Kayıt Ol

Zamansız

Çevrimdışı kimsecik

  • *
  • 26
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Zamansız
« : 04 Mayıs 2012, 02:18:46 »
     Uzun uzun zaman önce, gecelerin gündüzleri amansızca takip ettiği, tırtılların kemirecek ağaç yaprağı bulamadığı bir zamanda, gri gökyüzünün altında tozlu, uzun ince bir yolda bir adam yürüyordu. Adamın yaşını tahmin etmek güçtü. Her ne kadar ince ve dinç vücudu genç olduğunu göstersede, sabrını sükutuna vermiş, düşünceli yüzü ve dalgın bakan gözleri onu çok daha yaşlı gösteriyordu. Herneyse, adamın sırtında bir torba vardı. İçinde ağır birşey olduğu anlaşılıyordu. Kıyafetlerinin yoldaki tozla aynı renkte olduğuna bakılırsa uzun zamandır yürüyor olmalıydı.
     Gecenin hakimiyetini ilan ettiği şu sıralarda adam uzaktaki solgun, zayıf ışıkları farketti. Ama hareketinde ufak bir değişiklik bile olmadı. Yine aynı ritimde adımlarını atmaya devam etti. Yaklaşık iki saatin sonunda ışığın olduğu yere ulaşmıştı.
      Geldiği yer, demire hayat verdiği söylenen ancak burada yaşayanların bile kendisinden bihaber olduğu bir demirci ustasının yaşadığı yerdi. Vakit geç olduğu için adam geceyi geçireceği bir yer aradı ve çok geçmeden bir han buldu. İçeri girdi. Biraz sonra hancının küçük parlak gözleriyle kendisini tartarak yaklaştığını gördü.
     -Buyrun beyzadem size nasıl hizmet edebilirim?
     -Geceyi geçireceğim bir köşe yeter!
     -Yiyecek içecek birşeyler arzu edermiydiniz?
     -Yok istemez!..
     Kendisine pek bir hayrı dokunmayacağını anlayan hancı, yinede kibarlığı elden bırakmayarak yamaklardan birinin yardımcı olacağını söyleyerek uzaklaştı. Hemen ardından çelimsiz bir çocuk çıkarak, cırlak sesiyle kendisini takip etmesini söyledi. Uzun yolculuğunda kaldığı ucuz hanlardan biririsiydi burasıda, artık alışmıştı. Çocuğun gösterdiği leş gibi yatağa yadırgamadan uzandı. Ama onca yorgunluğuna rağmen kendini uykuya bırakmadı. Torba başının altında, bir gözü hep tetikte sabahı bekledi.
      Yine gri bir sabaha, diğer gözünü açtı adam. Karnı açtı ama kendisine verilen paradan geriye pek birşey kalmamıştı. Önce demirciyi bulmalıydı. Sonrasında belki karnını doyurabilirdi. Bu düşünceyle handan ayrıldı. Ustasının yola çıkarken verdiği tarifle, zaten çokta büyük olmayan bu yerde, demirciyi aramaya koyuldu.
                                                        
                 Devam edecek...
Bir Ben Var Benden İçeri

Çevrimdışı kimsecik

  • *
  • 26
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zamansız
« Yanıtla #1 : 05 Mart 2013, 18:03:50 »
                                                                      II                     

     Fazla büyük olmayan bu yer, ters huniye benzeyen bir dağın eteğinde yer alıyordu. En aşağılarda biraz yeşilliğin dışında kuru ve çorak bir görünümü vardı. Yani diğer yerlerden pekte farklı değildi.
     Ustasının tarifine göre demir ustasının yeri dağa en yakın noktada yer alıyordu. Adam karşısına, bulutların tepesini bir şapka gibi örttüğü dağı alarak bir hayli yürüdü. Nihayet dağla arasında başka hiçbir yapının bulunmadığı küçük, taştan duvarları olan kulübe gibi bir şeyin önünde durdu. Adam burasının aradığı yer olduğundan pek emin olamadı. Zira burası hem bir demirci ocağı için çok küçük hem de sanki uzun zamandır kullanılmamış gibiydi.
       O bunları kafasından geçirirken, yanına perişan kılıklı yaşlı bir adam yaklaştı. Adam iki büklümdü. Öyle ki yüzü dahi görünmüyordu. Aynı zamanda aksayarak yürüyordu. Adam yaklaşmakta olan ihtiyarın kendisinden bir şeyler dileneceğini düşündü. Oysa ihtiyar yanına geldiğinde onu şaşırtarak şöyle dedi:
      -‘’Kime baktın yabancı?’’ sesi görünüşünün aksine çok güçlü çıkıyordu.
      -Buralarda bir demirci varmış.
      - Buralarda birden fazla demirci var. Senin aradığın kim?
Adam, dilenci kılıklı bu yaşlı adama açıklama yapmanın zaman kaybından başka bir şey olmayacağını düşündü. Belli ki adam aynı zamanda deliydi. Ama içinden gelen bir dürtüyle cevap verdi.
      -‘’Ona Ateş Döven derlermiş.’’ İhtiyar bu ismi duyduğunda konuşma süresince yere bakan yüzünü büyük bir zahmetle adamı daha iyi görmek için kaldırdı. Adamı iyice süzdükten sonra ihtiyar,
      -‘’Seni hangi rüzgâr attı buralara’’ diye sordu. Bu sorudan ziyade bilenler için şifre niteliğindeydi. Buraya sadece demirciyi bilen az sayıdaki kişilerin referanslarıyla geliniyordu. Ama adam elbette soruyu soracak kişinin bu biçare yaşlı adam olmasını beklemiyordu. Kafasında buranın çok iyi korunduğunu canlandırmıştı her zaman, şimdi hem şaşırmış hem de hayal kırıklığına uğramış gibi duruyordu.
      -‘’Beni Taş Balta gönderdi, kendisi ustam olur.’’
      - ‘’Kanıtın var mı?’’
      -‘’Evet.’’
     Bunun üzerine torbasından bir kese çıkardı. İçinde katlanmış halde duran kâğıdı aldı ve ihtiyara uzattı. İhtiyar kâğıdı aldı ve okudu. Kâğıtta sadece ‘’gerekeni yapın’’ yazılıydı ve altında çapraz duran iki balta sembolü vardı.
      İhtiyar, kâğıdı katlayıp oflaya puflaya iç ceplerinden birine koydu.
     -‘’Tamam, karanlık çökünce yine buraya gel, seni demirciye o zaman götürürüm’’ dedi ve yine iki büklüm, oflaya puflaya, aksak bir şekilde uzaklaşıp gitti.
     Genç adama bütün bu olanlar çok saçma gelse de, çocukluğundan beri kendisini ilgilendiren veya ilgilendirmeyen şeyler hakkında pek soru sormazdı. Çünkü buralarda sorular gereksiz gibiydi, asla doğru cevabı alamazdın. Evet, çocukluğunda çok sorardı. Galiba en çok da Uğursuz Orman hakkında sorardı. Şimdi o günler bulanık, kendisine ait olmayan hatıralar gibiydi.
    Akşama kadar daha çok vardı. Kurt gibide açtı. Hem bir şeyler atıştırmak için hem de vakit geçirmek için kasabanın içlerine doğru yürümeye başladı.
     
Bir Ben Var Benden İçeri

Çevrimdışı Raine Rachel Tallentyre

  • *
  • 26
  • Rom: 0
  • Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun t
    • Profili Görüntüle
Ynt: Zamansız
« Yanıtla #2 : 08 Temmuz 2014, 13:31:15 »
devamı gelse güzel olurmuş ilgi çekici bir hikayeymiş :)
Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir…