08.00 | İnceleme

6127032295 2d35d03b67

Selamlar,

Hepimizin kitap okumayı ne kadar çok sevdiği buralarda okuduklarımız, yazdıklarımız, paylaştıklarımızdan belli oluyor. Kitap okumanın güzellikleri üzerine hepimiz sayfalarca uzunlukta yazılar yazabiliriz, çünkü bir ayrıcalıktır okumak. Okuduğunuz kitap kendi edebiyatımızdan olabilir, dünya edebiyatından olabilir, okuruz. Okurken kafamızda o kitapla ilgili pek çok şey biriktiririz, bunları paylaşma ihtiyacı duyarız, kimimiz arkadaşlarımıza anlatırız, kimimiz de yazarız. Okuduğumuz yazarın daha önce kitaplarına aşinaysak, nesnelliğimiz diğer kitaplarını okuduktan sonra öznelliğe doğru kayar, çünkü her yazan kişiye sempati beslemişizdir bir kere. O yüzden tarafsız bir şekilde inceleme yapmak çoğu zaman zor oluyor. Mesela, yakın bir arkadaşınız yazmışsa kitabı (08.00 benim için öyle bir nitelik taşıyor nitekim) taraflı olmamak için kendinizle mücadele edersiniz. Ben bu kitabı okurken gerçekten gayet nesnel bir tavır takındığımı söylemek istiyorum, keza incelemesini de yaparken aynı tutumu devam ettirdiğime inanıyorum. Bunları söylediğime göre ‘tarafsız’ inceleme geçebilirim.

Kitabı elime aldığımda, polisiye bir roman okuyacağımın farkındaydım, yani zaman zaman gerileceğim, koltuğa yaslanıp kalacağım, soluk almakta güçlük çekeceğim ve bazı olayları bir çırpıda geçmek isteyeceğimin bilincinde olarak başladım kitabı okumaya. İlk sayfasından itibaren bir ‘merak’ olgusuyla mücadele veriyor okuyucu. Sayfalar ilerledikçe katlanıyor bu merak ve gitgide çığ gibi büyüyüp düşüncelerimize hükmetmeye başlıyor. Bu türdeki eserlerde olması gereken teknik özelliklerden biri olan ‘olay’ı oluşturmada önemi haiz olan “serim-düğüm-çözüm” bölümleri kusursuz bir şekilde sayfalara, karakterlere, zamana ve olay örgüsüne serpiştirilmiş ve o ‘merak’ duygusu düğüm bölümüne kadar bir sır gibi kalmış, boğazımıza tıkanmış bir vaziyette, öğrenmek için çırpınıyoruz resmen, ki bu da polisiye eserlerde olmazsa olmazımızdır. Merak öğesi kitaba tüm benliğimizle sarılmamıza yardımcı oluyor ve bitirene kadar kapatamıyoruz sayfaları. Bu yönüyle gayet çarpıcı ve olmuş diyebiliriz.

Kitabın kapağındaki söz bile zaten sayfaların arasına sıkıştırılmış gizliliği bize önceden haber veriyor gibi: “Bazen ölüm bile bir sırrı itiraf etmekten daha iyidir!” ne kadar çarpıcı ve yönlendirici bir cümle kitap için.

08 00
Künye bilgileri için tıklayın.

Kitap, modernizmin edebiyata yansımasının güzel bir örneği, başarılı bir modernist eser diyebilirim. Olay, karakter ve zaman bakımından değerlendirecek olursak, her değerlendirme bizi modernizme götürüyor. Romandaki olay şudur: İzbe bir barda birbirini tanımayan altı kişinin dört saatlik bir zaman diliminde Rus ruleti oynayarak birbirilerini tanımaya çalışmaları. Olayın dört saat gibi kısa bir zaman diliminde geçiyor olması eseri romantizmin sınırlarına dâhil edebileceğimiz anlamına gelmektedir. Aynı zamanda karakterlerin dış dünyasından ziyade iç dünyasına dayalı tahliller olması, burunlarımıza buram buram modernizm kokusu getiriyor. Bir sinema tekniği olan ve ‘geriye dönüş’ manasına gelen “flashback” tekniği kullanılmış karakterlerin tahlillerinde. Yani, bulundukları masada ölümle burun buruna gelmişken, birden geçmişte yaptıkları ve asla unutamadıkları şeyleri hatırlamaları bu tekniğin bir göstergesidir ve bu yöntem kitabın modernist olduğuna kanıttır.

Mekân ve zaman betimlemelerinin canlı olması, okuyucunun kendisini o küçük dünyaya sığdırmasına gayet elverişli bir ortam yaratıyor. Fazla mekân ve çok uzun bir zaman dilimi yok eserde ama dilin akıcılığı ve sadeliği okuyucuyu bir film izliyormuş havasına sokuyor ki bu da başarının bir göstergesi.

Karakterlere gelecek olursak, geriye dönme (flashback) yönteminin kullanılması bizi onlar hakkında daha geniş çapta bilgi sahibi yapıyor. Karakter tahlilleri çok güzel yapılmış, dış dünyalarından çok bu türde bir eser için daha çok işimize yarayacak olan iç dünya tahlili gerçekten yerinde olmuş. Karakterlerin hepsinin masada geçmişlerini gözden geçirmeleri biraz nedamet duygusu aşılamaya yönelik gibi ve aslında geri planda kalmış bir ‘tutunamayan’ teması var; çünkü karakterler bir dikiş tutturamamış, kalıplarının dışına taşan insanlar. Hayrullah, genç insanlara hitap ediyor yahut gençliğin bir alegorik bir temsili. Diğer karakterlerden Ertuğrul, Zafer belirtildikleri sosyal grubun birer temsili gibi duruyor. Nermin ise ülkemizde bolca rastlayabileceğimiz özellikleri haiz. Karakterler gerçek hayatta olabilecek kişilikler olduğundan realist öğelerle de haşir neşir oluyoruz. Realist öğelerin böyle fantastik atmosferde karşımıza çıkması kendimizi fazla kaptırmamızın önüne geçiyor, bu da ayrı bir başarı göstergesi.

Kusursuz hiçbir şey olmaz lafına biat ederek şunları da eklemeliyim: aslında kitap biraz daha ayrıntılı bilgilerle donatılsaydı çok daha iyi olurdu, mesela karakterlere daha fazla aşina olmamız sağlanabilirdi. Karakter bir eserde en önemli teknik elemanlardandır, biraz daha ayrıntılı bilgi göz çıkarmazdı. Kelime seçimleri ile ilgili de bir şeyler ekleyeyim: seçilen kelimelere genel olarak temayla örtüşmekte ama olayın puslu dokusunu daha çarpıcı yapmak ve gözlerimizdeki görüntüyü biraz daha akıcı hale getirmek için çok daha çarpıcı kelimeler kullanılsaydı bizler daha memnun olurduk. Bu kadar kusur her şeyde vardır diyerek kitabı çok beğendiğimi, polisiye, gerilim tarzı kitapların sayfaları arasında kaybolmayı sevenlere şiddetle önerdiğimi belirtmek isterim. Arkadaşımı da canı gönülden tebrik ediyorum.

Saygılarımla…