Sevin Okyay ile Röportaj

  • Öncelikle çevirmenliğe nasıl başladığınızı öğrenmek istiyoruz. Ve bununla birlikte ilk çevirdiğiniz kitap neydi?

sevin okyay 3Tıbbi cihaz ithal eden bir yerde sekreter-tercüman olarak çalışıyordum (tıbbi ihale şartnameleri, kimseye tavsiye etmem). Sirkeci’deydik, Arkın Yayınları da Ankara Caddesi’nin, yani Cağaloğlu’na çıkan o meşhur yokuşun sol başındaydı. Bir diziden 60 kitabı çeviriye verdiklerini duydum. İnkılâp Kitabevi ile bağlantılı kırtasiyeci arkadaşlarım vardı, galiba onlar söyledi. Gittim, bir beyden “İnsan Vücudu”nu aldım, İnkilâp’tan da Pars Tuğlacı’nın “Tıp Terimleri Sözlüğü”nü (içinde biyoloji, kimya ve fizik de vardır, çok işime yaramıştır). Yapana kadar canım çıktı. Komik bir para aldım. Beyin adı, Rekin Teksoy’du. Kendisi aynı zamanda sinema yazarıymış. Ben olayı hatırlıyorum ama Rekin hatırlamıyor. Ne de olsa, benim için bir ilkti. Sonra İnkılâp’a, Georgette Heyer’in tarihi mizah polisiyelerinden birini çevirdim. Adını unutmuşum, ne yazık. Çok hoştu, ama çok zordu. Çünkü kahramanı 19. yüzyıl Londra’sında bir hırsızdı ve argodan başka şey bilmiyordu. Rıza Paşa Yokuşu’nu tırmanıp, Redhouse’dan “Historical Slang”i aldım. Hatırı kalmasın diye bir de “Modern Slang”i. Ama kendime hâkim oldum (Allah’tan, maaşım da azdı), denizci argosu sözlükleriyle ilgilenmedim. 330 sayfaydı, iyi çevirdim sanıyorum, bin lira aldım, basmadılar.

  • Çevirdiğiniz kitapların bir kopyalarını bulunduruyor musunuz? Koleksiyon gibi mesela?

Son birkaç yıldakilerin büyük kısmı var. Ötekilerin diğer kopyasını bulundurmak, kiminin ismini bile hatırlamıyorum.

  • İçinizde ukte kalan, çevirmenlik dışında olmak istediğiniz bir meslek var mı?

Yok, yazar olmak istiyordum, yazıyorum zaten. Belki şarkı söylemek isterdim, ne var ki “ukte kalmak” diye bir şey söz konusu değil, çünkü durduk yerde söyleyip dururum, bazen sokakta bile. Eski bir sporcu olarak sporla ilgimi sürdürmek istemişimdir hep, onu da hem yazıyorum, hem radyo programı yapıyorum.

  • Çevirdiğiniz kitaplardan etkilenip de ben de kitap yazmalıyım dediğiniz bir durum veya böyle bir girişiminiz oldu mu?

Onlardan değil, okuduğum kitaplardan etkilenmişimdir. Küçük yaştan beri yazar olmak isterdim. Yoksa yazmak faslında hiçbirinden, Harry’den bile etkilenmedim. “Hayali Yerler Sözlüğü” türünde bir şey yazmak isterdim gerçi ama, çevirmesi bile iki kişi 3,5 yılımızı aldığı için, teşebbüs etmedim. Ben kendim küçük bir kitap yazdım, o da daha çok anlatıya yakındır.

  • İlk Harry Potter kitabını çevirmeyi kabul ettiğinizde serinin bu kadar büyük bir başarı sağlayacağını anlamış mıydınız?

İlk başta kabul etmedim. Cem Akaş da, ben de istemedik. Çünkü YKY de böyle bir şeyi tahmin etmiyordu. Daha önce basılmıştı, malum. 25 bin baskıdan ötesinde baskı parası veriliyordu. Onların da böyle bir baskı sayısı akıllarına bile gelmemişti. İlk kitabı biz değil, Ülkü Tamer çevirdi. Ben 2’yi yaptım, yetiştiremeyeceğimi anlayınca, üçte birini yapmasını zaten fantazya danışmanım olan Kutlukhan’dan rica ettim. 3’üncü kitaptan itibaren, ikimiz yaptık.

  • Fantastik kitapları çevirmenin, yazarların kendi dillerinde uydurduğu bazı anlamsız uydurma sözcüklerden dolayı zor olduğu bilinir. Harry Potter serisinde bu yönden zorlanmış mıydınız?

Tuhaftır ama, o sözcükler pek anlamsız da olmuyor, tamamen uydurma da değiller. Bir şeylere gönderme yapar, bir yerlerden kaynaklanırlar genelde.

  • Harry Potter serisinin yazarı JK Rowling’in kullandığı dil çevrilmesi zor bir dil miydi sizin için?

Rowling’in dili, yukarıda bahsi geçen kendine özgü, kendi yarattığı sözcükler yüzünden, çevrilmesi zor bir dil. Kendisi dile, edebiyata, özellikle Avrupa mitolojilerine hâkim biri olarak, mutlaka bir yerlerden esinleniyordu. Kutlukhan da bu esin noktalarını bulmakta şaşırtıcı bir başarı gösterdiği için, işimiz kolaylaştı.

  • Oğlunuz Kutlukhan Kutlu ile yaptığınız çevirileri aranızda nasıl bölüşüyordunuz?

sevin okyay 4Bir bana, bir sana. Bazen hiç istemediğimiz (daha doğrusu, benim istemediğim) bölümler oluyordu, ya da ille çevirmek istediğimiz bölümler. O zaman buna göre bir ayarlama yapıyorduk. Ben Sirius’un öldüğü bölümü çevirmek istedim (beşinci kitapta), madem ölüyor, bari benim elimde ölsün diye. Hangi kitaptaydı, bir orman bölümü vardı, Kutlukhan bana zor geleceğini düşünerek aldı. Bir de Dumbledore’la mağaraya girişlerini. Quidditch maçlarını da o çevirmiştir.
Bölümlerimizi çevirir, sonra oturup birlikte okurduk. Kitaplar, aslında bu okumalardan doğdu. Biraz hırgür çıksa bile… Şunu da belirteyim: Buradaki “oğlunuz” kelimesi, çevirmenlerden birinin duruma hâkim olup, her şeyi istediği gibi yönettiği bir çeviri ilişkisi anlamına geliyorsa eğer, bu tamamen yanlış bir izlenim.

  • Harry Potter serisindeki kitaplar arasında sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Üçüncü kitap, “Harry Potter and the Prisoner of Azkaban / Azkaban Tutsağı.”

  • Harry Potter’ın hayatınızda özel bir yeri var mı?

Harry ve çocuklar da iyidir ama benim Harry Potter kitaplarında başka kahramanlarım var. Hayranı olduğum Oldman’ın maalesef perdede özensizce canlandırdığı Sirius Black, Remus Lupin, onlar kadar olmasa da Rubeus Hagrid. Severus Snape’e genelde sinirlensem de sonuna kadar güvendim. Bir de Kingsley Shacklebolt’u severim. Sirius’u zevkle öldürdüğü için Bellatrix Lestrange’ı da hep nefretle hatırlayacağım.

  • Ya son kitabı bitirdiğinizde neler hissettiniz? Ve yıllardır süregelen bu efsane serinin sonunu nasıl buldunuz? Sizce o kadar hayrana ve beklentiye değer bir son muydu?

Bir boşluk hissettim. Artık iki yıl bekleyip, Remzi’ye kitabımızı ısmarladıktan sonra bir Cumartesi öğlen vakti gidip alamayacaktık. Pazar akşamına kadar bitiremeyecektik. Harry çevirmeyecektik.
Serinin sonunu iyi buldum. JK Rowling başından beri sadece yedi kitap yazacağını söylüyordu. Bu finalle, her tür baskı ve ısrarın önünü aldı.

  • Peki ya kitaplar ve filmlerin uyumu? Sizce ikisi doğru orantıda mı ilerliyor, kurgu olarak bu gidişattan memnun musunuz?

Hiç değilim, özellikle ilk iki filmden. Harry kitapları zaten olay çokluğu yüzünden uyarlaması zor kitaplar. İlk iki filmde karakter derinliği sıfırdı. 3’ten itibaren biraz toparlandı. Eh, özel efektleri de (kurt olan Lupin hariç, hayatımda böyle dandik şey görmedim) genelde iyidir. Mekânlar ise harika. Örneğin, Hogwarts. Bazı şeyleri okumakla görmek aynı olmuyor. Bence filmler sadece bu yönden avantajlı.

sevin okyay 2

  • Harry Potter serisinin Alacakaranlık ile kıyaslanması sizce ne kadar doğru? Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Birbirleriyle hiç ilgileri yok. Potter’ın yazarı, erkek çocukların tepkisinden kaçınmak için adını bile sakladı ki, onu erkek sansınlar. Meyer ise açıkça yeniyetme kızları hedef alıyor. Bonus olarak, onların genç yaştaki anneleri da geldi. Rowling, “fikri takip” denen şeye de dikkat eden (yani, bir şey başında neyse, sonunda da öyle kalıyor, asla kendini yalanlamıyor), kaynaklarına hâkim, iyi bir yazardır. Stephen King de, onun biraz fazla “zarf” (fiil tamlayan kelimeler, şimdi ne deniyor acaba?) kullanmasına rağmen iyi bir yazar olduğunu düşünür. Stephenie Meyer’i ise, yazardan bile saymıyor ki haklı. Zaten büyücü nerede, vampir nerede? Yanlış anlaşılmasın, vampirleri severim. Ama arada büyük bir fark var. Bir de, bu dizi film konusunda daha şanslı. Özellikle ilk film, kitaptan katbekat üstündü. Cullenlar’ın kafeteryaya kayar gibi girişini hiç unutmayacağım.

  • Sizden bize ulaşmayı bekleyen yeni bir kitap var mı?

Hayır, yok. Belki Can Yayınları’na bir çocuk kitabı yazarım. YKY için de bir Manguel çeviriyorum: A Reader on Reading. Domingo’ya bir kitap (The Botany of Desire), Kanat’a bir başka kitap (The Road) çevirdim.

  • Şu aralar Rowling’den yeni iki kitap geliyor açıklaması yapıldı. Hatta son söylenenlere göre üçleme olacak. Sizce nihayete ermiş bir serinin tekrar devam etmesi doğru mu? Her şey bir yana, böyle bir haberin bile ortaya çıkması sizi heyecanlandırıyor mu yoksa hayal kırıklığına mı uğratıyor?

Rowling’in yazıp yazmamasına karışacak halim yok, yazmak istiyorsa yazar. Ne var ki yeni iki, ya da üç kitaplık bir açıklama bulamadım. Yani, bunlarla Harry Potter kitabını kastediyorsan… Bitmemesini isterdim ama, yeniden başlaması bana cazip gelmiyor. Gerçi belli olmaz, çok parlak bir buluşu vardır, sürüklenir gideriz ama yedinci kitapta onca zahmete girip Harry’yi yetişkin biri yaptıktan sonra niye yazsın diye düşünüyorum. Bence bu soruyu çok ısrarla soruyorlar, biraz da başından atmak için yazacağım diyor. Ya da, “belki” anlamına gelecek cevapları “kesin” diye yorumluyorlar, bilemiyorum.

  • Fantastik edebiyat türü hakkında bizlere birkaç şey söyleyebilir misiniz Sevin Hanım? Özellikle türe olan yanlış söylemlerin kol gezdiği ve her önüne gelen serinin türe dahil edilip adının lekelendiği bu günlerde birkaç kelam buyurur musunuz?

Çok saygın bir tür olduğunu düşünüyorum. Bu türe dahil olan ve felsefi nitelik taşıyan kitaplar da okuduk. Nasıl olsa okunuyor düşüncesiyle ipsiz sapsız şeyleri fantastik edebiyat şemsiyesi altına sokmanın çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Korku ve polisiye gibi, fantastik edebiyat ürünlerine tepeden bakmanın da. İyi yazılmış her kitap, edebi değer taşır. Fantastik edebiyat de edebi değer yönünden hayli zengin bir türdür.

  • Radikal’in şu anki gidişatı için neler söyleyebilirsiniz. İki ay önce çıkan karışıklık sonrasında gazete ile olan ilişkileriniz aynı şekilde devam ediyor mu?

Bilemiyorum diyebilirim. Benden yazı istiyorlar, yazıyorum. Bazen ben öneriyorum, “tamam” diyorlar. Daha çok televizyon dizileri üzerine yazan biri oldum çıktım. Şimdilik diyelim. Kader işte! Neyse ki iyi diziler: Spartacus, Boardwalk Empire, Mad Men. Köşemin eksikliğini hissediyorum. Bir defa, Cumartesi eki olmadığı için film de yazamıyorum, Pazar’da film yazılıyor ama benden istemediler. Merak eden varsa Ekolay’dan okusun. Neredeyse bir buçuk yıldır yazıyorum onlara, çoğunlukla film, bazen de tür, oyuncu, yönetmen, vs. Ama önceden etkinlikleri bildimekten, anlatmaktan uzak kaldım. Edebiyat yazılarım bana kaldı. Bir blog açtım ama ona da girmeyi beceremeyorum. Dedim ya, kader.

  • Yazmayı özellikle sevdiğinizi fırsat buldukça dile getiren biri olarak, sizden fantastik türde bir roman okuyabilir miyiz ileride?*

Hiç umudum yok. Daha doğrusu, niyetim yok. Zaten farkındaysan kitap yazma konusunda çok tembelim.

  • Peki son film hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

sevin okyay 1Şöyle diyeyim: Filmi görmeden önce, ikiye bölünmesinden hoşnut değildim. Ama izledikten sonra bunun hiç de kötü bir karar olmadığını anladım. Diğer Harry filmlerinde hep şikâyetçi olduğumuz sıkış sıkışlık, olayları sığdırmak için karakterlerden fedakârlık etmek gibi şeyler ortadan kalkmış bir kere. Gerçi ikinci derece karakterlerin sayısı da, önemi de azalmış ama esas üç karakterimizi çok yakından izliyoruz. Oyuncular eskisine göre çok daha iyi oldukları için memnun da kalıyoruz. Biliyorsun, artık yol gösteren kişilerin desteği yok, bazen çok büyük tehlikelerin beşiği de olsa bile okulun sihirli havası ve öğretmenlerin desteği de yok. Kırlarda tek başlarına kalmışlar. Bir tür büyülü yol filmi gibi. Yedinci kitabın bu ilk taksidi, görsel destekle kitapta bize uzun gelebilen bölümleri bile jet hızıyla geçmemizi sağlıyor. Arkadaşlarımız Harry’nin, beşinci kitabın en önemli ikincil karakterlerinden Mundungus Fletcher ve Bill Weasley’le (biriyle daha ama adı aklımdan çıkmış) burada tanışıp el sıkışmasına ya gülecek, ya şaşıracak. Benim gibi. Ta 1994’te tanışmışlardı oysa. Sonra Bill dördüncü kitapta malum turnuvaya geldi. Astronomi Kulesi’nde de birlikte dövüştüler. Neyse, nasılsa bugün-yarın göreceksiniz. Fazla uzatmayayım. Gene de insan Temmuz’a kadar bekleme mecburiyeti karşısında homurdanıyor.

  • Son olarak çevirmen olmak isteyen arkadaşlarımıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Esas şart, orijinal kitabın diline de, çevrilen dile de hâkim olmak. Bu da laf mı demeyin, okuduğunu anlamayan, ya da ifade edemeyen, buna rağmen çeviri yapan çok kişi var. Ben dokuz yıldır NTV Radyo’da bir polisiye program yaptığım için bunu çok iyi biliyorum. Çünkü bilim-kurgu ve fantazya gibi polisiye de, çevirisine özen gösterilmesi gerekmeyen bir tür sayılıyor. Birinci sınıf ustaların işlerini berbat eden çeviriler gördüm. Son zamanlarda birinin üzerine bir program yapmıştım da, çok kişi arayıp yakındı. İkinci önemli şart da, yazarın önüne geçmeye çalışmamak. Bir kitapta sizin üslubunuz seziliyorsa eğer, dikkat etmeniz gerek demektir. Yayınevlerine ya da başka işverenlere karşı da teyakkuz halinde olun, her an hakkınızı yemeye çalışabilirler. İstisnaları var tabii ama, adı üstünde, istisna…

Samimi cevaplarınız için sonsuz teşekkür ederiz Sevin Hanım. Umuyoruz daha nice seneler bizlerle birlikte olur, yazılarınızla, yaptıklarınızla ülkemize renk katmaya devam edersiniz…