50. Yıl Şerefine: 11 Doktor 11 Öykü

11 doktor 11 oyku ust

11 doktor 11 oyku ust

“Eğer bir gün mavi ve eski bir polis kulübesinden, modaya hakaret edercesine giyinmiş bir adam çıktığını görürseniz korkun; çünkü kötü bir şeyler olmak üzere. Ama endişe etmeyin, Doktor burada!”

Doctor Who; İngiliz televizyon kanalı BBC’nin 1963 yılında yayınlamaya başladığı bir bilimkurgu dizisi olmasının dışında, 52 yıllık hayatına çeşitli radyo programları, çizgi romanlar, oyunlar ve kitaplar sığdırabilmiş geniş bir kültürdür. Aslında bir uzay gemisi/zaman makinesi olan bir polis kulübesi kullanan egzantirik bir kahraman “Doctor”ın maceralarını anlatan bu kültür, 52 yılda tüm dünyaya yayılmış ve kendilerine “Whovian” diyen geniş bir hayran kitlesi oluşturmuştur.

Tamam, bu kadar objektif olmak yeter, gerçekten de Doctor Who’yu bilmeyen var mı ki? Dünya üzerinde halen izlememiş olan bir azınlık olabilir, ama onlar bile aşağı yukarı Doctor Who’yu biliyorlardır herhalde. Ve bu kişiler bile bir kitapçıda Doctor Who kitabı gördüğümde neden küçük bir kız gibi çığlık attığımı anlayabilirler, değil mi?

Benim için bir Doctor Who hikayesi okumaktan daha güzel bir şey varsa o da 11 Doctor Who hikayesi okumaktır ki, bu İthaki Yayınları’ndan çıkan “11 Doktor 11 Öykü” kitabıyla bir çırpıda gerçekleşti.

[stextbox id=”black”]11 Farklı Yüz, 11 Farklı Macera

11 doktor 11 oyku
Künye bilgileri için tıklayın.

Eğer uzayda ve zamanda özgürce dolaşmanızı sağlayan bir TARDIS’e ( Time and Relative Dimension in Space, ya da Türkçesiyle: Zaman ve Uzaydaki İzafi Boyutlar) sahipseniz maceradan maceraya koşmak sizin için alışılmış bir durum olur. Hele bir de Zaman Lordu’ysanız, yani rejenerasyon yeteneğiniz varsa ve dış görünüşünüz değişiyorsa, bu maceraların oldukça kendine has bir havası olması pek doğaldır. Bir de bu maceraları 11 ayrı usta kalem ele aldıysa… Eh, buyrun “11 Doktor 11 Öykü”ye!

Kitapta adından da anlaşılacağı üzere 11 ayrı yazarın yazdığı, 11 Doktor’un 11 farklı macerasını okuyoruz. William Hartnell’in canlandırdığı ilk Doktor’dan Matt Smith’in canlandırdığı 11. Doktor’a kadarki tüm Doktor’ların kendine has kısa öykülerinden oluşan kitap toplam 503 sayfa. 11 Doktor için 503 sayfa kulağa az gelebilir, ama bu kitabı bir TARDIS’miş gibi düşünün. İçi dışından gerçekten de büyük.

[stextbox id=”black”]Doktor Kim ya da Hangi Doktor?

Oldukça hoş ve sade bir kapak dizaynı olmasının dışında kitaptaki en güzel görsellik, her hikayenin başındaki ilgili Doktor silüeti. Hikayenin başlangıcında gördüğünüz o silüetle beraber hikayeyi o Doktor’u hayal ederek okuyabiliyorsunuz. Açıkcası her Doktor’un kendine has sözlerinin ya da hareketlerinin gereksiz yere tekrar edilmesi yerine bu tarz bir yöntem kullanılması çok daha hoş olmuş. Tabii bu benim gibi hastalıklı bir Whovian için gülümseten bir nokta iken, konuya pek hakim olmayan bir okuyucu için de olaylara kendini kaptırması için güzel bir yöntem.

Doctor Who hakkında çok bilgisi olmayanlardan bahsetmişken, onların gözünden kitabı okumanın da zor olmayacağını belirtmek isterim. Dizilerden aşina olduğumuz birçok ırktan, konseptten ya da makineden bahsediyor olması Doctor Who kültürüne aşina olmayanları korkutmasın, çünkü yazarlar ellerinden geldiğince bu farklı konseptleri açıklamaya çalışmışlar. Çalışmışlar diyorum, çünkü kabul edelim ki 11 kısa öyküden bahsediyoruz. Öykülerini bu ön bilgilerle doldurmaları oldukça sıkıcı olurdu. Ancak yazarlar hikayeye “uzay-zaman” olaylarına yabancı olan yan karakterler ekleyerek ve zaman zaman Doktor’un bu karakterlere (dolayısıyla bizlere) açıklama yapmasını sağlayarak bu bahsettiğim ön bilgi verme sorununu okuyucuyu sıkmadan aşmışlar.

[stextbox id=”black”]İçi Dışından Büyük ?!

Peki kitabın kapağını açtığımızda bizleri neler bekliyor? Uzay korsanları, Dalekler, Archonlar, kadim düşmanlar, eski dostlar, yeni dostlar, masallar ve mitolojik kahramanlar… Tabii bir de evrenin bütünlüğünü tehlikeye atan olaylar. Ama bunlar Doktor ile gezmenin getirdiği küçük sıkıntılar, dert etmeyin.

İşte tam olarak bu noktada “Doctor Who olsun çamurdan olsun” düşüncelerini bir kenara bırakarak öykülerin can sıkıcı noktasından bahsetmek istiyorum; “dert etmeyin” sıkıntısı. 900 küsur yaşındaki bir Zaman Lordu’nun evreni sayısız defa kurtardığı düşünülürse, bu bahsettiğim küçük sıkıntı gayet normal karşılanabilir.

Eğer konuya hakimseniz, Doktor’u tanıyorsanız, bu sıkıntıyla öyle ya da böyle karşılaşmışsınızdır elbette. Ancak daha önce Doktor’un maceralarına tanık olmadıysanız, kitabın ortalarına doğru heyecanınızı kaybedebiliyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki Doktor yine bir şekilde bu içinden çıkılması imkansız durumdan muhteşem bir zarafetle kurtulacak. İşte bu noktada şu soruya sıkıca sarılarak okumaya devam ediyorsunuz: “İyi de nasıl?”

Emin olabilirsiniz ki, çoğu zaman Doktor’un da bu konuda hiçbir fikri yok.

[stextbox id=”black”]Papyon, Kereviz ve Atkı

Hikayelerin izlediğimiz Doctor Who ile çok yakından alakalı olmaları ama bunun mevcut senaryoya tezat oluşturmayacak şekilde işlenmiş olması beni fazlasıyla memnun etti. Bu ne alaka dediğim bir an olmadı. Yine genel olarak diziden aşina olduğumuz, modern ya da mitolojik kültüre yapılan göndermelerle karşılaşmak da oldukça hoştu.

Her yazarın kaleme aldığı Doktor’un kendine has özelliklerini okuyucuyu sıkmadan ya da zorlamadan göstermesi kitabın büyük bir artısı. Kitabı alırken en büyük endişem buydu çünkü. David Tennant’ın canlandırdığı 10. Doktor’u okuduğumuzu anlamamız için sık sık Allons-y! demesi gibi ucuz numaraların kullanılması okuyucuyu oldukça sıkardı.

Elbette burada rastgele yazılmış 11 ayrı öyküden bahsetmiyoruz. Artemis Fowl Serisi’nden tanıdığımız Eoin Colfer’den, Yürüyen Kentler’den tanıdığımız Philip Reeve’den ya da kendi tabiriyle komik bir saçı olan Neil Gaiman’dan bahsediyoruz. Tabii isimler ne kadar çarpıcı olursa olsun, görsel olarak hafızalara kazınmış karakterlerin kağıda dökülmesi okuyucuyu her zaman endişelendirir. Sonra kitabı okursunuz ve bu isimlerin neden bu kadar çarpıcı olduğunu anlarsınız. (Ya da kitabın son kısmında bulunan, bütün yazarları kısaca anlatan bölüme göz atabilirsiniz)

Zor bir işi başarıyla halletmekten bahsetmişken, çeviri konusunda da bir şeyler söylemek gerek herhalde. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, İngiliz komedisinin kendine has bir havası, referansları ve göndermeleri var. Bu tarz yazarların eserlerini çevirmenin en büyük sıkıntısı da bu göndermeleri ya da kelime oyunlarını aynı etkileyicilikte dilimize kazandırmaktır. Bu hususta, “İngiliz havası”nın dilimize dönüşümünün, yerinde eklenen açıklamalarla birlikte en az hasarla tamamlanması da övgüyü hak ediyor.

[stextbox id=”black”]Son Zamanzingolar

Genel olarak kitap hakkında güzel şeylerden bahsettiğimin farkındayım. Hiç mi kötü bir yanı yok derseniz, size ne kadar sıkı bir Doctor Who hayranı olduğumu hatırlatmak durumundayım. Şaka bir yana, eğer kitaba gerçek bir edebi yapıt ya da muhteşem bir bilimkurgu serisi gözüyle bakmaya çalışırsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Fakat Doctor Who izleyen, seven ve bu kültüre aşina birisi için kesinlikle okunmaya değer bir kitap olduğunu söylemeliyim. Doctor Who izleyen birisi değilseniz (ki gerçekten, neden izlemiyorsunuz?) bile sıkılmadan okunabilecek, eğlenceli “hafifletilmiş bilimkurgu öyküleri” sizleri bekliyor.

Kasterborous takımyıldızındaki Gallifrey gezegeninin turuncu gökyüzü altında görüşmek dileğiyle, Allons-y!