Kayıt Ol

Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak
« : 03 Mayıs 2009, 00:43:32 »
Arkdaşlar biraz sonra okuyacağınız hikaye dört bölümden oluşmaktadır.
Bölüm adları şu şekilde olacaktır;
Bölüm 1 - Kaza
Bölüz 2 - Tesadüf
Bölüm 3 - "O"
Bölüm 4 - Tuzak

Bölüm 1
Kaza

Yorgun ve yoğun geçen bir günün ardından yapılabilecek onlarca şey vardır. Akşam sakin kafayla hafif bir şiir kitabı okunabilir mesela ya da güzel bir komedi filmi tüm yorgunluğu unutturabilir, ama bu seçeneklerin arasında kesinlikle şizofren bir kızın terapi esnasında çekilmiş videolarını izlemek yoktur.
Ne yazık ki Elizabeth Borman tam olarak bunu yapıyordu. İki sene önce hastaneye yatırılmış Olan Sarah Carmody’nin videolarını izleyip iki sene içinde ne gibi bir değişiklik olduğunu gözlemleyip bir rapor yazması gerekiyordu. Ellie kızı izledikçe bir garip oluyordu, kızın yüzü solmuştu, gözleri ağlamaktan şişmişti ve inatla inkar ediyordu.
“Peşimdeler yemin ederim! Çok gizli bir sır biliyorum ve Rus Ajanları beni takip ediyor. Lütfen izin verin gideyim!”
Ellie videoyu durdurarak yavaşça yerinden kalktı ve banyoya doğru yürüdü. Işıkları yakıp içeri girdi, o beyaz ışıklar fayanslardan yansıyıp doğruca yüzüne vuruyordu. Lavaboya eğilerek yüzünü yıkadı ve hemen lavabonun yanında duran kenarları işlemeli havluyla da yüzünü kuruladı. Doğrulup aynada bir süre kendini süzdü. Yüzü en az Sarah’ın ki kadar solgundu, tabii bunda ışıkların da katkısı yok değildi, kahverengi düz saçları dağınık görünüyordu ve yeşil gözleri sanki yavaş yavaş rengini kaybediyordu.
“Sanırım biraz uyumalıyım” diye mırıldandı kendi kendine “Ama şimdi değil”
Hemen arkasında duran dolaba yönelip, pembe lastik bir toka çıkararak saçlarını topladı. En azından şimdi eskisine göre daha düzgün görünüyordu. Tekrar işinin başına dönmek üzere banyodan çıktı ama mutfağa yöneldi. Buzdolabının kapağını açıp dolaptan iki bira şişesi çıkardı ve dolabın üzerinde duran mıknatıslı açacağı aldı ve şişelerin kapaklarını açarak salona, koltuğuna döndü. Koltuğun rahatlığı onu bir anda kavradı ve birasından bir yudum aldı. Soğuk bira boğazını biraz yakarak biraz da serinleterek akıp gitti. Bir an gözlerini kapatıp odanın sessizliğini dinlerken bir öksürük her şeyi silip götürüverdi;
“Ehem… Biliyorsun ki içmiyorum, her defasından bana da bir tane açmaktan vazgeçmelisin”
Ellie güldü, içeri uzun boylu, oldukça zayıf, sarışın bir kadın girmişti.
“Biliyor musun Beth her defasında belki başlarsın diye açıyorum, biraz da yalnız hissetmemek için”
Beth alaycı bir tavırla dudaklarını büzdü;
“Üzgünüm tatlım ama bu olmayacak” Sonra bir an gözü televizyona ilişti ve konuşmasına devam etti;
“Tanrım bu hafta kaçıncı! Yeter artık şu kızın yüzünü görmekten çok sıkıldım Ellie”
Ellie yine güldü, o da çok sıkılmıştı ama izlemek zorundaydı;
“Raporun sadece son kısmı kaldı ve ben hiçbir şey atlamadığımdan emin olmak istiyorum”
Beth omuz silkti “İzleye izleye çıldırmada… Sonra yanıma Rus Ajanlarından bahsederek gelme lütfen”
İkisi de gülüştüler. Beth iyi geceler dileyip odadan çıktı ve Ellie, Sarah Carmody’nin kayıtlarına geri döndü.
“Lütfen, lütfen!! Bu yüzden savaş bile çıkabilir, bırakın beni!”
Kız bir anda yerinden sıçradı. İki tane görevli kızı kollarından yakaladılar. Kız çaresizdi ama o solgun, zayıf görüntüsünden beklenmeyecek kadar kuvvetliydi. Tam havaya tekmeler savurmaya başlamıştı ki yaşlı; beyaz, kısa dalgalı saçlı bir hemşire kameranın görüş alanına girdi ve kıza bir iğne yaptı. Sarah önce sarsıldı, ilaca direndi ama sonra kendini ilacın uyuşturucu ve gevşetici etkisine bıraktı. Yavaşça onu tutan görevlilerin kollarına yığıldı. Bu sırada Ellie yarı açık gözlerle onları izliyordu. Tam gözleri kapanırken yaşlı hemşire kameraya doğru yaklaşıp onu kapattı. Ekran birden karıncalanıverdi. Ellie de bunu bekliyormuşçasına gözlerini kapattı ve kendini tatlı uykuya bıraktı.
Saat sabahın dokuzunu gösterirken Ellie onu uyandırmaya çabalayan telefonuna daha fazla karşı koyamadı. Kör gözlerle masanın üstündeki telefonu almaya çalışırken sırtına saplanan ağrı onu bir anda hayatan döndürdü ve bütün gece sıkışık bir koltukta, hareketsiz yattığı gerçeğini ona söyledi. Ellie eline aldığı telefonunu artık az çok gören gözlerle süzdükten sonra açtı;
“Alo?”
“Lütfen bana şimdi uyandım deme Ellie?”
“Aman Tanrım Matt! Saat kaç?”
Telefondaki ses huzursuz biraz da sabırsız bir şekilde konuşuyordu;
“Sana “Aman Tanrım!” Ellie! Yarım saat önce burada olmalıydın. Doktor Derek raporunun son halini görmek istiyordu”
Ellie eliyle alnına sert bir şekilde vurdu, tamamen unutmuştu;
“Neden bu kadar erken? Kahretsin oyala onu geliyorum!”
Matt’in cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı ve koşarak odasına yöneldi, bir yandan da Beth’e sesleniyordu;
“Beth! Beth neredesin!”
Işık hızıyla pantolonunu giydi.
“Madem erken çıkacaktın neden uyandırmadın beni kahretsin!”
Aynı hızla üzerine gök mavisi bir bluz geçirip raporları ve telefonunu alarak evi terk etti. Arabasına binip ilerlerken bir yandan da dosyaarı düzeltmeye çalışıyordu. Ne olduğunu anlayamadan araba bir anda şiddetle sarsıldı, kafasını hızla direksiyona vuran Elli acı ve korkuyla karışık bir çığlık attı. Kafasında küçük bir yara açıldı ve yoğun sıcak kan yavaşça yüzüne kamaya başladı. Kafasını yavaşça geri iterken ona doğru koşan birini gördü. Etrafta karanlık küçük noktalar belirdi, yabancı ona koşmaya devam ederken noktalar büyüdü ve bir andan etraf karardı.
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Tuzak | Bölüm 2 | Tesadüf
« Yanıtla #1 : 04 Mayıs 2009, 18:37:20 »
Bölüm 2
Tesadüf

“Bir şey olmadı değil mi? İyi yani?”
“Sakin olun beyefendi, küçük bir yaraydı. Gayet iyi”
“Neden hala uyanmadı peki?”
Ellie duyduğu seslere bir anlam vermeye çalışırken yavaşça göz kapaklarını araladı. Keskin, bembeyaz bir ışık huzmesi bir anda gözlerine vurdu ve acıyla gözlerini kapattı. Bu olay alışılabilecek bir şey değildi kesinlikle! Daha sonra gözleri kapalı bir halde nerede olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Burnu ilaçla karışık temizlik malzemesi kokusuyla yandı “Hastane” diye fısıldadı.
“Bir şey söyledi duydum!”
Ellie tekrar gözlerini açtı, bu sefer beyaz ışığı engelleyen biri vardı karşısında, hafifçe ona doğru eğilmişti. Ellie tam olarak görmeye başladığında kahverengi gözlü, simsiyah saçlı genç bir adamla karşılaştı. Bir şey söylemeden bir süre adama baktı, daha sonra genç adamın yardımıyla doğruldu. Yabancı endişeli gözlerle kızı süzüyordu;
“İyi misiniz?”
Ellie başını aşağı yukarı salladı ve o an başına korkunç bir ağrı saplandı, elini hızla alnına götürdüğünde alnının sol kısmının bantlı olduğunu fark etti. Telaşlı gözlerle genç adama döndü, adam onu rahatlatmak için hızlı hızlı anlatmaya başladı;
“Kırmızı ışık yanmıştı sizin için ve şey… Sanırım siz görmediniz ve geçtiniz ben de o esnada yan taraftan geliyordum. Bir anda karşıma çıkınca… Duramadım ben”
Ellie ne diyeceğini bilemedi, kahrolası dosyalar! Beth onu uyandırmış olsaydı…
“Ailenizi arayacaktım ama numaraları telefonunuzda yoktu”
“Bir ailem yok da ondan”
Genç adam bir anda sustu, hafife dudaklarını ısırdı;
“Ben… Bilmiyordum”
Ellie belli belirsiz ellini salladı;
“Sorun değil. Buradan çıkabilir miyim?”
O esnada hemşire odaya girdi;
“Evet çıkabilirsiniz Bayan orman, önemli bir şeyiniz yoktu zaten. Çıkışınızı hazırlıyorum”
Ellie gülümseyerek hemşireye teşekkür etti. Genç adamın yardımıyla yerinden kalktı. Adamın hoş bir parfümü vardı, üstü başı çok düzgündü ve oldukça yakışıklıydı. Çok telaşlı görünüyordu, Ellie hafifçe onu döndü ve konuştu;
“Adım ne demiştiniz?”
“Ah kendimi tanıtmadım telaştın. Adım Dave Fletcher. Ben..”
“Yeşil Bahçe Kimsesi Çocuk Bakım Evinin sahibisiniz”
Dave şaşkın gözlerle kıza bakıyordu;
“Siz… Nasıl?”
Ellie güldü ve başına yine hafif bir ağrı saplandı.
“Bizim psikiyatri kliğinimizle çalışıyorsunuz, adınızı duymuştum”
Dave’in yüzünde şimdi bir öncekine oranla daha büyük bir şaşkınlık vardı;
“Aman Tanrım sen Mike’ın çalışanlarından mısın?”
Ellie’nin gözleri birden dehşetle açıldı
“Saat kaç?”
“10. Neden?”
“Sanırım artık Doktor Derek için çalışmıyorum”
O sırada Ellie’nin telefonu çalmaya başladı. Telaşla çantasından çıkardığı telefonunda “Matt” yazısını görünce daha da mutsuz oldu. Korkarak telefonunu açtı;
“Matt?”
“Kahretsin Ellie ne cehennemdesin?”
“Matt sakin ol hastanedeyim, gelince anlatırım biraz daha oyala onu n’olur”
“Çabuk ol Ellie!”
Ellie telefonu kapatıp çantasına attı ve umutsuz gözlerle Dave’e baktı;
“Kesinlikel kovulacağım”
Dave gülümsedi, bu Ellie’yi bir anda sinirlendirdi çünkü ortada komik bir şey yoktu. Tam bu saçma gülüşün nedenini soracaktı ki Dave konuşmaya başladı;
“Mike eski bir aile dostumuzdur. Bekle ben arayıp ona bugün gelemeyeceğini çünkü benimle görüşmen gerektiğini söyleyeyim”
Dave giderken hemşirede Ellie’ye imzalaması gereken belgeleri getirdi. Ellie belgeleri imzalarken kadın Dave’e bakarak iç geçirdi;
“Ne kadar şanslısınız, genç adam sizi çok seviyor olmalı. Oldukça telaşlandı doğrusu”
Ellie inanamaz gözlerle hemşireye baktı;
“O benim değil sadece…” cümlenin sonunu getiremedi çünkü Dave onun hiçbir şeyi değildi. Hemşire gülümsedi;
“Buna üzüldüğümü söyleyemem tatlım” dedi ve belgeleri alarak uzaklaştı. Ellie hala inanamaz gözlerle kadını izlerken Dave gülümseyerek yanına geldi;
“Ne oldu?”
Ellie kafasını salladı
“Gereksiz bir şey boşver”
“Pekala o halde ben Mike’la konuştum anlayışla karşıladı. Şimdi bir kahve içmeye ne dersin?”
Ellie gülümsedi;
“Sanırım hayır demem”
Hastaneden çıkıp Dave’in arabasına bindiler. Arabanın önü biraz ezilmişti ama çok hasar yok gibiydi
“Benim arabama ne oldu?” diye sordu Ellie
“İçinden eşyalarını alıp onu çektirttim ve tamire yollattım”
Ellie gülümsedi gerçekten nazik ve düşünceli biriyle karşılaşmıştı. Arabaya binip yola çıktılar. Ellie ilk kez o an başındaki yaraya bakmak için bir fırsat bulmuştu. Yüzünde herhangi bir şey yoktu, sadece alnının sol tarafı kanadığı için olsa gerek yaraya pansuman yapmışlardı.
“Ne talihsizlik” dedi yavaşça. Dave bu fikre katılmıyordu;
“Daha kötüsü de olabilirdi. Hem emniyet kemeri de takmamıştın. Kendini şanslı saymalısın. Neydi o acelen? Ya da neyse şimdi kendini yorma, kahve içerken konuşuruz nasılsa”
Arabada bir süre gittiler, en sonunda küçük bir dükkanın önünde park etiler. Dave arabasan çıkarak Ellie’nin kapısını açtı ve arabadan çıkmasına yardım etti. Ellie küçük dükkanı şöyle bir inceledi. İçeriye loş bir ışık hakim görünüyordu ve oldukça sessiz bir yere benziyordu.
“Dinlenmek için birebir bir yer”
Ellie adama gülümsedi ve içeri girdiler. İçerisi tıpkı Ellie’nin düşündüğü giydi. Loş, küçük ama güzel. Daha içeri girerken bile insan dinlendiğini hissediyordu. İçeri girdiklerinde yanlarına çalışanlardan biri geldi;
“Hoşgeldiniz Bay Fletcher. Lütfen şöyle buyurun”
Yerlerine geçerlerken Ellie güldü;
“Çok sık mı geliyorsun buraya?”
“Her sabah kahvemi buradan alıyorum desem?”
Gülüştüler, içeride rahatsız etmeyen yavaş bir müzik vardı. Kahveleri söylediler ve Ellie sabahtan beri bir şey yemediği için atıştırmalık bir şeyler istedi. Bir süre sohbet ettiler. Dave ona projelerinden bahsetti sonra Ellie’yle ilgili konuştular. Ellie adamla konuştukça kendini daha iyi ve ona daha yakın hissediyordu. Bir süre sonra içeride The Beatles’ın “Because” şarkısı çalmaya başladı. Ellie gülümsedi;
“Bu şarkı severim”
Dave ‘de kıza gülümsedi. Ellie yavaş yavaş çarpıldığını hissediyordu. Gülümsemesi çok güzeldi, gözleriyse ışıl ışıl parlıyordu. Bir süre birbirlerine baktılar, sonra Dave konuşmaya başladı;
“Ellie sana söylemem gereken bir şey var”
Ellie yavaşça kaşlarını çattı, bu şekilde başlayan cümlelerden hoşlanmazdı;
“Ben sana yalan söyledim”
Nasıl yani? Diye düşündü içinden
“Ben bir süredir seni takip ediyordum, tanışmak için fırsat kolluyordum aslında”
#Love is all, love is new#
“Yanlış anlama kaza tamamen tesadüf ama ben senden gerçekten çok hoşlanıyorum”
#Love is all, love is you#
“Ve eğer kabul edersen daha sonra takrar.. yani görüşmek istersen…”
Ellie diyecek bir şey bulamadı, şarkı yavaş yavaş bitiyordu, o adamdan çok hoşlanmıştı…
“Sanırım bir kaşam yemeğinin bir sakıncası olmaz”
Dave glümsedi ve bir süre daha orada kaldılar. Neden sonra Ellie Dave’in elindeki kesiği fark etti;
“Ah! Lütfen bana bunun bugünle hiçbir alakası olmadığını söyle!”
“Bunun bugünle hiçbir alakası yok”
Ellie inanmamıştı, tek kaşını kaldırıp Dave’e baktı. Adam istemsizce güldü;
“Gerçekten. Birkaç gün oluyor. Görünmez kaza diyelim”
Dave’in kendinden emin yumuşak sesi Ellie’yi ikna etmişti. İkinci kahvelerini de bitirince oradan kalktılar, ardından Dave Ellie’yi eve ıraktı ve bir sonraki akşam için sözleştiler. Ellie yüzünde kocaman, anlamsız bir gülümsemeyle eve girdi. Kapıyı yavaşça kapattı ve salona doğru yürüdü, televizyon bıraktığı gibi duruyordu ama önemsemedi. O sırada kapı tekrar açıldı;
“Beth?”
“Ben geldim”
Ellie yüzündeki gülümsemeyi biran olsun bozmadan Beth’i karşılamaya gitti, Beth arkadaşının neden bu kadar mutlu olduğuna anlam veremez bakışlarla onu süzdü;
“Pekala şimdi korkmaya başlıyorum?”
Ellie bir anda her şeyi anlatmaya başladı. Dave’in ona nasıl çarptığını ve onun Dave’e nasıl çarpıldığını…
“Vay canına! Güzel hikayeymiş gerçekten de. Böyle şeyler filmlerde olur sanırdım. Demek yarın için sözleştiniz?”
“Evet!!” dedi Ellie, çok heyecanlıydı
“Tanrım çocuk gibisin El, nasıl da heyecanlanmışsın!”
İkisi de güldü;
“Evet haklısın sanırım. Neyse biraz havam değişsin madem” kumandaya uzandı ve haber kanallarından birini açtı;
“Bakalım dünyada neler oluyor?”
Beth gülümsedi;
“Dünyanın senin etrafından dönmediğini hatırlaman güzel”
Televizyonda koyu kumral saçlı kadın muhabir televizyon başındakileri uyarıyordu;
“Şşşşt, şunu dinlemek istiyorum”
“Şimdiki haberimiz için lütfen küçük çocukları ekrandan uzaklaştırın…”
Ellie’yle Beth kuşkuyla birbirine baktı
“Geçen haftalarda kaybolan beş çocuğun cesetleri dün şehir dışında terk edilmiş bir lunaparkta yanlarında bir kasetle bulundu”
Spikerin elleri titremeye başlamıştı
“Kasetin hepsini yayınlayamıyorum çok kısa bir kısmını yayınlayacağız, katil bu dehşet dolu kaseti çocukları öldürürken kesmiş”
Bir anda sustu, kaseti izlediği her halinden belliydi, yüzü giderek beyazlaştı, daha fazla devam edemedi;
“İzliyoruz” dedi ve görüntüler ekrana geldi. Topu topu on saniye falan gösterdiler ama bu her şeyi açıklıyordu. Palyaço kılığına girmiş bir adam kameraya doğru yürüyordu, üstü başı kan olmuştu ve korkunç bir şekilde gülümsüyordu. Hemen arkasında küçük bir çocuğun kanlı bacağı görünüyordu. Ellie adamın gülümsemesiyle tüm vücudunun buz tuttuğunu hissetti. Palyaço ellerini yavaşça kameraya uzattı. Ellie o anda bir eliyle diğerini tuttu, kalbi deli gibi atıyordu, yerinden çıkmasın diye ellerini göğsüne bastırdı ve kısık sesle konuştu;
“Aman Tanrım”
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Tuzak | Bölüm 3 | "O"
« Yanıtla #2 : 05 Mayıs 2009, 22:59:15 »
Bölüm 3
“O”

Ellie şokla bir anda ayağa kalktı. Yaprak gibi titriyordu, yüzü bembeyaz olmuştu. Haber bitmiş spikere geri dönmüşlerdi ama Ellie hızla kumandayı alıp televizyonu kapattı. Beth şaşkınlıkla onu izliyordu;
“El ne oldu?”
Ellie zorlukla yutkundu, eliyle kapalı televizyonu gösteriyordu;
“Eli…” dedi “Elinde kesik vardı…”
Beth anlayamıyordu;
“Yani?”
“Yani aynı kahrolası yarayı bugün Dave’in elinde gördüm!” Ellie şimdi ağlamaya başlamıştı. “Aynı el aynı yara!”
Beth bir süreliğine kalktığı koltuğa geri çöktü.
“Emin misin yara olduğundan?”
Ellie bir şey demedi, görüntü çok çabuk geçmişti ama görmüştü.
“Hemen karar vermeyelim ne dersin El? Yarın akşam Dave’le yemeğe çık, ben de orada olur sizi uzaktan izlerim. Daha sonra küçük bir araştırma yaparız bir şeyler bulursak polise gideriz ne dersin?”
Ellie çok korkuyordu ama gördüklerinden de kuşku duymaya başlamıştı. Şu an için aklına daha iyi bir fikir gelmiyordu, mecburen onaylamak zorunda kaldı. O gece hemen hemen hiç uyumadı, sabahsa kahveyle zar zor ayakta duruyordu. Televizyonda gördüğü o küçük çocuğun bacağı aklından çıkmıyordu. Dalgın bir halde işe gitti, raporlarını teslim etti ve odasına çekildi. Bir süre sonra kapısı hafifçe çalıntı;
“Girin”
Matt kapıyı açarak içeri geldi, elinde bir kitap tutuyordu.
“Geçen hafta aldığım kitabını getirdim. Tanrım bu adam insanın tüylerini diken diken yapıyor”
Kitabı Ellie’nin önüne koydu. Stephen King’in “O” kitabıydı.
“Nasıl okuyabildin anlamıyorum. Ellie iyi misin?”
Ellie kitabı görünce bembeyaz olmuştu. Kitabı hızla çekmecesine koydu.
“Sana bir şeyler getireyim mi? Su falan?”
“Sağol Matt sadece yalnız kalmak istiyorum”
Matt endişeli gözlerle kızı süzüp yavaş yavaş dışarı çıktı. Ellie bunalmıştı, oda üstüne üstüne geliyor onu sıkıştırıyordu. Sanki hiç hava yokmuş giydi. Ayağa kalkıp odayı turlamaya başladı. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Bu gerilime daha fazla dayanamayarak çantasını alıp çıktı. Eve gidip biraz dinlenebilirdi belki…
Eve geldiğinde doğal olarak Beth evde değildi. Ne yapacağını bilemeden bir süre etrafa bakındı. Sanki burası kendi evi değildi… içeri girip çantasını bıraktığında üzerine düşen yorgunluk bir anda daha belirgin bir hal aldı. Ağır adımlarla odasına gidip yatağa uzandı. Gözlerini kapatıp bir an dünyadan uzaklaşmak, her şeyi geride bırakmak istedi. Yumuşak bir bulutun üzerinde göğe yükselmek güzel olabilirdi, ya da en azından evde bir iki gün dinlenebilse… Ama onun bunların yerine yapacağı çok daha önemli bir işi vardı. Muhtemelen ilk fırsata onu öldürecek olan bir çocuk katiliyle buluşmalıydı. Bir an dün akşam gördüğü palyaço geldi gözlerinin önüne. Açlıkla açılmış gözleri, ağzında kocaman gülümsemesiyle insanı iliklerine kadar korkutuyordu. Sonra bir anda her şey karardı ve tatlı bir uyku Ellie’yi palyaçonun kollarından alarak uzaklaştırdı. Ellie zaman kavramını tamamen yitirmişken zihninin gerisinden gelen bir sesle irkildi. Karanlığın içinde onu bulan palyaço ona doğru koşmaya başlamıştı;
“Uyanma vakti geldi Ellie!” sonra korkutucu bir kahkaha attı. Ellie yerinden sıçrayarak uyandığında Beth yanı başında duruyordu;
“Geç kalacaksın!”
Ellie isteksizce yataktan kalktı ve dolaba doğru yöneldi, kendine bir elbise seçmeliydi.
“Biliyor musun şu beyaz olan bugün için çok uygun”
“Neden? Kanı daha güzel ortaya çıkarması için mi?”
Beth gözlerini devirdi;
“Hayır şapşal. Birincisi o katil mi daha bilmiyoruz ikincisi bugün olabildiğince güzel olmalısın çünkü iki durumda da onu baştan çıkartman gerek”
Kolaymış gibi… diye geçirdi Elli içinden. Yine büyük bir isteksizlikle elbiseyi aldı ve giydi. Askılı beyaz bir elbiseydi. Bele kadar dar gelirken belden sonra bollaşıyordu. Etek kısmına hafif pilelerle hava katılmıştı ve Ellie’ye gerçekten de çok yakışıyordu. Ellie çabucak saçını ve makyajını da yaptıktan sonrada aynada kendisini inceledi. Işıl ışıldı ve bu onu üzüyordu. Dave’le bir şansları olabilirdi, son olarak kolyesini de taktığında kapı çaldı.
“Ellie kapıya sen bak beni görmesin, ben arkanızdan geleceğim” dedi Beth fısıltıyla. Ellie başıyla onayladı ve kapıya yöneldi. Derin bir nefes aldı, yüzüne çekici olduğunu umduğu bir gülümseme yerleştirdi ve kapıyı açtı. Dave kapının önünde onu bekliyordu ve Ellie’yi görür görmez nutku tutulmuştu. Elliede Dave için tam olarak böyle düşünüyordu. Böylesine tatlı bir insanın katil olduğuna inanmak zordu. Bir süre sessiz kaldılar, daha sonra Dave gülerek bu sessizliği bozdu;
“Bu kadar güzel bir hanımla akşam yemeğine çıkarken daha özenli olmalıydım sanırım”
Ellie güldü ve Dave’in koluna girdi;
“Sen de fena sayılmazsın” Kapıyı arkasından çekti ve arabaya gittiler.
Ellie yol boyunca gergindi, aklından bin türlü kötü şey geçiyordu ve bu ona hiç yardımcı olmuyordu. Yolculuk oldukça sessiz geçti, en sonunda şehrin büyük restoranlarından birine geldiler. Yol boyunca suskun geçen zaman yemekte bir anda bozuluverdi. Dave çok konuşkan ve eğlenceli biriydi, Ellie neredeyse gördüklerini unutacaktı. Böylesi bir insan kesinlikle katil olamazdı. Daha sonra Dave’in çift kişilikli olabileceği aklına geldi. Evet yanındaki kesinlikle Pennywise-Dave değildi ama olduğu zamanlar olabilirdi. Ellie şimdi Dave’e daha ilgili ve daha meraklıydı. Onu daha yakından tanımak istiyordu;
“Peki kimleri okursun, ya da hangi tür okursun?”
Dave gözlerini havaya dikti ve bir süre düşündü;
“Hımmm…”
Öyle tatlı görünüyordu ki…
“Korku severin genelde ya da beni heyecanlandıracak şeyler. Stephen King okurum genelde”
Ellie kanının donduğunu hissetti, yüzü bir anda bembeyaz olmuştu yine. Dave endişeyle konuştu;
“İyi misin?”
İyi değildi, hem de hiç iyi değildi ama kendini gülümsemek için zorladı;
“Ah, iyiyim… Sadece, ah! Tesadüf, ben de Stephen King kitaplarını çok severim”
Dave gece boyunca çok nazik ve ilgiliydi. Bir kez ile palyaço katilin o olduğunu düşündürecek bir şey yapmadı. En son onu eve bıraktığında ise kıza sevgi dolu gözlerle bakıyordu;
“İlk buluşma için oldukça iyiydi ne dersin?”
Ellie gülümsedi
“Oldukça iyiydi”
Genç adam kıza doğru bir adım yaklaştı ve kızı kendine doğru hafifçe çekti. Yavaşçe eğildi ve kızın dudağının kenarına bir öpücük kondurdu;
“İyi geceler”
Ellie bir anda tüm düşüncelerini unuttu. Yanılıyor olabilirdi belki de o videoda bir yara izi yoktu. Dave bir anda katil palyaçodan beyaz atlı prense terfi etmişti. Ellie uzun zamandır böyle hissetmiyordu. Ay tüm ışığını onların üzerine yollarken Ellie yanıldığına kendi kendini ikna etmişti bile…
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak
« Yanıtla #3 : 06 Mayıs 2009, 20:21:14 »
Bölüm 4
Tuzak

Yemeğin ardından bir hafta geçmişti ve Ellie Dave’le ilgili kuşkulu herhangi bir şeye rastlamamıştı, hatta her şey mükemmele yakındı. Ellie onu yakında Beth’le tanıştırmayı bile düşünüyordu. Aslında bir iki kez denemişti ama hep bir aksilik olmuştu. Naıl bu kadar aptal olabilmişti? Dave’i katil sanmak? Çılgınlıktı. Onun yüreğinde iyilikten başka bir şey olamazdı. O sabahta yine bu şekilde düşünerek uyanan Ellie Dave’e sürpriz yapmak için Çocuk Bakım Evi’ne gitti.
Kocaman bir bahçesi olan büyük bir binaydı burası. Dave’in odası en üst kattaydı. Ellie içeri girdiğinde etraf oldukça sessizdi. Çocukların ders saatiydi anlaşılan. Yavaş yavaş yukarı çıkarken bir ses duydu;
“Pssst!”
Arkasını döndüğünde yaşlı bir kadın merdivenlerin sonunda onu çağırıyordu. Ellie kadını şöyle bir süzdü, ona inanılmaz bir şekilde tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordu. Büyük bir ihtimalle burada çalışıyordu çünkü çalışanların kıyafetlerinden giyinmişti.
“Evet?”
“Sen!” dedi kadın, Ellie onu hatırlamak için özel bir çaba sarf ediyordu şimdi;
“Elizabeth Borman değil mi? Bay Flecther’ın sevgilisi?”
Ellie kuşkuyla başını salladı, kadın onu korkutuyordu;
“Güzel, fazla zamanımız yok. Beni dikkatle dinlemedi istiyorum” kadın sıkıca Ellie’nin kolunu tuttu
“Bay Flecther… Nasıl söylesem… Burada çocuklar kayboluyor… Bunları örtmek için de sahte belgeler hazırlanıyor. Yerinde olsam o adama güvenmezdim kızım”
Ellie’nin gözleri dehşetle açılmıştı. Arkasından ayak sesleri duydu ve kafasını arkaya çevirdi, kimse yoktu ama sesler yaklaşıyordu. Tekrar önüne döndüğünde ise yaşlı kadın gitmişti;
“Ellie?”
Dave Ellie’nin yanına gelmiş şaşkın gözlerle kıza bakıyordu;
“Ne yapıyorsun burada?”
Ellie ne söyleyeceğini bilemedi, boş gözlerle Dave’e bakıyordu. Aklındaki her şey uçup gitmişti. Bir anda Dave’i palyaço olarak hayal etti ve sarsılarak kendine geldi;
“Ben… Sürpriz yapmak istemiştim sana”
Dave içten ama bir yandan da endişeli bir tavırla gülümsedi;
“Gel, odama çıkalım. Hem yorulmuş gibisin…”
Adam elini kızın omzuna attığında Ellie iliklerine kadar ürperdiğini hissetti. Yavaş yavaş odaya çıkarlarken panik Ellie’nin bedenini sinsice ele geçirmeye başlamıştı. Odaya çıktıklarında ise Ellie kafasında kurguladığı delice planı uygulamaya kadar vermişti.
“Bak bakalım burayı sevecek misin?”
Dave önden içeri girdi, kıza odayı gösteriyordu. İçerisi büyüktü ama klasik bir ofisti. Ellie kapıdan girer girmez işine yarayacak bir şeyler aramaya koyulmuştu ki kapının hemen yanında duvarda asılı olan imzalı bir beysbol sopasını fark etti. Sopayı yavaşça yerinden aldı ve Dave daha ne olduğunu anlayamadan kafasının arkasına inen beysbol sopasıyla sarsılıp yere yıkıldı. Ellie adamı kollarından sürükleyerek koltuğuna oturttu ve onu bağlayabileceği bir şeyler aramaya koyuldu. Teker teker tüm çekmeceleri hızla taradı, odanın altını üstüne getirdi, pes etmek üzereydi ki dolaplardan birinde koli bandı buldu. Hızla önce adamın bileklerini birbirine bağladı, sonra da onu koltuğa yapıştırdı. Dave’le işi tamamen bittiğinde adam yavaş yavaş gözlerini açtı, canı çok yanıyordu;
“El...” kafasını hafifçe sağa sola oynattı “Ne…”
Ellie titremeye başlamıştı;
“Her şeyi biliyorum seni kahrolası! O palyaço katil sensin!”
Dave boş gözlerle kıza bakıyordu, neden bahsettiğini anlamamış gibiydi;
“Ellie anlayamıyorum…”
“Yaşlı kadın her şeyi anlattı! Kahretsin! Kaçını öldürdün? Kaçını kaçırdı!”
Dave sinirlenmeye başlamıştı;
“Lanet olsun El! Çöz beni ne dediğini anlamıyorum hangi yaşlı kadın?!”
Ellie bir anda yere çöküp ağlamaya ve sallanmaya başlamıştı, Dave kendini çözmeye çalışıyor ama bir türlü beceremiyordu daha sonra aklına masasının altında bulunan acil yardım çağrısı geldi. Bina ilk yapıldığında düşünülmüştü bu detay, aslında çok gerekli değildi ama… Dave Ellie fark etmeden düğmeye bastı, düğme en alt kattaki görevlilere bir uyarı sinyali veriyordu. Ellie şimdi sayıklamaya başlamıştı;
“Biliyordum… Yara… Yara vardı... Gördüm… Yara…”
Kapı bir anda açıldı ve içeri silahlı iki görevli girdi. Hızla Ellie’yi yerden kaldırdılar. Ellie’nin zayıf bedeni tüm cinayet planlarını kafasında kurgularken silahları da görmesiyle dayanamayacağına karar verdi. Gözleri yavaşça devrildi ve görevlilerin kollarında bayıldı. Adamlardan biri Ellie’yi tutarken diğeri de Dave’i çözmeye başlamıştı;
“Arabaya taşıyın, gerisini ben hallederim”
Adamlar denileni yaptılar ve Dave arabayı son sürat sürmeye başladı.


Ellie ne kadar baygın kaldığını ya da nerede olduğunu bilmiyordu. Gözlerini araladığında beyaz ışık gözlerine hücum ederken yine onları yaktı.
“Hastane” diye fısıldadı ve bir anda tanıdık bir ses duydu;
“Ellie, iyi misin?”
Ellie bu sefer gözlerini açtığında karşısında tanıdık, güvenebileceği bir yüz gördü;
“Matt?” sesi öyle yorgun ve halsizdi ki…
Ellie etrafı inceleyecek kadar kendine geldiğinde terapi odalarından birinde buldu kendini. Matt’in arkasında iki tane görevli vardı ve onların arkasında da Doktor Derek duruyordu. Odanın köşesinde bir kamera kırmızı ışığıyla Ellie’ye kayıtta olduklarını haber veriyordu;
“Matt, Doktor Derek neler oluyor? Polisi aramalıyız ne yapıyorum burada?”
“Sakin ol El” Matt kızın elini tuttu yavaşça;
“Şimdi bana neler olduğunu bir de sen anlatır mısın?”
Ellie bir an durdu nereden başlayacağını bilemedi. Onu buraya Dave getirmiş olmalıydı ve onlarla da konuşmuştu muhtemelen… Ama Matt ona inanırdı.
“Matt hani şu birkaç haftadır yayınlanan katil haberi var ya hani bir adam palyaço kılığında? Çocukları öldürüp şehrin dışındaki lunaparkta bunu kayda almıştı. İşte o katil Dave Flecther Matt bana inanmalısın! İkisinde de aynı yaranın olduğunu fark ettim. Önce yanlış gördüm sandım ama bugün orada çalışan yaşlı bir bayan bana çocukların kaybolduğunu söyledi ve…”
Bir an sustu Matt ona acıyan gözlerle bakıyordu;
“Matt onu yakalamalıyız inanın bana lütfen!!”
Matt endişeli gözlerle Doktor Derek’e baktı adam buyur dercesine elini uzattı ve Matt tekrar kıza döndü;
“Ellie bahsettiğin gibi palyaço katil diye bir şey yok… Öyle bir haber hiç olmadı ve Bay Flecther’ın bakım evindeki çalışanların en yaşlısı 36 yaşında”
Ellie bir an donup kaldı, boş gözlerle Matt’e bakıyordu. Sonra bir anda sinirlendiğini hissetti;
“Hayır, hayır, hayır! Beth de gördü haberi onu çağırın inanacaksınız bana!”
Matt şimdi iyiden iyiye telaşlanmış görünüyordu;
“Beth kim El?”
Ellie yavaş yavaş kontrolünü kaybettiğini hissetti;
“Beth benim ev arkadaşım Matt!” neredeyse çıldıracaktı “Telefonumu getirin arayayım”
Matt arkasında duran görevlilerden birine işaret etti ve içeriden Ellie’nin telefonunu getirdiler. Ellie hızla numarayı aradı ama orada yoktu.
“Burada olmalı… Silmişler bana inanın lütfen!”
Matt Ellie kontrolü tamamen kaybetmeden önce tekrar onun elini tuttu;
“El tamam sakin ol, şimdi şu yaşlı kadından bahset biraz bana”
Ellie tüm detayları hatırlayabilmek için kaşlarını çattı;
“Kısa dalgalı beyaz saçları vardı. 65-70 yaşlarındaydı çok uzun boylu değildi, mavi gözlüydü. Aslında oldukça tanıdıktı”
Matt’in gözleri dolmuştu, tekrar görevliyi çağırdı yanına ve bir şeyler fısıldadı. Adam hızla odadan çıktı ve çok kısa bir sürede geri döndü. Elindeki dosyayı Matt’e uzattı. Matt dosyanın içinden bir fotoğraf çıkartıp Ellie’ye uzattı;
“O kadın bu muydu El?”
Ellie bir anda fotoğrafa odaklandı, bu o kadındı.
“Evet! Evet bu o!”
Matt bir anda duraksadı, kelimeleri özenle seçmeye çalışıyordu;
“Ellie bu kadar Sarah Carmody’nin terapilerinde, en azından bir süreliğine, görevli olan hemşire ve bir yıl önce kalp krizi nedeniyle öldü. Ayrıca sen aileni kaybettiğinden beri tek başına yaşıyorsun”
Ellie bir anda beyninden vurulmuşa döndü. Kadın bu yüzden tanıdık gelmişti. Peki ya Beth? Onunla ne zaman tanışmıştı? Hatırlamıyordu. Hangi okuldan mezundu, ne iş yapıyordu? Bilmiyordu. Beth hep oradaydı sanki… Ellie ellerini kafasına doğru götürdü, aklına King’in “O” kitabı gelmişti, palyaço katil – Pennywise*… Hastalık tüm vücudunu sarıp beyninde ona bir tuzak kurmuştu ve Ellie de bu tuzağa kendi isteğiyle düşmüştü.
“Sarah…” diye fısıldadı. Bir anda kontrolünü kaybedip çığlıklar atmaya başladı. Ayağa kalmıştı, görevlilerden biri hızla onu tuttu, o ise havaya tekmeler savuruyordu. Diğer  görevli hızla onu uyutacak ve sakinleştirecek olan bir ilaç çıkardı ve iğneyi yaptı. Doktor Derek geriden tüm bunları izlerken yavaşça yerinden kıpırdadı ve kameraya yöneldi. Ellie solgun yüzü, birbirine karışmış saçları ve yarı açık gözleriyle koltuğa yığılırken Matt’in gözünden bir damla yaş süzüldü ve Doktor kamerayı kapattı.

*Pennywise Stephen King'in ünlü "O" kitabındaki yaratığın kılığına büründüğü palyaço...
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Lunacy

  • ***
  • 435
  • Rom: 8
  • ₪₪
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak
« Yanıtla #4 : 06 Mayıs 2009, 22:02:47 »
ilk üç bölümü sabah okumuştum devamı gelmeden yorum yapmıyım dedim. çok güzel olmuş bence, sürükleyiciydi, sıkmıyo okurken. ama sonunu tahmin edebilmiştim yani, başında çok belli olmuş sarah ın videolarıyla ilgili bölümden falan. yine de çok güzel olmuş, kopukluk falan da yok hani :D eline sağlık =)
₪ Hail to the Thief ₪

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak
« Yanıtla #5 : 06 Mayıs 2009, 22:05:33 »
=) Teşekkür ederim yorumun için. Dikkatli bir okuyucusun demekki =) Şaşırtabilmek isterdim ama başka bir hikayeye artık =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Chiyo

  • **
  • 154
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak
« Yanıtla #6 : 15 Haziran 2009, 17:22:47 »
Bunu daha önce de okumuştum ve yine yazıyorum ellerine sağlık. Bir Stephen King romanı okuyormuşum gibi hissettim bir an.  :mlk

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Tuzak | Bölüm 4 | Tuzak
« Yanıtla #7 : 21 Haziran 2009, 19:20:19 »
Teşekkür ederim. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."