YAZMALIYIM...
Yine o sokaktaydı. Sokağın bulunduğu yerin, üstü betonla doldurulmuş, eski, kötü kokulu bir dere olduğunu hatırlıyordu. Çevresine göz attığında, havanın, buranın her zaman bulutlu bir günün grisiyle kaplanmış ve hiçbir zaman sarının tonlarına rastlamamış olduğu hissini uyandırması haricinde her şeyin aynı -ya da en azından benzer- olduğunu gördü.
Etrafına bakındı ve uyanıkken yazmayı düşündüğü rüyasına eklemek istediği siyah kediyi bulamadı. İsmini bile koymuştu.'Jaber'.Neden siyah bir kedi seçtiğinden emin değildi. Belki de yine buna benzer, kasvetli ve gizemli olduğunu düşündüğü bir havada karşısına çıkabilecek şeyin ancak siyah bir kedi olabileceğini düşünmüştü.''Kediden de ne dost olur ya.''
Sokağa bir merdivenle, diklemesine bağlanan başka bir sokağa doğru yürümeye başladı. Bu sokağın da tanıdık olduğunu biliyordu. Merdivenleri çıkıp durdu ve yeni manzarasına baktı. Burayı da birçok, benzer havaya sahip filmdeki karelerde gördüğü ya da görebileceğini düşündüğü 'zamanında yanmış ve tam kül olamamış ağaçlar' ve 'park halinde ya da acilen terk edilmiş, hala yanmakta olan arabalar' motifleriyle betimlemeyi düşünmüştü.''Eh, ağaçlar yanmamış olsa da en azından yaprakları dökülmüş ve yeterince kuru görünüyorlar. Bir dakika... Bu iyi bir şey mi ki?'' Uyanık haldeyken olabilecek düşünce yapısını anlayamayacak, düşünemeyecek kadar zihninin bulandığını hissettiği anda, arabaların da yanmasalar bile oldukça terk edilmiş göründüklerini fark etti. Kapıları açık değildi, düzgün park edilmişlerdi ama terk edilmişlerdi.
Bulunduğu sokağın sonuna kadar yürüdü ve ona bağlanan, ilk sokakla paralel başka bir sokak önünü kesti. Bir anda yanında birinin olduğunu hissetti ve bir an daha sonra elini tutuyordu. Yüzüne bakmadı. Kim olduğunu öğrenmeye çalışmadı. İlk sokakta kendini bulduğundan beri onunla el ele olduğunu hatırladı. Öyle olmadığından emin olduğu halde hatırlıyordu. Hatta ilk sokağın, hatırlayamadığı öncesinde bile onunlaydı.
Yanındakinin elini sımsıkı tuttu ve hiç düşünmeden sola yöneldi. Gökyüzü, grinin daha koyu bir tonuna boyanmıştı. Hiç ışık olmasa da rahatlıkla yolunu seçebiliyordu ve bundan hoşnut olması gerektiğinden pek emin değildi. Gözleri, sanki o koyu grinin karanlığını görebilsin diye, kasten görüyorlardı. Her ışıksız pencere, her gereksiz uzamış ve evlerin çatılarından aşağı -dekorasyon için- saçaklanmış bitki onu korkutuyordu. Adımlarını hızlandırdı ve ilk sağdan başka bir sokağa kıvrıldı. Yanındakini de daha tempolu yürümesi için uyarmak istedi ve bu uyarısını sanki daha önceleri defalarca yapmış olduğunu düşündü. İlk sokaktan da önce... Kısaca mırıldandıktan sonra o da hızlanmıştı.
Eve gittiğini hatırladı, fark etti. Aniden, zihnini bulandıran o sisin içinden bunu seçebilmişti. Apartmanın bulunduğu sokağı hızlı adımlarla yarılamışlardı yanındakiyle.''O nerde?''İsmini telaffuz etmişti ama söylediği her harf bir sonraki tarafından yutulmuştu. Yoksa o anda zifiriye çalan karanlık mıydı onun ismini yutan? Binalara baktı. Sokağa girdiğinden beri hiçbir ışığın olmaması haricinde her şeyi garip kılan başka bir şey var gibiydi. Kendini çok belli etmeyen, belki küçücük, belki de kocaman bir fark...
Apartmanın tam önünde durdu ve küçük, demirden bahçe kapısına baktı. Değişik bir şekilde yamuk ve açılamaz gözüküyordu. Dilerse, zaten kısacık olan bahçe duvarından kolaylıkla atlayabileceği düşüncesi umursamaz bir siliklikle geldi aklına. Yazmayı düşündüğü 'rüya'sında böyle bir sahneye yer vermesinin hoş olabileceğini düşündü.''Ne diyorum ben? Niye?''
Sustu. İçinden konuştuğu sesini de susturdu. Gereksizdi. Neye gerekecekti ve ne olmaktaydı? Sadece bu karanlıkta görebilme yetisinin çıktığı yere sövecek birkaç kelime edip bu yetenekten faydalandı. Her şey imkânsız açılarla yamuktu. Apartman sola ve aynı zamanda sağa yatık gibi duruyordu. Tüm apartmanlar ve sokaktaki her şey yeniden şekillendirilmeye çalışılmış ve olabilecek en başarısız şekilde başarılı olunmuştu sanki. Sokağa girdiğinden beri ona garip gelen şey bu olmalıydı.
Zaten sessiz olan sokak daha da dingin bir sessizliğe bulandı. Binalar,kuru ağaçlar ve etrafı betimlemeye yarayacak her şey çılgınca bir şiddetle,sanki biri, mürekkep dolu, dev bir akvaryumu sallıyormuşçasına sessizce sallanmaya başladı. Çok korktu. Nasılsa uyanacaktı ama yine de korkuyordu. Her şeyin -eğer öyle bir şey mümkünse- en son şiddette sallanmaya başladığını hissetti ve o zaman aklına onun ismi geldi. Haykırdı.''.....! Dikkat et!''
***
'Unutmadan yazmam gerek...'
Elerki Taşkın