olduklarını düşünüyordum ve Genli'de böyle düşündü (onları maymuna benzetmesine de çok güldüm).

Bir de beklentiler vardı okumaya başlamadan önce. Cinsiyetsizlik beklentisi öyle yüksekti ki ilk 100 sayfayı sadece bunu bekleyerek okuduğumu ama kitapta bundan daha fazlası olduğunu ve bir şeyleri kaçırdığımı fark edince başa geri döndüm sanırım.

Son olarak kitabı kapadığım an Therem'i bir kişi olarak değil de bir gezegen olarak düşündüm ya da bir ülke. Ekumen'e katılmak için her yabancı gezegende önce bir ülke kabul ediyordu durumu inanıp üye oluyor sonra tüm ülkeler takip ediyor ve gezegen Ekumen'e katılmış oluyordu. Aynı Therem'in Genli'ye inanan tek kişi olması ve bu yolda çaba harcaması, sonradan tüm Karhide'nin inanması gibi. Anlatabildim mi bilmiyorum kelimelere dökmek çok zor.

Yani kısacası keşke buraya kitap bana ağır geldi diyen herkes yeniden okusa ama beklentileri bir kenara bırakıp okusa da ince detaylarda kaybolsa.

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #7 || Karanlığın Sol Eli
« Yanıtla #37 : 22 Mayıs 2015, 22:54:28 »
Kusursuz bir çeviriyle sunulan bu kitaba dair şu karşılaştırmayı bırakayım. Her sözcük, hakkıyla dilimize aktarılmış, Türkçe’sinde zerre kadar ifade düşmesi yok. Anlaşırlığı yüksek, çeviri hissi vermeyen muazzam, tertemiz bir çeviri. Ümit Altuğ zor bir çevirinin altından layıkıyla kalkmış. Kendisi Le Guin’in Rüzgargülü (Gülün Günlüğü) kitabının yanında Ballard’dan Yakın Geleceğin Mitosları’nı ve daha bir çok eseri dilimize kazandırmış nitelikli bir çevirmen. Elleri, zihni dert bulmasın.


“I tried to keep out of contact with the minds of the Foretellers. I was made very uneasy by that silent electric tension, by the sense of being drawn in, of becoming a point or figure in the pattern, in the web.

But when I set up a barrier, it was worse: I felt cut off and cowered inside my own mind obsessed by hallucinations of sight and touch, a stew of wild images and notions, abrupt visions and sensations all sexually charged and grotesquely violent, a red-and-black seething of erotic rage.

I was surrounded by great gaping pits with ragged lips, vaginas, wounds, hellmouths, I lost my balance, I was falling… If I could not shut out this chaos I would fall indeed, I would go mad, and there was no shutting it out.

The empathic and paraverbal forces at work, immensely powerful and confused, rising out of the perversion and frustration of sex, out of an insanity that distorts time, and out of an appalling discipline of total concentration and apprehension of immediate reality, were far beyond my restraint or control.”


“Öndeyiciler'in zihinleri ile bağlantımı kesmeye çalıştım. Bu sessiz elektrik gerilimi, içe çekilip sürüklenme, kalıbın, ağın içinde bir nokta, bir şekil olma hissi beni huzursuz etmişti.

Ama engel koyduğumda daha da kötü oldu; kesilip atıldığımı, zihnimin içten görüş ve dokunuş halüsinasyonlarıyla, yabanıl imgeler ve kavramlardan oluşan bir bulamaca, cinsellikle dolu ve grotesk biçimde şiddetli, ani görüler ve duyumlarla, kızıl-kara için için kaynayan bir erotik hiddete kapıldığını hissettim.

Kızgın dudakları olan, yutkunan kuyularla, vajinalarla, yaralarla, cehennem ağızlarıyla çevriliydi her yanım, dengemi kaybettim, düşüyordum... Bu kaosu dışımda tutamazsam sahiden düşecektim, delirecektim ve kaosu dışlamanın bir yolu yoktu.

Cinsel sapkınlık ve tatminsizlikten, zamanı çarpıtan delilikten, tam bir yoğunlaşma ve dolaysız gerçekliğin tümden algılanışına dayalı ürkütücü bir disiplinden doğup yükselen empatik ve sözötesi güçler, denetimimin dışındaydı.”



Not: Daha kolay karşılaştırılabilmesi için paragraflandırma yaptım.