Kayıt Ol

Sıradan bir gün...

Çevrimdışı Chiyo

  • **
  • 154
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Sıradan bir gün...
« : 15 Haziran 2009, 19:15:45 »
Öylesine içimden geldi işte...

Sıradan Bir Gün

Öss... Uzun zamandır içimi kemiren illet. Ben lise son üçüncü sınıfa giden bir gencim. İsmim... , boşverin XX diyelim. Sıradan bir ailenin, sıradan bir çocuğu olarak dünyaya geldim. Şu sıralar ev okul ve dershane arasında geçen hayatımda kendime bir rota çizmeye çalışıyorum.  Kendime bir yer edinmeye çalıştığım şu zorlu dünyada bir hayalim ne yazık ki yok. Tabi öss de güzel bir puan tutturup üniversiteye kapağı atmanın dışında. Gerçi yaşıtlarım arasında kimin gerçekleşeceğine inandığı hayali var ki? Gerek bu sistem gerekse hayatın zorlu şartları bizi hayal kurmaktan uzaklaştırıyor. Hepimiz aynı kalıba sokulmaya çalışılıyoruz. Birbirinin aynısı insanlar, hayalsiz insanlar olmamız bekleniyor. Evet 17 yaşındaki bir genç kıza göre belki biraz fazla karamsarım. Ama bunda benim olduğum kadar hayat şartlarının da payı var. Bakıyorum saate yedi buçuk olmuş. Gözüm dolap kapağına yeni yapıştırdığım çalışma programına kayıyor. Kimya ve sonra da geometri çalışmak zorundayım. İsteksizce kimya kitabımı çantamdan çıkarıyorum. Konu redoks tepkimeleri. Hadi bir gayret konunun ilk sayfasını açıyor ve elimde tuttuğum kurşun kalemle önemli gördüğüm yerlerin altını ve sınavda benzerlerinin çıkabileceğini düşündüğüm örneklerin altını çiziyorum. Kendimi dış dünyadan soyutlamaya çalıştığım şu vakitte birden bir ses duyuyorum. Ding dong... Kapı zili. Gelen misafir olmalı. Ben açmak için yerimden kalkmadan annem çoktan kapıyı açmış gelen misafire hoş geldiniz diyor.. Konuşma sesleri ve eve giren küçük çocukların o tanıdık gürültüsü geliyor kulağıma. Yine koşuşturuyorlar evin içinde. Odamdan hiç çıkasım gelmese de M... hanımın kızı iyice hödükleşmiş demesinler diye gelenlere hoş geldiniz demek için odamdan çıkıyorum. Güler yüzlü bir ifadeyle gelen komşuyu selamlıyorum. Her zamanki beylik soruları soruyor bana :
''Derslerin nasıl kızım?''
''İdare eder durumda teyzeciğim.''
''E tabi yavrum işiniz zor. Kolay mı şimdi üniversite kazanmak. Zaten bizim Şaziment hanımın kızı da tam üç yıl üst üste sınava girdi. Yine de kazanamadı üniversiteyi.''
O an verdiği örnekten dolayı iyice canım sıkılıyor. Bana ne diyorum Şaziment'in kızından. Eğer amacı moralimi bozmaksa misafir teyzemiz bunu gayet güzel başarıyor şimdi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor sözlerine,
''Kızım seni görmeyeli ne çok büyümüşsün, serpilmişsin. Tu tu tu tu kırk bir kere maaşallah.'' Sonra anneme dönerek ''Talibi de çoktur şimdi. Bak M... hanımcığım tam gelinlik kız olmuş seninki. Yakında mürüvvetini de görürüz artık.'' diyor. Sonra da sanki çok komik bir espiri yapmış gibi şuh bir kahkaha atıyor. Söylediği münasebetsiz laflardan ötürü ağzımdan ters bir cevap çıkmaması için dilime hakim olmaya çalışıyorum. Tam o anda annem cevap veriyor:
''Yok teyzesi. O daha kendi çocuk. Ne evlenmesi. Okuyacak benim kızım.'' Annemin sakince söylediği bu sözler biraz içimi rahatlatsa da yine zıplamış olan sinirimi dışarı vurmakta yetersiz kalıyor. Ters bir söz söylememek için ders çalışmak bahanesiyle izin isteyip odama gidiyorum. Artık ne ders çalışırım ya bu kafayla... Evlenmekmiş. Sana ne be kadın benim derslerimden, öss den. Mürüvvetle ilgili hayallerini kendine sakla diye içimden söylenmeye başlıyorum odamda. O an aklıma o gün yaşadığım bir başka olay daha geliyor.

Dershaneden çıkıp minibüse binmek için durağa yürüyorum. Minibüse adımımı atmamla yaşı otuzu geçmiş birkaç tane pis gözlü adamın bana baktıklarını fark ediyorum. Kızıyorum içimden onlara. Saydırıyorum bir sürü. Ulan hiç mi anneniz, bacınız falan yok sizin? Utanmıyor musunuz neredeyse çocuğunuz yaşındaki bir kıza gözünü ayırmadan bakmaya. Ama yok amcalarımız erkek ya, gelene geçene bakmak en doğal hakları ya gözlerini ayırmadan bakabilirler herkese. Sonra sinirle boş bulduğum bir yere gömülüp çantamdan bir kitap çıkarıyorum. Bunu hatırlatıp odamda  volta atmaya başlıyorum. Nedir şimdi bu halim? Canım sıkkın, moralim bozuk. Şu kısacık ömrümde doğru düzgün bir sorumluluk almamış olmama rağmen o an sanki dünyanın tüm yükü omuzlarımdaymış gibi hissediyorum. Al işte sana toplumsal sorun. Gençlerimiz neden böyleler? Hadi tüm psikologlar, sosyologlar toplansın da çözsün bakalım bu sorunu. Gerçi bir çoğunun da eli armut topluyor ya. Neyse diyorum. Ders çalışmaya şevkim de kalmıyor ve yatağıma girip zihnimi kapatmaya çalışıyorum. Bir günüm daha böylece tamamlanmış oluyor. Neşesiz ve yorgun...