Bu kitap bir girdap.
O tekrarlayan ifadeleri okudukça bu imge daha çok yer etti zihnimde.
Kimi görüntüler, sesler, durumlar dairesel bir şekilde tekrar ede ede beni merkeze doğru sürükledi. Takibi zor bir imgeler silsilesine daldığımı fark ettiğimde bunu bir meydan okuma olarak kabul ettim ve kitabı bir bulmaca gibi ele aldım. Kitap bunu talep etti mi yoksa ben mi gönüllü oldum bilmiyorum. Onu anlamaya, çözmeye, akla yakın hale getirmeye çabaladım. Merkeze, her şeyin başladığı yere varmaya çalıştım. Bunda da başarılı olduğumu düşünüyorum ama kitap bitince elime geçen zafer duygusu solmaya başladı yavaş yavaş.
Anlatıcının zihinsel bulanıklığının, hayallerinin, rüyalarının, tasarılarının içindeki tekrarlayan patikaları takip ederek hedefe ulaşmaya çalışmak beni çok heyecanlandırdı. Sayfaları hızla çevirdim. Ama bitirdiğimde sanki bir şeyleri es geçmişim gibi hissettim. Çünkü amacım kaybolmaktı. Batı edebiyatında deneyimlediğim matematiğin ötesinde bir ruh arıyordum. Ama yine hesaplanmış, kurulmuş bir hikayenin içinde buldum kendimi.
Bu, yazarın bile isteye kurduğu bir şey miydi yoksa benim ipucu diye gördüğüm yinelemeler şiirsel bir ahengin unsurları mıydı? Batı edebiyatından edindiğim okur tepkilerini bu esere de mi göstermiştim yoksa eserin içinde zaten bu izler mevcut muydu? Kitaba dönüp baktığımda kendimi onun seyrine bıraksaydım daha farklı ve doyurucu bir tat alır mıydım merak ediyorum.
Yine de suçlayamıyorum kendimi. Sadık Hidayet'in biyografisini okuyunca yazarın İran'da doğmasına karşın zihnini Belçika'da ve Fransa'da geliştirdiğini varsaydım. Çok düz bir bakışla karşımdakinin Doğu ile Batıyı birleştiren bir yazar olduğunu düşündüm. Gerçi bu Sadık Hidayet'i tanımlarken kullanılan beylik bir ifade ama Kör Baykuş özelinde bunun doğru olduğunu düşünüyorum.
Kör Baykuş'ta gizemli, şiirsel, hislere yoğunlaşan bir taraf var ama diğer yanıyla anlatıcının ruhsal bir çözümlemesini de yapıyor. Bazı imgeler aklıma sürekli Freudcu çıkarımlar üşüştürdü. Rüyalar ve sanrıların içinde çocukluğa dönüş, korkular, nefret, kıskançlık, babayı yok etme, anneye duyulan tutku, cinselliğin örtülü ve açık sunumları vardı. Kitabı hayran hayran okurken zihnimin gerisinde bir ses bunların fazla hesaplanmış olduğunu söylüyordu.
Anlatıcı karşımdaki deri kanepeye uzanmış kendini bana açıyordu sanki. Anlatılanların girdabının dibine doğru inip hastayı sağaltmıştım. Bu bana büyük zevk verse de asıl isteğim bir dervişin eteğinin dibine oturmak ve onun bana anlatacaklarını bir esinti gibi etrafımda hissetmekti. Onun beni sağaltmasını istemiştim.