12 Büyük Olimposlular

BAŞLIYORUZ…

TANRILAR

Yunanlılar evreni Tanrıların yarattığına inanmazlardı.Onlara göre evren, Tanrıları yaratmıştı.Tanrılardan önce yer ve gök vardı.Titanlar onların çocukları, tanrılarda torunlarıydı.

TİTANLAR VE ON İKİ BÜYÜK OLYMPOSLULAR
Yaşlı Tanrılar diye anılan Titanlar, çağlar boyunca evreni elinde tutmuşlardı.Son derece güçlü ve iriydiler.Sayıları çoktur ama Mitologya’da hepsi de önemli değildir.En önemlileri KRONOS’dur (Latincede:SATURNUS).Oglu Zeus kendisini tahttan indirene kadar öteki Titanlar yönetmiştir. Romalılara kalırsa,Jüpiter(Zeus’un Latince adı) tahta çıkınca Saturnus Italya’ya kaçıp Altın Çağ’ı getirmiştir.Bu barış ve mutluluk dönemi de, kendi başta kaldığı süre boyunca sürmüştür.

Adı anılabilecek öteki Tanrılar şunlardır: OKEANOS, dünyayı kuşattığı ileri sürülen ırmak;karısı TETHYS; HYPERION, güneşin, ayın, şafağın babası; adı adalet anlamına gelen THEMİS; omuzlarında dünyayı taşıyan ATLAS ile insanlığın kurtarıcısı PROMETHEUS’un babası İAPETOS.Zeus’un başa geçmesiyle sürülmeyip kendilerine daha önemsiz yerler verilen Yaşlı Tanrılarda bunlardır işte.

Titanların yerini alan tanrıların en güçlüleri On İki Büyük Olymposlulardır. Olympos’da yaşadıkları için bu ad verilir kendilerine. Olympos’un ne olduğu kolay kolay anlatılamaz. Bir tepedir Olympos; bazıları onun , Yunanistanın en yüksek dağı, Tesalya’daki Olympos olduğunu söylerler. İlk Yunan şiiri İliada’da Zeus ötesi tanrılara, “çok yamaçlı Olympos’un en yüce tepesinden” seslenir; bu bölüme göre Olympos’un bir dağ olduğu apaçık ortadır. Ama biraz ilerde yine Zeus, isterse yeryüzünü de, denizleri de, Olympos’un tepelerinden birine asabileceğini belirtir; bu bölüme göre ise Olympos’un bir dağ olmadığı apaçık ortadadır..Gök de değildir Olympos. Homeros, Poseidon’un denizi, Hades’in yer altı,Zeus’un da gökyüzü Tanrısı olduğunu söyler.Yine de hep birlikte Olympos’da oturular.

Olympos’a mevsimler’in koruduğu, bulutlardan meydana gelmiş, büyük bir kapıdan geçerek girilirdi. İçeride tanrılar oturur, uyur, ambrosia yiyip nektar içer, Apollon’un lirini dinlerlerdi.Tanrısal bir aile meydana getiriyordu On İki Olymposlular:

-1-ZEUS (JUPİTER), başkan
-2-POSEIDON (NEPTUNUS), Zeus’un erkek kardeşi.
-3-HADES, öteki adı PLUTON, Zeus’un erkek kardeşi.
-4-HESTIA (VESTA), Zeus’un kız kardeşi.
-5-HERA (IUNO), Zeus’un karısı.
-6-ARES (MARS), Zeus ile Hera’nın oğlu.
-7-HEPHAISTOS (VULCANUS), Hera’nın oğlu, Zeus’un oğlu olduğuda söylenir.
Zeus’un çocukları:
-8-ATHENA(MINERVA).
-9-APOLLON.
-10-APHRODITE (VENUS).
-11-HERMES (MERCURIUS).
-12-ARTEMIS (DIANA).

ZEUS (JUPITER)
Zeus ile kardeşleri, evreni paylaşmak için Kur’a çektiler.

Deniz Poseidon’a, yer altı Hades’e düştü. Zeus’da böylece başkan, Gök’ün hükümdarı, Yağmur-Tanrısı, korkunç şimşeği fırlatan Bulut-Toplayıcısı oldu.Gücü, bütün öteki Tanrıların güçlerinin toplamından da büyüktü. İliada’da ailesine şöyle der:”Herkesten güçlüyüm ben. Altın bir halat bağlayın gökyüzüne; tanrılar, tanrıçalar, hepiniz ucundan tutun. Zeus’u çekemezsiniz.Ama ben, istersem çekerim.Olympos’un tepelerinden birine bağlarım halatı, her şeyi, yeri de, denizi de asarım.”

Ama her şeyi bilemezdi Zeus, ayni anda her yerde birden bulunamazdı. Ona karşı koyanlar, onu aldatanlar çıkmıştır.Iliada’da Poseidon da, Hera da onu kandırır.Bazen Kader’in, kendisinden üstün olduğu söylenir.
Durmadan aşık olur Zeus, kadınların peşinden koşar; bunu Hera’dan saklamak için de bütün ustalığını kullanır, yalanlar kıvırır.Bu durum şöyle açıklanmıştır: Bazi şehirlerin inandığı, baglandığı tanrıların yerini Zeus almış, zamanla ilk tanrıyla birleşerek bir tek varlık olmuştu.Ilk tanrının karısı da, ondan sonra Zeus’un karısı diye bilinmişti artık.Yunanlılarin bu sonsuz aşk serüvenlerinden pek hoşlanmadığı ileri sürülebilir.

Zeus; aşk, kadın yüzünden ululuğunu kaybetmemiştir.Iliada’da Agamemnon şöyle der:”En büyük, en yüce, fırtına bulutlarının tanrısı Zeus, göklerde yaşayan.” Troia’da Yunan Ordusuna, “Zeus Baba’nin, sözlerinden dönen yabancılara hiç yardım etmediği” söylenir. Zeus hakkında iki karşıt yargı, uzun süre yanyana sürüp gitmiştir.
Karşı konmaz bir kalkanı vardir Zeus’un . Kuşu kartal, ağaci meşeydi.Tapınağı, meşe ağaçları arasında, Dodona’daydı. Bakıcılar meşe yapraklarının hışırtılarını yorumlayarak onun dileğini anlamaya çalışırlar.

HERA(IUNO)
Hera, Zeus’un karısı ve kız kardeşiydi; Okeanos ile Tethys tarafıbdan büyütülmüştü. Şairlerin pek ilgisini çekmemiş bir tanrıça olan Hera, ilk şiirlerden birinde şöyle anlatılır:

Altın-Tahth Hera, ölümsüzler kraliçesi,
Güzellikte en üstünleri, yüce tanrıça,
Ulu Olympos’daklerin hepsi sayarlar seni
Gökler tanrısı Zeus kadar bağladırlar sana.

Bu yüce tanrıça, Zeus’un aşk serüvenlerine adları karışan kadınları cezalandırmakla ün salmıştır.Suçlu olup olmadıklarına, Zeus tarafından kandırılıp kandırılmadıklarına bakmamıştır bile. Yanlış o, kadınlara değil, o kadınların çocuklarına da kötülük etmiştir. Bir Troialı, evrende Hera’dan daha güzel bir kadın bulunduğunu söylemeseydi, Troia Savaşı diye bir şey olmayacaktı. Hera’nın kıskançlığı ve kini yüzünden Troia şehri yakılıp yıkılmıştır, denebilir.

Önemli bir öykü, Altın Post öyküsü, bir yana bırakılırsa Hera kahramanları, kahramanlığı desteklemiştir. Yine de, her evde saygı gösterilirdi kendisine; bu da, evliliğin ve evli kadınların koruyucusu olmasına bağlıdır.Doğun sırasında kadınlara yardım eden Eileithyia, Hera’nın kızıydı.

Kutsal hayvanları, inek ile tavus kuşunu sever(korur), şehri de Argos’du.

POSEIDON (NEPTUNUS)
Deniz Tanrısı olan Poseidon , Zeus’un kardeşiydi; önem bakımında da hemen ondan sonra gelirdi. Ege Deniz’inin iki yanında oturan Yunanlılar balıkçıydılar, bu yüzden deniz tanrılarına büyük saygı gösterirlerdi. Deniz diplerinde büyük bir sarayı olan, yine de günlerini Olympos’da geçiren Poseidon’un karısı, Titan Okeanos’un torunu Amphitrite’ydi.

Önemli bir özelliği vardır bu tanrının: insanlara ilk atı O vermiştir. Bu özelliği, edebiyatta tanrılığının yanı sıra işlenmiştir:

Poseidon efendimiz, bu yüceliği sen verdin bize,
Güçlü atları, genç atları, derinlikler yasasını sen verdin.

Fırtınayı başlatmak, durgunluğu getirmek de onun elindeydi:

Buyurdu, fırtına rüzgarı yükseldi,
Denizin dalgalarıda.

Rüzgarlar, dalgalar ne kadar yükselirse yükselsin, Poseidon altın arabasına binip de denizin üstünde dolaşmaya başlayınca ortalığı bir durgunluk, bir sessizlik, bir dinginlik yayılırdı.

“Toprak-Titreten” de derlerdi Poseidon’a ; Deniz tanrısı, yanında taşıdığı üç uçlu mızrağıyla gönlünün dilediğini sarsar, titretirdi.

Atlarla ilgilendiği kadar boğayla da ilgilenirdi; ama boğa, başka tanrılarla da bağları olan bir hayvandır.

HADES (PLUTON)
Olymposlular arasında üçüncü kardeş olan Hades, kur’ada yeraltını seçmiş, ölüleri yönetmeye başlamıştır.Toprakta gizli değerli madenler yüzünden Pluton, Zenginlik tanrısı diye de adlandırılmıştır.Yunanlılar gibi Romalılar da Hades derlerdi ona; bazıları, Latincede zengin anlamına gelen “Dis” kelimesini onun adı olarak benimsemişlerdir.

Pek ünlü bir başligi vardi Hades’in, kim giyse görünmez olurdu. Karanlik ülkesinden kolay kolay ayrilmaz, Olympos’a oldukça seyrek giderdi; zaten kendisini orda iyi karşilamazlar, agirlamazlardi. Acimayan bir tanriydi, ama dogrulugu, adaleti severdi. Korkunçtu, ama kötü bir tanri degildi.

Karısı, yeryüzünden kaçırarak Aşağı dünyanın kraliçesi yaptığı Persephone (Proserpina) idi.

Ölüler tanrısıydı Hades; ama kendisi, Yunanlıların Thanatos dedikleri Ölüm’le karıştırmamalıdır.

PALLAS ATHENA (MINERVA)
Zeus’un kızıydı; annesi yoktu. Bebek olarak değil de, büyümüş olarak, zırhlar içinde çıkmıştı Zeus’un kafasından.İlk şiirlerde, bu arada İliada’da acımak nedir bilmeyen, katı yürekli, duygusuz bir savaş tanrıçası diye tanıtılır; aslında, ülkeyi saldırılardan koruyan bir tanrıçaydı Athena. Bir başka özelliği, Şehir tanrıçası olmasıydı; uygarlığın, el sanatlarının, tarımın koruyucusu, dizginin yaratıcısıydı; atları ilk ehlileştiren oydu.

Zeus, çocukların içinde en çok Athena’yı severdi; ona güvenir, korkunç kalkanını, yakıcı silahı şimşeği yalnız onun taşımasına izin verirdi.

Üç erden (bakire) tanrıça arasında en önemli olan Athena’ya Erden Parheos, tapınağına da Parthenon adı takılmıştır. Sonraları yazılarda şiirlerde, akıl, mantık ve saflığın birleşiminden meydana gelmiş bir kavram olarak ele alınmıştır.

Şehri Athenai (Atina), ağacı kendi yarattığı zeytin, kuşu da baykuştu.

PHOIBOS APOLLON
Zeus ile Leto (Latona)’nın oğlu Apollon, Delos adasında doğmuştu. “Tanrıların içinde en Yunan tanrı” diye bilinirdi. Olymposluları altın liriyle eğlendiren, çok uzaklara ok atabilen, hastaları iyileştiren, iğleştirme sanatını hastalara ilk öğreten gümüş yayın efendisi okçu tanrı olarak yunan şiirlerine geçmiştir.

Karanlık nedir bilmeyen Işık Tanrısı, yalan nedir bilmeyen Doğruluk Tanrısı da derledi ona:

Ey Phoibos, doğruluk tahtından,
Dünyanın kalbindeki yerinden
Sesleniyormusun insanlara.
Hiç yalan söylenmiyor, Zeus’un buyruğuyla,
Doğruluk sözünü karartacak gölge yok.
Ölümsüz bir hakla mühürlendi Zeus
Apollon’un onurunu, konuştuğu zaman
Herkes inansın diye sarsılmaz bir inançla.

Parnasson’un yamaçlarındaki tapınağı Delphoi’nin mitologyada önemli bir yeri vardır. Bu tapınaktaki kutsal kaynağın adı Kastalia, ırmağın adı da Kephissos’du. Delphoi, dünyanın ortası olarak bilinirdi, yalnız Yunanistan’dan değil bütün dünyadan ziyaretçiler gelirdi oraya. Doğruyu arayanlar sorularının cevaplarını orda bulurlardı.

Değişik adları vardı Apollun’un. Yukarda sayılanların yanısıra, Kurtlar Tanrısı, Fareler Tanrısı, Güneş Tanrısıda denirdi ona. Zaten Phoibos “ışıldayan” anlamına gelmektedir. Burada asıl Güneş Tanrısı’nın , Titan Hyperion’un oğlu Helios olduğunu belirtmek gerekir.

Apollon’un en önemli özelliği, insanlarla tanrılar arasında bağlar, ilgiler kurmuş olmasıdır. Tanrıların isteklerini insanlara bildiren, onlara tanrılarıyla nasıl iyi geçinebileceklerini söyleyen, aralarını bulan hep Apollon’du.

Ağacı defneydi.Yaratıların çoğu onun için kutsaldı; ama yunus ile kargaya ayrı bir sevgi beslerdi.

ARTEMİS (DIANA)
Apollon’un ikiz kardeşi, Zeus ile Leto’nun kızlarıdır. Olympos’daki üç erden(bakire) tanrıdan biri de oydu;

Yaradılışa aşkı karıştıran Altın Aphrodite,
Bükemez, avlıyamaz üç yüreği; erden, Vesta,
Savaştan, ustaların sanatından başka bir şey düşünmeyen Athena,
Ve Artemis, koruları, vahşi avları seven dağlarda.

Kadın olmasına rağmen tanrılar içinde Baş-avcı Artemis’di. Çok iyi bir avcıydı. Gençleri, yavruları severdi. Yine de, Troia’ya gitmek isteyen Yunan donanması, Artemis’e genç bir kız kurban edinceye kadar yola çıkmamıştı. Başka öykülerde katı yüreklidir Av Tanrıçası. Bir kadın acı çekmeden, ansızın ölürse onun gümüş oklarıyla ölmüş demektir.

Phoibos’un güneş olduğu belirtilmişti; Artemis de Ay anlamına gelen Phoibe ve Selene (Latincede, Luna) adlarını almıştır. Aslında Phoibe bir Titan, Selene de Apollon’la ilgisi olmayan bir Ay Tanrıçasıydı. Apollon’la karıştırılan Helios’un kızkardeşi olduğu için bazı kişiler onu Artemis sanmışlardır.

Hekate ile de bir tutulur Artemis. Bazı şairlere göre, gökte Selene, yeryüzünde Artemis, yeraltında ve karanlığa büründüğü zamanlar gökyüzünde Hekate’dir.

Selvi onun için kutsaldı; yabani hayvanların hepsini, özelliklede geyiği, severdi.

APHRODITE (VENUS)

Ölümlülerin de, ölümsüzlerinde akıllarını çalan Aşk ve Güzellik Tanrıçası; kalplerine girdiği kimselere alayla gülen Kahkaha Tanrıçası; karşı konmaz Tanrıça…

İliada’ya bakılırsa, Zeus ile Dione’nin kzılarıdır; ama daha sonra yazılan şiirlerde deniz köpüklerinden doğmuş olduğu anlatılmıştır(Aphros, Yunancada köpük anlamına gelir). Bu doğum, Kythera yakınlarında olmuş, Aphrodite sonradan Kypros (Kıbrıs) kıyılarına sürüklenmiştir. Bu olay sonucunda iki ada da kutsal sayılmış, tanrıçaya da Kypris, Kythereia adları verilmiştir.

Batı yelini soluğu taşıdı onu
Gürüldeyen denizin üstünde,
Sevimli köpüklerden kaldırıp
Dalgalarda çevrili Kypros’una.
Altın çelenkli saatler
Onu sevinçle karşıladılar.
Ölümsüz giysilere sarıp
Tanrılara götürdüler onu.
Menekşelerle taçlanmış Kythereia’yı görünce
Bir şaşkınlık kapladı bütün tanrıları.

Romalılar da inanırlardı buna. Güzellik, Aphrodite’yle gelirdi. Rüzgarlari fırtına bulutları onu görünce kaçar, çiçekler toprağı süsler, denizin dalgaları kahkahlar atardı. Onsuz sevinç de, mutluluk da olmazdı.

İliada’ya göre ise Aphrodite, ölümlülerin bile saldırmaya çekinmedikleri yumuşak, zayıf bir yaratıkdır. Daha sonraki şiirlerde, erkekler üzerinde yıkıcı gücü olan kinci, kötü bir tanrıça olarak gösterilirdi.

Ateş tanrısıi çirkin, topal Hephaistos’un karısıydı. Ağaçlardan mersin ağacını, hayvanlardan kumruyu, bazen de serçe ile kuğuyu korurdu.

HERMES (MERCURIUS)
Babası Zeus, annesi de Atlas’ın kızı Maia’ydı.Ayaklarında kanatlı sandallar, başında kanatlı bir başlık, elinde de kanatlı bir asa (Kerykeion, Latincede Caduceus) bulunurdu.Zeus’un habercisiydi, onu kadar tez ayaklı bir yaratığa mitologyada rastlanmaz.

En zekisi, en kurnazıydı tanrıların; Hırsızlar Ustası’ydı bir adı da, hırsızlığa daha bir günlükken başlamıştı;

Sabahleyin erkenden doğdu,
Akşam çökünceye kadr çalmıştı bile
Apollon’un sürülerini

Zeus, sürüleri geri verirdi. Hermes de kaplumbağa kabuğundan yaptığı çalgıyı Apollon’a armağan ederek onun gönlünü kazandı. Ticaret tanrısı, tüccarların korucusu olarak anılmasında belki bu küçük olayında payı vardır.

Ölülere klavuzluk eden, onları son evlerine götüren Tanrısal Haberci de Hermes’den başkası değildir. Mitologyada tanrılar içinde en çok onun adına rastlanır.

ARES (MARS)
Zeus ile Hera’nın oğulları olan Ares, Savaş Tanrısıydı.İliada’da son derece katı yürekli, kinci bir tanrı olarak tanıtılmıştır.Homeros’a göre, yanlız kana susamış biri değildir, korkaktır da. Yaranlandığı zaman acıyla haykırır, arkasına bile bakmadan kaçar. Savaş alanına tek başına inmez, yanında yardımcıları vardır; kız kardeşi Eris(Kavga) ile Eris’in oğlu Çekişme… Savaş Tanrıçası da üç adamıyla (Yı’gı,Titreyiş, ürküntü) yardım eder ona. Hep birden ilerlemeye görsünler, ortalığı kan kaplar, toprağın üstünden sel gibi kan akar.

Yunanlılar Ares’i pek sevmezlerdi; Romalılar Mars’ı daha çok severlerdi. Onlara göre, parıltılı zırhlar içinde üstün, soylu bir görünüşü olan hiç yenilmeyen bir tanrıydı Mars. Romalılar da Mars’ı gördükleri zaman, Yunanlıların yaptığı gibi kaçmazlar, Savaş Tanrısına doğru, “yüce bir ölüme” koşarlardı.

Bir savaş sembolü olmaktan ileri gidememiştir Ares; mitologyada adına pek seyrek rastlanır. Hermes, Hera, Apollon gibi kişiliği yoktur. Kendisine tapan bir şehir bulmakta imkansızdır. Yunanlılar onu ana yurdunu zalim, sert insanlar ülkesi Thrakia olduğunu söylemişlerdir.

Kuşlardan hangisini şeçtiğini kestirmek zor değildir: akbaba. Köpek de onun hayvanıydı, bunu yapmakla Yunanlıların köpeğe haksızlık ettikleri ileri sürülebilir.

HEPHAISTOS (VULCANUS)
Ateş tanrısı, Zeus ile Hera’nın oğullarıydı. Bazıları Zeus’un Athena’yı yaratmasına karşılık, Hera’nın da tek başına Hephaistos’u doğurduğunu söylerler. Bütün güzel kusursuz tanrılar içinde en çirkini oydu. Topaldı da: İliada’nın bir yerinde, doğurduğu yaratığın çirkin olduğunu görerek kızan Hera’nın onu gökten fırlattığı, bir yerinde de Hera’yı savunmak için bu işi Zeus’un yaptığı yazılıdır.İşin tuhafı İki olayıda Hephaistos anlatır.

Homeros’a göre Ateş Tanrısı, Olympos’da büyük saygı görürdü. Bütün ölümsüzlerin silahlarını , zırhlarını hazırlayan, demircilik yapan oydu. Çalıştığı yerde de altından yaptığı kızlar canlanıp ona yardım ederlerdi.
Daha sonraki şiirlerde, Hephaistos’un ocağının yanardağın altında olduğu belirtilmiştir.

İliada’ya bakılırsa karısı üç Kharit’lerden biri, Aglaia, Odysseia’ya bakılırsa Aphrodite’dir.

Yerde d, gökte de sevilen iyi yürekli bir tanrıydı Hephaistos. Athena ile birlikte şehir hayatında büyük bir yeri vardı. İkiside tarımı, uygarlığı, el sanatlarını korurlar, dokumacıları, demircileri severlerdi.

HESTIA (VESTA)
Zeus’un kızkardeşi olan Hestia, Athena ile Artemis gibi bir erden tanrıçaydı. Belirli bir kişiliği yoktur.Mitologyadaki öykülerde de önemli bir yer tutmaz. Evin, yuvanın koruyucusuydu; bu yüzden Ocak Tanrıçası diye bilinirdi. Bütün yemekler ona bir “sunu”yla başlar, bir “sunu”yla biterdi;

Hestia, insanların ve ölümsüzlerin evlerinde
En yüce yer senindir, sunulan tatlı şarap
Yemekte sunulan şarap sana dökülmüştür.
Sensiz ölümlülerde şölen veremez, tanrılar da.

Her şehirde kutsal bir ocak bulunur, bu ocakta yakılan ateşde hiç söndürülmezdi. Yeni bir şehir kurulacağı zaman başka bir şehrin ocağından ateş getirilerek yeni şehirdeki ocak törenle yakılırdı.

Vestia’nın Roma’daki ateşini altı erden rahibe korumaktaydı.


Fırat “Desang’ard” Hacıahmetoğlu

(Bu yazı lostlibrary.org sitesinden, yayıncısının izni alınarak yayınlanmıştır)