Kayıt Ol

Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« : 25 Eylül 2012, 17:15:51 »
Elini, kaşlarına siper eden nöbetçi, bulunduğu gözetleme kulesinden, önünde alabildiğine uzanan, düz  ovaya dikkat kesilmişti. Uzaklardan, an be an büyüyerek yükselen toz bulutuna bakılırsa, dört nala koşan bir at yaklaşıyordu.  Toz bulutundan kaçarcasına kanatlanmış gibi koşan atı ve üstündeki süvariyi farkedebiiyordu artık. Gür sesi yankılandı kalenin surlarında ;

“Kapıları açıııııııınnn !!!! ”

Menteşelerinden sökülecekmişçesine gıcırdayan devasa demir kapı  ağır ağır açılırken, doğudan yeni yeni yükselmekte olan güneş süvarinin gümüş rengi zırhını elmas gibi parlatıyordu. Hiç yavaşlamadan, kapıdan içeri dalan at, kesme taş döşeli yolda kah o yana kah bu yana savrularak koşusuna devam etti. Pazar yerinden geçerken, korku ve şaşkınlıkla kendisine bakan gözlere aldırış ettiği yoktu. Önüne çıkan herhangi bir şey onu durdurabilecekmiş gibi görünmüyordu. Atını mahmuzlamaya devam ediyordu süvari.

Yılan gibi kıvrılarak tepeye doğru giden yol bittiğinde, atın durmasını beklemeden atlayıverdi süvari.  Koşusuna yaya olarak devam ediyordu. Tepeden tırnağa silahlı iki muhafız kendisini görünce hemen esas duruşa geçti. Onları görmezden geldi süvari, başka zaman olsa onları selamlardı.En azından başıyla...  Ama etrafında olup bitenden soyutlanmış gibi bir hali vardı. Kedine belirlediği hedefe ulaşana dek bu dünya ile irtibatını koparmıştı sanki.  Geniş, beyaz mermer merdivenleri ikişer ikişer atlarken, belinden sarkan kılıcını kabzasından kavrayarak sahip olmaya çalışıyordu. 3 insan boyunda işlemeli ahşap kapının önünde bekleyen başka silahlı muhafızlar da vardı ama onlar da, adamı durdurmaya dahi teşebbüs etmediler, biri hemen kapıyı arlayıp geri çekildi ve  baştan aşağı metale bürünmüş bu adama yol verdi.

Nefes nefese, alalade bir selamlama ile, heyecanına ve düzensiz solunumuna hakim olmaya çalışarak;

“ Lordum”

Diyerek gözlerini, karşısndaki devasa ve oldukça süslemeli tahtta oturan yaşlı krala dikti. Başka zaman olsa bu selamlama onun canına mal olabilirdi. Kral a saygı ilk kuraldı ve nasıl olması gerektiğini her asker çok iyibilirdi ama ortada olağan dışı bir durum var gibiydi. Kral aldırış etmedi bu  nizam dışı selamlamaya ve meraklı gözlerle, süvarinin bakışlarına karşılık verdi.

“ Lordum... Müfrezeden hiç iz yok... Köy bomboş... Tavuklar bile gitmiş.”

Nefesi yavaş yavaş düzene giriyordu. Devam etti ;

“ Sadece çığlıklar var”

Çığlık lafını duyar duymaz, yaşına göre oldukça çevik bir hareketle oturduğu yerden fırladı  yaşlı kral. Gözleri dehşetle açılmıştı.

“ Çabuk... Beylere haber salın. Hepsini en kısa zamanda burda istiyorum, en hızlı atları, en iyi binici ulakları  salın, olabildiğince çabuk burda olsunlar”

Başıyla kralı selamlayan adam, bir kaç adım geri geri yürüdükten sonra, arkasını döndü ve koşarak taht odasından çıktı. Titreyen ellerini yüzüne götürdü  kral, ateşinin yükseldiğini farketti. Kalbi deli gibi çarpıyordu, ağır ağır tahtına oturmaya çalıştı ama bu oturmaktan ziyade bir yığılış gibiydi. Dalıp giden gözlerinde öfke ve yaşlar birikiyordu.

Çevrimdışı Shadowlees

  • *
  • 2
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #1 : 26 Eylül 2012, 13:22:57 »
İyi yazıyorsun ama imla hataları var. Artı karekterler biraz sönük kalmış gibi... Belki de biraz daha ayrıntıya girmen gerekiyordur. (Kendi yazdıklarımda bende bunu sık sık yaşıyorum. Sürekli bir şeyler eksik kalıyor gibi...)

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #2 : 26 Eylül 2012, 16:57:46 »
hikayenin giriş bölümünü okuyarak karakterler sönük kalmış yorumun biraz aceleci olmuş :) henüz karakter betimlemesi yapmadım. yorumun için sağol.

Çevrimdışı Shadowlees

  • *
  • 2
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #3 : 26 Eylül 2012, 19:03:43 »
devamınıda okuruz...

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #4 : 27 Eylül 2012, 12:14:31 »
Devasa kapı gıcırdayarak açıldı yine. Dört yağız at, dört yiğit ulakla, dört nala, dört bir yöne revan oldu. Yaşlı kral taht odasının balkonundan gidenleri seyre dalarken aklında tek bir soru vardı...

BU KADAR ÇABUK MU?

Bunca keder, bunca ölüm bunun için miydi?  Sonsuza dek sürmeyecekti elbet bu huzurlu günler ama bu kadar çabuk mu geri gelecekti kötülük?  Bunun olmaması için dökmemişler miydi o kadar kanı?  Büyük fedakarlıkların ödülü büyük olmaz mıydı?  Kadınından, çocuğundan vazgeçip, bile bile ölüme yürüyen yurttaşlar bunun için mi vaz geçmişti her şeyden? Peki ya kadınlar? Erkeklerini çiçeklerle yollamışlardı  kralın ordusuna... Geri gelmeyeceklerini bile bile, içleri kan ağlarken, bağırlarına taş basıp öperek yolcu etmişlerdi...

“ Gücüm yok” diye mırıldandı kral...  “ Bir kere daha olmaz... Hayır.... Yapamam.. Bu yükü kaldıramam... Yol göster  Yüce Kılavuz... Başımı al gerekirse, al ki Halkımın önünde yere eğilmesin... “

26 YIL ÖNCE - SAVAŞ MEYDANI

“Kalk büyük kral... dizlerin toprağa sadece vurulup düştüğünde değsin... Şimdi doğrul, güçlü omuzlarınla yükleneceğin çok ağır bir yükün var artık. Asıl savaşın bundan böyle başlıyor... Savaş meydanında kazandığın zaferi daim eylemek için çok ağır yüklere omuz vereceksin... Haydi kalk yüce kral...  Halkına ve topraklarına  dön.  Zaferini kutla, halkını bağrına bas onlara dön ve emirlerimi mutlaka yerine getir.

Çoğal yüce kral... Kendi soyundan oğlanlar yetiştir... Topraklarını onlara pay et. Ama adil ol. 4 oğul gerek... Güç zırhını, Güç kılıcını, Güç miğferini ve Lankar ı herbirine emanet et... Canları pahasına sahip çıksınlar emanetlerine... Çıksınlar ki;  kötülük yeniden vücut bulup, bu yaktığın ışığı boğmasın... Haydi git yüce kral...  Zafer seninle olsun”

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #5 : 08 Ekim 2012, 16:51:30 »
4 Gün sonra kurak toprakları aşarak  Başkent Centrapola ya ulaşan  ilk Muhafız,  Buzul Diyarı  olarak bilinen, İnsanın iç organlarını bile donduracak kadar soğuk kışlara sahip Sothernpola  şehrinin Lordu, Kral Dreden’ in ilk göz ağrısı, Büyük oğul Sothern idi.

24 yaşında, uzun boylu, mavi çekik gözleri, altın sarısı saçları ve yapılı vücuduyla tam bir savaşçıydı. Korku nedir bilmez yüreği, Tek yumrukta Buzul Devi (*) ni devirecek kadar güçlü bileği ile genç yaşına rağmen,  sadece yönettiği şehrinde değil, tüm diyarda  saygı duyulan ve korkulan bir adamdı.

(*Buzul Devi : Buzul Diyarında yaşayan vahşi  oldukça iri bir hayvan)

Saygıyla eğildi  Sothern babasının önünde.

“Kral’ım...” babası karşılık verene dek eğdiği başını kaldırmadan bekledi. Tahtından hızlıca kalkan Dreden, oğluna doğru yöneldi. Nazikçe öne eğilmiş başını kaldırmak için, onu çenesinden tuttu ve  yukarı doğru kaldırdı. Baba oğul göz gözeydi şimdi. Aynı anda birbirlerine sarılmak için, coşkuyla hamle yaptılar. Bedenleri birbirine kavuştu, sıkı sıkı sarıldılar, Dreden, bir an için herşeyi unutmuş gibiydi, yüzü gülüyordu. Oğlundan gözlerini alamıyordu. Kocaman bir adam olmuştu oğlu, zaman hızla akıp geçmiş, Dreden, günden güne gücünü yitirip yaşlı bir adama dönüşürken, kucakladığı bu yiyğit adam, gücünün zirvesine doğru koşan bir Lord olmuştu.
 
“Hoş geldin oğlum” dedi yaşlı kral. Sesindeki incelik ve sıcaklık, Sothern i biraz şaşırtmıştı çünkü, alışkın değildi bu tip şeylere. Babalarının onları çok sevdiğini bilirlerdi ancak, hiçbir zaman sevgi gösterisine dönüşmemişti bu sevgi. Devlet gelenekleri bunu emrediyordu. Baba oğul müessesesi olmazdı devlet işlerinde. Kral ve diğerleri vardı. Şaşkınlığını üzerinden atıp, gülümsedi.

“ Hoş bulduk Yüce Kralım” kralı tekrar selamlamak üzere eğilecekti ki, babası mani oldu.

“Bırak şimdi bu safsataları, yolculuğun nasıl geçti?”

“ Haberi alır almaz olabildiğince çabuk gelmeye çalıştık, umarım geç kalmamışızdır”

“ Erken bile geldin... ilk gelen sensin, kardeşlerin sanırım yoldadırlar, bir iki güne hepsi burada olur”

“ Sorun nedir Kralım?”

“ Kardeşlerin gelince herşeyi öğreneceksin oğlum, sabırlı ol”

Kral Uşaklara seslendi, oğlu için hazırlatılan odayı sordu. Ayrıca oğlunun muhafızları için de odalar istemişti. Her birinin hazır ve sorunsuz olduğu raporunu alınca ;

“ Şimdi git biraz dinlen. Yemek 2 saat sonra. Birlikte kadeh kaldıracağız”

Sothern bin yıl düşünse, babasıyla karşılıklı kadeh kaldıracağını aklına bile getiremezdi. Hatta böyle birşeyin olasılığını bile düşünemezdi ama ne olduysa, babası bütün devlet resmiyetini bir kenara itmişti.

Ertesi  gün, şafak vakti tozu dumana katarak  şehre yaklaşan kalabalık bir atlı ilkin heyecan yaratsa da, bunların, beklenen diğer misafirler ve mahiyetleri olduğu anlaşılınca, heyecan yerini karşılama merasiminin telaşına bırakmıştı. Ağır demir kapı  kulakları tırmalayan bir sesle gıcırdarken,  Lord Sadrasen, karşılama müfrezesini de peşine katarak, önemli misafirlerini şehrin dışında karşılamak için yola düşmüştü bile. İki grup şehrin biraz uzağında karşı karşıya geldiğinde, dört nala kanatlanmış gibi koşan yağız atlar hiç hız kesmeden yollarına devam ederken, Lord Sadrasen, Selamını dahi almayan bu  grubun peşine düşüp bir nevi muhafızlık görevini yerine getiriyordu. Saray ın yemyeşil bahçesinde, yapay gibi duran tek şey olan taş yol at sesleri ve nal tıkırtılarıyla doluvermişti.

Kral Dreden, Misafirlerini saray bahçesinde karşılmaya karar vermişti. Ardı ardına attan inen ürkütücü ve değişik zırhlara sahip savaşçılar, önceden bildikleri belli olan bir düzende dizilmeye başladıklarında, Kral Dreden merdivenleri inmeyi neredeyse bitirmek üzereydi.

Kollarını öne doğru uzatıp, bütün sevecenliğiyle, yüzüne yayılan tebessüm,  Notredel  ve Mia-Kera yı da şaşkınlığa uğratmıştı. Tıpkı Sothern i uğrattığı gibi. Notredel ve Mia-Kera ivedilikle diz çöküp, krallarını selamlamaya durunca, arkalarında saf tutan muhafız ve mahiyetleri de hep birden selama durunca, ortalığı metal sesleri kaplayıverdi.

“ Hoş geldiniz evlatlarım”

Hoş geldiniz ve evlatlarım sözcüklerini duyan iki kardeş şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
“ Ayağa kalkın”   Kralın bu emriyle yine metal sesleriyle çınladı bahçe.  İki çocuğunu birden kucakladı kral.  Nazikçe sarayına buyur etti,  üçü en önde yürürken, muhafızlar ve diğerleri de onları takip etti.

Notredel Beden Tarlaları (*) ve Kadim Ormanları da sınırları içersine alan Notrapole topraklarının vekiliydi.  Kralın ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Çok iyi kılıç kullanmasıyla ve üstün zekasıyla nam salmıştı. Ne uzun ne kısa denilecek boydaydı. O da abisi Sothern gibi sarı saçlıydı. Bir savaşçı için heybetli bir görüntüsü olmasa da, Lord Sadrasend in öğrencisiydi. Kılıca dair tüm  bildiklerini ondan öğrenmişti. Sadrasend onun ikinci babası gibiydi. Diğer kardeşlerinden çok daha zeki ve yöneticilik becerisi çok daha iyi olduğu için, ülkenin en çetin topraklarının idaresini babası ona vermişti.

Çevrimdışı Roolpyh

  • *
  • 9
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #6 : 08 Ekim 2012, 17:23:08 »
Hoşuma gitti, yazmayı bırakma bence. :)

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #7 : 08 Ekim 2012, 17:49:02 »
uzun uzadıya devam edecek vakit buldukça yayınlıyorum.

Çevrimdışı Roolpyh

  • *
  • 9
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #8 : 08 Ekim 2012, 21:34:41 »
Bekliyorum.

Çevrimdışı OZ

  • ***
  • 401
  • Rom: 5
  • Melanj
    • Profili Görüntüle
    • http://bortubocekgaleri.com/
Ynt: Yazgı Savaşı / Karanlığın Doğuşu
« Yanıtla #9 : 06 Ocak 2013, 13:26:03 »
Hoşuma gitti. Devamını bekleriz. Bazı cümleler gerçekten iyiydi. Paylaştığın ilk iki kısım merak uyandırdı.

Yalnız karaktere daha fazla eğilmen gerekir.

Alıntı
24 yaşında, uzun boylu, mavi çekik gözleri, altın sarısı saçları ve yapılı vücuduyla tam bir savaşçıydı.

Sanki sadece bu yapıda olanlar savaşçı olabilirmiş gibi bir izlenim doğuyor.
"Rebellions are built on hope"