Kadın balkonun soğuk demirine dirseklerini dayadığında, içindeki ateşi söndürmeyeceğinin farkında idi belki de. Sokak lambasının altında çöplüğü karıştıran kedinin hışırtısı, yağan yağmurun aynı sokak lambasının ışığının etkisiyle muhteşem bir görsel şölene dönüşmesi ve suyun tekerleğin içinde kayışına istinaden çıkardığı feci derecede kafa dinleten sesi… Dikkatini dağıtmıyordu kadın. Sırtında battaniyesi ile elindeki sıcak kahvesine bakarken, gökyüzünün kime ağladığını merak ediyordu..Ne için kim için, neler anlam taşırdı ki ve o anlamların ne derece kimi ilgilendirdiğini düşünüyordu şimdi..Aslında kadın bakışlarını kilitlediği yerde olanlarla ilgilenmiyordu ve tüm hissettiği göğsünün üzerindeki ağırlıktı.. Dirsekleri halâ da soğuk demirlerde idi. Bir kaç yağmur tanesinin kahvesinin içine umarsızca damlaması bile sinirleniri bozmuyordu. ”Neden“diyebildi sadece, içinden geçirdiği düşüncesi dudaklarına yansımıştı. Oysa önceki gün, ondan önceki gün ve önceki günler, dudaklarını mühürlediğini ve asla konuşmayacağını söylemişti. Gece güzel bir etki yaratır insanda, hele birde yağmur yağıyorsa, yağmur suyunun ızgaralardan kanalizasyona akarken çıkardığı ses ile birleşince damlaların kardeşlerine ulaşması, Mozart’ın senfonisini bile etkisiz kılıyordu…Nihayet kahvesini yudumlamak için elini kaldırdığında demirlerden, ağırlığın devam ettiğinin farkına varmıştı kadın..Yalnız olmanın verdiği sıkıntı değildi ki bu, “Daha öncede yalnızdım” dedi kendi kendine.Gitmesini istediği kaç kişi vardı ve kaç git denildiğinde kalmayı dilemişti ki. Yağmur devam ediyordu vurdumduymaz bir tavırla..Gözleri çöp kutusuna ilişti yine..Oradaydı hâla kedicik.Yalnız olsa da gündüz aynı şeyi yapamadığından gecesini birleştirmişti amacıyla.Kendi amacını düşündü, neden gelmeyeceğini ve neden halâ beklediğini, ne için beklediğini ve gelirse neler yapabileceğini düşündü. “Gelmeyecek” dedi..İçeri geçmek isterken, sokak lambasının altında bir karartı gördü kadın.Umursamadı ama kalbi çok hızlı atıyordu.Sırtından battaniyesi düşerken koşarak kapıyı açtı, elinde fincanı duruyordu. Ayakkabı terlik giymekle uğraşmadı, yalın ayak koştu karartıya. Kim olduğunu bile bilmediği karartıya doğru acımasızca götürdü onu ayakları..Yarım kalan kavgalarını sevdalarını düşünmeden koştu. Karşısında dikilmişti karartının, elinde kahvesi duruyorken gözyaşlarına karışıyordu yağmur damlaları. Hareket etti karartı ona doğru. Yüreği çıkacak gibi oldu yerinden. Konuşmayacak mısın halâ” dedi. Mühürlü dudaklarını açmalıydı, “Geldin mi?” dedi ağlayan gözlerle… “Hiç gitmedim ki” cevabını aldığı zaman hıçkıra hıçkıra ağlamaktan utanmıyordu..Omuzlarına düştü yanağı adamın.Elleri sırtında dolaşırken, gözyaşları yağmurdan daha çok ıslatıyordu adamı..Sıkıca sarıldı yüreğine, bir daha bırakmamak üzere yeniden ve bir daha sarıldı.. “Teşekkür ederim” diyebildi sadece, uyanmadan önce o rüyadan…