Kayıt Ol

Üzüm

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Üzüm
« : 03 Temmuz 2009, 01:57:36 »
İnsanların yüzlerinde duymak istemedikleri bir sözü sarf etmeleri gerektiğinde ekşi ama anlayış dolu hoş bir ifade oluşur. Öyle bir ifadedir ki onu görmek kötü bir haber alacağınız anlamına gelir, kötü bir haber almadan önce böyle bir yüzün hoş olduğunu düşünebilecek sadece 2 tür insan vardır ve ikisini de sıradışı başlığında ele alabilirsiniz.

İlki aşık kimsedir. Red kabulu sırasında evrensel bir seremoni edası ile karşınızdaki o anda aşınmakta olan kalbinizi usulca ikiye ayırırken bu yüzün hoş olduğunu düşünmeye devam edebilirler. İkincisi ise daha kabul edilemez insanlardan oluşur; anlayışlılar. Karşınızdakinin sözlerini sarf ederken acı duyduğunu, acıyı bildiğini ve kendisi de tattığı bu duyguya bildik yaklaştığını gördüğünüzde anlayışlı iseniz saf bir insanın o hoş yüzüne "Teşekkür ederim (vb)" diyebilir ve rahat bir şekilde ondan uzaklaşabilirsiniz. Buna pek çok örnek verilebileceği gibi en uç örnek bir vefat habercisi olacaktır. Anlatılmasının ve bilinmesinin önem taşıdığını düşündüğüm şu olayda ise o yüzden nefret etmemek için anlayışlı veya aşık olmanız yeterli olmayacaktır zira aynadaki siz olacaksınız. Bilinmeli ki bir insanın asla empati kuramayacağı zat yine sadece kendisidir. Yapabildiğini sansa dahi bunu bir başka insanı ele alır gibi kendisini kendisinden ayırarak 2. veya 3. göz ile yapmak zorunda kaldığından eksik olacaktır.

Tüm bunlar göz önüne alınırsa;

Soğuk metalin parmak uçlarından eklemlerine, sonra bileğine doğru hayali yayılışını duyumsamak onun bu kalabalık gürültüden arınmasını değilse bile uzak durmasına olanak veriyordu. Etrafında insanlar vardı ama hiç tavandan sarkan tekil lambanın rahatsız edici ışığından muzdarip görünmüyordu. Aksine çok ateşli bir tartışma içindeydiler "Onun buradan çıkması için elimizden geleni yapmalıyız, bunun yerine sen sanki hep burada kalmamızı istiyor gibisin?" En çok onun kalın ve derin sesi duyuluyordu, tiz ve titrek bir bayan sesi ona karşılık verdi, "Sadece birimiz buradan çıkabilir, diğerlerine asla izin vermeyecekler. Sakin olun ve düşünün, onları alt etmeliyiz." Hepsi de odadan çıkmak istiyordu, hepsini de tanıyordu, hepsinin de kendi sorunları ve düşünceleri vardı. Tek problem hiç birinin bir ötekini dinlememesiydi. Soğuk sandalyede oturan adamın biricik isteği sessizlik ve yanlızlıkken o pek çok insan ile küçücük bir odaya kapatılmıştı. Elleri masada bir ritim tutturmaya çalışıyordu ama titreyen elleri ona izin vermiyordu. O esnada kapı yeni menteşelerinde kusursuzca kayarak aralandı ve beyaz önlüklü güzel saman sarısı saçları ile orta yaşlı bir bayan masanın karşısındaki boş sandalyeye oturdu. Ellerini masaya koydu ve aynen adamın pozunu alarak gözlerini onunkilere dikti. Odada ayakta duran her milletten ve her yaştan insan sessizce ikisine bakıyordu.

İlk konuşan beyaz önlüklü kadın oldu, "Benim adım Miranda Junebie, buradaki amacım senin ilerlemeni gözlemlemek ve yardımcı olmak. Bu işe adını bana söyleyerek başlayabilir ve işimi kolaylaştırabilirsin, hepsi sana kalmış" Yüzünde kendinden emin hafif bir gülümseme vardı, gözlerindeki bakışlar "elimdesin ve kaçamazsın şimdi konuş" der gibiydi, kendine hakim olamadı "hatırlamıyorum" kelimesi çıktı dudaklarından zoraki. Kekelememişti ama emin ve sert değildi harfler. Kadın anlayış dolu bir iç çekti, yüzü hoş görünüyordu. Sanki onun söylediği basit kelime onun için dağlar kadar anlam yüklü kaliteli bir destan gibiydi. Bu durumda önce adını bulmalıyız.

2 yıllık tedavi sürecinin ardından durumunu sınamak için genç adamın alındığı odaya giren doktorun işi başından aşkındı, "Merhaba bay Otto, yoksa bay Sheniuo mu demeliyim?" Bir elinde not tomarı ötekinde kalemi ile fazlalık kitapları metal masaya koyarken sandalyeye oturma gereği bile görmedi çünki bu umutsuz bir vaka idi ve sonucu tek bir kelime ile ön görmek mümkündü. Kapının hemen diğer yanındaki iki geniş omuzlu hasta bakıcı her zamanki sakinleştiriciler ile beklerken doktor kendinden öylesine emindi ki duyduğu şey ile beyni birkaç saniye dondu, "Otto iyi, ancak bana nasıl seslenmek istiyorsanız onu seçin lütfen kimseyi zorlamak istemem. Sonuçta hep bir başkası beni başkaları ile tanıdı." Doktor bakışlarını hastanın ellerine ve ardından yüzüne dikti. Yüzünde kendinden emin hafif bir gülümseme vardı, gözlerindeki bakışlar "elimdesin ve kaçamazsın şimdi konuş" der gibiydi. Doktor ona "Sesler sustu sanırım?" demek ile yetindi, sandalyeye istemeden oturdu, bu ani değişim onu oldukça şaşırtmıştı. Dünyada multi kişilikli çok fazla yoktu ama bilinen gerçek hiç birinin böylesine kısa sürede düzelme göstermediği yönündeydi.

Hastanın cevabı uzun ama netti, "Beni anlamanızı beklemiyorum, siz sadece tek bir kişisiniz ve bu kapıdan çıktığınızda halen tek olacaksınız. Oysa doğmadan önce iki kişiydiniz, doğduktan sonra ailenizin her ferdi için birer fazladan kişi oldunuz. Tanıdığınız her insanın gözünde ayrı bir siz vardı ve siz her yerde bir köpeğin sidiği gibi kendinizden bir parça bıraktınız. İnsanların benliklerindeki sizi toplamayı hiç düşünmeden oradan oraya virus gibi yayılan diğer insanlardan bir farkınız yoktu ve şimdi benim kendimi bir bütün kılmış nadir insanlardan biri olduğum için tutulduğum hastanedeki sıradan sorgumda karşımda oturmuş ileri kişilik bozukluğu ile ilgili gereksiz bilgiler karaladığınız A4'ünüz ile bir 2 sene daha hücreme kapatmayı düşünyorsunuz. Ben kim miyim? Adım Miranda ve burası oldukça sessiz"

Bunu demek istemişti ama odadaki Miranda, gerçek doktor onu göremese de, adamı susturdu, "Hayır efendim bu sabah uyandığımdan beri hiç bu kadar huzurlu bir sessizlik olmamıştı"

Metal masanın ardındaki adamın iç sesleri sessiz kalacaktı, hepsi onu bırakıp gidene kadar. Artık yeni insanlar tanımadığı bu deli evinde eski benliklerinin tek tek yitip gitmesini beklemişti. Onun tek sorunu ardında kendisini bırakmamak ve hoş yüzlerdeki o acıyı görmekten korkmasıydı. O hoş gülümsemeyi aynada gördüğü gün... hastanadeki günleri kesinleşmişti. Sahi karısı Miranda'ya ne söylemişti o son gün? "üzümler dolapta hayatım." Otto'nun kendi ağzından çıkan son sözler onlardı, karısını mutfakta açık dolabın karşısında kapağa ekmek bıçağı ile mıhlanmış görene kadar herşey tekti. Aynada kendisine anlayış göstermeye çalışan adamın gördüğü kırık cam parçalarından başka bir şey olmadığında zaten tek başına sürdürdüğünü sandığı hayat son bulmuştu bile. Tanıdığı yüzlerce insanın akıllarındaki diğer yüzlerce kendisi ile...

3 ay içinde o ve yüzlerce kendisi beyaz duvarların arasında beyaz önlükleri ile gezen tiplerden ayrı kalabalık ama sessiz hayatını sürdürmeye devam ediyordu. Odadan çıkmalarının tek yolunu Miranda yani öldürdüğü karısı vermişti ona, onu öldüren hangisiydi? Bunu kendisi de bilmiyordu.


Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Ynt: Üzüm
« Yanıtla #1 : 03 Temmuz 2009, 02:29:42 »
Çok güzel hocam çok hoş ;) Takipteyim :D

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Üzüm
« Yanıtla #2 : 03 Temmuz 2009, 02:31:20 »
Devamı gelmez ama bunun korkarım, adam odada başlayacak ve dışarıda son bulacaktı sadece. Başlarken hedefim buydu. Devamını yazsam kişilik bozukluğu başlar hikayede. Saol.

Çevrimdışı yuno44907

  • **
  • 127
  • Rom: -1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Üzüm
« Yanıtla #3 : 03 Temmuz 2009, 05:32:15 »
Diğerlerinden iyi.

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Üzüm
« Yanıtla #4 : 23 Temmuz 2009, 04:15:33 »
Gecenin 4ünde buna devam etmek istediğimi düşünürken buldum kendimi ve işte burada;
---

İnsanlar ömürleri boyunca bir yerlerde bekler. Beklerken düşündüklerimiz yada ne yaptığımız önemli değil, bu cümleyi kurarken kendimi "insan" olarak görmem önemli. Çünki insan olmasaydım asla güzel günler için bekleyemezdim. Sürecin sonunda bazı şeyler daha önce hiç olmadıkları kadar değer kazanır. En berlirgin örnek ömür boyu hapis cezası almış birisinin asla suçundan tam anlamı ile pişman olamaması ile 23 yıl hapis yatarak şartlı tahliye almış birisinin farkıdır. İlki eğer cezasını çekmiş olursa boşu boşuna orada bulunduğu fikri ile kendini yiyip bitirmektense yaptığının haklı olduğunu sonuna kadar savunabilir ve var oluşunun koordinat noktasını çöpe atar. Öte yandan 23 yıl gibi uzun bir sürenin başlangıcını 18. yaş gününde yaşamış birisi bundan çok daha olgun davranış gösterebilir ve özgür olduğu her günün anlamı ile değerini bilerek atar tüm adımlarını.

Şimdi savunabilecek şey herkesin hapis deneyimi ile olgunlaşmasını önermek [1] olacaktır. Üzerinde düşününce bir başka canlıdan özgürlüğünü -o ne kadar habis, iğrenç, pis, zararlı veya dehşet verici olursa olsun- almanın onun ömrü boyunca taşıyabileceği tüm sıfatlardan daha ağır olduğunu görmek mümkün. Bunu duyumsayan biri diğer insanlardan daha insandır önermesi akılda tutulmalı [2]. Şimdi asıl sorun bir insanın beklemek zorunda olmasıdır durum ne olursa olsun, karınızı akşam sekizde başlayacak bir düğün yemeğine yetişmeniz için arabada motor çalışır halde beklerken yada annenizin siz sabah okula gitmeden önce eteğinizi ütülemesini beklerken sonuçlar için beklersiniz. Sonuçlar için bekliyor olmanız son önerme [3] olacaktır. Bu 3 önermeden en az birini kabul ettiğinizi var sayarak size şunu anlatmayı uygun görüyorum:

"Benim bir sırrım var, onu saklayabilir misin bilmiyorum ancak yapman gereken onu alıp mezarına götürmen. Sana anlatmamayı seçmem  mümkün değil çünki eğer yapmazsam anlatmak zorunda kalacağım başka birini bulmak adına seni bırakıp gideceğim. Oysa seni seviyorum, seni severken seni bırakamam." O konuşurken kız usulca dinliyordu. Onun dinlemesi hoşuma gitmişti aslında ama konuşan onu benden kıskanıyordu. Onu seven oydu ben değil, diğerlerinden güçlü olmam onların hayatlarını yaşamalarına engel olabileceğim anlamına gelmez. Herkes özgürdür, bu çok kişilikli olduğunun bilincinde olan ve onlara diğer insanlara tanınan hakları tanıyan birisinin de düşünebileceği bir şey olmaktan öte bir evrensel görüştür. Diğerlerinin kendilerini şehirlere, evlerine ve en son odalarına kitlemeleri acınası bir davranış değildi de, kendilerini koruyorlardı sadece. Kimden mi? Elbette benim gibi insanlardan. Ancak benim tek bir insan olmamam kendimi onlardan ayırma gereğini görmemem demekti, 3 kişi ile aynı evde kalın; bu insanlar aile üyelerinizden olmasınlar ve çok yakın akrabanız olmasınlar. Onlar ile ne kadar sağlıklı bir yaşam sürebilirdiniz? Ortak amaçlarınız yokken ve ortak görüşlerini taşımıyorsanız bir uzun ay olacaktır cevap. Diğerlerinden biri bu kızı sevmişti, ona yaklaşmak ve onunla konuşmak istemişti. Onun ben olmadığını biliyorum, onu kendime katmak bile istemedim oysa, neden ona aşık olmuştu? Kızın yaşamının kendi dallanıp budaklanmış yaşamıma sarılan bir sarmaşık daha olmasını istemiyordum. Buna hemen bir son vermem gerektiğini düşürken elim diğer elimi sıkıca tuttu. "HAYIR!"

Walter'ın yüzünde bir şaşkınlık ibaresi belirmişti. İki uzun yıldır ona yaklaşmamıştı hiç bir erkek, kasabadaki kimse ona o gözle bakmıyordu, yedi abisi olan bir kızın yaşamı çok özenilesi değildir. Şimdi ona yaklaşan adam ise biraz... tuaftı. Onunla konuşmak istediğini söylemişti garsonluk yaptığı mekanda bir kahve ısrmarlarken. Aslında haftalardır kısa ama sıkıcı olmayan güzel anlar yaşamıştı onunla, ancak hiç birinde bu ciddiyet yoktu. Onun kendisine bir erkek arkadaş gibi değil bir arkadaş olarak yaklaştığından korkuyordu belki de. Her şeye rağmen bu güzel yaz akşamında kendi vardiyasının bittiği kafede onun ellerini tutmuş konuşuyordu: "Benim bir sırrım var, onu saklayabilir misin bilmiyorum ancak yapman gereken onu alıp mezarına götürmen. Sana anlatmamayı seçmem  mümkün değil çünki eğer yapmazsam anlatmak zorunda kalacağım başka birini bulmak adına seni bırakıp gideceğim. Oysa seni seviyorum, seni severken seni bırakamam." sonra kısa bir sessizlik yaşandı, adamın yüzünde bir anlayış vardı ama sürekli değişen ifadesinde bunu yakalamak mucize gibiydi. "HAYIR!" diye bağırdığında ise etraflarındaki herkes onlara bakıyordu. Kızın ellerini bırakmış kendi elini ardından sol kolunu sağ kolu ile yatıştırmaya çalışıyordu.

Kızın yüzündeki korku değildi, hep korku olmaz mıydı? Bu kızın farklı olduğunu düşünüyordu, kabul etti çünki kendisi de onu hoş buluyordu. Miranda'yı kıskandırmak istemezdi ve bunu bir sır olarak saklarken öteki kendisi kız ile konuşmaya devam etti, kız onun elini tutarken sadece izlemeye karar verdi. Mekan kapanırken kapının önünde iki çift ilk kez öpüşüyordu.

Evine vardığında kalbi deli gibi çarpıyordu, tanrının unuttuğu bu izbe kasabada eğitimli, yakışıklı ve sevimli biri ona sevdiğini söylemiş ve uzun zaman sonra kalbini böylesine çarptırabilmişken ne yapacağını bilemez şekilde elleri titrerken bir bardak su içti önce. Hemen telefona gitmeliydi, bu tuvalet ihtiyacı güden birisinin yaptığından farksızdı. "Anne! Bugün ne oldu sana anlatmam lazım..." İçini boşalttığında bir süre sonra yanlız olmayacağını düşleyeceği yatağına doğru yola çıktı. Uzandığında tüy gibi gelmemişti ama "öncekinden rahat" şeklinde düşünebildi. "Sadece hapis yatmış, ne olacak ki sadece hapis yatmış ve pişman olmuş. Onu sevebilirim, bu hiç bir şeyi değiştirmez... sonuçta... ben de birini öldürmüştüm, ne olur ki. Dünya halen güzel" Kendi kendine konuşurken bir katil kimse onu bilmezken sırrı ile güzel uykusuna daldı, evini gözetleyen yüzlerce kişiden habersiz. Oysa biri onu ölü istiyordu ve bekliyordu.