Kayıt Ol

Sıfırın Altında

Çevrimdışı DrSayko

  • *
  • 8
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Saykolog
Sıfırın Altında
« : 03 Ocak 2014, 19:30:24 »
On dakika önce aldığım kahve fincanı avuçlarımın içinde soğumaya başlamıştı. Isıtıcının gürültüsü sadece sıcak bir yanılsama yaratıyordu. Mekanda kimse yoktu. Ben ve dükkan sahibi yaşlı kadın. Sanki yıllardır durmadan çalışıyor gibiydi. Aslında gün boyunca, topu topu bir elin parmağını geçmeyen müşterilere hizmet ediyordu. Yorucu olan iş değil, bitmeyen kış mevsimiydi. Dört yıldan bu yana süre giden kar, tipi ve buz fırtınaları yüzünden mevsim kavramını yitirmiştik. Yılın altıncı ayından sonra üç aylık dönemde fırtına ve yağışlar biraz olsun yavaşlıyor, yerini bulutların ardında kendini belli etmeye çalışan zayıf güneş ışığına bırakıyordu. Ardından tekrar tipi ve fırtına döngüsü başlıyordu.

İnsanların hatıraları zaman geçtikçe beyaz bir sis örtüsüyle kaplanıyordu. Bahsettikleri sadece dörtbuçuk yıl öncesinin güneşli son günleriydi. O dönemde ne basın ne de devlet mini-buzul çağından gerektiği ciddiyette bahsetmemişti. Sürekli gündem değişip duruyordu. Cebimden haritayı çıkarıp baktığımda, artık aşınmış olan ülke sınırları, şimdi olduğu gibi silikleşen dünya coğrafyasının ucuz taklidi gibiydi. Yüzmilyonlarca yıl öncesine ait Pangea dirilmiş, şimdiki torunları olan parçalanmış kıtalarla, milyonlarca tür canlı varlık ve onlara hükmettiğini düşünen yedi milyarı aşkın insan topluluğuyla alay ediyordu. Sınırlar artık yoktu.

Ütopik hayallerin enerji kaynakları yeterli gelmiyordu. Bolluğun ötesinde rüzgarları gerçekçi şekilde değerlendirecek tesisler yapılamamıştı. Aynı durum okyanusların dalga enerjisi ve termal kaynaklar için de geçerliydi. Güneş enerjisi zaten ölmüştü. Güçsüz bilincin çoğunluğu ile bilinçli-şuursuz ve tekel azınlığın oluşturduğu toplum, beklenildiği gibi gafil avlanmıştı. "Temiz" enerji üretimi için çok geç kalınmıştı. Geriye kalan bir kaç yılda fosil yakıtları hızla tüketeceğimiz bir gerçekti. Sanallaştırılmış maddiyat, sayısallaştırılmış krediler önemsizdi; kimsenin parayla işi yoktu zaten. Eskiden, çevresel tehdidi yüzünden karşı çıkılan nükleer enerji, şu an kurtuluş ve hayatta kalma seçeneği olarak, mecburen kabul görmüştü. Uygarlık, yepyeni hayati bir adaptasyon çağına girmişti.

Kutuplara yakın ülke insanları adına sorun nispeten daha azdı. Zaten çağlar boyu böyle yaşıyorlardı. Kuzeyin soğuk insanları, şimdinin en saygı gören kesimiydi. Bedensel açıdan mini-buzul çağı virüslerine  karşı dirençleri daha yüksekti. Atmosferin ısıyı küresel çapta homojen olarak sabitlemesi sayesinde, onlar açısından pek bir değişiklik olmamıştı. Bağışık sistemleri gelişkin İskandinav ülkeleri, Rusya ve Kanada'nın tamamında yaşayan insanlar, özellikle sağlık ve sosyolojik yaşam koşullarında stratejik ve bilimsel eğitim almış olanlar, bir anda dünyanın en saygın kesimini oluşturmuştu. Küresel çapta iletişim ağının sürekli olarak kesintiye uğraması; atmosfer üstü uyduların buzul fırtınaları yüzünden kopan bağlantıları, kısa dalga GSM ve benzeri telekomünikasyon sistemlerinin iş göremeyişi nedeniyle, direnç-toplumu üyeleri, geçmişte birikim sağlamış  ülkelerin yönetimi tarafından çağrılıyor, krallar gibi ağırlanıyordu. Misafir edildikleri topraklara maddi değil, sosyal açıdan üst düzey lüksü yaşama vaadleriyle ikna ediliyorlardı. Ailesi olanlar için olabildiğince mükemmel yaşam alanları sunuluyordu; yeraltında kurulmuş, cennet bahçeleri niteliğinde yapay kentler, bitkisel örtünün yüksek kalite taklidi yeşil alamlar ve parklar, eğlence merkezleri, termal havuzlar ve yapay göletler, çocukları için eğitim merkezleri; ebeveynlere, sanal gökyüzü simülasyonları ile kaplı video tavanlarıyla döşenmiş spor sahaları, mini-alışveriş merkezleri, beş-boyutlu sinemalar -gösterimdeki filmlerin hepsi tekrar revize edilmiş ve sanal karakterlerle süslenmişti-, yeraltı mini-yapay nehirlerde su sporları ve akla gelebilecek her türlü lüks tüketim icatları sunulmuştu. Bekar olanları ise bunlara ek olarak, tarih tiyatrosunun canlandırıldığı mekanlarda, fantastik erotik oyuncularla reddedilemeyecek hikayeleri tekrar tekrar yaşıyorlardı. Üstelik tüm bu imkanlar, ultra-üst düzeyde güvenlik güçleri ve nanometrik incelikte nükleer zarla kaplı güvenlik duvarlarıyla korunuyordu.

Müziğin tınısı son bulduğunda, kulaklarımda tiz çınlamanın şiddetiyle kendime gelmiştim. Mekan sahibi kadın ışıkları kapamış, köşesine çekilmişti. Hesabı kapamak üzere aküyü slota yerleştirdim ve kafenin kapıları açıldı. Paletleri kontrol ettikten sonra tekrar yola çıktım. Aracı manyetik hatta sabitleyerek uykuya daldım.