Bilinç nedir?
Bizi insan yapan nedir?
Cevabı bildiğinizi düşünüyor olabilirsiniz.
Ancak yanılıyorsunuz.
2041 İlk küresel toz fırtınaları.
2050 Son Savaş’ın ilk silahı ateşlendi.
2051 Büyük Deniz Perdesi tamamlandı.
Devlet kuruldu.
2052 İlk salgın ortaya çıktı.
2077 Son Savaş başladı.
Anax, tarihini bildiğini sanıyordu. Bilmek zorundaydı. Üç Sorgucu karşısındaydı ve dört saatlik zorlu sınavı henüz başlamıştı. Anax, tüm eğitimine karşın, ona öğretilen tarihin tüm öyküyü anlatmadığını keşfetmek üzereydi…
Felsefi sorgulamaların teknoloji ile dramatik olarak çakıştığı ve insan olmanın ne anlama geldiğinin tartışmaya açıldığı bir gelecekte geçen, büyüleyici bir yaratıcılığa sahip kışkırtıcı bir kitabı keşfetmek üzeresiniz.
Amazon.com, Guardian ve birçok uluslararası yayın tarafından 21. yüzyılın Cesur Yeni Dünya’sı olarak gösterilen, 26 dile çevrilmiş bir distopya.
Nazlı Berivan Ak inceledi!
Albert Einstein “Üçüncü Dünya Savaşı’nı bilmiyorum ama Dördüncü Dünya Savaşı taşlar ve sopalar ile yapılacak” diyordu. Tüm dünyanın etkileneceği, sınırların ortadan kalkıp en baştan çizileceği, akla gelebilecek kural ve sistemlerin en baştan yazılacağı “kıyamet”e çok kalmadı birçok insana göre. Bu kaygı ve korku hali yazarları fazlasıyla besliyor ve son savaş –dünyanın sonu temalı enteresan kitaplar ardı ardına yayınlanıyor. Son çıkan kitaplar arasında April Yayıncılık etiketli bir kitap özellikle ilgi çekici: Bernard Beckett’in kaleminden Genesis. Einstein’in düşündüğü gibi taşlar ve sopalar olacak mı, henüz bilmiyorum ama şurası kesin tüm güç ve iktidar yapay zekâlarıyla tüm devlete hükmeden robotlarda.
Bu noktaya nasıl gelindiğinin kronolojik özeti de tüyler ürpertici: 2041’de ilk küresel toz fırtınaları kopuyor. 2050 yılında Son Savaş’ın ilk silahı ateşleniyor, 2051 Büyük Deniz Perdesi’nin tamamlandığı ve Devlet kuruluyor. 2052 salgınlar ve toplu ölümlerle geçiyor. 2077’de ise artık Son Savaş tüm dünyaya yayılmış, korku tek egemen. İşte tam bu dönemde Devlet dünyanın geri kalanından soyutlamış bir halde tek başına varlığını sürdürmeye başlıyor. Yakın geleceği anlatan romandaki tüm temalar eskiçağdan alınma, Devlet Platon’un hayali devleti, karakterler Pericles, Anaximander gibi Eski Yunan’ın önemli karakterlerinin isimlerini taşıyor, Sorgucular yine eskiçağın mahkeme sistemini akla getiriyor ve özetle aslında hiçbir şey değişmiyor, yalnızca biçim değiştiriyor.
Devlet’in kendini dış dünyadan ve tehlikelerden koruma kuralları son derece net, Devlet’in kurulu olduğu adaya yaklaşan her tür uçak, gemi sorgulanmadan yok edilecek, ziyaret sebebi her ne olursa olsun.
Devlet’in yönetim felsefesine gelince: Platon’un görüşleri bu adada katı bir şekilde uygulanıyor. Çocuklar komün halinde ve ailelerinden belli bir yaşta alınarak yetiştiriliyor ve tek amaç onların iyi birer asker ve iyi birer yurttaş olmaları.
Genesis işte tam da böylesi yakın bir geleceği zaman ve böylesi bir ada devleti mekan olarak alıp, Anaximander adındaki genç ve idealist bir öğrencinin dört saatlik Akademi’ye kabul savunmasının hikayesi. Akademi Devlet’in en önemli kurumu ve yalnızca en seçkinler ona dahil olabiliyor. Anaximander’in tez konusu “Adam Forde’nın Yaşamı” ve savunması boyunca Anaximander Adam Forde’nin hayatı, felsefesi ve önemi üzerine konuşacak ve jürinin karşısında Adam’ı savunacak, Adam özelinde de aslında inandığı tüm değerleri.
Forde Anaximander’in kişisel tarihi ve Ada’nın yakın geçmişi için son derece önemli ve bir o kadar da tehlikeli bir figür. Ada’nın kesin kurallarına, Ada’ya yaklaşan kim olursa olsun sorgusuz vurma emrine karşı çıkmış ve birçok hayatı kurtarmış bir asker, dahası kahraman olduğunu bile farkında olmayan ve yapay zekâların hükmündeki Devlet’in temelinde duyguları ve bilinciyle delik açmış bir “insan”.
Devlet’de uzun süre yapay zekâ toplumsal sorunları savuşturmanın biricik yolu olarak düşünülmüş, basit işlerin hepsini “yaratılan” varlıklar yapıyor ve insan faktörü böylece ortadan kaldırılıyor. Adam Forde’nin yerli yerine konulması aslında Devlet’in ve benzeri düzenlerin kendileriyle yüzleşme hikâyelerinden başka bir şey değil.
Genesis yapay zeka ve felsefe ile yoğrulmuş dünyanın sonu kurmacalarına güzel bir örnek. Beckett’in Eski Yunan atıfları romanı tarihsel derinliği olan bir distopya haline getiriyor ve bilimkurgu türünden çıkartıp bir felsefe kitabı haline dönüştürüyor. Jüri karşısındaki Anaximander ve jüriye karşı yaptığı savunma retorikle ve Sokratik yöntemle ilgili önemli ipuçları barındırıyor.
Mutluluk Projesi, Empati, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları gibi kitapları Türkçe’ye kazandıran Murat Kayı Genesis’in çevirmeni.
Yeni Zelandalı yazar Bernard Beckett’in kaleminden Genesis, felsefi bilimkurgu adı verilebilecek türün ilginç bir örneği olarak raflarda yerini aldı. Yapay zekaya karşı insan bilincinin mücadelesini okumak son derece güzel bir deneyim, dahası sürpriz sonu ile okuyucuyu afallatan Bernard Beckett’ı tanımak için de iyi bir başlangıç romanı. Kıyamete az mı kaldı bilinmez ama dünyanın sonuna dair bu enteresan öyküyü okumak için acele etmekte fayda var sanki!
Nazlı Berivan Ak