Kayıt Ol

Istari Hakkında

Çevrimdışı Legolas

  • ***
  • 810
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Istari Hakkında
« : 19 Nisan 2008, 19:39:00 »
Büyücü, Quenya istar (Sindarin ithron) kelimesinin tercümesidir: Dünya tarihi ve tabiatı hakkında seçkin bilgiye sahip olan, bu bilgilerini ortaya koyan ve “divan”ın (onların isimlendirdikleri şekilde) üyelerinden her biri. Büyücü tercümesi çok doğru sayılmayabilir; çünkü Heren Istarion yada Büyücüler Divanı sadece Üçüncü Çağ’a mahsustu, sonra Orta Dünya’dan ayrıldılar. Elrond, Cirdan ve Galadriel hariç onların nereden geldiklerin keşfeden yoktu. Ayrıca Büyücüler Divanı daha sonraki efsanelerde anlatılan “büyücüler” ve “sihirbazlar”dan farklıydılar.


İnsanlar (önceleri), kendileriyle ilişkilerde bulunan bu kimselerin uzun ve gizli çalışmalar sonucu ilim, irfan sahibi haline gelmiş başka İnsanlar olduklarını düşünüyorlardı. Orta Dünya’da ilk defa Üçüncü Çağ’ın 1000. yılında gözüktüler. Başta basit bir kılıktaydılar; insanlar gibi yaşlıydılar fakat bedenen dinçtiler. Güçlerini ve gayelerini açığa vurmadan yolcular ve gezginler gibi dolaşarak Orta Dünya ve üzerinde yaşayan her şey hakkında bilgi ediniyorlardı. İnsanlar onları pek seyrek görüyor ve önemsemiyorlardı. Lakin Sauron’un gölgesi büyümeye ve yeniden şekillenmeye başladığında daha faal hale geldiler. Sauron’un gölgesinin büyümesini engellemeye, Elfler ve İnsanlar’ı tehlikeden haberdar etmeye çalıştılar. Daha sonra gelişleri, gidişleri, bir çok meseleye müdahale edişleri insanlar arasında söylentiler yayılmasına yol açtı. İnsanlar fark ettiler ki babaları, kendileri ve hatta oğulları dünyadan göçüp giderken onlar hiç ölmüyor hep aynı kalıyorlardı (yalnızca bir dereceye kadar yaşlanmış gözüküyorlardı). İnsanlar onları sevmelerine, Elf ırkından saymalarına rağmen (ve aslında onlarla arkadaşlık ederlerdi sık sık) onlardan korkarak büyüdüler.

Lakin onlar elf değillerdi; çünkü Uzak Batı’dan geliyorlardı ancak bu yalnızca Üçüncü Yüzük’ün Koruyucusu ve Gri Limanlar’ın efendisi Cirdan tarafından biliniyordu. Zira o Istari’nin Orta Dünya’nın batı kıyısına varışlarını görmüştü. Orta Dünya’nın idaresi hakkında hala istişare eden ve Sauron’un gölgesi büyümeye başladığında ona karşı koymaya girişen Batı’nın Efendileri’nin yani Valar’ın temsilcileriydiler. Eru’nun izniyle kendi yüce ırklarından üyeler gönderdiler; ancak bunlar insan şekline bürünmüşlerdi. Gerçek insan gibiydiler; dünyanın korkularına, acılarına, yorgunluklarına maruzlardı. Acıkabilir, susayabilir ve katledilebilirlerdi; fakat asil ruhları sayesinde ölmezler ve ancak uzun yılların endişeleri, üzüntüleri ve sıkıntılarıyla yaşlanırlardı. Böylece Valar eski hatalarını düzeltmek arzusuyla temsilcilerini, haşmetlerini açığa vurmayı ve İnsanlarla Elflerin iradelerini güç kullanarak idare etmelerini yasaklayarak gönderdi. Çünkü Valar’ın bütün güçlerini ve ihtişamlarını sergileyerek Eldar’ı korumaya ve kanatları altına almaya tenezzül etmeleri büyük bir hata olmuştu. Zayıf ve aciz görünümünde gelerek Istari, İnsanlar ve Elfleri iyiye ikna etmeye uğraşacak, Sauron’un tekrar gelmesi halinde onun nasıl hakimiyet kurmaya, bozgunculuğa çabalayacağını anlatarak onları sevgi ve anlayışla Sauron’a karşı birleştirmeye çalışacaktı.

Bu Tarikat’ın üyelerinin sayısı belli değildir; ancak en fazla umut bulunan Orta Dünya’nın Kuzeyi’ne (çünkü Dunedain ve Eldar’ın kalanları burada yaşıyorlardı) gelen reisleri beş taneydi. İlk gelen, asil görünüşlü, kuzguni saçlı, güzel sesli ve beyazlar giyinmiş biriydi. El işlerinde büyük hüner sahibiydi. Hemen hemen herkes hatta Eldar bile onu Tarikatı’ın başı olarak görmüştü (1) . Diğerlerinin ikisi deniz mavisi biri toprak rengi giyinmişti. Son gelen, diğerlerinin sonuncusu ve en kısa boylusu olarak gözüken, daha yaşlı, gri saçlı, grilere bürünmüş ve bir asaya dayanarak yürüyen biriydi. Ama Cirdan Gri Limanlar’daki ilk karşılaşmalarında onu sezmiş ve hürmet ederek kendi muhafazasındaki Üçüncü Yüzük’ü Kırmızı Narya’yı ona vermişti.

“Zira” demişti “pek çok iş ve tehlike yatıyor önünüzde. Vazifeniz çok mühim ve yorucu; bu sebepten Yüzük’ü yardımcı ve destek olması için al. Bana gizli tutmam için emanet edilmişti; lakin burada Batı Kıyıları’nda lüzumsuz. Zannediyorum ki gelecek günlerde, onu bütün gönüllerin cesaretle tutuşması için kullanabilecek ve benimkinden daha asil olan ellerde olması gerekiyor.” (2) Gri Elçi Yüzük’ü aldı ve hep gizli tuttu; ancak Ak Elçi (bütün sırları açığa çıkarma hünerine sahipti) bir süre sonra bu hediyenin fakına vardı ve kıskandı. Bu, Gri’ye olan daha sonra açıkça göstereceği; ama şimdilik sakladığı kininin başlangıcıydı.

Ak Elçi sonraki günlerde Elfler arasında Curunír, Hüner Adamı olarak anılmaya başladı. Seyahatlerinin sonunda Gondor ülkesine gelip yerleştikten sonra Kuzey İnsanları’nın dilinde Saruman olarak anıldı. Curunír ile Doğu’ya geçtikleri için Batı’da Maviler hakkında pek fazla şey bilinmiyordu ve Ithryn Luin, Mavi Büyücüler haricinde isimleri yoktu. Doğu’dan hiç dönmediler. Orada kalıp kalmadıkları, hangi amaç için gönderildikleri, ölüp ölmedikleri yada Sauron tarafından tuzağa düşürülüp de onun uşakları haline gelip gelmedikleri bilinmemektedir.(3) Yine de bunların herhangi birinin olması imkânsız değildir; çünkü Orta Dünya yaratıklarının suretindeydiler ve her ne kadar tuhaf gözükse de Elflerle İnsanlar gibi amaçlarından şaşabilirler, iyinin gücü için yaptıkları arayışı unutabilirler ve kötülük yapabilirlerdi.

Şüphesiz buraya ait olan ayrı bir paragraf:

Çünkü vücuda gelmiş Istari’nin bir çok şeyi tecrübeyle tekrar öğrenmesi gerekiyordu. Nereden geldiklerini biliyorlardı; fakat Kutlu Diyarlar’ın hatırası uzak bir görüntüden ibaretti. Vazifelerine sadık kaldıkları müddetçe ziyadesiyle hasretini çektikleri bir ülkenin görüntüsü. Bu sayede sürgünün yarattığı ıstıraba ve Sauron’un aldatmacalarına katlanarak kendi hür iradeleriyle o zamanın kötülüklerini düzeltebilirlerdi.

Gerçekten de bütün Istari içinde yalnızca biri sadık kaldı ve bu son gelendi. Dördüncü olan Radagast Elfler ve İnsanlar’dan vazgeçip Orta Dünya’da yaşayan hayvanların ve kuşların sevdasına düşerek günlerini vahşi yaratıklar arasında geçirdi. İsmini (eski Numenor dilinde “hayvanların bakıcısı” anlamına geliyordu) de işte bu yüzden aldı.(4) Curunír’Lân, Ak Saruman ise ayrıldı; kibirli ve sabırsız hale gelip güç sevdasına düşerek Sauron’un iradesine zorla sahip olmaya ve onu defetmeye çalıştı. Ancak kendisinden daha kuvvetli olan o karanlık ruh tarafından tuzağa düşürüldü.

Son gelen Elfler arasında Mithrandir, Gri Seyyah [not: Metis’de “hacı” olarak çevrilmiş “pilgrim” kelimesini “seyyah” olarak tercüme etmeyi tercih ettim; çünkü bu şekilde ismin anlamı bu bölümdeki açıklamalara daha uygun oluyor] olarak adlandırılmıştı; çünkü belli bir yerde yaşamıyor, ne mal ne de takipçi topluyordu. Hep Batıili’nde Gondor’dan Angmar’a, Lindon’dan Lórien’e, öteden beriye gidiyor, ihtiyaç zamanlarında bütün halklarla dostluklar kuruyordu. Gayretli ve arzulu bir ruhu vardı (ve bunlar yüzük Narya ile çoğalmıştı); çünkü o Sauron’un düşmanıydı. Mahvedici ve harap edici ateşe, tutuşturucu bir ateşle karşı geliyordu. Solgun bir ümit ve kederle yardıma koşuyordu; ama aynı zamanda çoşkusu, kıvrak öfkesi kül rengi bir pelerinin ardında duruyordu. Öyle ki sadece onu çok iyi tanıyanlar içindeki bu kavurucu alevi fark edebilirlerdi. Neşeli olabilirdi, genç ve basit olanlara da nazik. Bunun yanında sivri dil gerektiren zamanlarda ve budalalıklara karşı pek çabuktu. Ama o ne kibirliydi ne de övgü peşinde; bu yüzden kendileri de kibirli olmayanlar arasında çok sevilirdi. Çoğunlukla yorulmaksızın yayan ve bir asaya dayanarak seyahat ederdi. Bu sebeptendir ki Kuzey’in İnsanları ona Gandalf yani “Asa’nın Elfi” derlerdi. Çünkü (yanlış da olsa) onu Elf türünden sayıyorlardı; zira pek çok zaman elflerin kerametleriyle ilgili çalışır, özellikle de ateşin güzelliğine hayranlık duyardı. Yine de işlediği, meydana getirdiği bu harikalar neşe ve zevk içindi. Kimsenin ona hayranlıkla bakmasını veya tavsiyelerini korku içinde dinlemesini arzu etmezdi.

Başka bir yerde; Sauron’un tekrar ortaya çıkmasıyla birlikte Gandalf’ın da kendi güçlerinin bir kısmını ifşa ederek ona karşı direnişin başı oluşu ve direnişin muzaffer oluşu – ki aslında Tek’in altındaki Valar’ın tasarladığı bütün ihtiyati unsurlar ve emek sayesinde olmuştu – anlatılmaktadır. Buna rağmen denir ki yapması için gönderildiği vazifenin sonlarında çok acı çekmiş ve hatta katledilmiştir; ancak bir süreliğine ölümden geri gönderilmiş, aklara bürünmüş ve parlak bir alev olmuştur (ama büyük ihtiyaç olmadıkça bunu gizlemiştir). Her şey sona erip Sauron’un gölgesi yok edildiğinde bir daha geri dönmemek üzere Deniz’e açıldı. Curunír ise tamamen yıkılmış, bütün gücü yok edilmiş bir haldeyken, ezilmiş kölesinin eliyle yok olmuş ve ruhu da mahkûm olduğu yere gitmiş ve bir daha ne öylece ne de bir vücuda kavuşmuş halde Orta Dünya’ya gelmiştir.

Yüzüklerin Efendisi’nde Istari hakkındaki tek genel bilgi Ek B’deki Üçüncü Çağ’ın Yıllarının Öyküsü’ndeki başnotta bulunmaktadır:

1000 yıl geçtikten ve Büyük Yeşil Orman’a ilk gölge düştükten sonra Istari yada Büyücüler Orta Dünya’da gözüktüler. Uzak Batı’dan geldikleri, Sauron’un gücüyle mücadele edecek elçiler oldukları ve ona karşı direnme iradesi olanları birleştirecekleri söylendi. Fakat onun gücüne güçle karşılık vermeleri ve Elflerle İnsanları korku yada zorla etkilemeleri yasaklanmıştı.

Bu sebepten, hiç genç olmamalarına ve çok yavaş yaşlanmalarına, birçok el ve zihin hünerine sahip olmalarına rağmen insan görünümünde geldiler. Pek az kişiye gerçek isimlerini açıkladılar ve onlar yerine kendilerine verilmiş isimleri kullandılar. Bu tarikatın en yüce iki üyesi (toplamda beş kişi oldukları söyleniyordu) Eldar tarafından Curunír “Hüner Adamı” ve Mithrandir “Gri Seyyah” olarak adlandırılırken, Kuzey’in İnsanları onlara Saruman ve Gandalf diyorlardı. Curunír sık sık Doğu’ya seyahat etti; ancak sonunda Isengard’da yaşamaya başladı. Mithrandir Eldarla en yakın dostluğu kurmuştu. Çoğunlukla Batı’da dolandı ve hiçbir zaman kendine kalıcı bir mesken bulmadı.


Çevrimdışı Legolas

  • ***
  • 810
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Istari Hakkında
« Yanıtla #1 : 19 Nisan 2008, 19:39:15 »
Burada, Gandalf Gri Limanlar’a ilk geldiğinde Cirdan’ın ona Kırmızı Yüzük’ü verdiğinin (çünkü Cirdan Orta Dünya’daki herkesten daha ilerisini ve derini görürdü) anlatıldığı Elflerin Üç Yüzüğü’nün Koruyuculuğu açıklaması verilmektedir.

Istari üzerine makale onlar üzerine ve kökleri hakkında Yüzüklerin Efendisi’nde olmayan şeyleri söylemektedir (ve ayrıca Valar hakkında bazı tesadüfi noktalar, onların Orta Dünya üzerine devam eden alakalarını ve burada tartışılmayacak olan kadim bir hatalarını hatırasını içermektedir). En dikkate değer şeyler; Istari’nin “kendi yüksek ırklarının üyeleri” (Valar ırkının) olarak anlatılması ve fiziksel şekil almaları hakkındaki ifadeler.(5) Ayrıca Istari’nin Orta Dünya’ya gelişinin farklı zamanlarda olması, Cirdan’ın Gandalf’ı içlerinde en yüce olarak görmesi, Saruman’ın Gandalf’ın Kırmızı Yüzük’e sahip olduğunu bilmesi, kıskançlığı, Radagast hakkında edinilen fikir, onun görevine sadık kalmayışı, Sarumanla Doğu’ya geçen ama onun aksine hiç geri dönmeyen diğer iki isimsiz “Mavi Büyücü”, Istari tarikatının üyelerinin sayısı (bilinmediği ama Orta Dünya’nın Kuzeyi’ne gelen reislerinin beş tane olduğu yazıyor), Gandalf ve Radagast’ın isimlerinin açıklaması ve Sindarin ithron çoğul ithryn kelimeleri dikkate değer diğer kısımlar.

Güç Yüzüklerine Dair’de Istari ile kısım Yüzüklerin Efendisi Ek B’deki ifadeye çok benzemektedir; ama Istari hakkında makaleyle örtüşen fazladan bir ifade vardır:

Curunír en yaşlı ve ilk gelendi; ardından Mithrandir ve Radagast geldi ve Orta Dünya’nın Doğusu’na giden diğer Istari ama onlar bu hikayelerin konusu değillerdir.

Istari ile ilgili kalan yazılar maalesef çoğunlukla okunaksız karalamalardan başka şeyler değil. Ancak aceleyle çizittirilmiş kısa bir hikaye taslağı mevcut. Bu taslakta, Orta Dünya’ya üç elçi gönderme kararıyla sonuçlanan ve Manwë tarafından çağrılmış (kim bilir belki danışmak için Eru’yu da davet etmişti) Valar divanı anlatılmaktadır. “Kim gidebilir? Kudretli ve Sauron’a denk olmalılar; lakin kudretlerinden feragat etmeliler. Ete ve kemiğe bürünmeliler ki Elfler ve İnsanlarla eşit olup onların itimadını kazanabilsinler. Lakin bu onları tehlikeye sokacak, hikmet ve irfanlarını sönükleştirecek, insaniyetin getirdiği korku, sıkıntı ve yorgunlukla zihinleri bulanacak.” Ama sadece iki kişi öne çıktı. Aulë tarafından seçilen Curumo ve Oromë’nin gönderdiği Alatar. O zaman Manwë Olórin’in nerede olduğunu sordu. Ve Olórin griler içinde seyahatten yeni döndüğü halde Divan’ın kıyısında bir yere geçti ve Manwë’nin ona ne buyurabileceğini sordu. Manwë üçüncü elçi olarak onun gitmesini arzuladığını söyledi (burada Manwë’nin tercihini açıklamak için parantez içinde “Olórin kalan Eldar’ın dostuydu” denmiştir). Ancak Olórin böyle bir vazife için çok zayıf olduğunu ve Sauron’dan korktuğunu belirtti. Bunun gitmesi için daha iyi bir neden olacağını söyledi Manwë ve Olórin’e gitmesini buyurdu (burada “üçüncü” kelimesini içeren okunaksız yazılar var). Ama işte o zaman Varda baktı ve “Üçüncü olarak değil” dedi. Ve Curumo bunu hatırladı.

Not, Curumo’nun Yavanna’nın ricası üzerine Aiwendil’i yanına aldığının ve Alatar’ın da Pallando’yu arkadaşlar olarak aldığının belirtilmesiyle sona eriyor.(6)
Aynı döneme ait karalamaların bir başka sayfasında “Curumo [Saruman] Yavanna’yı memnun etmek için Aiwendil’i [Radagast’ı] almak zorundaydı” denmektedir. Burada aynı zamanda Istari’yi Valar isimleriyle ilişkilendiren bazı kabataslak tablolar mevcut: Olórin, Manwë ve Varda’yla, Curumo Aulë’yle, Aiwendil Yavanna’yla, Alatar Oromë’yle (ama bu yazı Pallando’yu Mandos ve Nienna ile ilişikilendirmektedir).

Az önce aktarılan kısa hikaye ışığında Istari ve Valar arasındaki bu bağlantının anlamı her bir Istar’ın o Vala tarafından yaradılıştan getirdikleri özelliklerine göre seçildiğidir – hatta belki de kendilerini seçen Vala’nın Maiar’ı arasındandı her bir Istar; tıpkı Valaquenta’da Sauron için söylendiği gibi: “Başlangıçta Aulë’nin Maialarından biriydi ve onların ilmini iyi biliyordu” (Silmarillion, sf:39). Curumo’nun (Saruman) Aulë tarafından seçilmiş olması da dikkat çekicidir. Yavanna'nın neden Istari'nin onun yarattığı varlıklara karşı sevgi duymaları için Radagast'ın Saruman'a yoldaşlık etmesini belirgin bir şekilde arzuladığı hakkında hiçbir ipucu yok; ancak Istari hakkında makalede Radagast'ın gönderiliş gayesinin unutup Orta Dünya'da yaşayan vahşi yaratıkların sevdasına düşüp görevini ihmal etmesiyle, onun Yavanna tarafından özellikle seçilmiş olması fikri pek örtüşmemektedir. Dahası hem Istari hakkında makalede hem de Güç Yüzüklerine Dair’de Saruman ilk ve yalnız geliyor. Öte yandan Gandalf’ın Elrond’un Divanı’nda bahsettiğine göre Radagast’ın hoş karşılanmayan yol arkadaşlığının izlerini Saruman’ın onu küçümseyişinde görmek mümkün:

“Boz Radagast!” diye güldü Saruman, artık küçümsemesini gizlemiyordu. “Kuş terbiyecisi Radagast! Saf Radagast! Salak Radagast! Yine de ona biçtiğim rolü oynayacak aklı varmış.”

Istari hakkında makalede Doğu’ya geçen ikisinin Ithryn Luin “Mavi Büyücüler”den başka isimlerinin olmadığı söylense de (tabii ki bu Orta Dünya’nın Batısı’nda bir isimleri olmadığı anlamına geliyor) burada Alatar ve Pallando olarak isimlendirilmişler ve Oromë ile ilişkilendirilmişler; ancak bu ilişkinin sebebi verilmemiş. Bütün Valar arasında Oromë, Orta Dünya’nın uzak kısımları hakkında büyük bilgi sahibi olduğu için ve Mavi Büyücüler o bölgelere seyahat etmek ve orada kalmakla görevlendirildikleri için olabilir (ama bu tamamıyla bir tahmin sadece).

Istari’nin seçimine dair notların Yüzüklerin Efendisi tamamlandıktan sonraki bir tarihe ait olmaları dışında, Istari hakkında makaleyle bağlantısına dair hiçbir kanıt bulamadım.(7)
Istari hakkında, yazılanların hepsinden daha sonrasına ait muhtemelen 1972’de yazılmış, kabataslak ve kısmen anlaşılmaz notlar dışında başka yazı bilmiyorum:

Onların [Istari’nin] hepsinin Maiar olduğunu farz etmeliyiz, yani aynı seviyede olmasalar da bir “meleksi” ırkın üyeleri onlar. Maiar, vücuda gelebilen ve “insansı” (özellikle Elfimsi) şekil alabilen “ruhlar”dı. Saruman’ın Istari’nin reisi olduğu söyleniyordu (örn: bizzat Gandalf tarafından) ki bu Valinor sıralamasında diğerlerinden daha yüksekte olması demekti. Gandalf da açıkça sonrakiydi. Radagast daha güçsüz ve daha az bilge olarak sunulmuştu. Diğer ikisi hakkında Gandalf ve Saruman arasındaki münakaşada Beş Büyücü’ye değinilmesi dışında, basılmış hiçbir yerde bir şey söylenmemiştir. Bu Maiar, Orta Dünya tarihinin can alıcı bir noktasında Valar tarafından, Doğulu ve Güneylilerden sayıca az olan Batı Elfleri’nin direnişini güçlendirmek için gönderildi. Her biri vazifeleri için ellerinden gelen her şeyi yapmakta özgürdü. Merkezi bir güç ve hikmet organı olarak birlikte hareket etmemeleri gerekiyordu veya öyle buyrulmuştu. Ve Valar tarafından farklı güç ve eğilimleri doğrultusunda seçilmişlerdi.

Diğer yazılar sadece Gandalf (Olórin, Mithrandir) ile ilgili. Istari’nin Valar tarafından seçimi hikayesini bulunduğu o ayrı sayfanın arkasında dikkat çekici şu not bulunmaktadır:

Elendil ve Gil-Galad ortaktı; ama bu Elfler ve İnsanlar’ın “Son İttifak”ıydı. Sauron’un uğradığı son bozgunda Elfler çarpışma noktasıyla pek alakalı olmamışlardı. Muhtemelen Legolas da Dokuz Yürüyüşçü’nün sonuncusuydu. Orta Dünya’da yaşayan Eldar’ın en önemlisi olan Galadriel yalnızca hikmet ve iyilikte kuvvetliydi. Mücadelede bir yönetici ve danışman konumunda olup karşı konulamazdı (ruhen ve zihnen) ama cezalandırıcı bir harekette bulunmaktan acizdi. Bütün hadiseleri düşününce Galadriel kendi çapında bir Manwë gibiydi. Yine de Manwë Númenor’un Düşüşü’nden, eski dünyanın kırılmasından, Kutlu Diyarlar’ın “Dünya’nın Daireleri”inden ayrılmasından sonra bile yalnızca bir gözlemci olarak kalmamıştı. Valinor’dan gelen elçilerin Istari (yada Büyücüler) olduğu ve onlar arasında da Gandalf’ın hem hücum hem savunmanın yöneticisi ve koordinatörü olduğu açıktır.

Notlar:

(1) İki Kule Kitap 3 Bölüm 8’de “Saruman birçokları tarafından Ariflerin başı kabul edilirken” diye yazmaktadır. Elrond’un Divanı’nda (Yüzük Kardeşliği Kitap 2 Bölüm 2) Gandalf açıkça şunu söylemektedir: “…Ak Saruman tarikatımızın en ulusudur”

(2) Gri Limanlar’da Cirdan’ın Ateş Yüzüğü’nü Gandalf’a verirken söylediği sözlerin bir başka türlüsü GüçYüzüklerine Dair’de mevcuttur ve Yüzüklerin Efendisi Ek B’deki sözlere çok benzemektedir (Üçünücü Çağ’ın Yılları’nın Öyküsü’nde)

(3) 1958’de yazdığı bir mektupta babam “öteki ikisi” hakkında pek açık şeyler bilmediğini çünkü Orta Dünya’nın Kuzeybatısı’nın tarihiyle alakalarının olmadığını söyler. “Bence” diye yazmış “ uzak bölgelere, Numenor menzilinden çok daha uzaklara, Doğu’ya ve Güney’e elçiler olarak gittiler. Düşman işgalindeki bölgelere misyonerler olarak. Başarılı oldular mı bilmiyorum; ama korkarım ki tıpkı Saruman gibi ama başka şekillerde onlar da olamadılar. Sauron’un düşüşünden daha fazla dayanan gizli kültlerin ve büyü geleneklerinin kurucuları olduklarından şüpheleniyorum.”

(4) Istari’nin isimleri üzerine çok yeni bir notta Radagast’ın Anduin Vadileri İnsanları’nın dilinden geldiği ve “tam olarak çevrilebilir olmadığı” yazmaktadır. Yüzük Kardeşliği’nde (Kitap 2 Bölüm 2) “Radagast’ın Eski Evi” olarak bahsedilen Rhosgobel “Eski Orman Yolu ile Carrock arasındaki ormanda” bulunmaktaydı.

(5)alaquenta’daki Olórin bahsinden anlaşıldığı üzere Istari Maiar’dı çünkü Olórin Gandalf idi.

(6)Curumo, Saruman`ın başka hiçbir yerde geçmeyen Quenya adı olarak anlaşılıyor, Curunír ise Sindarin şekli. Saruman (Kuzey İnsanları’ı arasındaki adı) “hüner, kurnaz, kurnaz aygıt” anlamına gelen Anglo-Sakson searu, saru kelimesini içeriyor. Nevrast’taki Linaewen “kuş gölü” gibi Aiwendil de “kuşların dostu” anlamına gelmelidir. Radagast’ın anlamı için önceki sayfalardaki açıklamalara ve dipnot 4’e bakın. Pallando yazım farkılığı olsa da palantir ve Aldarion’un gemisi Pallaran “Uzakta Gezinen” deki palan “uzak” kelimesini içeriyor olabilir.

(7) 1956’da yazdığı bir mektupta babam “Yüzüklerin Efendisi’nde gerçekte yani kendi düzleminde (İkincil yada yaratım-altı gerçeklikte) olmayan şeylere neredeyse hiç atıf yoktur.” Demiş ve dipnot olarak şunu eklemiş: “Kraliçe Berúthiel’in kedileri ve diğer iki büyücünün (beş eksi Saruman, Gandalf, Radagast) isimleri bütün hatırladıklarım” (Moria’da Aragorn Gandalf için “Zifiri karanlık bir gecede evinin yolunu bulma konusunda Kraliçe Berúthiel’in kedileri bile onunla boy ölçüşemez.” Demiştir (Yüzük Kardeşliği Kitap 2 Bölüm 4)


Aslında Kraliçe Berúthiel’in hikayesi de mevcuttur ama yalnızca çok “eski” bir taslak halinde ve bazı kısımları okunaksız. Gondor’un 12. kralı (Üçüncü Çağ 830-913) “Gemi Kralları”nın ilki ve çocuksuz ilk kral olan Falastur “Kıyıların Efendisi” adıyla taç giyen Tarannon’un alçak, yalnız ve sevgisiz karısıydı. Berúthiel denizin kokusu ve sesinden ve Pelargir’in aşağısında Tarannon’un yaptırdığı “ayakları Ehtir Anduin’in geniş sularının derinliklerindeki kemerlerin üzerindeki” evden nefret ederek Osgiliath’daki Kral’ın Sarayı’nda yaşadı. Yapılan her şeyden, bütün renklerden, özenle işlenmiş süslerden nefret ederdi. Sadece siyah ve gümüşi giyinir, bomboşsalonlarda ve Osgiliath’daki sarayın selvi ve porsuk ağaçları altında şekilsiz heykellerle dolu bahçesinde yaşardı. Dokuz siyah bir de beyaz kedisi vardı. Onun köleleriydiler. Onlarla sohbet eder, onların zihinlerini okur, onları Gondor’un karanlık sırlarını keşfetmeleri için gönderirdi. Böylece “insanların hep saklı kalmasını arzuladıkları” şeyleri bilirdi. Beyaz kediyi siyahların peşinde casusluk yapması için gönderir ve onlara işkence yapardı. Gondor’da kimse onlara dokunmaya cesaret edemezdi. Onlardan korkarlar ve geçtiklerini gördükleri zaman lanet okurlardı. Bu özel yazının devamı çoğunlukla okunaksız ancak sonu dışında: Adı Krallar’ın Kitabı’ndan silinmiş (ama insanların hatıraları kitaplarda kapalı kalmaz ve Kraliçe Berúthiel’in kedileri asla insanların konuşmalarından kaybolmadı) ve kedileriyle birlikte Kral Tarannon tarafından bir gemiye bindirilerek kuzey rüzgarında denize bırakılmış. Gemi son olarak hilalli bir gecede direkucunda ve pruvada gemiaslanı olarak birer kedi bulunduğu halde hızla Umbar’ı geçerken görülmüş."

Çevrimdışı Legolas

  • ***
  • 810
  • Rom: 7
    • Profili Görüntüle
Ynt: Istari Hakkında
« Yanıtla #2 : 19 Nisan 2008, 19:40:17 »
"“Gandalf” kimdi? Sonraki günlerde (Krallık’ta şerrin gölgesi tekrar ortaya çıktığında) o zamanın bir çok “İnançlı”sı “Gandalf”ın Manwë’nin Tanquetil’deki gözetleme kulesine çekilmeden önceki son görüntüsü olduğuna inanıyordu (Gandalf Batı’da adının Olórin olduğunu söylemişti. Bu inanca göre Olórin bir takma isim, kimlik gizleme şekliydi). Bu husus hakkındaki gerçeği (tabii ki) ben de bilmiyorum ve eğer bilseydim bile Gandalf’ın söylediklerinden daha açık olmam yanlış olurdu. Yine de öyle olduğunu zannetmiyorum. Melkor döndükten sonra Dagor Dagorath’a ve Son’un gelişine kadar Manwë Dağ’dan inmeyecek.(8) Morgoth’u mağlup etmek için habercisi Eönwë’yi gönderen Manwë; Sauron’u yenmek için fazlasını değil ama daha düşük seviyede (ama güçlü), şüphesiz başta Sauron ile akran ve eşit olan bir meleksi ruh göndermez miydi? Adı Olórin’di. Ama Olórin hakkında Gandalf’ta ifşa ettiğinden fazlasını bilemeyeceğiz.

Bunu 16 mısralık aliteratif düzendeki bir şiir takip ediyor:



İrfanını öğrenecek misin. / o büyük esrarını
gelen Beş kişinin / uzak bir ülkeden?
Teki geri döndü / Diğerleri asla
İnsanlar’ın hakimiyetinde / arayacak Orta Dünya
Ta ki Dagor Dagorath / ve Kıyamet gelene dek
Nasıl duydun bunu: / gizli divanını
Batı’nın Efendileri’nin / Aman diyarındaki?
Uzun yollar artık kayıp / oraya giden
Ve ölümlü İnsanlar’a / Manwë konuşmaz
Eski-Batı’dan / bir rüzgar taşıdı
Uyuyanın kulağına / sükûnette
Gecenin gölgesinde / haberler geldiğinde
Unutulmuş ülkelerden / ve kayıp çağlardan
Yılların denizinden / arayıştaki düşünceye
Hepsi unutulmuş değil / Eldar Kralı tarafından
Sauron’u gördü / devamlı bir tehdit olarak…


Burada kitabın kapsamının dışında kalması gereken, Manwë’nin ve Valar’ın Numenor’un Düşüşü’nden sonra Orta Dünya’nın kaderiyle alakaları sorunu beliriyor.

“Ama Olórin hakkında Gandalf’ta ifşa ettiğinden fazlasını bilemeyeceğiz” sözlerine daha sonraları babam şunları eklemiş:

Olórin’in bir Yüksek-Elf adı olması ve onun için Valinor’da Eldar’ın bu ismi vermiş olması yada onlar için manalı bir “tercüme” olması dışında. Her iki durumda da ismin tam yada varsayılan manası neydi? Olor genellikle “rüya” olarak tercüme edilir; ama bu insan “rüyalar”ına tekabül etmez ve kesinlikle de uykuda görülen rüyalardan farklıdır. Eldar için bu hayalleri gibi hafızalarının canlı içeriği demektir: aslında vücudun o anki durumunda fiziksel olarak mevcut bulunmayan, zihindeki net görüntüler demektir. Ama yalnızca bir tasavvur değil de belirli biçim ve ayrıntılarla bezenmiş bir şekilde.

Ayrı bir etimolojik not benzer bir şekilde açıklamakta:

olo-s: görüntü, “fantezi”: Aslında kurgulanandan ayrı olarak önceden Eä’da bulunmayan ve ancak Sanat (Karmë) kabiliyeti olan Eldar tarafından görülebilir ve hissedilebilir kılınan “zihinsel inşa”nın Ortak Elfçe adı. Olos genellikle yalnızca sanatsal bir nesne içeren güzel bir inşa için kullanılır (örn: aldatma veyahut güç elde etme nesnesi olmayan).

Bu kökten türetilmiş kelimeler şöyle aktarılmıştır: Quenya olos “rüya, görüntü”, çoğul olozi/olori; õla- (gayri şahsi) “hayal etmek” olosta “rüya gibi”. Silmarillion’da Irmo’ya dönüştürülmeden önce “görüntülerin ve rüyaların efendisi” olan Vala’nın yani Lorine’in daha evvelki gerçek adı Olofantur’a değinilmiş (tıpkı Nurufantur’un Namo’ya (Mandos) dönüştürülmesi gibi. Ancak bu iki “kardeş” için çoğul olan Fëanturi Valaquenta’da kalmıştır).

olos, olor hakkındaki bu tartışma açıkça Valaquenta’da Olórin’in Valinor’da Lorien’de yaşadığı sözleriyle bağlantılıdır ve de şununla:

Elfleri sevdiği halde aralarında görünmeden veya onlardan birinin suretinde yürürdü ve onlar güzel görüntülerin ve kalplerine yerleştirdiği hikmet ilhamının nereden geldiğini bilmezlerdi.

Bu parçanın önceki halinde Olórin’in “Irmo’nun danışmanı” olduğu ve ona kulak verenlerde “henüz olmayan ama ileride Arda’nın zenginleştirilmesi için yapılabilecek güzel şeylerin” düşüncesi oluştuğu yazmaktadır.

İki Kule’de (Kitap 4 Bölüm 5) Henneth Annûn’da Faramir’in Gandalf’ın anlattıklarını ilettiği şu parçayı açıklayan bir not var:

Birçok ülkede birçok ismim vardır. Elfler arasında Mithrandir, Cüceler arasında Tharkûn; gençliğimde artık belleklerden silinmiş olan Batı’da Olórin idim(9) , Güney’de Incánus, Kuzey’de Gandalf; Doğu’ya hiç gitmem.

Bu not Yüzüklerin Efendisi’nin 1966’daki ikinci baskısının yayınlanmasından öncesine ait ve şu şekilde:

Gandalf’ın varış tarihi kesin değildir. Deniz’in ötesinden geldi ve görünüşe göre “Gölge”nin tekrar yükselişinin ilk emarelerinin (şer yaratıklarının tekrar ortaya çıkması ve yayılması) gözükmeye başlamasıyla aynı zamanda. Ama Üçünücü Çağ’ın ikinci bin yılındaki yıllıklar ve kayıtlarda ondan çok nadir bahsedilmektedir. Muhtemelen uzun süre gezinmiş, işler ve olaylarla meşgul olmamış ama Sauron’a karşı çıkması beklenebilecek Elfler ve İnsanlar’ın kalplerini keşfetmekle vakit geçirmiştir. Kendi ifadesinde (yada ifadesinin başka bir halinde; aslında her iki durumda da tam anlaşılmamış) gençliğinde Batı’daki adının Olórin olduğunu, ama Elfler tarafından Mithrandir (Gri Gezgin), Cüceler tarafından Tharkûn (“Asa Adam” anlamında), Güney’de Incánus ve Kuzey’de Gandalf olarak anıldığını ama “Doğu’ya hiç gitmem” şeklinde belirtmiştir.

“Batı” burada Orta Dünya’nın bir parçası olmayan, Deniz’in ötesindeki Uzak Batı demektir ve Olórin ismi Yüksek-Elf dilindedir. Kuzey; sakinleri ve konuşan halkları Morgoth veya Sauron tarafından baştan çıkarılmamış, Orta Dünya’nın Kuzeybatı bölgelerine tekabül etmektedir. Düşman’ın geride bıraktığı kötülüklere karşı ve dönmesi halinde yardımcısı Sauron’a karşı yapılacak direnişin en kuvvetli olacağı bölgeydi burası. Bu bölgenin sınırları doğal olarak belirsizdi; Doğu hududunda Carnen Nehri’nden onun Celduin (Akan Nehir) ile birleştiği noktaya ve Nurnen’e kadar olan bölge vardı. Güneyde de Güney Gondor’un kadim sınırları vardı (Esasında “Doğu”daki asıl ülkelerinin dışında olsa da Sauron tarafından Batı’ya ve Numenorlulara kasıtlı bir tehdit oluşturmak amacıyla işgal edilen Mordor da Kuzey sınırları içinde yer alırdı). Bu suretle “Kuzey” bütün bu geniş alanı kaplamaktadır: kabataslak olarak Batı’dan Doğu’ya Lune Körfezi’nden Núrnen’e ve Kuzey’den Güney’e Carn Dûm’dan Yakın Harad ve kadim Gondor arasındaki güney sınırlarına kadar. Núrnen’in ötesineyse Gandalf hiç gitmedi.

Bu parça onun seyahatlerinin uzak Güney’e kadar genişlettiğinin tek kanıtı. Aragorn “yıldızların tuhaf olduğu Rhûn ve Harad’ın uzak ülkeleri”ne girdiğini iddia eder.(10) Ancak bu Gandalf’ın da böyle yapmış olmasını gerektirmez. Bu efsaneler hep Kuzey merkezlidir; çünkü Morgoth ve yardımcılarına karşı mücadelenin genelde Kuzey’de gerçekleştiği tarihsel bir gerçek olarak sunulmaktadır. Böyle olmuş olmasının sebebi de Morgoth’dan kaçan Elflerle İnsanlar’ın hareketlerinin kaçınılmaz olarak batıya doğru, Kutlu Diyarlar’a yönelik olması ve Orta Dünya kıyılarının Aman’a en yakın olduğu noktaya kuzeybatıya doğru olmasıdır. Harad “Güney” bu yüzden belirsiz bir terimdir. Düşüşünden önce Númenor İnsanları Orta Dünya’nın güneyindeki uzak kıyıları keşfetmiş olsalar da Umbar’ın ötesindeki yerleşimleri işgal edilmiş veyahut Númenor’daki Sauronca baştan çıkarılmış insanlar tarafından yapılmış, düşman hale gelmiş ve Sauron’un hakimiyetinin parçaları olmuşlardır. Ama Gondor ile bağlantı içinde olan Güney bölgeleri (Gondorlular Harad “Güney” diyorlardı Yakın yada Uzak fark etmeksizin) muhtemelen “Direniş”e daha kolay döndürülebilirlerdi ama öte yandan bu bölgeler Sauron’un Üçüncü Çağ’da en çok ilgilendiği yerlerdi; çünkü Gondor’a karşı kullanabileceği hazır insan gücünün kaynağıydı. Gandalf da işlerinin ilk zamanlarında bu bölgelere seyahat etmiş olabilir.

Ama onun asıl uzmanlık alanı bütün Kuzeybatı’yı, Lindon’u, Eriador’u ve Anduin Vadileri’ni kapsayan “Kuzey” idi. İttifakı öncelikle Elrond ve kuzeyli Dúnedain (Kolcular) ileydi. “Buçukluklar” üzerine kendine mahsus olan bir bilgisi ve sevgisi vardı; çünkü hikmeti onların çok büyük önemleri olduğunu haber veriyordu ve aynı zamanda da onların yaradılıştan gelen kıymetlerini fark etmişti. Gondor ilgisini daha az çekmişti ve aynı sebeple de Saruman’ın ilgisini daha fazla: orası bilgi ve güç merkeziydi. Atalarından beri yöneticileri ve bütün gelenekleriyle Sauron’a düşmandılar. Siyasi anlamda ülkeleri ona bir tehdit olarak yükselmişti ve şimdiye kadar ancak silahlı bir direniş gücü sayesinde ayakta kalabilmişti. Gandalf onların kibirli yöneticilerine rehberlik etmek yada onları yönlendirmek için pek az şey yapabilirdi. Ve ancak güçleri zayıfladığında ve kaybedilen bir dava uğruna cesaret ve sebatkarlıkla yükseltildikçe, Gandalf onlar için derinden endişelenmeye başladı.

Incánus ismi bariz bir şekilde “yabancı”dır. Ne Westron, ne Elfçe (Sindarin yada Quenya) ne de Kuzey İnsanları’nın yaşayan dillerinden biriyle açıklanabilmektedir. Thain’in Kitabı’ndaki bir notta Haradrim dilinde “Kuzey casusu” (Inkā+nūs) anlamına gelen bir kelimenin Quenya’ya uyarlaması olduğu yazmaktadır.(11)
Hobbit ve Cüce isimlerindeki gibi Gandalf da ismin İngilizce hikaye için değiştirilmiş halidir. İçinde gandri’yi (bir asa, özellikle “büyü” için kullanılan bir asa) barındırdığı ve “asalı bir elf kişi” anlamına gelebileceği için kullandığım aslı Norveççe olan bir isimdir (Völuspa’da bir Cüce için kullanılmıştır)(12) . Gandalf bir Elf değildi; fakat Elflerle dostluğu ve ittifakı iyi bilindiğinden İnsanlar onu Elflerle ilişkilendirmişlerdir. “Kuzey”e atfedildiğine göre Gandalf bir Westron ismi; ancak Elf dillerinden türememiş unsurlardan oluşmuş bir Westron ismi temsil ediyor olmalıdır.

Gandalf’ın “Doğu’da Incánus” sözlerinin anlamına ve etimolojisine bambaşka bir bakış (1967’de yazılmış bir nottan):

“Güney’de” lafıyla ne denmek istediği çok belirsizdir. Gandalf “Doğu”yu ziyareti tamamen reddetmiştir ama görünen o ki seyahatlerini ve koruyuculuğunu Elflerin ve Sauron’a düşman halkların yaşadığı batı ülkeleriyle sınırlamıştır. Harad’a (yada Uzak Harad’a!) yolculuk yapmış olması yada o az bilinen bölgelerin yabancı dillerinde bir isme sahip olacak kadar orada kalmış olması pek de ihtimal dahilinde gözükmüyor. Bu yüzden “Güney”, Güney Gondor demek olmalı (Gondor gücünün zirvesindeyken hükümdarlığı içinde olan bütün o geniş topraklar). Ancak bu Hikaye’nin zamanında Gandalf’ın Gondor’da Mithrandir olarak çağırıldığını görüyoruz (mevkili insanlar yada Númenor asıllı olanlarca; Denethor, Faramir vs gibi). Bu Sindarin’dir ve Elfler tarafından verilmiştir ama Gondor’daki mevki sahibi insanlar bu dili bilir ve kullanırlardı. Westron yada Ortak Lisan’daki “popüler” isim “Gri Pelerin” anlamına gelmekteydi ama çok önceleri türetildiği için artık antik bir hale gelmişti. Belki de bu Éomer tarafından Rohan’da kullanılan Grihamut şeklinde temsil edilmiştir.

Babam bu notunu “Güney’de”nin Gondor’a tekabül ettiği şeklinde ve Incánus’un (Olórin gibi) Quenya’nın bilenler tarafından hala sıkça kullanıldığı ve Numenor’daki gibi birçok tarihi kaydın dili olduğu zamanlarda türetilmiş bir Quenya isim olduğu ifadesiyle bitirmiş.

Yılların öyküsü’nde Gandalf’ın Üçüncü çağ’ın 11. yüzyılının başlarında Batı’da gözüktüğü söylenmektedir. Eğer Gondor’a orada bir isim yada isimler edinecek kadar sık ve uzun ziyaretlerde bulunduysa başlarda – diyelim ki Atanatar Alcarin’in hükümranlığında yani Yüzük Savaşı’ndan 1800 yıl kadar önce – o zaman Incánus’un onun için türetilmiş ama daha sonra kullanılmaz olmuş Quenya bir isim olması ve daha sonraları yalnızca bilenlerin hatırladığı bir isim haline gelmesi mümkündür.

Bu faraziye üzerine şu Quenya unsurlardan bir etimoloji sunulmuştur: in(id)- “zihin” ve kan- “yönetici” özellikle cáno, cánu “yönetici, vali, başkan”daki gibi (Turgon ve Fingon’un isimlerinde de sonraki ikinci bir unsuru oluşturuyor bunlar). Bu notta babam Latince bir kelime olan incánus yani “gri saçlı”ya Yüzüklerin Efendisi” yazılırken Gandalf isminin aslı olarak değinmiş. Eğer bu doğruysa gerçekten de çok şaşırtıcı bir durumdur. Tartışmanın sonunda babam Quenya isim ve Latincesinin benzeşmesine “kaza” olarak bakılması gerektiğini söylüyor. Aynı şekilde Sindarin Orthank “Çatallanmış Yükselti” Anglo-Sakson orpank “Kurnaz Aygıt” kelimesiyle örtüşmektedir ki o da Rohirrim dilindeki ismin tercümesidir.

Notlar:
(8)Silmarillion’da bulunmayan “Mandos’un İkinci Kehanet”ine bir atıf. Mitoloji tarihinin basılan versiyonla alakasıyla ilgili açıklama gerektirdiğinden bunun izahı burada yapılmamıştır

(9)Gandalf, Kral Elessar’ın taç giymesinden sonra Minas Tirith’de Hobbitler ve Gimli ile konuşurken bir kez daha “artık belleklerden silinmiş olan Batı’da Olórin idim demiştir: bkz. “Erebor Arayışı”

(10)“tuhaf yıldızlar” sadece ama sadece Harad ile ilgilidir ve Aragorn’un güney yarımküreye yolculuk yaptığını yada orada belli bir mesafe gittiğini gösteriyor olmalıdır. [Yazarın notu.]

(11)Inkā-nūs’un son harfinin üzerindeki işaret son sessizin sh olduğunu gösteriyor.

(12)“Şiirsel Edda” yada “Eski Edda” olarak bilinen çok kadim Norveç şiiri koleksiyonundan bir şiir."