Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği #6 || Cesur Yeni Dünya

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Rıhtım Okuma Etkinliği #6 || Cesur Yeni Dünya
« : 15 Haziran 2013, 18:58:35 »
Haziran ayının teması distopya olarak belirlenmiş ve bu alandaki eserimiz de Aldous Huxley'nin kült eseri Cesur Yeni Dünya olmuştu.

Takvimler 15 Haziran'ı gösterirken artık sıra geliyor tartışmaya :).

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #6 || Cesur Yeni Dünya
« Yanıtla #1 : 16 Haziran 2013, 13:57:40 »
Hey gidi Cesur Yeni Dünya...

Cesur Yeni Dünya, sevgili Hazal'ın tavsiyesiyle okumak isteyip de bir türlü başlayamadığım bilmem kaç bazilyonuncu kitaptan biriydi. Eğer diğerleri de bu kadar iyiyse yaşadım demektir.

Öncelikle Aldous Huxley'in muazzam hayal gücünü övmek istiyorum izninizle. Bu kitap neredeyse 100 yıl önce, ta 1930 yılında yazılmış. Buna rağmen kitabın içerdiği bilimkurgu öğeleri bugün yazılan, çizilen, filme çekilen şeylerin ayarında, hatta bazılarından çok daha da iyi. Bokanovskileştirme, soma, garip sporlar, duyuya yönelik medya, hipnopedya...

Bunun dışında Ford'un meşhur T Bandı sistemini alıp da bu aşamaya getirmek de büyük bir ustalık işi. Ucu kesilen haçların T'ye dönüştürülmesi, insanların T çıkarması ve tabii ki Aman Fordumlar...

O dönemde yazılan pek çok eser okumuşluğum vardır. Mesela Zaman Makinesi, Dünyalar Savaşı, Lovecraft hikayeleri... Onları okurken insan şöyle demeden edemiyor. "Evet, bu kitap zamanında çığır açmış, önemli bir eser. Ama bunları daha önce gördük, artık güncelliklerini yitirmişler. O havayı artık veremiyor." Ne mutlu ki CYD'da bunu bir kere bile söylemedim. Fikirleri hala orjinal, mesajiarı hala çarpıcı ve anlattığı şeyler hala ilgi çekici. Büyük usta sıfatını hakketmek böyle bir şey herhalde.

Kitap her ne kadar uzak gelecekte geçse de gönderdiği mesaj ve eleştiriler hala güncel: Amerikan yaşam tarzına ve bize empoze edilmeye çalışan hayat. Tüketim toplumu olmak için güdülmemiz, aile kavramının yıkılmaya çalışılması, "herkes herkese aittir," sınıf farklılıkları...

Bokanovskileştirme sırasında insanların gelecekteki meslekelerine göre işlem gördüğü kısımlardaki ince detayları (sıcağa alıştırma, başaşağı tutma) çok sevdim. Yeni-Pavlov Testi ise remen kanımı dondurdu. O küçücük bebeklere elektrik verilmesi düşüncesi tüylerimi diken diken etti. Bunun dışında her şeye ve tüm iddialarına rağmen mükemmel olamamaları da diğer bir dikkat çeken ayrıntı. Kanına alkol karışanlar, fazla zeki ya da kısa çıkanlar, toplumla kaynaşamayan, birey olmayı başaranlar... Bir nevi ne olursa olsun insan, yaratma konusunda Tanrı'nın iradesine karşı koyamaz mesajı aldım ben burada.

Kitabın olumsuz bulduğum yanları da yok değildi hani. Mesela başlarda çok eşliliğe karşı olan Bernard kitabın ilerleyen sayfalarında bayağı bir girişkendi. Birey olmayı savunup yalnız kalmayı dilerken popüler olunca tamamen farklı bir kişiliğe büründü. Tamam, bu onun karaktersizliği diyebiliriz ama belirtmeye çalıştığım nokta da bu. İlk bölümlerde gayet de karakterliydi kendisi. Orada bir tutarsızlık var. Bir de Mustapha Mond ile konuşurken Vahşi'nin boyundan büyük laflar ettiği bir-iki yer var. Ne kadar erdemli olsa da sonuçta eğitimsiz biri o ve böyle laflar edebllmesi bana pek inandırıcı gelmedi. Ama buralara da çok takıldığımı söyleyemeyeceğim, kendimi okumaya kaptırmıştım çünkü ^^ Kitapta sevdiğim tek karakterse Helmholtz oldu sanırım.

Son olarak bu kitabı severek okuyan ve daha fazlasına itirazı olmayan herkesi Fırtınakıran'ın şu kısa hikayesini okumaya davet ediyorum:
Cesur Tuhaf Dünya
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #6 || Cesur Yeni Dünya
« Yanıtla #2 : 23 Haziran 2013, 01:12:56 »
Ne yazık ki çok yavaş okuma huyum yüzünden 150. sayfaya gelebildim ancak. Harika bir çevirisi var bu eserin, öncelikle Ümit Tosun'a teşekkür etmek lazım. Sonra İthaki ailesine tabi, çok güzel bir edisyon olmuş: Sıfır hata.
Okuduğum kadarına dair yorumumu belirtmek isterim:

"Özünde," diye başladı Müdür, "bokanovskileştirme bir dizi gelişmeyi önleme işlemini kapsamaktadır. Normal büyümeyi engellediğimizde paradoksal biçimde yumurta, tomurcuklanarak tepki gösterir." (s. 27)

Seri üretim halinde insan üretilen ve insanların robot gibi tepki verecek şekilde koşullandığı bir dünya burası. Herkes mutlu ve huzurlu olmaya koşullanmış. Uykuda verilen telkinler ve toplum baskısı yetmezse uyuşturmak için soma var. Kimse şikayetçi değil. Kimse olduğundan fazlası olmak istemiyor ya da daha azı. Herkes halinden ve varlığından memnun.

Sonuç: şişeden kısır dişiler olarak çıkarılırlar -yapısal olarak gayet normal (sakallarının çıkması eğilimi gibi çok küçük bir istisnayı saymazsak, diye kabullenmek zorunda kaldı), ama kısır. Kesinlikle kısır. Ki bu da sonunda bizi," diye devam etti, "doğanın salt kölece taklidinden uzaklaştırıp insan buluşlarının çok daha ilginç dünyasına taşımaktadır."
(s. 35)

"Bu da," diye veciz bir ifadeyle ekledi Müdür, "mutluluk ve erdemin sırrıdır -yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: insanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek." (s. 39)

İnsanoğlu doğal olandan tiksinmeye başlamış tamamen metalaşmıştır. Her şey bir üretim ve tüketim devri içinde sürüp gider. Makine tıkır tıkır işler. Her çarkın tek bir görevi vardır. O çarkın kendi görevi dışında başka bir şeye karışmasına izin verilmez. Kimse farklı bir şey düşünemez, yaşayamaz. Kimse iç güdülerine kulak veremez. Doğal olan yok olmuştur. Herkes yapay ve kendisi için belirlenmiş bir hayatı yaşar.

Tüm şartlandırmalar ve somanın yanında bir de din vardır. Zorunlu olarak katılınması gereken dini ayinler vardır. Bu ayinlerde ilahi benzeri rtimik müzikler ve törensel hareketler vardır. Ayinler sırasında insanlara daha yüce bir varlığın gücü hissettirilir: Ford. Sanırım seri üretim ve tüketim dünyasını başlatan kişi olarak onu tanrı saymaları çok garip değil. Kitabın bu kısmındaki ayinsel söz ve haraketler yeryüzünde inanılan bir çok dinde mevcut. Bu açıdan Aldous Huxley acımasız bir din eleştirisi sunuyor; dinin insanları uyuşturan, onları kurulu düzene karşı durmaktan meneden gücünü ortaya koyuyor.

"Birey hissederse, topluluk sendeler," dedi Lenina. (s. 132)

Bireyselleşmenin, hissetmenin yok edildiği bir dünya tasavvuru Aldous Huxley'ninki. Toplumun varlığı için birey feda ediliyor. Üretimin devam etmesi için şartlandırılmış ihtiyacın sürmesi gerekiyor. Birey farklı bir şey hisseder veya arzu ederse sistem bozulur. Bu yüzden duygusal mülkiyet bile ortadan kaldırılmış. Kimsenin aşık olmasına, birine bağlanmasına izin yok. Çocuklar küçük yaştan itibaren cinsellikle tanıştırılıyor. Kimse kimse için özel değil. Kadınların bırakın evlenmeyi, uzun süre tek bir erkekle beraber olması ayıp sayılıyor: "Herkes, herkese aittir."

Alıntı yapan Lenina, "Geçmiş ve gelecek, beni hasta edecek," dedi. "Bir gramımı alırım, öyleyse varım."
Sonunda Bernard'ı dört soma tableti yutmaya ikna etti. Beş dakika sonra kökler ve meyvalar gitmiş, anın çiçeği bir gül misali açmıştı.
(s. 145)

Anı yaşamaya odaklanmış bir insanlık. Geçmişle bağları yok çünkü hiçbir şey onlara ait değil, hiçbir şey onlar için özel değil. Hatıralar, özel anlar yok. Geleceğe dair umut beslemek yok, çünkü yazgıları belirlenmiş, herkes geleceğini biliyor. Sadece yaşanan an var. Düşünme, dert etme, ümitlenme, endişelenme, bir soma al gitsin:
"Şimdilerde -gelişme işte budur- yaşlı insanlar çalışıyor, çiftleşiyor, keyiften başlarını kaldıracak zamanları yok, oturup düşünecek tek bir saniyeleri bile yok ya da olur da elle tutulur meşgalelerinin ortasında küçük bir zaman boşluğu açılırsa o zaman da soma yardıma koşar, şahane soma, yarım gramı yarım tatil, bir gramı bir hafta sonu, iki gramı muhteşem Doğu'ya bir yolculuk, üç gramı ayda karanlık bir ebediyettir; dönünce kendilerini boşluğun diğer tarafında bulurlar, günlük çalışma ve meşgalelerin sağlam zeminine güvenle basar ayakları, bir oynaşmadan diğerine koştururlar, taş gibi kızın birinden diğerine bir Elektro-manyetik Golf Sahası'ndan diğerine..." (s. 86)

Bu şartlandırılmış hayatın dışında bir de vahşiler var. "Medeniyet"ten uzakta diledikleri gibi yaşıyorlar. Onlar üretilmiyor doğuyorlar; şartlandırılmıyorlar; seviyorlar, bağlanıyorlar, anne oluyorlar, evleniyorlar; uyuşturulmuyorlar; neye isterlerse ona inanıyorlar, nasıl isterlerse öyle ibadet ediyorlar.
Peki bu vahşiler kurulu düzene çomak sokmaya çalışırlarsa, kendileri için belirlenmiş alanın dışına çıkmaya çalışırlarsa ne oluyor? Bu "medeniyet"i ve "mutluluğu" kabul etmeyen, farklı şeyler hissetmek isteyen, direnen, Ford'a tapınmayı reddeden, daha çok insan olmayı arzu eden, çapulcular, aşırı uçlar, vahşiler nasıl sindiriliyor peki?
Cevap her yerde aynı:
Lenina'ya güvence verdi, "tamamen uysaldırlar; vahşilerin size zararı dokunmaz. Herhangi bir dolap çevirmemeleri gerektiğini bilecek kadar gaz bombası deneyimleri vardır." (s. 147)

Romanın dilinin çok etkileyici olduğunu söylemeliyim. 71. sayfada başlayan ve 87'de biten ve bitişe doğru müthiş hızlanan geçişli bir bölüm var ki daha evvel böylesini okumamıştım:

"Gerçek maroken taklidi."

"Şimdi Dünya Devleti'miz var. Ford Günü bayramlarımız, Cemaat İlahileri ve Dayanışma Ayinleri'miz var."

"Ford'um, nasıl da nefret ediyorum bu adamlardan!" diye düşünüyordu Bernard Marx.

"Cennet denen bir şey vardı; ama yine de büyük miktarlarda alkol tüketirlerdi."

"Et muamelesi yapıyorlar, et muamelesi."

"Ruh dedikleri bir şey vardı, bir de ölümsüzlük denen bir şey."

"Henry'ye sorsana nereden almış."

"Fakat morfin ve kokain kullanırlardı."

"Daha da kötüsü, Lenina da kendisini et parçası olarak görüyor."

"F.S. 178 yılında ikibin tane eczacı ve biyo-kimyager maaşa bağlandı."

Bernard Marx'i göstererek, "Gerçekten de suratı asık görünüyor," dedi Sosyal Belirleme Yardımcısı.

"Altı yıl sonra ticari üretime geçildi. Mükemmel uyuşturucu üretiliyordu."

"Bernard'a sataşalım."

"Gevşeticiydi, uyuşturuyordu ve keyifli halüsinasyonlar sağlıyordu."

"Somurt Marx, somurt." Omzuna inen tokatla irkilip yukarı baktı. Henry Foster ayısının ta kendisiydi. "Sana bir gram soma lazım."

"Hristiyanlık ve alkolün bütün avantajlarına sahipti, ama yan etkilerini taşımıyordu."

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #6 || Cesur Yeni Dünya
« Yanıtla #3 : 28 Haziran 2013, 14:35:41 »
"Çünkü yakın gelecek, büyük olasılıkla yakın geçmişe benzeyecek." -Aldous Huxley.

Cesur Yeni Dünya uzun zamandır okumak istediğim kitaplar listesinin başını çekiyordu. Ama gene de Okuma Etkinliği’nde seçilmeseydi birkaç hafta sonra anca okurdum. Bu sayede az da olsa öne çekebildim okuma tarihimi. İyi oldu yani benim için.

Böylelikle Kara Dörtleme olarak adlandırılan Distopik romanların üçüncüsünü de bitirdim kazasız belasız. Geriye bir tek Bin Dokuz Yüz Seksen Dört kaldı, ona da başladım zaten. Okuduğum üç roman da harikuladeydi ve aynı zamanda etkileyiciydiler de!

Kitaba gelecek olursam eğer.

Aldous Huxley kusursuz bir karanlık senaryo yaratmış. Korkutucu! Korkutucu olduğu kadar gerçekçi. Gerçekçi olduğu kadar da sıra dışı.

Geleceğe dair ilginç ve şaşırtıcı fikirlerin kol gezdiği bu kitapta anlatılan Yeni Dünya halkı hallerinden memnun. Her şeye rağmen çok mutlular. Bireysel zevke düşkünler, kötülük yok, kin yok, nefret yok. “Her herkes içindir” politikası izlenmekte. Açlık, sefalet, mutsuzluk gibi kavramlar ortadan kaldırılmış. Tüm bu olumlu uygulamalara karşın hiçbir bireyde “düşünme” yetisi bulunmamakta. Düşünmek çok sıra dışı bir eylem olarak kabul görmekte. Çünkü düşündükleri an, bu olumlu sonuçların hepsi tepe taklak olacaktır. “Birey duygulandığında toplum yalpalar” diye bir söz geçiyordu kitabın bir bölümünde, duygulanmakla neyi kast ettiğini tam olarak çözemedim Huxley’nin lakin bu söze tam zıt bir söz daha vardı, o şuydu: “Bireysellik önemli bir unsur değildir, toplumsal yarar söz konusudur hayatın hemen her yönünde.” Buradan da anlaşılacağı üzere bireylerin değeri yoktur. Çoğunluğun iyiliği söz konusudur ve bu durumda bireyler toplumun yararı söz konusu olduğunda feda edilebilir.

Dünya Devleti'nin Sloganı: Cemaat, Özdeşlik, İstikrar. Sloganda geçen bu üç unsur gerektiği gibi yerine getirildiği taktirde, Dünya Devleti sorunsuz bir şekilde yoluna devam edecektir. Aksi bir durum söz konusu olduğunda ise Dünya Devleti ister istemez açık verecek ve çoğunluğun iyiliğini dahi koruyamayacak duruma gelecek. Bu tür durumları önlemek amacıyla da soma adı verilen haplar üretilmiş durumda, düşünmeye ve uyanmaya başlayan bireylere somalar verilerek tekrar eski hallerine dönmeleri sağlanmaktadır. Üstelik Dünya Devleti'indeki tüm insanlara ücretsiz dağıtılıyor bu somalar ve haplar.

Ve belki de okurken en çok etkilendiğim şey ise insanların doğmuyor oluşu. Bildiğiniz üzere insanlar dünyaya doğarak gelmiyor Yeni Dünya Devleti’nde, önceden belirlenmiş rollerini yerine getirmek üzere "kuluçka"dan çıkıyorlar. Çok ama çok garip. Korkunç! Kan dondurucu. Aile kavramı yok. İnsanların annesi, babası yok. Bu tür kavramlar ağza dahi alınmıyor, o derece abes karşılanıyor. Çünkü insanlar robotlaştırılmış. Çünkü insanlar geçmişlerini hatırlamıyorlar. Çünkü insanlar, “doğru”nun bu şekilde olduğunu sanıyorlar.

Gelelim diğer bir unsura. Hipnopedya: Uykuda öğretim. İnsanlar çok küçük yaşlardan itibaren uykuda öğretim tekniğiyle büyütülüyorlar. Uykuda öğrendikleri şeylerin kendilerine yeteri kadarını alıyorlar, beyinleri bu şekle göre programlanmış durumda. O “birey”in nasıl yetiştirilmesi gerektiğine “toplum” karar veriyor. Eğer birey ileriki yıllarda sendelerse de, gene olaya toplum el koyuyor, somalar ve çeşitli haplarla o birey tekrar programlandığı şekle döndürülüyor. Küçük çocuklara bile cinsel zevk aşılanıyor ve bu durum çok normal karşılanıyor.

Kitapta geçen cümlelerden biri de şu: "İnsan mutluluk konusunu düşünmek zorunda olmasa, yaşam ne kadar eğlenceli olurdu!" Dünya Devleti zaten bu durumu çözmüş durumda, herkes mutlu! Doğru orantılı bir şekilde yaşam da eğlenceli.

"İstikrar, istikrarsızlık kadar gösterişli değildir." deniyor bir bölümde de. Çok ama çok doğru bir söz. Bunu kanıtlamak için bilimsel deneylere falan gerek yok. Eğer bir şeyde istikrar söz konusuysa, o şey göze batmaz ama en ufak bir sallantıda istikrarsızlık doğar ve bu durum da denildiği gibi çok gösterişlidir. Herkes görür, herkes konuşur!

Kitabın sonundan bahsetmek gerekirse eğer. Vahşi’nin kendi hayatından çıkarılıp Yeni Dünya Devleti’ne getirilmesi, buradaki hayatın ona çok garip gelmesi, uyanması, Dünya Devleti’nin insanlarını da uyandırmaya çalışması, devletin buna izin vermediğini görmemiz, çoğunluğun iyiliği için “vahşi” olarak adlandırdıkları bu adamı feda etmeleri, yani iki seçenek sunmaları ve final!

Güzeldi, güzel.

Şu paragraf da kelimenin tam anlamıyla kitabın kısa özeti niteliğinde:

"Çünkü bizim dünyamız Othello'nunkiyle aynı değil. Çelik olmadan araba yaratamazsınız -aynı şekilde, sosyal çalkantı olmadan da trajedi yaratamazsınız. Dünya şu anda istikrara kavuşmuş durumda. İnsanlar mutlu; istediklerini alıyorlar ve ulaşamayacakları şeyleri de asla istemiyorlar. Refahları yerinde; emniyetteler; hiç hastalanmıyorlar; ölümden korkmuyorlar; ihtiras ve ihtiyarlıktan habersiz ve bundan da çok memnunlar; veba gibi bir illet olan anne ve babaları yok; güçlü duygular hissedecekleri eşleri, çocukları ve sevgilileri yok; şartlandırmaları uyarınca davranmaları gerektiği gibi davranmak zorundalar. Herhangi bir durum çıkması durumunda da soma var..."

Son olarak; tüm bunlara rağmen Cesur Yeni Dünya ayakta. Ya tek çözüm robotlaşmamızsa?

Kitaptan alıntılar:

"Çünkü herkesin bildiği gibi, tikeller, erdem ve mutluluğu getirir; genellikler ise entelektüel açıdan kaçınılmaz belalardır."

"Beyaz zemin üzerine siyah yazıyla; erkekler için T, dişiler için daire ve yazgısı kısır olarak belirlenenlere de soru işareti."

"Küçümsenen kişilerin küçümser görünmeleri kendi yararına olur."

"Fiziksel bir eksiklik, zihinsel bir aşırılık yaratabilir."

"Toplu seks-poplu seks."

"Çünkü heyecan duymak demek henüz tatmin olmamışlık demektir."

"İnsan ne kadar yetenekli olursa, insanları yoldan çıkarma gücü de o kadar büyük oluyor."

"Mutlulukta, sanssızlığa karşı verilen mücadelenin ihtişamlarından hiçbiri yoktur."

"Acı, bir aldanmadır."

"Amaçsız çocuklar için sinekler neyse, biz de tanrılar için oyuz; eğlenmek için bizi öldürüyorlar."

"Uygarlığın kendisi yok oluşa mahkumdu."

"Koşullar liberalleri diktatörlüğe başvurmaya zorlayabileceği gibi, hümanistleri de bilimsel propagandaya zorlayabilir. Düzenin her türlüsü kaostan yeğdir."