Kayıt Ol

Siyah Gül | Bölüm 5 | Hayal

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Siyah Gül | Bölüm 5 | Hayal
« : 08 Ağustos 2008, 19:29:19 »
Evet arkadaşlar, daha önce yazıp bitirdiğim bir hikayeyi burada yayınlıyorum arkadaşlar. Beş bölümden oluşuyor, çok uzun değil zaten bir hikaye olduğu için çok uzun tutmayı gereksiz gördüm. Romantik bir hikaye ve ilk bölümün ismi hikayenin ana ismiyle aynı. =) İlk bölümü koyuyorum beğenilirse beş bölümü de seri bir şekilde burada koyabilirim. Hikaye başta biraz karışık gelebilir ama sonunda kafalardaki soru işaretlerinin çoğunun silineceğini düşünmekteyim. İyi okumalar.

Küçük bir not: Bu hikayede de Loren karakterini göreceksiniz. Hikayelerimde genelde Loren karakteri vardır ama birbirinden bağımsız hikayelerdir. Okuyucunun okuyup ve Loren'in en çok şu hikayesini beğendim bence başından şu olaylar geçsin diye yorumlamasını istediğimdendir bu.


Siyah Gül
Karanlık gecelerde mi olur böyle şeyler hep? Yağmurlu havalar?  Sorunlar bir kere gelince peş peşe mi gelir hep? Belki başka bir yerde değil ama bu hikayelerde hep böyle olacak. Soğuk bir hava, karanlık bir gece, mutsuz bir kız…


Yine her zamankinden daha karanlık bir günde, küçücük bir oda da, mutlak sessizliği bozan hıçkırıklar duyuldu. Odanın kapısı hafif aralıktı, kapının hemen karşısında bir yatak, yatağın üstünde de bir kız oturuyordu. Bir elinde beyaz bir kağıt, bir elinde de kurşun bir kalem. Kafasını eğmiş bir yandan ağlıyor bir yandan da bir şeyler çiziyordu. Uzun kahverengi saçları kağıttaki resmin dışarıdan görülmesini engelliyordu. Gözlerinden süzülen göz yaşlarının kağıda düştüğü andaki ses ise yankılanarak büyüyordu sanki. Yatağın hemen yanında cam vardı, hiçbir yere bakmayan bir cam… Kafasını kaldırdı ve kapıdan süzülen o minicik ışıkta kendisini gördü. Dalgalı saçları omuzlarına dökülüyordu , yanakları göz yaşlarıyla ıslanmıştı, buğulu gözleri her zamankinden de üzgündü. Sonra camda kağıda çizdiği resmi gördü. Islak bir sayfa ve her gece çizdiği o resim. Büyük bahçeli bir ev, bahçedeki salıncak, salıncakta oturan bir kız ve onu sallayan bir oğlan. Loren kızla oğlana baktı, ne kadar da mutlu diye düşündü içinden, her şey ne kadar da güzel onlar için. Öylece daldı gitti resme. Salıncak yavaşça sallanmaya başladı, kızın saçları rüzgarla dalgalandı, bir kahkaha attı, kahkaha odada yankılandı büyüdü, büyüdü, büyüdü… Loren artık görmek istemiyordu resmi, yırtmak istedi ama olmadı, buruşturup duvara fırlattı. Bacaklarını karnına kadar çekti ve ağlamaya devam etti. O ağladıkça salıncağın sallanırken çıkarttığı gıcırtı arttı, Loren artık hıçkırıklara boğulmuştu. Oğlanın kıza seslendiğini duydu, gözlerini yumdu. Bir şey söyledi kıza, kız daha çok güldü. Loren kulaklarını kapattı elleriyle “Yeter!” diye bağırdı boş odaya “Yeter. Lütfen!” Bir anda tüm ses kesildi, Loren saçlarını dalgalandıran bir rüzgar hissetti. Gözlerini açmaya korktu, neydi bu rüzgar? Odasında hiç rüzgar esmezdi ki. Yavaşça gözlerini açtı, bir anda neye uğradığını şaşırdı çünkü karşısında hep resmettiği ev vardı ve o tanıdık salıncak… Ama salıncak boştu, ne kız vardı ortada ne de oğlan. Bir ağacın dibinde oturur bulmuştu kendini Loren, sonra hemen ardında bir ses duydu, tanıdık bir ses…
“Seni seviyorum”
Oğlanın sesi değil miydi bu? Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu, tam arkasını dönecekti ki yeni bir ses geldi
“Bende”
Loren öylece kaldı, sırtını ağaca yasladı, oturdu. Sıcacık göz yaşları yüzünü yaktı, yüreğini kavurdu. Kafasını yukarı kaldırdı, bulutları gördü, minik yağmur bulukları… Bulutlar yanlarına gelene kadar orda oturdular. Loren sessiz sessiz ağladı ağacın dibinde. Bulutlar gelince birden yağmur bastırdı. “Bitti” diye düşündü Loren “Artık bu kabustan uyanabilirim” ama öyle olmadı. Kız ve oğlan kalkıp salıncağa koştular. Kız salıncakta sallanmaya başladı, tıpkı resimdeki gibiydi… daha çok ağladı Loren, onu görmemeleri ne büyük şanstı, böyle avutmaya çalıştı kendini. Saatlerde ıslandılar yağmurda. Ne kadar devam etti bu işkence kesin olarak? Bir önemi yoktu… Kız salıncaktan indiğinde sırılsıklam olmuştu, oğlana sarıldı, sıkıca öptü onu. Eve doğru gitmeye başladılar. Oğlan kapıyı açtı, içeri girdi, kız kapıyı kapatmak için hamle yaptığında kafasını çevirip Loren’e baktı. Yüzünde bir kızgınlık vardı “Git!” dedi. Loren nefesi kesiliyor sandı, boğazını tuttu. Kız bir hamlede kapıyı kapattı, kapının kapanışı bir tokat misali Loren’in yüzüne indi, bir kesik oluşturdu yanağında. Yavaş yavaş kanadı yara, yağmur sularına karıştı ve yere damladı. Her kandamlasının düştüğü yerde kırmızı bir gül açtı. Güller yapraklarıyla Loren’in üzerini örttüler üşümesin diye. Boylu boyunca toprağa uzandı Loren, güllerin onu sarmalamasına izin verdi. Yapraklar tekrar açıldığında Lorenin yerinde yeni kırmızı güller filizlenmişti, yağmur yağdı, onlar beslendi, hızla büyüdüler ve Loren’in kalbinin olduğu yerde siyah bir gül bitti. Beklide evin kapısı ikinci kez açıldığında her şeyi anlaracak olan bir güldü bu…
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Elizabeth~

  • **
  • 272
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Siyah Gül
« Yanıtla #1 : 08 Ağustos 2008, 19:34:21 »
Beni kırmayıp bu hikayeyi de bizimle paylaştığın için teşekkürler.Bu hikaye de ilginç ve etkileyici olacağa benziyor,ilk bölümünden belli bu.Daha romantik olması da hoşuma gitti (= Benim fikrim devamını da foruma yazman yönünde (=

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Siyah Gül
« Yanıtla #2 : 08 Ağustos 2008, 22:05:02 »
Beni kırmayıp bu hikayeyi de bizimle paylaştığın için teşekkürler.Bu hikaye de ilginç ve etkileyici olacağa benziyor,ilk bölümünden belli bu.Daha romantik olması da hoşuma gitti (= Benim fikrim devamını da foruma yazman yönünde (=

Asıl ben teşekkür ederim. =) Beğenmene sevindim. =) Bakalım yeni bölümü yarın veya -ilgiye göre- sonraki gün koyabilirim. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 2 | Yüzleşme
« Yanıtla #3 : 09 Ağustos 2008, 20:40:30 »
Okunmuyor ama başladım artık bitirmek gerek... İkinci bölüm;

Yüzleşme
Umutsuz, karanlık bir gün daha doğdu çok uzak, çok derin, çok gizli bir yerde. Loren küçük, eski, oldukça yıpranmış bir kulübede açtı gözlerini yavaşça. Gül kokusu doldurmuştu her yanı. Kulübe bomboştu, yerleri gıcırdıyordu, kapısı hafif aralıktı. İçeri sızan gün ışığı Loren’i dışarı davet ediyordu. Loren ahşap kulübeden ağır adımlarla çıktı. Masmavi bir gökyüzü ve sonsuzluğa uzanan çimenler karşıladı onu. Gülümsemek istedi ama olmadı, çevresindeki güzellikler onu mutlu etmeye yetmiyordu. Bir şeyler eksikti ve biliyordu ki hep eksik kalacaktı. O ne kadar çabalarsa çabalasın bu bahçede çiçek açmayacak, hava böylesine güzel kalmayacaktı. Küçük kulübeye dönmek üzereyken bir karaltı gördü ilerde. Çimenler hışırdadı, rüzgar esti. Loren kalbini acıtan o yüzü gördü. Loren kalbini acıtan o yüzü gördü karşısında. Gözleri sulandı, boğazı düğümlendi, bir an etrafı göremez oldu. Neden gelmişti? Nefret ettiği birini görmeye neden giderdi bir insan? Daha çok can yakmak için miydi? Yoksa… Bunu düşünmeye cesaret edemezdi Loren. Her şeyin eskisi gibi olacağını düşünmek… Mümkün değildi, zamanı geri almak mümkün değildi… Bir kere ona gitmesi söylenmişti ve Loren de öyle yaptı, gitti… Kurumuş dudaklarını hafifçe aralayıp merak ettiği o soruyu sordu;
“Neden?”
Çocuk şöyle bir Loren’e baktı, gülümsedi, umursamazca omuzlarını silkti;
“Ne halde olduğunu görmek istedim”
“Gördüğün gibi iyi değilim eğer bu yeterli olduysa artık gidebilirsin sanırım” Loren yanaklarının ıslandığını hissetti, bunun olmasını hiç istemiyordu ama olmuştu işte, gözyaşlarını tutamamıştı bir kez daha. Çocuk hiç kıpırdamadı, Loren onu gördükçe daha çok acı çekiyor daha kötü hissediyordu kendini.
“Sana kızgınım” dedi çocuk. Loren de biliyordu bunu, kaşlarını çattı.
“Sadece kızgın mı? Nefret yok mu hiç? Bense bunu gözlerinden okudum bile…”
Çocuk cevap vermedi, o da kaşlarını çattı, tam bir şey söyleyecekti ki Loren tekrar konuşmaya başladı, artık içindekileri saklayacak gücü kalmamıştı.
“Asla görmedin olanları, anlamadın, sadece baktın! Kendince yorumladın ama sormadın bana neden niçin diye. Ne ağladığımdan haberin vardı ne de üzüldüğümden. Söylediklerinin, dolaylı olarak anlattıklarının bende yarattığı acının asla farkında olmadın. Belki de hep farkındaydın ama ses çıkartmadın… Ben geriledikçe üstüme geldin, ben düzelmeye çalıştıkça sen bozdun!”
“Sus, yeter!” dedi çocuk. Elini havaya savurdu, Loren acıyla bileğine sarıldı, bileğinde derin bir kesik açılmıştı. Loren hıçkırıklara boğuldu, bileğine baktı, gözünden süzülen yaşlar yaraya düştü, canını yaktı. Kanlar bileğinden aşağı doğru yavaş yavaş düzülüyordu, yaşlı kulübe gıcırdamaya başladı.
“Hayır!” dedi Loren “Daha bitirmedim!” Sert bir rüzgar esti aralarında. Loren üstündeki bluzun kol kısmından bileğini saracak kadar bir kumaş parçası yırttı. Olabildiğince nazik olmaya çalışarak kumaşı bileğine sarıp minik bir düğüm attı. Daha bağlar bağlamaz kumaş parçası kan içinde kalmıştı.
“Açtığın bu fiziksel yaraların canımı yaktığını sanıyorsan çok yanılıyorsun” dedi Loten, gülümsemeye çalıştı ama beceremedi. Kulübe biraz daha gıcırdadı, birkaç tahta yere düştü.
“Yeterince yaralamadın mı beni? Yeterince kırmadın mı kalbimi? Ne yapmamı istiyorsun? Onu tamamen yok etmen için sana mı vermeliyim?” Loren ağlamaya devam etti, çocuksa tepkisiz kaldı. Üstlerini bir gölge örttü, bulutlar geldi yanlarına. Gökyüzü de Loren gibi ağlamaya başladı yavaşça.
“Düzeltmeye çalıştığımı görmüyor musun? Her şey düzelsin eskisi gibi olsun diye çabaladığımı? Bu kadar mı kör, bu kadar mı umursamazsın?” Kulübeden birkaç parça daha düştü, artık yıkılmak üzereydi. Yağmur Loren’in hıçkırıklarıyla daha da hızlanıyor, şimşekler gökyüzünü yarıyordu.
“Kalbin buzdan daha soğuk, taştan daha mı sert?! Biliyor musun artık istesen de acıtamazsın canımı. Üzülecek bir kalp bile bırakmadın ki bende. Ben parçaları birleştirmeye çalıştıkça sen engelledin. Geçmişe dönmek istedikçe ben sırt çevirdin bana” Loren daha sözlerini bitirmemişken çocuk arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı, artık daha fazla dinlemek istemiyordu. Loren’in bileğini saran kumaş artık akan kanı tutamıyordu. Yemyeşil çimenler kandamlalarıyla buluşarak kırmızıya boyandı.
“Pekala git” dedi Loren “Yapabileceğin tek şeyin bu olduğunu sanıyorsun ama ne kadar yanıldığının farkında bile değilsin” Çocuğun gidişine bakarken etrafının yavaşça karardığını hissetti Loren. Bileğini tuttu sıkıca, eli ıslandı. Çok geç kalmıştı, etraf yavaşça karardı ve çimlerin üstüne düştü. Yaşlı kulübe de daha fazla dayanamadı tozu dumana katarak yıkıldı. Loren düşerken kendisine doğru bir karaltının yaklaştığını gördü koşarak. Peki ama kimdi bu gelen?
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Elizabeth~

  • **
  • 272
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 2 | Yüzleşme
« Yanıtla #4 : 09 Ağustos 2008, 21:38:54 »
Ben bu bölümü de sevdim ya :D Çocuk ya çok acımasız ya da kalbi gerçekten kırıldı.Aralarında ne geçtiğini merak ediyorum :D Daha önce de söylediğim gibi cümlelerin çok güzel ve akıcı.Lütfen devam et ;)

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 3 | Oda
« Yanıtla #5 : 09 Ağustos 2008, 21:41:01 »
Madem öyle :D Üçüncü bölüm;

Oda
Küçük, karanlık bir odada bir insan ne kadar kalabilirdi?  Loren bunu yaşayarak öğrenmenin sıkıntısını çekiyordu. Titrek, nerden geldiği belirsiz bir ışık odayı birkaç saniyeliğine aydınlatıyor ve sonra yerini karanlığa bırakıyordu. Bir an için aydınlanan odanın içi şöyle bir göze çarpıyor sonra karanlık bütün odayı yutuveriyordu. O küçücük odanın içinde ahşap bir masa ve tahminen aynı ağaçtan yapılmış ahşap bir sandalye vardı. Masa ve sandalye oldukça yıpranmış olmasına rağmen hala dimdik ayakta duruyorlardı, üstlerinde küçük güzel işlemeler vardı. Ne gariptir ki her işleme birbirinden farklıydı, sanki her defasında başka bir el değmişti ikisine de. İlk bakışta sadece ikisi göze çarparken daha dikkatli bakıldığında masanın üzerinde bir şey olduğu görülüyordu. Bir silah… Loren masanın olabildiğince uzağına, odanın en derin ve karanlık köşesine oturmuş, dizlerini karnına kadar çekmiş hafifçe sallanıyor ve bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu.
“Hayır, hayır olmaz. Bırak gideyim. Ben buraya nasıl geldim?”
Gerçekten de oraya nasıl gelmişti? Son hatırladığı bileğindeki derin kesik ve ona doğru yaklaşan karaltıydı. Onu buraya o kişi mi getirmişti? Hiç sanmıyordu. Sistemli olarak sallanmaya devam etti, dalgalı saçları dağınıktı ve bir zamanlar ışık ışıl olan kahverengi gözleri, masadaki silaha kaçamak bakışlar atıyordu. Bir anda irkilmesine neden olacak bir ses yankılandı odada.
“Hadi ama, bunu yapabilirsin değil mi?”
Loren’in gözleri korkuyla büyüdü. Bu ses… Mümkün değildi, deliriyor olmalıydı. Soluk alışları hızlandı, bir yandan da oda yavaş yavaş soğuyordu. Nefesinin havada bıraktığı gölge odanın ısısının ne kadar düştüğünün bir göstergesiydi. Bir anda ayağa kalktı, bu duyduğu gerçek olamazdı. O titrek, yanıp sönen sinir bozucu ışıkta odayı gözden geçirdi, oda bomboştu… Bir kahkaha duydu, tanıdık bir gülüştü bu, geriledi, arkasındaki duvara çarptı.
“Beni mi arıyordun?” dedi ses ve birden Loren’in hemen önünde biri belirdi. Loren çığlık atmak istedi ama sesi çıkmadı, nefesi kesildi, sanki bir anlığına kalbi işlevini yitirmişti. Bu yüzü tanıyordu, hem de herkesten daha iyi tanıyordu… Kendi gözlerine bakarken buldu kendini, bu nasıl olabilirdi?
“Senden küçük, basit bir iyilik istedim ve sen bunun için bile saatlerdir düşünüyorsun”
Orada sadece saatler mi geçirmişti Loren, ona günler geçmiş gibi geliyordu. Karşısında duran kendisine baktı, ne kadar da gerçekti… Gerçekten deliriyor olmalıydı, hızla kafasını salladı;
“Sen gerçek değilsin!” diye bağırdı kendine ama cevap hiç gecikmedi. Karşısında dimdik duran kendisi bir kahkaha patlattı
“Peki ya sen gerçek değilsen?”
Loren boş boş kendine baktı. Nasıl bir durumdaydı böyle? Hiçbir şey düşünemiyor, hiçbir şey yapamıyordu. Oda giderek soğudu, titrediğini hissedebiliyordu. Bir süre düşündü ve önceliği kafasındaki sorulara verdi;
“Nasıl geldim buraya?”
“Bana mı soruyorsun? Ben de senden fazla bir şey bilmiyorum. Neden acaba?” diye sordu küçümser bir edayla diğeri, hafifçe dudaklarını büzmüştü. Loren içindeki umutsuzluğun kendisine duyduğu nefretle birleştiğini hissetti.
“Biri geldi! Biri beni kurtarmak için geldi bunu biliyorum!”
“Sen burada bende başka birini görüyor musun? Ben göremiyorum da”
Loren’in sinirleri iyice alt üst olmuştu. Ufacıkta olsa bir şey hatırlamaya çalıştı ama tek görebildiği o karaltıydı, daha fazlası değil… Soğuk artık katlanılamaz hale geliyordu, ellerini sürterek ısınmaya çalıştı, ahşap sandalyeyi çekerek oturdu ve odada geçirdiği zaman boyunca ilk kez silaha o kadar yakın olduğunu fark etti. Gözleriyle silaha baktı, ne için orda olduğu gayet açıktı…
“Hadi ama bunu yapabilirsin” diye fısıldadı diğer Loren. “Sen de neden burada olduğunu biliyorsun.”
Loren titreyen elleriyle silahın soğuk metaline dokundu, zor da olsa yutkunmaya çalıştı. Bir mezar taşı belirdi önünde, bir mezarlıkta buldu kendini Loren. Birkaç insanın gerçekten de hüzünle baktığı gerisinin ise orda olmak zorunda oldukları için bulundukları mezara ilerledi. Kendi adını okudu taşta, korkuyla silahı bıraktı ve o karanlık, titrek ışıklı odaya geri döndü. Bir an silahın orada, mezarlıkta, kaldığını düşündü ama öyle olmamıştı. Silah masanın köşesinde duruyor, onu bekliyordu.
“Bunu kendine neden yapıyorsun?” diye sordu ağlamaklı bir sesle.
“Tek çıkış yolu bu çünkü” dedi diğer Loren acımasızca. Dudağında şeytani bir gülümsemeyle, masada oturan, kendisine bakıyordu. Loren kafasını silaha çevirdi tekrar, gerçekten de tek kurtuluş yolu o muydu? Aklına gördüğü mezar taşı ve başındaki insanlar geldi. İçi bir ürpertiyle doldu, sonra onu sarıp yutacak olan sıcacık toprağı düşündü… Kendine güvenmeli miydi? Gerçekten de tek çıkış yolu bu olabilir miydi? Umutsuzca odaya bir kez daha baktı. Neydi görmek istediği, bir kapı mı? Bir cam belki de? Ya da onu gelip kurtaracak olan bir kahraman? Ama hiç biri yoktu orada… Loren yavaşça masanın ucundaki silaha uzandı, silahı masaya sürte sürte kendine çekti, kaldırdı ve şöyle bir baktı. Çok ağır, büyük bir şey değildi. Silahı kafasına doğru götürdü. Soğuk namlu önce soğuktan morarmış dudaklarına, sonrada kafasına değdi. Elleriyle tetiğe dokundu, tir tir titriyordu ama soğuktan mı yoksa korkudan mı bir türlü karar veremiyordu. Gözlerini masanın hemen karşısında duran kendisine sabitlemişti. Sabırsızlıkla bu anı beklediğini fark etti, gözlerine baktı ve içindeki şeytani ışığı gördü. Bu kendisi olamazdı… Masada yavaş yavaş çizikler belirdi. Loren fark ettirmeden masaya baktı ve çiziklerin oluşturduğu harfleri birleştirerek ortaya çıkan kelimeyi okudu;
“Kaçabilirsin”
Loren derin bir nefes aldı, kendisine baktı ve gülümsedi. Bir silah sesi karanlığı deldi ve bir çığlıkla buluştu. Loren kendini vurmak üzere kafasına dayadığı silahı karşısındaki Loren’i vurmak için kullanmıştı. Keskin barut kokusu burnunu yaktı, başını döndürdü.
“Ben gerçeğim, sen değilsin” dedi. Dönüp yerde yatan kendine baktı, cesetten sızan kanlar yerde ilerleyerek Loren’in ayaklarına ulaştı. Kendisini ölmüş bir halde görmenin şokuyla ve soğuğunda etkisiyle silahı yavaşça elinden düşürdü. Odanın kararmaya başladığını hissetti, masaya tutunmak istedi ama kendini karanlığa teslim etmişti bir kere… Bir küt sesi yankılandı odada, Loren yere düşmüştü. Etrafa kör edici bir beyazlık hakim oldu. Loren uyandığında odadan çok uzakta, ona doğru gelen karaltıya ise bir adım daha yakında olacaktı…
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 4 | Son
« Yanıtla #6 : 10 Ağustos 2008, 16:08:49 »
Evet arkadaşlar bölüm dördü yayınlıyorum, yarın ya da bu akşam son bölüm yani beşinci bölüm de burada olacak. İyi okumalar.

Son
  Uzun bir karanlıktan sonra ışık gözleri acıtırmış… Loren bunu şimdi daha iyi anlıyordu. Hafifçe araladığı göz kapakları arazına sızan kör edici mavilik canını yakıyordu. Sıkıca yumdu gözlerini, belki de hiç açmamalıydı. Her uyanışında yeni bir dünyaya, yeni olaylara açıyordu çünkü gözlerini. Ama içindeki öğrenme isteği ona engel oluyordu, Loren gözlerini açarken her şeyi bu kadar fazla merak ettiği için kendine lanet okudu. Işık gözlerini yaktı geçti, eliyle bir gölge yaratma çabası içinde etrafı görmeye çalıştı. Sonunda gözleri ışığa alıştığında tanıdık bir çevreyle karşı karşıya geldi,  daha önce buraya gelmişti, hatta odaya gitmesinin tek sebebi de burası değil miydi? Alabildiğine çimendi her yer, Loren dikkatle etrafı inceledi, küçük yıkılmış kulübeyi aradı gözleri ama kulübe orada değildi. Loren kaşlarını çattı, o zaman burası onun bildiği yer olamazdı, peki ama bu sefer onu neler bekliyordu? Birazcıkta olsa huzura kavuşmuşken onu yıkacak ne gelecekti bu sefer? Çok geçmeden cevabını aldı. Yer sarsılmaya başlamıştı, Loren dengesini kaybederek tutunmak için bir şey aradı ama bulamadı. Birden çimenlerin üzerinde buldu kendini, yer daha şiddetli sallanmaya, üzerinde yarıklar oluşmaya başladı. Yarıklar genişledi ve içlerinden uzun ürkütücü ağaçlar yükseldi göğe doğru. Loren dehşetle gözlerini açtı, hiçbir şey yapamamanın verdiği çaresizlik ve etrafındaki olayların onda oluşturduğu korkuyla beraber bacaklarını karnına kadar çekmiş, tıpkı odada yaptığı gibi yavaş yavaş sallanmaya başladı.
“Yeter, lütfen… Bitsin artık!”
Bitmedi… En kötüsü beklide en sona bırakılmıştı. Hava inanılmaz bir hızla kararmaya başladı ve yarıklardan mezarlar yükseldi, bir anda etraf mezar taşlarıyla doluvermişti. Loren artık sinirlerine hakim olamıyordu, çığlıklara boğuldu. Yer sallanırken şiddetinden hiçbir şey kaybetmeden Loren’in oturduğu toprak parçasını yükseltti ve bir mezar daha oluşturdu. Loren korkuyla donup kalmışken mezar birden çöktü ve Loren birden kucağında vücutsuz bir el buluverdi. Sesinin çıkabileceği kadar yüksek sesle çığlık attı, çığlığı artık tamamen kararmış olan havayı yırttı ve ilerledi… Loren telaşla mezardan çıktı ve kendini çimenlerin üzerine bıraktı. Yer artık sarsılmayı kemsin, bir dinginliğe ulaşmış gibiydi. Loren hızla nefes alıp veriyordu, bunları yaşamak zorunda kalacak ne yapmış olabilirdi ki? Mezarlıktan kaçmak istedi ve o soğuk mezar taşlarından uzaklaşmak için olabildiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladı ama henüz sarsıntısını durdurmuş olan yer tekrar sarsılmaya başladı ve mezarlığı çevreleyecek uzun demirler doğurdu. Loren karanlığında etkisiyle görüşünü iyice yitirmiş, etrafa alışmaya çalışıyor bir yandan da korkuyla titriyordu. Bir mezarlıkta kapalı kalmıştı ve ne yapacağını hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Bir anda mezar taşlarının üzerinde ışıklar yandı, Loren korkuyla irkildi. Bazıları kırmızı, bazılarıysa yeşil olan ışıklar mezar taşlarının üstünü aydınlatmaktaydı. Loren kendisine en yakın olan mezardaki ismi okudu, bu ismi tanıyordu. Sonra bir sonrakine baktı ve bir sonrakine… Hepsini tanıyordu, hepside hayatı boyunca ona zarar veren veya yanında olan insanların mezarlarıydı. Loren bayılacak gibi oldu, başı döndü, yavaş yavaş geriledi. Zorlukla nefes alırken toprağın ayağının altından kayıp gittiğini hissetti, bir boşluğa düştü Loren, acıyla ayağını tuttu, böyle bir şey beklemiyordu. Mezarlardan gelen ışıklar Loren’in düştüğü yeri aydınlatıyordu. Loren yavaşça kafasnı kaldırdı ve irkildi, karşısında uzun, siyah pelerinli biri duruyordu, başında pelerinin bir parçası olan kukuletası vardı. Yüzünü oldukça iyi gizlemişti, Loren hangi açıdan bakarsa baksın en ufak bir gölge bile göremiyordu. Dayanamayarak sordu;
“Kimsin?”
Karşısındaki ona susmasını işaret etti ve elini uzattı, ellerinden bir bayan olmadığı anlaşılıyordu. Loren tereddütle karşısındaki kişiye baktı ve başka şansı olmadığına inanarak ona uzatılan eli tuttu. Karşısındaki –oldukça- gizemli kişi olabildiğince nazik bir şekilde onu ayağa kaldırdı ve onu takip etmesini istediğini gösteren bir işaret yaptı. Loren topallaya topallaya onu takip ederken düştüğü yerin bir çukurdan fazlası olduğunu anladı. Burası bir geçitti. Uzun süre yürüdüler, Loren artık ayağındaki ağıya katlanmakta çok zorlanmaya başlamıştı ki eski bir kapı karşıladı onları. Kapı gıcırdayarak açıldı, içeri girdiler ve kapı arkalarından hafifçe kapandı. Geldikleri yer kapkaranlıktı, Loren tam neler döndüğünü soracaktı ki küçük bir ses duydu, ışıklar açılmıştı. Loren tekrar gözlerindeki o tanıdık acıyla buluştu, birkaç saniye sonra buna alışarak geldikleri yerin bir oda olduğunu anladı. Gördüklerinin onda yarattığı şaşkınlıkla birkaç adım geriledi. Odanın tüm duvarları boydan boya aynayla kaplanmıştı, hatta yerler bile aynaydı ve aynaların üstünde resimler vardı, Loren’in mezarlıkta gördüğü kişilerin resimleri… Ama bir fark vardı, sadece onda iyi yönde iz bırakanlar vardı bu odada. En yakınları, en değer verdikleri sadece… Resimler dağınık dizilmişti ve Loren resimlerin arasında kendi yüzünü de görüyordu. Şöyle bir baktı kendine, ne kadar solgun, ne kadar da yorgundu. Yavaşça arkasını döndü ve oğlanın resmiyle burun buruna buldu kendini.
“O yukarda yoktu” dedi Loren bir fısıltıyla, sanki kendi kendine konuşuyordu, hem zaten yanındaki kişiden de tepki gelmemişti. Loren bir süre resme baktı ve geçmişe duyduğu özlemin ne kadar da kuvvetli olduğunu fark etti. Canının yine böyle yanacağını bile bile o günleri tekrar yaşamak istediğini anladı ve düşüncelerinden korktu, daha da kötüsü kendinden korktu… Yanındaki kişi sessizliği bozdu;
“Bu odaya bakınca ne görüyorsun?” kesinlikle bir erkekti, üstelik Loren’in tanıdığı biriydi ama kim olduğundan bir türlü emin olamıyordu, işin garibi bu kadar ayna ve ışık olmasına rağmen hala o kukuletanın altındaki yüzün görülememesiydi. Loren bunu zihninin bir köşesine iterek teker teker tüm resimlere baktı.
“Hayatımı, gerçekten bir anlam ifade eden kısmını, görüyorum”
“Peki bu resme bakınca ne görüyorsun?” Oğlanın resmini göstermişti, Loren başta cevap vermesi, sonra dudakları aralandı ve sessizce
“Mutluluk ve acı”
“İkisi bir arada oldukça zor olmalı…”
Evet zordu ama Loren buna cevap vermedi. Resme her bakışında içini dolduran mutlulukla aynı anda gelen hüznün ve acının büyüklüğünden, ikisini bir arada yaşama duygusunun fenalığından bahsedemedi.
“Beni neden getirdin buraya?”
“Kendinle yüzleşmen için, hayatında sadece kötü şeylerin olmadığını göstermek için. Ama anlıyorum ki geç kalmışım. Oda seni benden çaldı ve…”
Loren’in zihni yine deli gibi çalışıyordu, o zaman ona doğru yaklaşan karaltı bu olmalıydı.
“Ve ne?”
Karşısındaki Loren’in karnına doğru çevirdi başını, Loren de hemen oraya baktı ve üzerindeki küçük kırmızı lekeyi fark etti. Leke her geçen saniye daha da büyüyordu.
“Neler oluyor?” dedi korkuyla
“Kendinle yüzleşmişsin ama çok yanlış bir yerde ve çok yanlış bir şekilde. Yavaş yavaş kendini öldürdüğünün farkında değil misin?”
“Ama, o ben değildim!”
“İkisi de sendin. O senden farklı düşünüyordu sadece, bu zihnini ikiye bölüyor ve kafanı karıştırıyordu ve bu yüzden sen de ondan kurtulmak istedin. Ama ne yazık ki bilmediğim bir şey vardı…”
Loren telaşla gözlerini açtı. Neydi bilmediği?
“Ne o sensiz yaşayabilirdi ne de sen onsuz…. Ölüyorsun…”
Loren bir süre kıpırdayamadı ve öylece bekledi. Zaman bir anlığına durmuştu sanki.
“Burayı sen yarattın, bu mezarlığı… Hayatın biterken hayatına dahil olan her şey yanında olsun istedin”
Loren aynada kendi yansımasına baktı, kan neredeyse her yana dağılmıştı, öyle yorgun öyle uykuya muhtaçtı ki…
“O neden yok peki?”
Karşısındaki huzursuzca kıpırdandı, önce konuşmadı ama sonra kısa bir cevap verdi
“Burada ama farkında değilsin henüz…”
Loren’in kafası karışmıştı, anlayamıyordu ama sonra anlamak istemediğini fark etti ve başka bir soru sordu.
“Yani beni kurtarmaya gelen karaltı sendin?” Karşısındaki sessizce onayladı.
“O zaman izin ver yüzünü göreyim” Loren elini yavaşça kukuletaya doğru uzattı ama çocuk geri çekildi, Loren’in eli havada kalmıştı.
“Peki o zaman izin ver son bir soru sorayım. Odaya gelip beni neden kurtarmadın?”
“Beni oraya almadın… Dediğim gibi oda seni benden çaldı ve sen beni içeri sokmadın, her şeyi kendin halletmek istedin, tek başına…”
Loren artık tüm gücünün tükendiğini hissediyordu, yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi ve resimlere son bir kez baktı. Ayakta duracak gücü kalmamıştı artık yavaşça çocuğun kucağına düştü. Gözleri yavaş yavaş kapanırken yüzüne düşen iki damla yaşı hissetti ve bir anlığına kukuletanın altındaki yüzü gördüğünü düşünerek gülümsedi. Belki de sadece bir hayaldi bu ama gene de Loren’i mutlu etmeye yetmişti. Loren gözlerini kapattı, ışıklar söndü ve çocuk kukuletasını geriye doğru iterek orada Lorenle oturdu, ta ki kendini onun dönmeyeceğine, gözlerini bir daha açmayacağına ikna edinceye kadar… Sonra yukarı çıkıp kendi mezarının olduğu yere doğru ilerledi, mezarlığın en uç köşesine. Yavaşça içine uzandı ve gözlerini kapadı. Toprak katlanarak çocuğun üstünü örttü ve mezar taşına ismini kazıdı. Yer de nasıl hepsini ortaya çıkartıysa tekrar çıkarttığı gibi yuttu. Lorense aynalardan oluşmuş mezarında bunlardan çok uzaktaydı… Her şey bitmişti ve sona gelmişti artık, bunun verdiği huzurla uyuyordu belki ama onu bekleyen son sürprizden habersizdi…
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Elizabeth~

  • **
  • 272
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 4 | Son
« Yanıtla #7 : 10 Ağustos 2008, 18:44:41 »
Daimi yorumcun der ki; beni en çok etkileyen bölüm bu oldu içlerinde.
'“Ne o sensiz yaşayabilirdi ne de sen onsuz…. Ölüyorsun…”' sözü çok vurgulayıcı olmuş,okurken bir an durakladım(=
Ve 'Sonra yukarı çıkıp kendi mezarının olduğu yere doğru ilerledi, mezarlığın en uç köşesine. Yavaşça içine uzandı ve gözlerini kapadı. Toprak katlanarak çocuğun üstünü örttü ve mezar taşına ismini kazıdı.' bölümü...(=
5.bölümüde yazmanı ve hikayenin tamamını öğrenmek istiyorum ;)

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 4 | Son
« Yanıtla #8 : 10 Ağustos 2008, 18:58:45 »
Daimi yorumcun der ki; beni en çok etkileyen bölüm bu oldu içlerinde.
'“Ne o sensiz yaşayabilirdi ne de sen onsuz…. Ölüyorsun…”' sözü çok vurgulayıcı olmuş,okurken bir an durakladım(=
Ve 'Sonra yukarı çıkıp kendi mezarının olduğu yere doğru ilerledi, mezarlığın en uç köşesine. Yavaşça içine uzandı ve gözlerini kapadı. Toprak katlanarak çocuğun üstünü örttü ve mezar taşına ismini kazıdı.' bölümü...(=
5.bölümüde yazmanı ve hikayenin tamamını öğrenmek istiyorum ;)


Teşekkür ederim. =) O zaman bu akşam beşinci bölüm burada olacak. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 5 | Hayal
« Yanıtla #9 : 10 Ağustos 2008, 20:24:28 »
Evet arkadaşlar hikayemizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bu son hikayeyle beraber bazı soru işaretleri yok olurken bazıları ne yazık ki kalacak. =) O da hikayenin gizemi olsun, onlar da sizin hayal gücünüz de gelişsin. =) Ayrıca hiç sıkılmadan bu hikayemi okuyup yorumlayan MeLanKo'ya teşekkür ederim. =)


Hayal   
                                 
Rüyaların bilinç altımıza yerleştirdiğimiz bilgilerin uyku sırasında açığa çıkması sonucu oluştuğu söylenir. Bazıları öyle gerçek, öyle inandırıcıdır ki… Ve yine söylenenlere göre rüyalarımızda öldüğümüzde eğer gerçekten buna inanırsak, hayatla bağılarımız kopar ve biz de ölürüz… Peki ama ya her şey bize zihnimizin bir oyunuysa?

Bembeyaz bir odada ve oda kadar beyaz bir yatakta yatan kız çevresinden gelen sesleri işitti bir anda. Gözlerini açmak istedi ama bir an düşündükten sonra bundan vazgeçti ve nedenini bilmediği bir şekilde beklemeye başladı. Ona doğru yaklaşan ayak sesleri duydu, yavaşça açılan bir kapının sesiniz işitti ve en sonunda bir kağıdın hışırdayışını dinledi. Neler olduğunu anlamak isterken bir ses duydu;
“Ne zaman geldi doktor bey?”
“Dün değil bir önceki gece”
“Neymiş sorun?”
“Kendi kendini vurmuş, ailesi öyle söyledi. Geldiğinde çok kan kaybetmişti hemen ameliyata aldık ama işin garibi vücudundan kurşun çıkartamadık… Kurşunun girdiği çok bariz yaradan fakat içinde kurşun yoktu”
Doktorun yanındaki genç çocuk gözlerini heyecanla açtı:
“İki günlüğüne izin aldım ve şimdi inanın çok pişmanım”
Loren tepkisiz bir şekilde konuşmaları dinledi. İki gündür orada yatıyor olması hiç mantıklı değildi, o orada bile değildi… Doktorunda kurşunu bulamayışına hiç şaşırmamıştı çünkü kurşun kendisine değil diğer Loren’e girmişti. Loren şimdilik sadece mezarı ve o aynalı odayı hatırlıyordu.
“Bugün yarın uyanır diyorsunuz yani doktor bey?”
Doktor sessizce başını salladı ve yavaşça odadan çıktılar. Loren hafif hafif göz kapaklarını araladı. Bu hastaneye nasıl geldiği konusunda en ufak bir fikri olmayışı onu deli ediyordu. Hafızasını yokladı ve huzurlu bir uykuyla buluştuğunu hatırladı, hem o gizemli kişide yanındaydı… Birden irkildi, kendisi eğer buradaysa o neredeydi? Odanın kapısı tekrar açıldı, bu sefer gelen ayak sesleri daha yüksek ve toktu, içeri bir kadın girmişti. Loren kafasını yavaşça kapıya doğru çevirdi ve annesiyle göz göze buldu kendini, kadın kızının kendine geldiğini görünce olduğu yerde donup kaldı önce, elinde bir buket çiçek vardı, çiçekleri yavaşça yere düşürdü ve gözlerinde yaşlarla koşarak Loren’e sarıldı. Hiç konuşmuyor öylece ağlıyordu, sonra bir an kızına bir kez daha baktı, saçlarını düzeltti ve odadan koşarak çıktı. Nereye gittiğini, neler olduğunu anlamayan Loren öylece şaşkın şaşkın arkasından bakabildi sadece. Bir dakika ya geçti ya geçmedi içeri doktor girdi. Loren doktora şöyle bir baktı, ne çok genç ne de çok yaşlıydı, yüzünde insana güven veren bir gülümseme vardı. Üzerine giydiği beyaz önlüğünün cep tarafına biraz mürekkep bulaşmıştı, kalemlerini hep oraya koyuyor olmalıydı. Doktor Loren’in yanına yaklaşarak;
“Bayağı güçlüymüşsünüz” dedi. Loren de bir şeyler söylemek istedi ama yapamadı, sessizce doktora baktı.
“Tamamen düzeldiğinize ikna olana kadar  sizi burada tutacağız, bu da bir iki gün daha buradasınız demek oluyor. Daha sonra evde istirahatınıza devam edebilirsiniz.”
Kafasını eğip elindeki kağıda notlar aldıktan sonra
“Unutmadan” dedi “Size söylemem gereken bir şey daha var”
Loren kaşlarını çattı, şimdi ne vardı?
“Kendi kendinizi vurmuşsunuz, bu sebeple psikolojik yardım almanız gerektiğini düşünüyorum çünkü kendinize ve diğerlerine zarar verebilirsiniz. Konuyu ailenizle görüşeceğim”
Loren boş boş doktora baktı. Onun bir sorunu yoktu ki… Neler olduğunu bilmiyordu doktor, eğer bilseydi böyle demezdi, hiçbir şeyi sebepsiz yapmamıştı ki, odadan çıkması gerekiyordu. Hem kendini vurduğunun farkında bile değildi. Doktor yine yüzüne o güven veren gülücüğünü yerleştirip odadan çıktı. Loren yalnız başına kalmıştı, gözlerini tavana dikip uzun uzun düşündü. Neydi sorunu? Gerçekten de psikolojik yardım mı alması gerekiyordu? Tamam kabul ediyordu bazen çok agresif, bazense korkutucu olabiliyordu ama bunları bilerek yapmıyordu ki… Bilerek yapmamak… Loren irkildi, sorunda buradaydı, bunları bilerek yapmayışındaydı. Düşüncelerinden korkarak gözlerini yumdu, şu an tek istediği huzurlu ve sessiz bir uykuydu. Loren o gün ve gece deliksiz ve rüyasız bir uyku çekti, sabahsa güneşin ışıkları odasının camından girip onun gözlerini rahatsız edinceye kadar da uyanmadı. Sabah kalktığında annesi başucunda oturmuş uyuya kalmıştı. Kadıncağızın her yeri tutulmuş olmalıydı. Loren uyanında sanki o da sezmiş gibi hemen uyandı, sanki hiçbir şey olmamışçasına gülümsedi. Odada saatlerce sessizce oturdular, en sonunda annesi yavaşça odadan çıktı geri geldiğindeyse Loren’e yarın çıkabileceğini müjdeledi. Loren buna sevinmek istedi ama çıktığında neler olacağı konusunda hiçbir fikri olmadığı için sevinemedi, aksine korktu. Bu hastane tarafsız bir bölge gibiydi ama dışarısı… O gün öylece sessiz sakin geçti ve ertesi sabah hastaneden ayrıldılar. Annesi Loren’i yavaş yavaş arabaya götürdü, Loren arka koltuğa oturdu, babası arabayı çalıştırmıştı bile… Eve doğru yol aldılar, Loren pencereden bakıyor dışarısını seyrediyordu, annesi ve babası ise arada ona endişeli ve kaçamak bakışlar atıyor ama kimse konuşmuyordu. İkisinin de merak ettikleri şeyler vardı ama sormaya cesaretleri yoktu. En sonunda eve geldiklerinde Loren hemen odasına çekildi. Küçücük odasına şöyle bir baktı, kafasını duvara çevirdi ve sonrada yere baktı. Gözleri buruşturup attığı kağıt parçasını ve içindeki resmi aradı ama bulamadı onu. Annesi çöpe atmıştı beklide.
“İyi olmuş zaten yeri de orasıydı” diye düşündü ve yatağına uzandı. Sırt üstü uzanmış tavanı seyrediyordu, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan hava karardı ve Loren gözlerini tavandan hiç ayırmadı. Arada annesi onu kontrol etmek için koridordan geçiyor, kızını üzgün ve bir o kadar da endişeli bakışlarla süzüyordu. Loren içerideki odada annesi ve babasının fısıldanmalarını duyuyor, kendi hakkında konuştuklarını biliyor gene de merak edip gitmiyordu. Dinlenmeye ihtiyacı vardı hem de her şeyden daha çok… Ay yavaş yavaş göğe yükseldi ve ışığıyla Loren’in odasını aydınlattı. Loren uyuya kalana dek ayı seyretti sessizce, ne kadar yakındı ona ve bir o kadar da uzaktı aslında. Loren içinin burkulduğunu hissetti, bu hissi biliyordu zaten. Göz kapaklarının ağırlığına dayanamayarak o gece onlara teslim oldu ve uyudu. Sabah uyandığında annesi yatağının başında onu bekliyordu, Loren soru soran gözlerle annesine baktı ve kadın derin bir nefes alarak konuştu;
“Hadi kızım hazırlan, gidiyoruz”
Loren tek kelime etmedi, nereye gidiyoruz demek isterdi ama zaten cevabı biliyordu. Yavaşça doğruldu yatağından ve ağır ağır hazırlandı. Bir saat kadar sonra ailecek arabaya binmiş ve yola koyulmuşlardı bile. Loren tekrar dışarı baktı, yanından geçen ağaçları, evleri, hayatları seyretti. Araba ilerledikçe hava kararmaya başladı, ne kadardır yoldaydılar? Neden bu kadar uzak bir yere gidiliyordu? Loren aldırmadı, umurunda değildi. Havanın kararmasıyla beraber dışarıyı seyreden Loren arada aynada kendi yansımasını görüyor ve gözünü hemen dışarı çeviriyordu. Hava çok soğuktu, Loren hafifçe titrediğini hissetti, elleri buz kesmişti. Araba hiç durmadan, iç ara vermeden yoluna devam etti ve bir yerlerde bir kırmızı ışıkta durdu. Loren birden durunca çok şaşırmış ve yolculuğun bittiğini düşünmüştü ama bu sadece bir kırmızı ışıktı. İşin ilginç tarafıysa yol boyunca takıldıkları tek kırmızı ışıktı… Loren dışarıyı seyretmeye devam etti ve birden karşısındaki kaldırımda tanıdık bir yüz gördü. Kalbi deli gibi atmaya başladı, Loren oğlana bakıyordu… Gözleri doldu, elini ona doğru uzattı ama aralarında arabanın camı vardı. Camın soğukluğu parmaklarından vücuduna yayıldı ve onu ürpertti. Bu kısacık aradan sonra yeşil ışık yandı ve araba hareket etmeye başladığında oğlan yavaş yavaş silikleşti ve yok oldu… Loren gördüğünü kafasından atmaya uğraşıyor, zihnini meşgul etmeye çabalıyordu. Gidecekleri yerin nasıl bir yer olduğunu düşündü bir süre. Çok uzakta olmalıydı çünkü saatlerdir yoldaydılar. Araba ilk kırmızı ışıktan sonra ışıkların olduğu her yerde kırmızı ışığa takıldı, Loren zihnini meşgul etmeye çalışırken araba her durduğunda ister istemez dışarı bakıyor, oğlanı görmeyi umuyordu fakat kimseyi göremiyordu. Saatler sonra araba ,en sonunda, yavaşlayarak durdu. Loren yavaşça arabadan indi, hava karaltısından hiçbir şey kaybetmemişti. Geldikleri yere şöyle bir baktı ve eski püskü, yıkılmaya yüz tutmuş, ahşap bir bina gördü karşısında. Karanlıkta daha da korkunç gözüken bu yere Loren ölümü beklesin diye getirildiğini düşünüyordu. Yavaş yavaş yürüyüp içeri girdiler, dışarısının aksine içerisi inanılmaz sağlam ve modern duruyordu. Loren aynı binadan içeri girdiklerine inanamadı, kocaman olmuş gözleri hızla etrafı tarıyordu. Yanında babasının kıpırdandığını hissetti, adam yavaşça ürüyerek ilerde oldukça yaşlı bir adama doğru yürümeye başladı. Adamla tokalaştıktan sonra oldukça sessiz bir şekilde ve oldukça seri olarak bir şeyler anlatmaya başladı. Yaşlı adam ara sıra kafasını sallıyor ve Loren’e kaçamak bakışlar atarak babasını dinliyordu. Uzun süre konuştular, Loren artık hiç bitmeyecek diye düşünürken yaşlı adam yürüyerek yanına geldi:
“Bir süre misafirimiz olacaksınız küçük hanım”
Misafir olmak mı? Bu orada kalacağı anlamına geliyordu. Loren hiçbir şey söylemedi ama bu durumdan hiç hoşnut olmadığı her halinden belliydi. Onu küçük bir odaya götürdüler, oda sinir bozucu bir biçimde beyazdı. Loren sinirle odadaki yatağına uzanarak hemen uyudu. Uyuyana kadar bu kadar yorulduğunun farkına varamamıştı. Loren uyurken sabah kalkmamayı diliyordu, sonsuz bir uykuya uyumuş olmayı… Ama sabah onu itinayla kaldırdılar. Bukle bukle olmuş saçları omuzlarından dökülüyordu, yatağının kenarındaki sandalyeye oturmuş olan yaşlı adama şöyle bir baktı, daha sonra gözlerini kapısında duran, beyaz önlükler giymiş, iki görevliye kaydırdı. Yavaşça yatağında doğruldu ve sırtını duvara yaslayarak oturdu.
“Evet?” dedi Loren
“Vakit kaybetmek istemedik, durumuzun ciddi olabilir Bayan Summers”
Loren hiç tepki vermedi, yüzü oldukça ifadesizdi.
“Sizinde bildiğiniz gibi buraya gelişinizin bir sebebi var. Siz hastasınız ve size öncelikle bunu kabullendirmemiz gerek” Loren yüzünü alaycı bir gülümseme yerleştirerek doktora baktı;
“Buraya daha yeni geldim, hasta olduğumu nereden anladınız? Fazla zekisiniz sanırım?”
Adam hiç bozulmadan konuşmaya devam etti
“Hayır Bayan Summers, elimdeki rapora göre kendinizi vurmuşsunuz ki bu da zaten başlı başına bir sebep teşkil ediyor. Fakat sanırım daha fazlası var ve bunu hemen öğrenmek istediğim için buradayım”
Loren başını çevirdi, doktora bakmak istemiyordu. Doktor dikkatle ona bakarak;
“Bakın” dedi “Size yardım edebilirim”
Loren elinde olmadan güldü ve yavaş yavaş sol avucunun içiyle oynamaya başladı. Ne yaptığını merak eden doktor yavaşça kafasını uzattığında Loren elini yumruk yaparak avucunu gizledi ve sonra doktora gülümseyerek yavaş yavaş parmaklarını açtı. Tırnaklarıyla bir kelime kazımıştı avucuna;
“Yapamazsın”
Doktor önce irkildi ama çabuk toparlandı. Loren bunun neden yaptığını bilmiyordu ama içinden bunu yapması gerektiğini hissetmişti.
“Bakın Bayan Summers, eğer siz bana yardımcı olmazsanız ben de size yardım edemem. Şimdi lütfen bana izin verin”
Loren doktora şöyle bir baktı, ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama sonra ona bütün bu olayları anlatması gerektiğine karar verdi ve resimle başlayan macerasını anlattı. Doktor onu hiç kesmeden hikayeleri en ufak ayrıntısına kadar dinledi. Bazen heyecanlanıyor bazen de sinirli sinirli bakıyor ama mütemadiyen not alıyordu. Ve en sonunda Loren tüm hikayeleri bitirdiğinde doktor şöyle bir notlarına baktı ve;
“Bunların hepsinin size zihninizin bir oyunu olduğunu düşünmüş müydünüz?” dedi.
Loren kaşlarını çatarak doktora baktı;
“Ne yani bunların bir rüya olduğunu mu ima ediyorsun? Saçmalık!”
“Hayır Bayan Summers rüyalardan bahsetmiyordum, hem rüyaları fazla hafife alıyorsunuz, ben zihninizin size oyunlar oynayabileceğinden bahsediyordum”
Loren bir sinir dalgasının vücudundan geçerek yayıldığını hissetti, dişlerini sıkarak
“Bunların hiç birini ben uydurmadım!” dedi “Hepsi gerçekti, yaşadım hepsini!” sinirlenerek arkasındaki duvara bir yumruk attı. Kapıdaki adamlar kıpırdanacak oldular ama doktor onları durdurdu.
“Sizin aynı zamanda bir sinir sorununuz var bu çok açık” dedi doktor. Loren adam saldırıp onu oracıkta öldürmemek için zor tuttu kendini, derin nefesler alarak sakinleştirmeye çalıştı kendini ve birden hiç beklemediği bir şey oldu bir müzik duydu. Bir an her şeyi unutarak müziğin geldiği yeri anlamaya çalıştı ama başaramadı. Doktor şaşkın bir halde ona bakıyor ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Tanıdık notalar Loren’in kulağını doldurdu;
“Müzik…” dedi “Duyuyor musunuz? Nereden geliyor?”
Doktor kaşlarını çattı: “Müzik çalmıyor” dedi.
Bu sırada şarkı ilerlemişti, Loren bu şarkıyı hemen tanıdı, yüreği acıyla doldu, ağlamamak için zor tuttu kendini ve yutkunarak
“Kapat” dedi. Bunu öyle sessiz bir biçimde söylemişti ki doktor zar zor duyabilmişti.
“Müzik çalmıyor” diye yineledi
“Kapat şu Allahın cezası müziği dedim sana!” Loren doktorun yakasına yapışmış onu sarsıyordu artık. Doktor paniğe kapılmış bir şekilde
“İlacı verin!” diye bağırdı.
Adamlardan biri Loren’i doktordan ayırırken diğeri de ona iğneyi vurdu. Loren başının döndüğünü, etrafının karardığını hissetti ve doktorun koluna yapışarak, zorlukla
“Bana yardım et…” dedi ve halsizce o tanıdık karanlığa bıraktı kendini. Ama ona yardım edemediler, Loren oraad kaldığı sürece hayaller görmeye devam etti ve o hayaller gördükçe ona yeni iğneler vuruldu. Aldığı ilaçlar hayallerini daha da kötüleştiriyor, ona daha çok acı veriyordu ve artık en sonunda Loren gerçekle hayal arasındaki farkı yitirdi. Hangisinin hayal hangisinin gerçek olduğunu bir türlü anlayamıyordu, zaten o ilaçlarda onun düşünmesini önlüyorlar, zihnini kapatıyorlardı. Ve en sonunda bir gün, bir şekilde elde ettiği cam parçasıyla, kendisini yavaş yavaş öldürürken, vücudunda geri dönüşü olmayan yaralar açarken, aklında tek bir düşünce vardı, o da gerçekten ölüp ölmeyeceğiydi…
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Siyah Gül | Bölüm 5 | Hayal
« Yanıtla #10 : 12 Eylül 2008, 22:12:05 »
Heyoo ben bunu ilk zamanlarından okumuştum -bknz biz bu konuları görmüştük!-. Hala hafızamdan silinmemiş bazı kısımları, nasıl yazdığını biliyorsun kardeşim. Eline sağık tekrardan! :D