Kayıt Ol

Rus Ruleti

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Rus Ruleti
« : 19 Temmuz 2008, 15:54:32 »
                               
RUS RULETİ
Yazı yazmanın bu denli zor olduğunu düşünmemiştim hiç. Kelimeleri arka arkaya sıralamaktan ibaretti her şey. Ama bugün farklı, bugün anlatmam gereken bir şey var…

Hiç yaşamamayı dilediğim o soğuk gündü tüm bunların başlangıcı sanırım. O buz gibi siyah gece… Üzerimde siyah paltom ve elimde kırmızı şemsiyemle, yağmur damlalarını delerek ilerliyordum. Adımlarımda biraz telaş, biraz da hüzün vardı. Yağmur deli gibi yağıyor, insanda asla durmayacakmış gibi bir hayal yaratıyordu. Karanlık pek çok sokaktan geçtikten sonra nihayet gördüm onu, ellerini soğuktan korumak için montunun ceplerine sokmuştu. Yağan yağmur yüzünden sırılsıklam olmuştu, öyle yakışıklıydı ki… Ama bunu anlatamam, görmeden anlamanız mümkün değil ne yazık ki. Eğer ona bir kez bakmış, onu bir kez görmüş olsaydınız, ne demek istediğimi anlardınız. Oraya vardığımda bunun basit bir buluşmadan fazlasını olmamasını diledim sonra hep, ama bu bir buluşma değildi, bu bir vedaydı. O parlak kahverengi gözlerinde sevinç ışıltısı yerine kararlılığın getirdiği karanlıklar vardı. Ellerini yavaşça montundan çıkartıp ellerimi tuttu, buz gibi olmuştu elleri. Sıkıca tuttum, bırakmak istemiyordum ama yavaşça elini elimden kurtardı. İkimizde kırmızı şemsiyenin altında öylece birbirimize baktık. Aramızda öyle bir bağ vardı ki, onu anlamamı hatta konuşmasa bile onu duymamı sağlıyordu… Ama ne anlamak ne de duymak istiyordum, hafifçe kıpırdandı, gidiyordu, anlamıştım…
“Özleyeceğim” daha ne olduğunu anlamadan bu sözler döküldü ağzımdan. Özleyecektim, onu seviyordum. Sevmek ne demek bilir misiniz? Peki ya sevdiğiniz birinden ayrılmak? Yavaşça dudakları aralandı ve;
“Biliyorum” dedi. Ne yalan söyleyeyim duymayı beklediğim kelimeler bunlar değildi, ama bir şey demedim. Başımı önüme eğdim ve sessizce bekledim. Tam gidecekken durdu, elini yanağıma koydu. Tanrım elleri ne kadar da soğuktu! Ya da belki ben yanıyordum, kim bilir? Dudakları dudaklarıma değdiğindeyse afalladım, açıkçası bunu da beklemiyordum. İçimi saf bir mutluluk kapladı, heyecanla doldu vücudum.
“Ben de özleyeceğim” dedi ve yavaşça çıktı şemsiyenin altından. Arkasını dönüp ilerledi, bir kere, bir kerecik olsun dönüp bakmadı ama ben belki bu sefer bakar diye oradaydım. O uzaklaştıkça içimdeki mutlulukta eriyip gitti, şimdi yalnızlık ve korku vardı içimde. Sokağın giderek karardığını hissettim, o ışığımdı benim… Şimdi düşünüyorum da insanın kalbi acır mı? Benim acımıştı, acıyı, gerçek acıyı hissettim kalbimde.
En sonunda onun gittiğine kendimi tamamen ikna ettiğimde ters istikamete doğru yürümeye başladım. Acaba bunların olması bu olay yüzünden miydi? Bilmiyorum.
Evime geldiğimde koltuklardan birine çöktüm, ağlamak istedim, yapamadım. Gitme dememiştim ona, durdurmamıştım. Neden? Bilmiyorum. İnsanın kendisine sorduğu en fena soru bu sanırım; “Neden?” cevaplayamamak, suskun kalmak ne feci… Ağır ağır koltuktan kalktım ve banyoya yürüdüm. Banyoya girer girmez bir ayna karşılar sizi evimde, size hemen kendinizi gösterir, en doğal, en gerçek haliyle. Kendime baktım ama tanıyamadım, bu aynadaki ben olamazdım. Peki ama kimdi bu karşımdaki? Sinirlendim ve daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım, aynaya sert bir yumruk indirdim. Paramparça olan ayna elimde kesikler açtı ama ne gariptir ki canımı yakamadı. Sessizce güldüm, beni dışardan gören biri deli olduğumu düşünürdü ama aldırmıyordum, sadece güldüm. Sakinleşince yavaşça ve beceriksizce elimdeki cam parçacıklarını ayıkladım ve elime bir bez sardım. İçeri geri döndüğümde etrafımdaki her şeyin bana onu ne kadar hatırlattığını fark ettim, bu detay bir tokat gibi yüzüme inmişti. İçim acıdı, geriledim. O yokken burada ne kadar kalabilirdim? O kadar güçlü değildim. Çekmecede ne kadar param varsa aldım ve tam çıkacakken gözüm portmantoya ilişti, minik bir silah duruyordu, hani şu rus ruleti oynarken kullanılanlardan. Adını bilmiyorum, pek aram olmadı silahlarla. Silahı elime aldım ve incelemeye başladım. Soğuk metal tenimi acıdı, yüzümü buruşturdum. Silahı elimde evirip çevirirken birden kurşunların takıldığı bölme açılıverdi. Beynimde sanki isteyerek ve bilerek bana kurşunlarını gösterdiğine dair çılgınca bir düşünce belirdi. Altı tane kurşun yeri vardı ve altısı da doluydu. Dikkatlice bölmeyi kapattım ve aslında çok daha önceleri aklıma gelmesi gereken o soru canlandı birden; Bu silah nereden gelmişti? Açıkçası aldırmadım, gerçi şimdi yine düşündüm de bu sorunun bir cevabı yok. O silah o gün her nasılsa oraya geldi ve ben onu yanıma aldım. Yoksa tüm bunların yaşanmasının sebebi bu silah mıydı? Bilmiyorum… Hızla evden çıktım, insanın nereye gideceğini bilmeden ilerlemesi çok garip doğrusu. Önce yürümeyi düşündüm ama yürürsem kısa sürede eve dönmeye karar vereceğime inandığım için vazgeçtim, arabayı alacaktım. Eve tekrar çıkmak istemiyordum, bir umutla paltomun ceplerini karıştırdım. Anahtar oradaydı, aslında bu oldukça şaşılacak bir şey çünkü ben anahtarlarımı asla paltoma koymam, ama oradaydı işte ve ben buna aldırmadım. Arabanın kapısını açarak içine bindim, eski bir modeldi ama iyi çalışırdı. Arabayı hızla sürmeye başladım, buradan, olanlardan ve ona ait her şeyden uzaklaşmak, unutmak istiyordum ama gözden kaçırdığım bir şey vardı ben de ona aittim. Buna daha sonra tekrar değineceğim, hala anlatmam gereken şeyler var. Öncelik sırası farklı ve ben sıralama yapmayı seven bir insan olarak bunu da koyduğum kurallara göre anlatacağım. Arabanın benzini bitene kadar ilerlemeye devam ettim, arabaya bindiğimde depo nereden baksan yarısına kadar doluydu, artık siz tahmin edin ne kadar yol aldığımı. Bu konuda da pek iyi değilimdir, tıpkı silah modellerini ayırt edemeyişim gibi. Benzinin bitmeye başladığını görüyordum ama çevrede hiç benzin istasyonuna rastlamadım ve aslına bakarsanız aldırmıyordum da. Eminim bu yazıyı bulduktan sonra okuyacak olanlar bu “Aldırmıyordum” lafına sinir olacaklardır, ama inanın vurgu için, o anı iyice kavramanız gerekli yoksa beni anlayamazsınız. Benzin bittiğinde arabayı anahtarları üstünde ve kapısı açık bir şekilde yolun kenarına bıraktım, araba umurumda değildi, ne hali varsa görsün! Hah! Bunları arabaya mı yoksa kendime mi söylüyorum emin değilim. Hava aydınlanmış ve etrafta ıssızdı, bu durumda yapabileceğim en iyi ve yegane şeyi yaptım; yürüdüm. Ara sıra yanımdan hızla arabalar geçiyor, bazıları duruyor ve beni gideceğim yere kadar bırakabileceklerini söyleme cüretini kendilerinde buluyorlardı. Tabii her şeyin bir karşılığı vardı. Bu tip durumlarda genelde yürüyüş hızımı kesmeden ilerliyordum ve arabadaki adamda bir küfür savurup gaza basıyordu. Cehenneme kadar yolları var! Hah! Bunu kime söyledim? Onlara mı kendime mi? Bir önemi yok aslında. Yavaş yavaş yürürken acıkmaya başlamıştım ve hala kalabileceğim hiçbir yer bulamamıştım. Hava hafiften kararmış, soğuk rüzgar kendini iyiden iyiye belli etmeye başlamıştı. Sakin sakin yürürken anıma bir araba yaklaştı, içerideki adam bir şeyler söyledi ama açıkçası dinlemedim, diğerlerinden biri olduğunu düşünmüştüm. Tabii cümlenin gidişatından da tahmin edersiniz ki öyle değildi. Adam arabayı durdurdu ve arabadan hızla indi. Zayıf, uzun boylu biriydi ama ondan beklenmeyecek kadar da güçlüydü. Sol kolumdan sıkıca tuttu ve tısladı:
“Küçük kızlar yalnız gezmemeli”
Adam bunları söylerken alkol kokusu yüzüme vurdu, tiksintiyle başımı geri çektim ama Allahın cezası herif kolumu bırakmıyordu. O an ne düşündüğümü gerçekten bilmiyorum. Hava artık tamamen kararmıştı ve ben uzun süredir yürüyordum. Sanırım bir şey düşünmedim, evet evet kesinlikle düşünmedim. Silahı olduğu yerden çıkarttığım gibi adamın kafasına ateş ettim. Ayyaş herif ne kan döktü ama! Bir anlık şokla dona kaldım, adam ayaklarımın dibine düşüverdi. Hızla etrafıma bakındım ama her yer bomboştu. Uygun ortam uygun koşul, buna inanmaya başlamıştım. Kimse gelmeden adamı bagaja tıktım ve arabaya atladım, üstümdeki paltoyu da alelacele çıkartıp arabanın arka koltuğuna atıverdim. Arabayı hızla sürerken geride izler bırakmıştım ama aldırmadım. Nerden baksan bir ya da iki saat ilerledikten sonra en sonunda yol kenarında, biraz içerde, bir yer buldum. Han tarzı bir yerdi, alt katta insanların yemek yediği ve üst katında da küçük odalarda kalınan şu eski, pis ve harap yerlerden biriydi. Yavaşça kapısını açtım ve bütün gözlerin bana döndüğünü hissettim. Kaçamak bakışlarla etrafıma bakındım fakat garson kızlardan başka kız yoktu içerde. Biraz korkarak, biraz da çekinerek oturdum. Üstümde kısa kollu bir bluz vardı ve onun üstüne de şu eskilerde moda olan kot gömleklerden giymiştim. Silahı kot gömleğin iç tarafına koymuştum, gariptir ki orada bu tip silahlara uyacak bir yer olduğunu hiç fark etmemiştim. Belki de aslında yoktu da bugün ortaya çıkmıştı. Kafa yormadım. Garson kızlardan biri yanıma geldi ve hızlı hızlı konuşmaya başladı:
“Bak tatlım buradan hemen gitsen iyi olur, yalnız bayanlara göre bir yer değil burası”
İster istemez güldüm, ben de farkındaydım bunun ama gidecek bir yerim yoktu, artık yalnız kalmıştım ve bana ait olmayan bir bagajda bir ceset vardı. Hafifçe başımı kaldırdım ve kızı inceledim. Üzerinde incecik beyaz bir gömlek vardı ve altında da oldukça kısa kırmızı pileli bir etek. Han eski ve berbat bir yer olduğundan olsa gerek müşteri çekmek için farklı politikalar uyguluyordu.
“Çok açım” dedim, kızın yüzünde bir anlık kavrayamadığım bir ifade belirdi ve yok oldu.
“Tamam, sana bir şeyler getireceğim, ama ye ve git lütfen”
Kızın beni biran önce buradan çıkartmaya çalıştığını, beni kurtarmaya çalıştığını biliyordum ama aldırmıyordum. Hafifçe başımı salladım. Gitmesiyle gelmesi bir oldu, bir sandviç getirmişti.
“Hızlısın” dedim, güldü ve gitti. Ne yazık ki ben o kadar hızlı değildim, hanın müşterilerinden biri gelip masama oturdu. Bu seferki iri yarı şişko bir adamdı. Orta yaşlı gibi duruyordu, sahi kaç yaşındaydı? Kırk falandı herhalde, önemsiz. Yüzünde aptal sırıtışıyla konuştu:
“Yalnız mısın tatlım? İstersen sana eşlik edebilirim”
Kıpırdandım, kalkıp gitmeye yeltendim ama adam hızla sol elime yapıştı. Ne ilginç hep sol elim… Ben sağ elimi kullanırım aslında, uygun ortam, uygun koşul… Hala elimi kurtarmaya çalışıyordum, herkes bize bakıyordum. Adam daha da sıkı tuttu ve parmaklarımı büktü, korkunç bir çatırtı handa yankılandı. Alçak herif parmaklarımı kırmıştı! Bir anlık acıyla haykırdım, diğer masadakiler yüksek sesle güldüler. Bana servis yapan kızın yüzünde ise “Biliyordum” ifadesiyle “Zavallı” ifadesi karşımı bir bakış belirmişti. O andan sonra her şey çok hızlı oldu. Silahı çıkartıp bir hışımla adama iki el ateş ettim. Adi herif bunu hak etmişti! Koşarak handan çıktım ve arabaya binip çalıştırdım, ısız bir yerde arabayı durdurdum ve düşündüm. Neydi bunların olmasına sebep? Onun gidişi miydi? Sebep buydu sanırım çünkü giderken yalnız gitmemiş, içimdeki merhamet, vicdan türü kavramları da beraberinde götürmüştü. Sinirle sağ elimle direksiyona vurdum ve sonra arka koltukta duran kağıt ve kalem gözüme ilişti. Yazmam gerekiyordu bunu hissediyordum. Bir yandan bunları yazarken bir yandan da düşündüm, iki kişiyi öldürmüştüm ve handakiler çoktan polise haber vermiş olmalıydı. Beni canlı yakalamalarına izin veremezdim ama yine de şansımı zorlayıp küçük bir oyun oynadım. Silahla üç el ateş etmiştim, şimdi içinde üç mermi vardı. İkisini çıkarttım ve çıkan parçayı yerine oturtup döndürdüm. Rus ruleti heyecanlı bir oyun doğrusu, hikayeyi yazarken kendi kafama beş el ateş ettim ve şimdi kurşun nerede biliyorum. Yazmamı istiyordu sanırım, son mermiyle beraber ona ait son şeyden de kurtulmuş olacağım aslında, kendimden… İşte polisin gelişini duyuran siren… Beni canlı ele geçiremeyecekler. Uygun koşul, uygun ortam ve uygun zaman…
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Jejune

  • ***
  • 658
  • Rom: 1
  • *LucillaClarté'm. ~
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #1 : 19 Temmuz 2008, 16:30:51 »
Ellerine sağlık, gerçekten çok hoş bi yazı olmuş. Olayları çok güzel bağlamışsın, böyle bi son beklemiyodum açıkcası hani en başını okuyunca daha farklı bişeyler olur gibi gelmişti ama leziz olmuş. 

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #2 : 19 Temmuz 2008, 16:31:52 »
Çok teşekkürler. Ben de aslında öyle bir şeyler uyandırmak istedim, ilk başta bir ayrılık hikayesi gibi ama daha sonra birden bire değişiyor. =) Begenilmesine sevindim. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı pleasant^^

  • ****
  • 1642
  • Rom: 12
  • bitch is back to the town.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #3 : 19 Temmuz 2008, 17:27:18 »
Çok güzel bir yazı ellerine sağlık.Bitirişini çok beğendim.Anlatımın da süpermiş ki. :P

so you ride yourselves over the fields and you make all your animal deals and your wise men don't know how it feels to be thick as a brick.

Çevrimdışı veritaserum

  • ****
  • 1112
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #4 : 19 Temmuz 2008, 18:49:40 »
Çok güzel bir yazı ellerine sağlık.Bitirişini çok beğendim.Anlatımın da süpermiş ki. :P
hocacazıma katılıyorum :P etkileyici :D
Önce, büyük büyük düşündüm;
Sonra büyük büyük yaşadım.
Ne varsa, onlar aldı.
Şimdi bana küçük bir ölüm kaldı.

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #5 : 19 Temmuz 2008, 21:09:18 »
Çok teşekkürler arkadaşlar. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Lucilla Clarté

  • ****
  • 935
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #6 : 20 Temmuz 2008, 14:14:31 »
O parlak kahverengi gözlerinde sevinç ışıltısı yerine kararlılığın getirdiği karanlıklar vardı.

Cümleye bak.. Pff mükemmel bi yazı olmuş bu ya.

Uygun koşul, uygun ortam ve uygun zaman. Okudum ve gidiyorum, gerçekten uygun. :P

Çevrimdışı Rüya

  • **
  • 226
  • Rom: 0
  • ~ röya. *
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #7 : 20 Temmuz 2008, 20:09:40 »
Uygun koşul, uygun ortam ve uygun zaman…

* evet evet. o kadar harika ki. o kadar güzel ki. ve ölüm hiç bu kadar yaşanası olmamıştı. ve bu kadar hissedilesi. o mermiler o öldürüşler o ölümler. evet yaşanasıydı. yazı baştan sona böyleydi..

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Rus Ruleti
« Yanıtla #8 : 20 Temmuz 2008, 21:42:13 »
Beğenilmesi çok hoşuma gitti. Açıkcası benimde yazdığım hikayeler arasında en sevdiğim hikayemdir. Ben de başka bir yeri var bu hikayenin. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."