Kayıt Ol

Umutlar Sirki

Çevrimdışı Akrin

  • **
  • 59
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Umutlar Sirki
« : 27 Şubat 2011, 23:43:05 »
UMUTLAR SİRKİ

BİR SİRK DÜŞÜNÜN…
TÜM HÂYALLERİNİZİN GERÇEKLEŞECEĞİ
İMKÂNSIZLIKLARIN KALKACAĞI

BİR ADAM DÜŞÜNÜN…
HER ŞEYE YENİDEN BAŞLAMAK İSTEYEN
SORUNLARINDAN VE SIKINTILARINDAN KAÇMAK İSTEYEN
PEKİ YA KAÇABİLECEK Mİ?

Maxi kırk yaşında mutsuz bir palyaçoydu. Bir gün gazetede bir ilan okudu ve bütün hayatını değiştirecek olan kararı aldı: Umutlar Sirki’ne katılacaktı!


Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?

                                                               
V.Hugo

Çevrimdışı Akrin

  • **
  • 59
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Umutlar Sirki
« Yanıtla #1 : 01 Mart 2011, 21:13:35 »
UMUTLAR SİRKİ

     Güneş, büyük camlardan içeri vurup Maxi’nin gazete okuduğu masanın üzerini aydınlattı. Kırk yaşındaki bir adama göre teni son derece kötüydü. Yaptığı makyajlar cildinin bozulmasına, renginin kaçmasına neden olmuştu. Ama bu onun işiydi. Bir palyaçoydu Maxi. Şimdiye kadar önemsiz çocuk partilerinde ve sokak gösterilerinde yer almış olan beceriksiz bir palyaço…

     Hayatta umudu kalmış mıydı? Elini hangi işe atsa başarısızlıkla sonuçlanmış, böylelikle günden güne içindeki yaşama sevinci tükenmişti. Neden bu mesleği seçmişti ki? Gençken yakışıklı bir adamdı. Sarı, perçemli saçlarıyla yeşil gözleri kızların gözdesi olmasını sağlıyordu. Çok rahat manken olabilir, paraya para demezdi.

     Ama o, ailesinin bütün ikazlarına kulak asmayıp, hayal ettiği mesleği yapmak istemişti. O zamanlar mutlu bir insandı. Her şeyi vardı: Zengin bir ailesi, güzel kadınlarla yaşadığı birliktelikleri, iyi bir okulu… İnsanları eğlendirmekten hoşlanıyor, taklitler yapmaktan, labutlarla ve toplarla jonklörlük yapmaktan zevk alıyordu. Eğlenceli bir mesleği olsun istemişti. Zevkle yapabileceği bir meslek…

     Ailesi iflas edip, her şey değişince ise büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Elinde hiçbir şey kalmamış olan mutsuz bir palyaçoya dönüşmüştü. Jonklörlük ve cambazlık konusunda pek becerikli olduğu söylenemezdi de. Eskiden ailesinin parası sayesinde bazı gösterilere katılıyordu ama şimdi hiç kimse bu beceriksiz palyaçoyu işe almak istemiyordu.

      Şu zamanlarda palyaço olması işine yarıyordu doğrusu. İnsanlara mutsuzluğunu göstermiyor, yaptığı makyajla yüzündeki hayattan bezmiş olan ifadeyi kapatıyordu. Belki de bu yüzden devam ediyordu palyaçoluğa. Umudunu kaybetmiş, nasıl olsa bir amacı yoktu. Başka ne iş yapabilirdi ki?

     İşte o sabah beyaz badanalı, hastane odası gibi dediği, odasında oturmuş gazete okuyordu. Başka yapacağı bir şey yoktu. En son katıldığı partideki beceriksizliği onun işten atılmasına yol açmıştı. O da günlerini evinde oturup gazete okuyarak geçiriyordu. Sabahları kalkıp gazete alıyor, günün büyük bir çoğunluğunu gazete okuyup televizyon izleyerek geçiriyordu. Peki ya bu adam evli değil mi? Diye sorduğunuzu duyabiliyorum. Ama Hayır. Onlar iflas ettikten sonra hiçbir aile kızını bu beş parasız palyaçoya vermek istememişti.

    Yirmi yaşlarındayken güzel bir kızla ciddi bir ilişkisi olmuş, ancak bu dönemler onun üniversiteyi bırakıp palyaço olduğu dönemlere geldiğinden kızın ailesi, kızın Maxi ile olan birlikteliğine karşı çıkmıştı.

     O da yaşamı boyunca tek gecelik birliktelikler yaşamış, böylece duygudan yoksun, zavallı bir adama dönüşmüştü.

     O sabah gördüğü ilan hayatında köklü değişiklikler yapacaktı. Ünlü bir gazetenin ilanlar bölümünde yayınlanmış olan yazı şöyleydi:

Umutlar Sirki Kapılarını Açıyor!
     Umuda yolculuk başlıyor. Şu zamana kadar gördüğünüz sirklerden çok farklı bir sirk sizi bekliyor: Umutlar Sirki. Diğer Sirkler gibi değil, imkânsızlıkların kalktığı bir sirk. Ejderhalar, cüceler, akrobatlar, cambazlar, sihirbazlar, palyaçolar ve daha fazlası sadece birkaç adım uzağınızda. Bizimle mi çalışmak istiyorsunuz. O halde yapmanız gereken tek şey: Gazetenin ilişiğinde olan formu doldurmak ve yarın başlayıp iki ay sürecek olan seçmelere katılmak. Kendinize güveniyorsanız, ne bekliyorsunuz?

     En iyilerin alınacağı bir sirkte ne işi vardı ki? Beceriksiz bir palyaçonun imkânsızlıkların kalktığı büyülü bir sirkte işi ne? Ama haberi okuduktan sonra çok garip bir şey oldu. İçinde kalmış olan umudun bir parçası alevlenmişti. Çalışacak ve iki ay içinde umutlar sirki seçmelerine katılacaktı.

     Şu zamana kadar çalışmadığı kadar çok çalıştı. Bütün gücüyle çalıştı ama çalışmanın yanında bir şeye daha ihtiyacı vardı…

***
     “İsmin ne?” dedi yanında oturan, siyah sakallı, koyu renk pelerini ve fötr şapkası olan adam.

     “Benim adım Maxi. Sizinki?”

     “Bana buralarda Sihirbaz derler. Başka bir ismim yoktur. Hiç olmadı.” Maxi bu isim meselesini sorgulamak isterdi ancak merakı heyecanına yenik düşmüş, bir yandan tırnaklarını kemiriyor bir yandan da sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.

     Umutlar Sirki’ne girmek için her şeyini yapardı. Hem de her şeyini. Bir aya yakındır çalışıyordu. Seçmelerin son gününe kadar çalışmış, böylelikle elinden geleni yapmaya gayret etmişti. Peki umudu var mıydı? Şu an tek umudu Umutlar Sirki’ydi. Bir girebilse oraya, belki her şey düzelecekti. Kötüye giden hayatını yola koyacak, birçok ülke gezecek, belki ünlü olacaktı.

     Belki evlenirdi de. Her aile ünlü ve zengin birine kız vermek istemez miydi? Elbette isterdi.

      “Neden buradasın” dedi sihirbaz. Maxi sihirbazın konuşmasını hiç istemiyordu. Oysa sihirbazla konuşsa heyecanı biraz da olsa azalacaktı.

     “Mutsuz bir adam umudu arıyor diyebiliriz.”

      Sihirbaz düşünceli düşünceli Maxi’yi süzdü. Ve:

     “Peki bulabileceğine inanıyor musun? Yani demek istediğim onca aday arasından kazanabileceğine inanıyor musun?” dedi alayla.

     “Hayır!” diye cevap verdi Maxi sinirle.

     “Ben de öyle tahmin etmiştim.”

     “Yeter artık. Ben gidiyorum hem sıra bana gelmek üzere.” Diyip haşince oturduğu banktan ayağa sıçradı Maxi. O arkasını dönmüştü ki bir el kolunu kavradı ve geriye dönmesine zorladı.

     “Madem tek umudun bu sirk, sana yardım etmek istiyorum.” Dedi sihirbaz. Yüzündeki alaycı sırıtma yerini ciddi bir ifadeye bırakmıştı.

     “Nasıl?”

     Sihirbaz pelerininin içinden gümüş kapaklı bir kutu çıkardı. Maxi kutudaki sembolleri anlayamadan kutunun kapağını açtı. Kutunun içinde on tane altın rengi top vardı. Sihirbaz nazikçe bir tanesini eline alıp avucunda çevirdi.

     “Bu toplar sihirlidir. Ve onlarla gösterini yaparsan kesinlikle başarılı olursun.”

     “Yalan söylüyorsun. Başka işin yok mu senin? Alay edecek bir beni mi buldun?”dedi Maxi sinirle.

     “İmkânsızlıkların var olmadığı, sihirli bir sirkte umut olduğuna inanıyorsun da sihirli toplarıma mı inanmıyorsun?”

     “Sana neden inanayım ki? Tek bir sebep söyle. Hem ayrıca bu topraklarda sihir unutulalı çok zaman oldu.”

     “Bana inanacaksın Maxi çünkü başka seçeneğinin olmadığını en az sen de benim kadar iyi biliyorsun.”

     Maxi sihirbazın yalan söylemediğini adı gibi biliyordu bunu gözlerinden anlamıştı ancak ona inanmak istemiyordu. Ama ya haklı çıkarsa? Umutlar Sirki’ne katılmak için denemekten zarar çıkar mıydı? Jonklörlük işine iki aydır çalışıyordu. Daha önce hiçbir amaç uğruna canla başla çalışmamıştı. İlk defa bu çalışma için iki ayını vermişti. Ama kendine inanıyor muydu? Kazanabileceğine, hayatının tekrar düzene gireceğine inanıyor muydu?

     Denemekten zarar çıkmaz, diye düşündü ve tereddütle Sihirbaz’ın elinden kutuyu aldı. On topu da teker teker kutudan çıkardıktan ve inceledikten sonra topları yerine koyup gümüş kutuyu kapattı. Kafasını kaldırdığında gördüğü şey karşısında hayrete düştü.

     Sihirbaz neredeydi? Sanki yer yarılmış da içine girmişti. Neden bir şey demeden gitmişti ki? Sihirbaz’a teşekkür edebilirdi.  Gözlerini ufka dikip Sihirbaz’dan bir iz bulmaya çalıştı.

     “Maxi Wistlon. Sıra sizde.” Sirk çadırının beş metre uzağında olan gişedeki adam ona seslendikten sonra ufka bakmaktan vazgeçip çadıra yöneldi.

     İçindeki anlamlandıramadığı korkunun haykırışlarını duyarken, Sihirbazın sihirli topları vermesiyle bütün heyecanı geçmiş ve rahatlamıştı. Her ne kadar da inanmak istemese topların sihirli olduğuna inanıyordu.

     Belki de Sihirbaz, tanrının bana gönderdiği bir yardımdı. Tanrı haykırışlarımı duymuş olacak ki bana yardım etmeye karar verdi, diye düşündü.

     Çadır ne kadar da büyüktü? Bu kadar büyük bir sirkte çalışmak… Sahne yuvarlaktı ve etrafındaki seyirci koltuklarında sadece altı tane jüri üyesi oturuyordu. Maxi içeri girdikten sonra klasik soruları sormaya başladılar. Adı, soyadı, nerede oturduğu, evli olup olmadığını, evini bırakıp sirkle beraber gezebilme durumunu…

     Aldıkları tatmin edici cevapları önlerindeki deftere not ettikten sonra Maxi’ye gösterisine başlayabileceğine dair işaret verdiler.

     Son bir defa tanrıya yalvardı. Elindeki tek umudu kaybetmek istemediğini, ona güç vermesini diledi. Sonra derin bir nefes aldı ve…

     Altın rengi toplar havada dönüp durarken jüri onlara büyülenmiş gibi bakıyordu. Evet sihirliydi toplar. Hiç hata yapmamıştı. Her şey çok güzel gidiyordu. Sonra bir fikir geldi aklına. Neden evde denediği ama başarabileceğinden emin olmadığından yapmamaya karar verdiği hareketi yapmıyordu? Evet yapacaktı. Onları büyüleyecekti.

     On topu da birden havaya attı. Sonra toplar havada bir çizgi haline geldiler. Ve bir sıra halinde Maxi’nin eline düştüler. Şimdi on topla jonklörlük yapıyordu. Kimsenin yapmaya cesaret edemediği kadar topla…

     Bir yandan müziğin muhteşem ritmi bir yandan da Maxi’nin gösterisinin oluşturduğu ambiyans  görsel bir ziyafet veriyordu.

     Maxi’nin gösterisinden büyülenen Jüri, şov bittikten sonra bile konuşamadı. Geçirdikleri şoku üzerlerinden attıktan sonra ise baş Jüri hayran hayran konuşmaya başladı,

     “Sonuçlar bir hafta sonra açıklanır. Sıradaki…”

***

      Rüya gibi bir yıldı. Dünya’yı dolaşmış, pek çok yer görüp pek çok insan tanımıştı. Gittikleri yerlerde gündemden düşmeyen büyülü gösteriler yapmışlardı. Hele de yeşil elbiseli palyaçonun yaptığı jonklörlük gösterisi herkesin dilindeydi. İnsanların ilgisi arttıkça daha azimlenen bir palyaçoydu Maxi. Bütün manşetlere o çıkıyordu. Yaptığı gösteri, her şeyiyle insanları büyülüyordu. O Yeşil Giysili Palyaço’ydu.

     Ama o çok mu mutluydu? Hayır! Sirkin elde ettiği başarılardan sonra anladığı bir şey vardı: Hak etmediği bir başarıyı, hak etmediği bir ünü yaşıyordu. Hak edilmemiş bir hayat…

     Nitekim bir gün korkunç bir şey oldu. O ay Paris’te gösteriler yapıyordu sirk. Maxi de bütün gün gezip dolaşmış, akşam olunca da hazırlanmak için sirke gelmişti.

     En görkemli makyajını yaptı, en güzel yeşil-fosforlu- elbisesini giydi. Kırmızı peruğunun üstüne şapkasını da giydikten sonra hazırdı. Tek bir şey kalmıştı…

     Ama nereydiler? Kim çalmıştı onları? Onlar Maxi’nin hayatıydı. Toplar! Toplar kaybolmuştu!

     Kuliste aramadık yer bırakmadı. Bütün sihirbazlara, akrobatlara sordu. Ama… Yoktu.

     Göğsünde hissettiği baskıyla oturacak bir yer aradı. En sonunda kulise onun için özel olarak konulmuş deri koltuğa gömüldü. Gözlerinden akan yaşlara hâkim olmaya çalışıyordu ama beceremediğini anlayınca boşalmak isteyen yaşları serbest bıraktı. Her şey bitmişti. Umuda yolculuğu sona eriyordu. Gözlerini kapadı. Yaşadıklarını düşündü.  İnsanların coşkulu alkışlarını duymaya-hatırlamaya- çalışıyordu. Ama her şey o kadar uzaktı ki…

      Makyözler onun o halini görünce ne yapacaklarını bilemediler. Palyaçonun akan makyajını temizleyip yenisini yapmaya çalışıyorlardı ama Maxi’nin gözyaşları bir süre daha aktı. Makyözlerde en sonunda pes ettiler.

     Ne kadar ağladığını bilmiyordu. Çok korkuyordu… Yaşadığı o korkunç mahalleye geri dönmek, her gün gazete okumaktan başka yapacak bir şeyi olmamak…

     En sonunda ağlaması bitti. Makyözler büyük bir telaşla makyajını yeniden yaptılar. Sonra o anons duyuldu.
      Karşınızda Maxi, Yeşil Giysili Palyaço!

     Ayağa kalktı. Güçlü olmaya çalışıyordu. Ama umutların tükendiği andaydı. Elinden her şeyinin kaydığını düşündü. Midesine bir ağrı girdi. Yapamayacaktı…

     Hiçbir umudu yokken- kendine inanmazken- şovunu sergilemesi beklenemezdi.  Koştu… Daha hızlı koştu. Sirkten olabildiğince uzaklaşmaya çalışıyordu. Kimsenin bu zavallı palyaçoyu bulamayacağı bir yere…

     O, palyaço kıyafetleriyle karanlıkta koşarken gök gürledi. Ve bulutlar gözyaşlarını boşaltmaya başladılar. Ne kadar da trajikomik bir durum, diye düşündü. Bulutlar belki de acısını paylaşıyordu.

     Karanlık sokakların birinde yere diz çöktü. Başını ellerinin arasına alıp ağlamaya başladı. Gözyaşlarının yağmurla karışmasına izin verdi.

     Ve sonra bir çift ayak gördü. Siyah rugan ayakkabılar giymişti. Ayakların sahibini görebilmek için kafasını kaldırdı. Yaşlı gözlerle adama baktı.

     Siyah sakallı, koyu renk pelerinli ve fötr şapkalı bu adamı daha önce görmüştü.

     “SİHİRBAZ!” Dedi adeta haykırarak. “Ben toplar… Çok üzgün…” Hıçkırıkları konuşmasına engel oluyordu.

     “Çok güçsüz bir adamsın Maxi. Hem de çok güçsüz. Gerçekten de topların sihirli olduğuna inandın ve kendi içindeki gerçeği göremedin. Her şeyi sen yaptın Maxi. Toplarda en ufak bir sihir bile yoktu. Her şey senin eserin. Bu başarı, bu şöhret her şeyi bileğinin hakkıyla kazandın. Peki ya kendine inandın mı? HAYIR! Kendine inanmaktansa on küçük topa inanmayı tercih ettin. Başından beri güçsüz bir adamdın sen. Umudu kendi içinde aramadın. Bir sirkte aradın. Kendine inanmadın. Toplara inandın. İşte… İşte bu yüzden güçsüz bir adamsın. Sirke girmeden iki ay boyunca çalıştın ama çalışmanın yanında ihtiyacın olan bir şey vardı: Kendine inanmak.”

     Maxi olanları idrak etmeye çalıştı. Hâlâ ağlıyordu. Sihirbazın kahverengi gözlerine baktı. Bu gözlere yine aynı sebepten bakıyordu. Gerçekleri anlamak için. Bir kere yanılmıştı ama…

     “Ben… Her şey benim eserim. Her şeyi ben başardım. Ben!” Sonra yüzünü gökyüzüne çevirdi. “Ben başardım!” diye bir kez daha haykırdı. Şimdi gözlerinden akan yaşlar umutsuzluk değil mutluluk gözyaşlarıydı.

      Büyük bir kahkaha attı. “Ben BAŞARDIM!”

***

     Maxi bir daha Umutlar Sirkine geri dönmedi. Artık umudu kendi içinde arıyordu. Yeşil Giysili Palyaço olarak kendi işini kurdu. Bazı televizyon programlarına katıldı. Yeteri kadar parası olduktan sonra da güzel bir sirk kurdu. Akrobatlardan biriyle evlendi. Mutlu bir evliliği, iyi bir kariyeri, en önemlisi de sevdiği bir işi vardı. Başarısının sırrını soranlara ise şöyle cevap veriyordu,

     “Umutsuz kaldığımda umudu kendi içimde arıyorum ve kendime inanıyorum.”

SON
Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?

                                                               
V.Hugo