Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği #8 || Swastika Geceleri

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #8 || Swastika Geceleri
« Yanıtla #15 : 14 Ağustos 2015, 09:18:33 »
Rosemary; söylediklerine katılıyorum. Olaylara hep erkekler yönünden bakılmış. Keşke bir kadın kahraman olsaydı, olsaydı da onların nasıl bu duruma düştüklerini kendilerinden duyaydık. Nerede yanlış yaptıklarının özeleştrisini duyaydık. Gerçi bir ara Martha -galiba adı Martha'ydı- adında yaşlı bir kadın girdi romana ama derine inemedik. Ben böyle durumlard şu kuşkuya düşerim -acaba çeviri de kısaltmamı var.  
Sorduğun soruya gelirsek... Kısmen de olsa feminist distopya sınıfına girer ama daha çok alternatif tarih gibi geldi bana. Hatırladığım Yüksek Yüksek Şatodaki Adam-philip-k-dick. Kitabı da ikinci dünya savaşının farklı sonuçlansaydı neler olurdu kugusu üzerine kurulmuştu. Swastika Geceleri de nazilerin savaşı kazanmaları kurgusu üzerine inşa edilmiş.
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #8 || Swastika Geceleri
« Yanıtla #16 : 14 Ağustos 2015, 12:32:32 »
Alfred onu kolundan tuttu.
“Hermann, arkadaşım, çok fazla düşünüyorsun.
Haydi biraz çapa yapalım.”

En sevdiğim alıntı. Bu muhteşem kitabın derinliğini ortaya koyuyor.

Bu kitabı hiç sevmediğimi söylemiş miydim? Beni çok sinirlendiriyor. Düşündükçe nefret etmeye başlayabilirim bile.

Ama çevirisi çok iyi.

Mehtap Gün Ayral çok kıymetli bir beceri sergilemiş. Kendisi China Mieville'in Kraken kitabının da çevirmeni. Tabi onlarca kitap çevirmiş ama gözüme çarpan en ayrıksı çevirisi Kraken oldu.

Swastika Geceleri'nde bazı sözcük tercihleri hoşuma gitti:


“The Assyrian, the Babylonian, the Persian, the Egyptian, the Greek, the Roman, the Spanish and the British. In colonial possessions——”

“Süryaniler, Babiller, Acemler, Mısırlılar, Yunanlar, Romalılar, İspanyollar ve İngilizler. Koloni müstemlekeleri…”


“Judging by Wagner’s music, in which you can trace all the songs once you have the clue, the women had voices of enormous range and power. I never can imagine what it sounded like, however hard I try. No boy could sing more than little bits of the songs, even in the soprano parts. I do not particularly care for Wagner’s music, but I often wished I could slip back in time and hear one of those operas performed. They must have been in their way magnificent.”

“İpucunu ele geçirince bütün şarkıları takip edebileceğin Wagner bestelerine bakarsak, kadınların muazzam bir erimde ve çok güçlü sesleri varmış. Ne kadar uğraşsam da, seslerini hayal bile edemiyorum. O şarkıların soprano kısımlarının bile birazını söyleyebilecek bir oğlan yoktur. Wagner’in bestelerine karşı özel bir ilgim yok, ama sık sık zamanda geriye gidip o operalardan birini dinlemeyi çok istemişimdir. Kendi içlerinde büyüleyici olmalılar.”


“Damn you,” said Alfred. “There, go to sleep again.” He kissed Jim and went back to his own bed.

“Canını almasın senin!” dedi Alfred. “Haydi, uyu artık.” Jim’i öptü, yatağına geri döndü.


Alfred was returning from this seditious conspiracy across the downs with two other men when at least three miles from Amesbury they heard something crying, and found a very small Christian boy of not more than five years old, quite alone and half-frozen.

Alfred iki arkadaşıyla, Amesbury’den en az üç mil uzaktaki bu müfsit kumpastan dönerlerken bir çığlık duydular ve beş yaşlarında donmak üzere olan bir Hıristiyan oğlan çocuğu buldular.



Çevrimdışı Sayhh

  • **
  • 189
  • Rom: 15
  • Her şey başladığı yere döner.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #8 || Swastika Geceleri
« Yanıtla #17 : 14 Ağustos 2015, 17:36:05 »
Umarım bir sonraki kitabımızın çok farklı bir konusu olur. Kadın ve erkek üzerine konuşma isteğimi büyük oranda yitirdim artık. :)

Alfred onu kolundan tuttu.
“Hermann, arkadaşım, çok fazla düşünüyorsun.
Haydi biraz çapa yapalım.”

En sevdiğim alıntı. Bu muhteşem kitabın derinliğini ortaya koyuyor.

Bu kitabı hiç sevmediğimi söylemiş miydim? Beni çok sinirlendiriyor. Düşündükçe nefret etmeye başlayabilirim bile.

Alıntıladığınız kısım benim hoşuma gitmişti okurken ve tebessüm etmiştim hatta.  :D Zihinsel yorgunlukla baş etmenin en iyi yolunun fiziksel yorgunluk olduğu konusunda hemfikirmişiz yazarla diye geçirmiştim içimden. Sizin dikkat çektiğiniz noktayı da anlıyorum elbette. :) Farklı yorumlar ve tepkiler görmek beni eğlendiriyor.

Rosemary; söylediklerine katılıyorum. Olaylara hep erkekler yönünden bakılmış. Keşke bir kadın kahraman olsaydı, olsaydı da onların nasıl bu duruma düştüklerini kendilerinden duyaydık. Nerede yanlış yaptıklarının özeleştrisini duyaydık. Gerçi bir ara Martha -galiba adı Martha'ydı- adında yaşlı bir kadın girdi romana ama derine inemedik. Ben böyle durumlard şu kuşkuya düşerim -acaba çeviri de kısaltmamı var. 

Marta konusu benim için de soru işareti hala. Sanki çok önemli bir mesajı vardı karakterin, o izlenimi veriyordu ama ne yalan söyleyeyim hiçbir şey ulaşmadı bana ondan.

Mesele kadınların hiçbir şey yapamamış, ezilmiş olması da değil. En büyük sorun, kadınlara dair gerçek anlamda bir anlatısının bulunmaması. Kadınlar, erkek muhabbetlerinin eğlencesi şeklinde işlenmiş. Hiçbir duygu, fikir, görü, samimiyet yok. Öyle ki eser boyunca tek bir kadın bile tanıyamadık. Fiziksel olarak karşılaştık lakin ruhlarına erişemedik. Almanların sanattaki tercihlerini yeterince öğrendik öğrenmesine ama keşke kadın ruhundaki sanata dair de bir şeyler öğrenip hissedebilseydik.

Kitaptaki olay örgüsünün fikirleri akratmak konusunda yetersiz olduğunu düşünüyorum. Acımasız olacak ama anlatım tekniğini düşününce yere oturmuş, iki oyuncak bebeğini karşılıklı tutarak konuşturan bir çocuk olarak canlanıyor gözümde yazar. Kitap bu yönden kusurlu. Olaylardan çok diyaloglarda karşımıza çıkan düşüncelere yoğunlaşmamız gerekiyor konuşabilmemiz için. Haliyle kadınlara olay örgüsü içinde yeterince eğilinmemiş olmasının kitabın genelinde ortaya çıkan bir sorundan kaynaklandığını düşünüyorum.

Eserin feminist çizgide sayılması için illa da kadın kahraman karakterlere ihtiyaç yoktur, sanırım bunda hemfikiriz. Yalnız yazar, gerek düşünmeyi gerekse de kurtuluşun ya da çözümün anahtarını erkeklere bahşediyor.

Alıntıladığım kısımdaki düşüncelerinizi kitaptan sunacağım bir referansla destekleyeceğim ben de. Ne yazık ki haklı olduğunuzu düşünüyorum.

Alıntı
"Kadınları düşüneceksin, önermeyi değil. Elbette kendilerini üstün görmediler. Kendileri değildiler. Onlara dayatılan eril bir hayat tarzını yaşıyorlardı, şu anda olduğu gibi. Bizim kadınlarımızdan daha fazla kadın değillerdi, sadece öyle olmak için daha iyi bir konumdaydılar. Keşke aklı başında bir erkek sorunun ne olduğunu görse ve onlara anlatsaydı." (syf. 137)

Bu sözler Alfred'e ait. Şövalye bilen ve açıklayan, Alfred ise bilgiyi kullanarak mantıklı sonuçlar elde eden kişi konumundaydı diyaloglar boyunca. Kitaptaki bir karaktere söyletilmiş olsa da yazarın saf düşünceleri olabilir bunlar. Son cümle dışındaki içeriği oldukça kabul edilebilir buldum.

Sonuç olarak, sizce de bu kitap feminist distopya sınıfına girer mi? Kitaptaki belirgin feminist yanlar ne idi? Özellikle kadın okuyucular, okurken kadına bakışta bir sığlık hissettiniz mi? Kendinizi gerçekten güçsüz hissettiniz mi? Ruhen mi yoksa bedenen mi güçsüzdünüz? Güç neydi kitapta?

Cevaplarınız sayesinde fikirlerimin daha doğru ve sağlam bir noktaya kayacağını düşündüğümden dolayı sormak istedim.

Feminizm konusuna değinen tek kişi sizsiniz ve bunu her iki mesajınızda da yaptınız. Belli ki sizin için bir önemi var, ısrarınızın bir nedeni olmalı. Feminizmi nasıl bir pencereden gördüğünüzü ve kitaptan bağımsız olarak bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Bunu açıklarsanız kitabın alt metninde çizilen feminizmde neleri eksik bulduğunuzu da daha açık seçik görebiliriz.

Kitap pek çok yerde bu şekilde tanıtıldığı için aynı ifadeyi kullanmayı tercih etmiştim. Feminist distopya demek kitabın içeriğine dair hızlı bir izlenim veriyor.

Tanımlamak için kullandığımız kelimelerin tehlikeli bir yanı var. Bir şey, bir kez bir ad aldığında, o adı taşıyan diğer her şeyle aynı özelliklere sahip olmalıymış gibi düşünüyoruz.

Kitap, feminizmin tüm güçlü fikirlerini içinde barındırmıyor olabilir, ama yine de bu konuda oldukça iddialı tespitleri ve söylemleri var. Sınırlı ama cesur söylemleri nedeniyle ben kitabı feminist distopya olarak kabul ediyorum.

İlk yorumumda bahsetmiştim, kitapta öne çıkan düşünce çok önemliydi:

Alıntı
“Her şeyden üstün olduğunu bilmeyen hiçbir şey kendi olamaz.” (syf.134)

Mantığımla bildiğim şeyin ötesinde sezgilerimle kavrayabileceğim bir şeyler buldum kitapta. Sanırım kitabın hoşuma gitmesini sağlayan şey de buydu. Mantığım bana bir erkekle eşit olduğumu söylüyor, bu bilgiyle hareket ettiğim bir hayat yaşıyorum. Hayatımı idame ettirmek ve günlük rutinimi sürdürmek için bir erkekle (baba, eş, kardeş) birlikte yaşamaya ihtiyaç duymuyorum, uzun yıllar bu şekilde yaşadım.

Öte yandan ne kadar özgür düşündüğümü sanırsam sanayım yukarıdaki cümle bana kendim hakkında yanıldığımı gösterdi. Kendimi her şeyden üstün göremedim. Bir erkekten veya bir İngilizden, Fransızdan daha üstün hissedemeyeceğimi fark ettim. Eşit evet, ama üstün hayır. Bu üzücü bir yüzleşme. Zihnimin gerisinde bir yerde kendimi diğerlerinden aşağıda gördüğümü ve bir mesafeyi kapatmaya çalıştığımı söylüyor bana.

Güçsüz olduğumu hissetmeme sebep olmadı, ama kendimi güçsüz bulduğumu fark ettirdi. Kadın ve erkeğin birbirinden farklı ve tamamlayıcı özellikleri var. Eşitlik için bu yeterli. Ama bizler bir erkekle eşit olmak için erkeğin yaptığı her şeyi yapabilmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Yapamadığımızda da kendimizi yetersiz hissediyoruz. İnsanı erkeğin özellikleriyle tanımlamaktan ileri geliyor bu durum.

Bu anlayış kitapta biraz da abartıyla olsa çok net bir şekilde bize geri yansıtılıyordu. İnsanlığın sadece erkeklerden oluşması toplumumuzun trajikomik bir parodisi gibiydi.

Kadın olarak üzerine düşünebileceğim çok fazla şey buldum kitapta, yazarın hakkını teslim etmeliyim. Samimi de geldi aslında. Kadının davranışlarından çok davranışlarının gerisinde yatan dayatmalarla ve kabullerle ilgileniyordu. Erkeği suçlamanın ötesinde kadınların kendi zihinlerindeki engellerle yüzleşmesini talep ediyordu ve bu oldukça cesur bir yaklaşımdı bence.

Alıntı
"Dışlamak, insanı değersiz hissettirmenin en iyi yoludur. İnandığınız dinde ve yaptığınız pek çok şeyde siz daima dışarıda kalanlarsınız." (syf.165)

Alıntı
"Almanların çılgınca kibri, kendi aralarındaki erkeklere yoğunlaşmıştı. Dünyayı yenip İmparatorluğu kuranlar kadınlar değildi. Kadınlar sadece çocuk doğurmuşlardı; bu bir Rus ya da İngiliz kadının yapabildiğinden daha büyük bir şey değildi." (syf. 106)

Alıntı
"Tanrı bir yana, kadınlar -her neye dönüşmüşlerse- asker olamazken, kendilerini nasıl üstün görebilirler?...... Bir kanunu desteklemek için daima bir kuvvet olmak zorundadır. Kadınlar kuvvet uygulayamazlar." (syf. 135)

Erkeklerin bakış açısına dair önemli gözlemleri barındırıyor bu satırlar.

Kurgudaki kusurlara ve kadınların kurtuluşu için en büyük payı erkeklere vererek yaptığı gafa rağmen Burdekin’in kadın erkek eşitliğine dair değerli tespitleri ve fikirleri var. Bunları görmezden gelemeyiz.

***

Feminist bir içeriği olduğunu düşünüyorum ama feminizm kelimesini kullanmaktan hoşlanmıyorum. Bu kadar konuşmuşken o konuya da değineyim.

Pozitif ayrımcılık talep eden bir kesimim düşünceleri ve davranışları, eşitlik isteyen tüm feministlere mal edilmiş durumda. Uçlarda dolaşan ve kendini feminist olarak tanımlayan kişilerin yaptıklarından tüm feministler sorumlu tutuluyor. Duyulan öfke ile ayrımcılıkta bulunan kişilerin sebep olduğu hasarın birbirine denk olmadığını düşünüyorum. Modern erkek, kadın düşmanlığını feminizm karşıtlığı olarak maskeliyor.

Sürdürülen karalama çalışmalarının sonucu olarak feminist dediğimizde erkekleri aşağılayan, küçümseyen kadınlar canlanıyor gözümüzde artık. Eşitlikten söz etmek isteyen kadınlar feminist olarak tanımlamaktan çekinir hale geldi ki, bu kelimeye yüklenen korkunç imajı varın siz düşünün. Feminizm, eşitlik isteyen insanları engelleyebilmek için kasıtlı olarak erkeğin aşağıya çekilmesini talep eden bir kavram olarak gösterilmeye başlandı, bu nedenle herhangi bir eşitlik talebi feminizmle bağdaştırıldığında eşitsizlik çağrışımı yaparak kirleniyor.