“Mükemmel,” diye düşündü, “Yine rüyadayım.”
Cansız ve bir haftada yarısını döktüğü saçlarını karıştırdı adam eliyle. Rüyada olduğunu biliyordu ama bilinci uyanık olduğu zamanlardan daha açıktı, alışmıştı artık buna. İçinde bulunduğu boyutsuz, gri boşluğu gözleriyle taradı morarmış ve çökmüş gözleriyle. “Gel artık, kafamın içinden çık gel.”
Beni bu kadar özlemiş olamazsın, dedi tanıdık ses. Titrek, soğuk, buz gibi bir kadın sesi. Boşluğun içinde mi yoksa adamın kafasının içinde mi yankılandığından hala emin olamadığı ses.
Karşısında vücut buldu kadın. Her zamanki uzun siyah elbisesi, parlak siyah saçları, bir ölününki kadar soğuk ve beyaz teni, çekik gözleri ve incecik bedeniyle asaletin görsel kanıtıydı.
“Lütfen,” dedi adam, sesi bir fısıltıdan öteye gidemiyordu. “Bırak artık, yalvarırım sana, bırak beni gideyim.”
Üzgünüm, dedi kadın, yapmacık bir üzüntü yerleştirdi sesine.
Ben istiyor muyum sanıyorsun? Senin aciz ırkının rüyaları dışında yaşayabildiğim bir yer yok. Gerçi, olsa bile gitmek istemezdim, eğlendiriyorsunuz beni. Sahte bir kahkaha koyuverdi.
Bir damla gözyaşı süzüldü adamın yanağından. Ayaklarının ucuna damladı, çoğaldı orada. İyice yayıldı ve bir kan birikintisine dönüştü. Kadın kafasının içinde rüyasını şekillendiriyordu yine, alışmıştı adam buna da.
Gerçekten, pişmanlıklarınız ve korkularınız, acılarınız ve hüzünleriniz kadar besleyici ve eğlendirici bir şey olamaz. Kandan birikintinin içinde dünyada en çok sevdiği insanın siması belirdi. Bukle bukle saçlarıyla dünyadaki tek güzel kadındı adamın gözünde, hala unutamadığı eski sevgilisi.
Gerçekten, sana sadece acıyorum, dedi kızın siması, nefret saçan gözleriyle.
Hıçkırıklara boğuldu adam. Dizlerinin üstüne çöktü, kandan birikintinin üzerine. Aklını kaçırdığını düşünüyordu ama umrunda değildi, tek dileği bundan kurtulmaktı.
“Bırak artık şunu!” diye bağırdı adam. “En kıyıda köşede kalmış, en salakça hatalarımı, acılarımı bulup getirme bana! Git başkasının hayatının içine et!”
Kadın burnunu büktü.
Aslında haklı olabilirsin. Sen dertsiz sayılırsın, sevgilini unutamaman ve erken boşalma problemin dışında bir derdin yok. Bana daha acılı biri lazım.“Durma o zaman, git,” dedi adam, yüksek sesle, gözlerinde yaşlarla.
Kadın gülümsedi.
Beni kafanın içinden sen çıkaraksın. Nasıl olacağını göstereyim mi?
Adam başını evet anlamında salladı. Boynundan akmaya başlayan sıcak kanı hissetti daha sonra. Tepkisiz bir şekilde dokundu kanına, elini boynuna götürdü, oradaki derin yarığı fark etti. Sonra sağ elinde beliren kanlı bıçağa baktı. Tek yolu görmüştü. Aslında bu kadar basitti.
“Bu kadarcık mı?” diye mırıldandı adam. İntiharı defalarca düşünmüştü, beynindeki parazitten kurtulmak için. Denemişti de, ama korkmuştu. Artık korkmuyordu. Ondan kurtulmak için ölmeye razıydı.
Evet, görüyorum ki gözün kapalı yapabilecek durumdasın artık, dedi kadın. Tatmin olmuş gibi görünüyordu.
“Uyandır beni,” dedi adam sadece, ve kadının yüzündeki gülümsemeyi gördü.
İlk defa bu isteğini kırmayacağım.Yatağının içinde buldu adam kendini bir anda. Kaskatı kesilmişti ve hiç dinlenmiş hissetmiyordu, kadın rüyalarına girmeye başlayalı her gece olduğu gibi. Bir haftadır her gece olduğu gibi.
Ayağa kalktı, geçerken boy aynasında kendine göz attı. Altı torbalaşmış mosmor gözler, olabildiğince zayıflamış bir beden, dökülmüş ve ağarmış saçlar… Beyninin içindeki şey her neyse onu emiyordu, fiziksel ve ruhsal olarak.
Mutfağa ilerledi, büyük bir bıçak aldı. Rüyasında – rüya denebilirse tabi – gördüğü bıçağın aynısıydı. İfadesiz bir yüz, boş boş bakan gözlerle geri döndü odasına.
Aynanın karşısına geçti ve dayadı bıçağı boğazına.
~ Yorumlarınızı beklerim, devamı gelebilir.
