Sislerle kaplı zirvelerin üstündeki bilinmezlik diyarlarından gelen derin müzik kokusunu içine çeken bir ruh tozdan kanatlarını iki yanına açtı ve sesin geldiği yöne doğru dikti bakışlarını.
Tok ve huzur verici melodilerinin hangi müzik aletinden çıktığı önemli değildi, önemli olan, ruha işleyen tınıları yansıtan parmakların sahibindeki kederle harmanlanmış aşkın onulmaz umuduydu.
Görünmeyenlerin ağlamak için çıktığı, yaşayanlardan uzak dağın zirvesinde kanatlarını açmış kendini müziğe teslim eden ruh, görmek istedi bilinmezlik bulutlarının ardındaki kederli sesin sahibini,
Yanaklarını ıslatan her kar tanesinden sonra ağır aksak ilerleyen tuzlu göz yaşları, buhar olup gökyüzüne kanat açarken aynı zamanda sazın sahibine de haber veriyordu umudunu yitirmiş ruhu.
Hapishanesinden firar etmiş, yitik bir aşkın isyanından arda kalan yorgun kırıntılar, notaların rehberliğinde, sırdaş müzisyene ulaşınca ruhun seyir defterini güvenle açıyordu notaların çobanına.
...