Kayıt Ol

Victoria'nın Renksiz Dünyası

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Victoria'nın Renksiz Dünyası
« : 25 Eylül 2010, 20:26:56 »
                                       Hazır Dünya



Çarşılar, Alışveriş merkezleri her zaman kalabalıktır.
Belki de benim ve diğer insanların istekleri ve görmek istedikleri şeyler aynıdır. Bunu çoğu kez düşündüğüm halde olayın içinden bir türlü çıkamadım.

O rengarenk allı, pullu elbiseler, harika cupcakeler ve bunun gibi daha bir çok şey her zaman beni büyülemiştir.
Artık istediğim her şey elimin altında olunca hayat kolaylaşıyor.

Hiç bitmiyor isteklerim. Her defasında bir yenisi daha ekleniyor.
Uzunca bir liste oluşturuyorum alışverişe giderken.
O hazırladığım listenin sonu yok gibi.
Hiçbir şeyi araştırmadan internetten bulup kolaylıkla işin içinden sıyrılabiliyorum.

Eskiden babaannemin anlattığına göre insanlar kendi işlerini kendileri hallederlermiş.
Kıyafetlerini kendileri kumaş alıp dikerlermiş. Önemli bir işlerik olduğunda ya da bilmedikleri şeyler olduğunda halk kütüphanelerine gitmek zorundaymışlar.

Babaannem bunları bana anlatırken utançtan yüzüne bakamadım. Evet resmen kendimden utandım.

Her zaman beni  okula annem uyandırır. Kahvaltımı yiyeceğim yemekleri annem hazırlar, okulda öğretmen ödev verdiğinde internet benim için bulur ve yazıcıdan çıkarır, bir sorunum olduğunda psikolog benim için o sorunu çözmeye çalışır, kilo aldığımda diyetisyen yardımcı olur ve en önemlisi bir yere gitmek istediğimde babam beni istediğim yere bırakır. Odamı toplamaktan bile acizim.

Hiçbir zaman hiçbir şeyi elde etmek için uğraşmadım. Her şey önüme hazır bir şekilde sunulmuş durumda.
Bunu babaanneme söyleseydim, heral de oracıkta yüreğine inerdi. Ve bana aynen şu sözleri söylerdi.
‘‘Tüü yazık yazık benim torunum Bağdat tembeli olup çıkmış karşıma. Ben şimdi  komşulara ne derim? Bir duyan olsa valla arkamdan ‘‘Bak görüyor musun? Ayşe’nin torunu ne kadar tembel bir kız.’’der. Sem beni el’e karşı rezil mi etcen. Düzelene kadar gözüm görmesin seni!

Aynen böyle derdi. Yüzümün kızardığını görmesin diye başımı eğdim.
O anlatmaya devam etti. Bense anlatıklarının çoğunu duymadım.

O gün anladım ki hepimiz hazır istiyoruz her şeyi. Dünya ise bambaşka bir yer olmuş. Artık dünyanın adı  dünya değil.

‘‘Hazır dünya.’’

Aklıma estikçe sizlerle yaşadığım kısa olayları vb şeyleri paylaşacağım. :)

Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Ashitaka

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hazır Dünya
« Yanıtla #1 : 25 Eylül 2010, 21:23:43 »
Yazı çok güzel :) Bahsettiğin sorun da çağımızın en yaygın hastalığı zaten. Şimdi pek sorun olmasa da, gelecekte insanlığın durumu pek içaçıcı gözükmüyor :(

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hazır Dünya
« Yanıtla #2 : 25 Eylül 2010, 21:41:46 »
 Biz buna teknoloji diyoruz, insanların daha az çaba sarfetmesi ve daha az yorulması için yapılan şeyler. Eskiden iki saat örgü öreceğine ver 20 lira, al gel. Ya da kütüphaneye kadar yürüyüp kitap alacağına iki klayve tuşuna ve fareyi sağa sola oynatmanla anında buluyorsun bilgileri. Tabi şimdi daha mı iyi oldu daha mı kötü oldu tartışılır, ama iyi yere ayak basmışsın. Kafa yormak gerek bu konuya.

 İnsanların rahat yaşama devrindeyiz, ya da çaba sarfetmeme devri. Tabi bizden 40 yıl sonrakiler bize acıyarak bakar o ayrı.
Planemo Syndrome

Çevrimdışı xsux

  • *
  • 2
  • Rom: 0
  • Ke$ha!!!!!!!!!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hazır Dünya
« Yanıtla #3 : 26 Eylül 2010, 12:52:19 »
seni baanneme söyliycemm ;D

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Hazır Dünya
« Yanıtla #4 : 26 Eylül 2010, 13:08:28 »
Halk arasında tembel diye anılır bu tarif ettiğin kişiler. Ve halkın tamamından biraz azı dahildir bu gruba, bunu dillendirmen hoş olmuş.

Babaanneni sevdim şahsen =)

May the force, be with you.

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Persona
« Yanıtla #5 : 27 Eylül 2010, 18:41:00 »
Persona


Persona; antik çağda Yunanlı ve Romalı aktörlerin bir karakteri canlandırmak için taktıkları maskedir. Çünkü rollerine böyle hayat verirlerdi.

Ortaçağdan itibaren bu maskeler kalktı ve canlandırdıkları karakter gibi hissedip varsaymak, yani onları oynamak ön plana çıktı. Maske yine oradaydı, ama artık görünmez yollardan giyiliyordu.

Düşündükçe benim de personalarım olduğunu fark ettim.
Hem de binlerce personam var.
Sadece benim değil hepimizin personaları olduğunu anladım.

Personanın bir çok farklı anlamı vardır. Kimisi çok farklı anlamlar çıkartır personadan.
Thesaurus sözlüğünde varoluş, içgüdü, rol, maske vb. Anlamlar karşılık geliyor personaya.

Hepimiz birer oyuncuyuz.
Shakespeare çok ünlü bir sözü var.
‘‘Dünya kocaman bir sahne  ve biz, hepimiz onun oyuncularıyız.’’
Çok doğru bir söz.

Ben yeni girdiğim bir ortamda her zaman evde olduğumdan çok farklı davranırım.
Size birkaç örnek vereyim kendimden.

Babaannemin yanında uslu komşu kızı gibi davranırım. Ona giderken kılık kıyafetim bile değişir. Üstüme kışsa boğazlı yeşil yün kazak, altta diz boyu lacivert etek, saçlar iki yandan örülü  aynı komşu kızı yada örnek öğrenci gibi. Onun yanına kot pantolon tşört gitsem beni eve almaz.

Okulda kurallara uyan örnek öğrenci.

Eve misafir geldiğinde kibar hanımefendi. Ya da başka bir deyişle Polyana.

Daha bir çok maske.
Ne kadar kendimize  itiraf  edemesekte hepimiz  birer profesyonel oyuncularız.
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Persona
« Yanıtla #6 : 28 Eylül 2010, 11:59:26 »
İlk yazdığın yazı babaannemin bana dediği bir lafı hatırlattı. Sesinde sızlanma ile ''Oğluuum artık bütün marketler tembel arvat pazarına döndü.'' demişti.

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Persona
« Yanıtla #7 : 01 Ekim 2010, 16:18:32 »
Korku


Küçükken karanlıktan korkardım.

Annem her defasında korkulacak hiçbir şeyin olmadığını söylerdi.
Annemle babamı da bıktırmıştım. Geceleyin babamla annemin odasına girip ortalarında yatıyordum.

Karanlık benim için bir çok şey ifade ediyordu.
Hayaletler, babaannemin gece korkup uyumam için anlattığı öcü hikayesi.
Neymiş gece yatmayan çocukları kaçırıp(Özelikle küçük kızları) mağarasına götürüyormuş.

Karanlık boşluk demekti benim için. Hiç sonu olmayan koca bir boşluk.

Akşam olup yatma vaktim geldiğinde bin bir türlü bahane bulup yatmamaya çalışıyordum.

Her defasında neden korkuyorsun diye soruyordu annem.
Verecek bir cevabım yoktu. Çünkü neden korktuğumu bilmiyordum.

Babamınsa farklı bir görüşü vardı.
Korkularımın üstüne gitmeliydim. Ve onlarla savaşmalıydım.

Bu yüzden bir gün denemeye karar verdim. Babamın dediğini yaptım.
Gece olunca odama girip kapıyı kapattım. Ve ışığı söndürdüm.
Yatağıma oturup beklemeye başladım.
Bir canavar çıkarsa savaşacaktım.

Saniyeler, dakikalar geçtikçe kendimi garip hissetmeye başladım.
Hiç ses yoktu.
Bu çok rahatsız ediciydi.

Kendimi derin bir boşlukta gibi hissettim.
Odamdaki eşyaların hepsi silinmişti sanki.
Duvarlar da yoktu.

Hızla yataktan kalkıp, kapıyı bulup açtım sonra da ışığı.
Ve çok utanç verici ama o günden sonra ışığı kapatsam bile çalışma masamda ki ayaklı lambamı açık bırakırım.

Şimdi düşündükçe anladım ki karanlıktan değil korkunun kendisinden korkuyorum.

Korku garip bir şey elle tutulamayan ama bir o kadar da gerçekçi bir kavram.

(Umarım kardeşim yazdığım bu yazıyı görmez. Yoksa sonsuza kadar benle dalga geçer.)




Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Persona
« Yanıtla #8 : 08 Kasım 2010, 16:53:20 »
Zaman



Geçmiş diye bir şey yoktur.
Sadece yaşadığımız bugün var. Çünkü tek gerçek zaman şimdidir. Geçmiş ve gelecek sadece bilinçli zihnimizde vardır. Bilinçaltımız ise sadece şimdiyi bilir. Bizde etki yaratan geçmiş bir anıya saplandığımızda onun duygusunu yaşamamamızın nedeni de biliçaltımızın olayı şimdide yaşadığımızı sanmasıdır.

Her zaman geçmişe dönüp keşke diyenlerden olmayı hiç istemedim.
Ama şimdi şuan bu yazıyı yazarken bile dün'e saplanıp kaldığımın farkındayım.
Neden geçmişte ki kötü anıları hiç unutmayız da, mutlu olduğumuz anları hemen unuturuz?
Belki de balık hafızalıyızdır. Ama en ilginci zamanı fark etmememiz.

Zaman çok çabuk geçiyor. Bu yazıyı yazmaya başladığımdan beri beş dakika kırk  saniye geçti. Bırakın beş dakikayı, istesem bile  geçen o kırk saniyeyi geri alamam.

Yaşarken hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşarız.
Bir bakmışız ki ölüm kapıya dayanmış bizi çağırıyor...

Yaşlılar en çok ölümden korkar.
Neden?
Çünkü bir ayağı çukurdadır. Yani zaman dolmak üzeredir.
Bende de  bir yaşlanma korkusu oluştu.
Bunları yazarken odamda ki saatin sesini duyuyorum.
Tik, tak, tik, tak…

 Zaman çok çabuk geçiyor, hayatın değerini bilin.
Bu yazıyı okurken, kaç dakika geçti?
Kaç saniye?



.
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Persona
« Yanıtla #9 : 08 Kasım 2010, 20:46:52 »
Düne dönüp keşke demek. Sanırım hayatım boyu bunu hiç yapmadım çünkü ben zaten hep  geçmiş de yaşarım.

Nedense geleceği düşünmek için hiç fırsat vermedim kendime. Ölüm kopkoyu bir sis gibi sarmış tüm geleceği. Ki galiba kolayıma da geliyor geçmiş de yaşamak. Sonuçta geçmiş de ölmem mümkün değil diye düşünüyorum. Tabi buna inanıyor muyum, işte bu sorgulanır.

Güzel bir noktaya değinmişsin Victoria. Aslında anı yaşamak konusu biraz demode olmuş gibi geliyor insana. Herkesin ağzında sakız olmuş bir mesele, ben dahil. Ama farklı farklı bakış açıları konuyu zenginleştiriyor diye düşünüyorum. Örneğin ben anı yaşamaktan hiç hoşlanmam. Geçmişe duyduğum özlem ve geleceğe karşı takındığım telaş anı yaşamaktan soğuttu beni. Kafamı kuma gömsem gizlenir miyim acaba :)

Çevrimdışı Gedwesverdar

  • **
  • 189
  • Rom: 5
  • Bestrafe Mich
    • Profili Görüntüle
Ynt: Persona
« Yanıtla #10 : 09 Kasım 2010, 17:08:29 »
Ne geçmişimde haz alıyorum ne de şuandan. Gelecek ise asla istemediğim şeylerden biri. Kısacası ölmek en güzeli...
Neden ki bu anlamsız yaradılış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış?

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Victoria'nın Pembe Dünyası
« Yanıtla #11 : 18 Kasım 2010, 16:47:18 »
Uzun zamandır aradığım başlığı buldum bugün.
Şimdi diyeceksiniz ki bundan banane.
Evet sizene.
Önemli olan benim beğenmem demi?
Persona, Aşk, Hazır dünya vb. Ruh halime göre yazdığım konuların başlıklarını koyuyordum uzun zamandır yazı köşeme. Ama hiç biri gerçekten istediğim başlık değildi. Beni yansıtmıyordu.
Ama artık bulduğuma göre ve daha fazla saçmalamadan kısa kesmek istiyorum.
Kuşlar ötüyor bugün,
Güneş tüm güzelliğiyle parlıyor,
Takın pembiş gözlüklerinizi,
Mutlu olun bugün,
Kıyamadığınız değerli porselen çay takımlarınızı çıkarın dolaptan;
En yakınınızla için çayınızı,
Çünkü ne olursa olsun hayat güzel, güzellikleri görmeyi bilirseniz.
:)
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Victoria'nın Pembe Dünyası
« Yanıtla #12 : 04 Aralık 2010, 17:45:27 »
Yüzleşme




‘‘Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.’’
Sokrates

Yıllarca  hep kendim olmaya çalıştım.
Hayatta herkes size kim olacağınızı söyler. Aileniz, yakınlarınız, sevdikleriniz yani kısaca her şey bize, kim olmamız gerektiğini öğretir.
Böyle olunca ‘‘daha az biz, daha çok başkaları oluruz.

Bende o kurbanlardan biriyim.
Küçüklüğümden beri ailemde ki herkes bana ne yapmam gerektiğini söyler.
‘‘Gizem, yatağını topla, daha kibar konuş, büyüklerine karşı saygılı ol…’’
Böyle olunca insan başka kişileri kendine örnek alıp birebir kopyalamaya başlıyor. Çok küçükken abimiz, ya da ablamız gibi olmaya çalışırız.
Neden mi çünkü sevgiye, sevilmeye muhtaç hissederiz kendimizi. Ailemiz , arkadaşlarımız bizi onaylasın takdir etsin isteriz.

Bense Marilyn Monroe taklit etmeye başladım. O kusursuz bir kadındı.
Tam anlamıyla mükemmelliğin simgesiydi.
Açık sarı kısa saçları, iri  yosun yeşili renginde ki gözleri ve her zaman üzerine severek giydiği pembe dar elbisesiyle adeta bir kraliçe gibiydi.
Şimdi diyeceksiniz ki  nereden çıktı Marilyn takıntın?
Her şey arkadaşımın beni Marilyn benzetmesiyle başladı. Sonradan bir iki filmini de izleyince gerçekten bana benzediğini düşündüm.(Something’s  Got  To Give, Love Nest)
Sırf ona daha çok benzemek için saçlarımı kestirdim.
Onun gibi davranmaya başladım.  Sanki bir filmin içindeydim. Başrolünü bedenim oynuyor. Ama ruhum bir izleyici. Filmin sonuna yaklaştığımda , sıkılmıştım. Bu ben değildim.
Açıkçası tam bir aptal sarışın olmuştum.

Size bir örnek daha vereyim;

Yüzyıllar önce, ülkenin birinde herkesin kendisine akıl danıştığı Hillel adındaki bilge kişi ölüm döşeğindedir. Başucunda bekleyen öğrencileriyle müritleri Hillel’e ölümden korkup korkmadığını sorarlar.

‘‘Evet’’ diye cevap verir bilge Hillel. ‘‘Yaratıcımla karşılaşmaktan korkuyorum.’’

‘‘Neden?’’ diye sorar öğrencileri. ‘‘Sen ki öyle örnek bir hayatın oldu. Bizlere İsa gibi yol gösterici oldun. Cehaletin bataklığından çektin çıkardın.
Bize Süleyman gibi adil davrandın.
Kimsenin hakkının yenmesine izin vermedin.’’

Hillel, güçlükle başını kaldırarak yanıt verir:

‘‘Yaratıcımla karşılaştığımda bana, İsa oldun mu, Süleyman oldun mu diye sormayacak. Sorusu şu olacak: Hillel oldun mu?’’

Ne olursa olsun her zaman kendimiz olmalıyız. Hayat sonuçta bir tiyatro, ve bizlerse bir şekilde o sahnenin oyuncularıyız.
Özgür olmaktan korkmayın. Kendiniz olmaktan korkup yarattığınız sahte imajın arkasına saklanırsanız hiçbir zaman özgür olamazsınız.
Ben esaretimden kurtuldum ve çokta  mutluyum. Başkalarının ne düşündüğü beni hiç ilgilendirmiyor. Sonuçta  herkes kendinden sorumlu.

Özgürlük kendin olman demek
Ne kadar ürkütücü!
Özgürlüğün korkusuyla bağlanırsın her şeye
Herhangi bir şeye
Paraya, erke, işe, eşe
Tutulursun bir çılgın gidiş-gelişe
Tutkun, seçtiğin tutukluğun
Peki isyanın niye?
Güneş Davenport
Kendin Olmak şiirinden
 
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Victoria'nın Pembe Dünyası
« Yanıtla #13 : 24 Aralık 2010, 18:47:57 »
Kitap




Fikirlerimi bir makale halinde toplamalıyım.
O kadar çok yazmak istediğim şey var ki…

Odanın içinde deliler gibi dolaşıp duruyordum. Birden anladım ki istediğim konu ve fikirlerim bir makalenin çevresine sığmıyor. Taşmış durumda.
Benim gibi zeki biri ölümle ilgili ancak bir kitap yazabilir.

Kararımı verdim. Kitap yazacaktım. İyice heyecanlandım. Odanın içinde deli danalar gibi dolaşmaya devam ettim.  Adımlarım sert ve karalıydı. Gösterecektim herkese, ne kadar yetenekli olduğumu.

İlk kitabımın ismini düşündüm ve buldum.
‘‘Sonsuz’’  olacaktı, ilk kitabımın ismi.
Vakit kaybetmeden masama oturdum. Masanın altında duran karton kutudan bir top kağıt çıkardım. Artık hazırdım.
Kağıt’a büyük harflerle kitabımın ilk ismini yazdım. Yine büyük harflerle birinci sayfaya da ‘‘Giriş’’, onun altına da birinci bölüm yazdım.
Fikirlerimdeki yenilik dikkatten kaçmamalıydı. Dergilerde hakkımda çıkacak yazıları görür gibi oldum birden.  Çok satanlar, 1. Sırada olacaktı benim romanım…

‘‘Budalalar görsünler bakalım. Benim kim olduğumu anlasınlar.  Hadi Gizem göster kendini, biraz gayret.’’
Elime tükenmez kalemi alıp yazmaya başladım.
Odam karanlıktı, yağmur yağacaktı galiba. Işığı yakmak istedim. Ama sonra vazgeçtim. Işıkta çalışamadığımı fark etmiştim.
Nasıl bütün büyük insanların kendilerine has özelikleri varsa, bu da benim özelliğimdi. Bol ışıkta katiyen çalışamazdım. Değerli fikirlerim kaybolup giderdi. Loş ille de loş.

Önce yazdığım sonsuz kelimesinin yanına virgül koydum. Ama sonra aklıma Ezgi geldi. Benim yazar olamayacağımı düşünüyor. Onu öldürmeyi çok isterdim.

Sonsuz ile başlayan cümleye devam etmek istedim. Ama olmadı. Kalemimin ucuna küçük bir kağıt parçasının takıldığını fark etmiştim.
‘‘Bu şekilde bir uçla katiyen yazamam’’ diye söylendim.
Yeni bir tükenmez kalem alıp tekrar yazmaya devam edecektim ki, çok küçük  yazdığımı fark ettim. Küçük yazılara tahammül edemezdim. Okurken zorlanırdım çünkü.

Yeni bir kağıt’a tekrar Giriş yazdım.
‘‘Ölüm ve yaşam bir arda düşünülmesi zor olan…’’ Eserimin ilk satırı bu oldu. Ama devam edemedim. Terslikler üst üste geliyor, eserimi yazmama engel oluyordu. Bu defa da saati görmüştüm. Akşam olmuştu. Birazdan annem yemeğe çağıracaktı. Hep beraber yemek masasına oturmak bizim evde artık rutinleşmiş bir işti.
Üzüldüm. Şimdi tüm fikirlerimi yazamadan bırakmak. Yalnızca bir yemek için. Yemek yedikten sonra niyetim tekrar kaldığım yerden devam etmekti.

Yemekten sonra ev birden bire sessizleşti. Herkes kendi dünyasına çekilmişti.
Canım sıkılmıştı. Odamda duran eski radyoyu açtım. Şansıma en sevdiğim gruplardan birisi olan The Pretty Reckless’in, ‘‘Make me wanna die’’ adlı parçası çıktı.
Tamda yazmak istediğim konuyla bağlantılıydı sözleri.
Çok yorulmuştum bugün. Yatağıma uzandım. Farkında olmadan şarkıya eşlik etmeye başladım. Tabi sözlerini birbirine karıştırarak söylüyordum.
‘‘You make me wanna die
l’ll never be good enough
But everything looks better when the sun goes down
I had everything, opportunities for eternity
And I could belong to the night...’’

Eserim dedim birden bire hatırlayıp. Yattığım yerden kalkmak istedim. Arkasından hemen hatırladım. Kendimde en beğendiğim taraflardan birisi de gerçekleri görmem değil miydi? Zindelik fikirlerin iyi ifade edilebilmesi için her zaman lazımdır. Bu yorgunlukla yazacağım kısımlar istediğim şekilde olmayacaktı. Giriş gibi önemli bir kısım dinç kafayla yazılmalıdır.
Biraz uyumanın maddi gerçeklere ve eşyanın tabiatına uygun geleceğini anlamakta gecikmedim. Tabiatı eşya bunu emrediyordu.
Ben her zaman gerçekçi bir insanım. Radyoyu kapattım.
‘‘Anne!’’ diye bağırdım. ‘‘ben biraz uyuyacağım.’’
Annem; ‘‘Ne gidiyor musun, anlamadım.’’ Diye mutfaktan bağırdı.
Bir şeyi de düzgün anlasa diye içimden söylendim.
‘‘Hayır, hayır, uyuyacağım biraz.’’

Sonra…

Spoiler: Göster
Sonra nemi oldu? Hiç birşey.
Yazmak istediğim hiç birşeyi yazamadım. Çünkü sürekli erteleyip durdum. Yarın yazarım, cumartesi kesin yazıcam...
Kendimi çok zeki sanan egosu yüksek bir insan olan ben anladım ki insan bir çok şeyi aklında uzun süre tutamaz. Unutur.
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Victoria'nın Pembe Dünyası
« Yanıtla #14 : 03 Ocak 2011, 14:48:55 »
Yalnızlık

Her zaman yalnız kalmaktan insanlar tarafından dışlanmaktan korkarım.
Çünkü çocukken tam bir asosyaldim.

Ailem benim için endişeleniyordu. Normal bir çocuk asosyal olamaz. Başından çok kötü şeyler geçerse o zaman olur. Ama benim hiç bir sorunum yoktu. Ailem tarafından çok seviliyordum. Evimiz huzurluydu yani.
Gerçek arkadaşlar yerine hayali kendi dünyamda yarattığım arkadaşlarım vardı. Bir tane değildi hayali arkadaşım. Birden fazlaydı. Ama hiç biri birbirine benzemezdi. Hepsinin ayrı bir karakteristik özelliği vardı.

Bu yüzden haftada bir kere kendi tabirimle deli doktoruna giderdim. Bay kasıntıydı doktorum.
Küçük bir oda düşünün. Duvarları sarı renk olan. duvar kenarında kocaman bir masa hemen yanında iki sandalye, duvarlar kitaplarla kaplı. Pencere desen küçücük bir şey. ( Bodrum katında olan kilipsli küçük pencerelerden.)
Oraya gitmek o odanın içine girip bay kasıntıyı dinlemek, fiziksel işkenceden daha beterdi benim için.

Bay kasıntı; şişko, göbekli,keltoş herifin tekiydi. Büyük rahat, pofuduk sandalyesine rahatçana yerleşir ve beni konuşturmaya çalışır, saçma sorular sorardı.
-Okul nasıl gidiyor, arkadaşlarınla konuşmaya başladın mı?
-Evet. ( yalan söylüyorum ki, biran önce eve gidiyim.)
-Sana dediğim yöntemleri uyguladın mı? Uygularsan çok daha mutlu olucaksın.
-....
Ne demek istediğini anlamıyordum. Ben zaten mutluydum. Yeni arkadaşlara ihtiyacım yoktu benim.

Aradan yıllar geçti. Üç okul değiştirdim. İlkokul, ortaokul bitti. Hiç arkadaşım yoktu.
Liseye başladığım zaman kendimi çok yalnız hissettim. Her ergen genç kız gibi popüler olmak sevilmek istiyordum. Bir gruba girmeliydim. Ortada kalamazdım.
Lisede bildiğiniz üzere somut olan üç grup tür insan vardı.
İnekler, ezikler(asosyal olan insanlar için kullanılan iğrenç bir kelime.) ve popülerler.
Ben kesinlikle bir daha asosyal bir insan olmak istemiyordum.
Ama inek bir insanda olamazdım. Derslerim hiç bir zaman çok iyi olmadı.
Tek bir seçenek kalıyordu geriye, popüler olmak.
Ama öyle kolay değildi popüler olmak. Onlar hiç bir zaman inekler ve eziklerle konuşmazlar.

Onlarla konuşabilmek için giyim tarzımı değiştirdim. Annemle yaptığım en büyük kavga bu oldu.
Her zaman kıyafetlerimi annem alırdı. Benim beğenmeye hakkım yoktu.
Sonrasında onlarla konuşabilmek için yüzüme maske taktım. Onlar gibi davranmaya başladım. Kendimden güçsüz olanları ezmeye, çalışkan öğrencilerlere baskı uygulayıp tehtit ettim. Bana kopya vermeleri için.
Sonrasında yaptıklarım beni aralarına almaya yetmedi. Daha büyük şeyler yapmaya başladım.
Okul kavgalarına karıştım.( kızlarla olan kavgalara yani.)
Beni hemen aralarına aldılar. Çünkü artık onlardan biri olmuştum.
Çok konuşuyordum. Susarsam insanların beni bırakıp gitmesinden korkuyordum. Gittikçe gevezeleştim. Herkesin dert ortağı oldum Güzin abla gibi aşk meşk işlerinde herkese yardım ediyordum.
Sonra insanlar bana güvenmeye başladılar. Sırlarını sadece bana söylüyorlardı. Ama her gizli bir sırlarını söyledikçe, benim kölem olmaya başladılar. Onları çok güzel bir şekilde kullandım. Seslerini çıkarmadılar çünkü onlarda beni kullanıyorlardı.
Her tarafım insanlarla çevriliydi. Hiç yalnız kalmıyordum. İlk başlarda çok mutluydum bu durumdan. Ama gittikçe korkunçlaşmaya başladı bu durum.

Yıpranmıştım. Yalnız kalmak kafamı dinlemek istiyordum. Bu maskeyi çıkarmak eski ben olmak istiyordum. Ama rahat vermiyorlardı. Geceleri bile onların seslerini duyuyordum, beynimin içinde yankılanıyordu.
Yavaş yavaş suskunlaştım. İçimden konuşmak gelmiyor çünkü.
Ben susunca uzaklaştı hepsi benden. Ama hiç pişman değilim, yalnızlık bu dünyada ki en güzel şey.

Şimdi beni yalnız bırakın. Yorum yapmanıza hiç gerek yok. Okuyun yeter. Yalnız kalın bir süre. Sakın korkmayın yalnız kalmaktan çünkü yalnız kalmak dünyada ki en güzel şey. Sessizlik ve huzur.
Tıpkı ölüm gibi...

Spoiler: Göster
Yazım hatalarım olabilir, dikkatsizce yazdım çünkü.

Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe