Amerikan Tanrıları: 10. Yılında Bir Cüret Hikayesi

amerikan tanrilari ust

amerikan tanrilari ust

“Nasıl Cüret Edersin?”

İthaki Yayınları’ndan çıkan “Amerikan Tanrıları 10. Yıl Özel Baskısı”nın sonunda, Neil Gaiman kendine bu soruyu soruyor. Nasıl olur da bir İngiliz, sadece Amerika’da geçen bir kitap değil, bugün bildiğimiz haliyle Amerika’nın nasıl şekillendiğine dair bir kitap yazmaya cüret eder.

Nasıl cüret ettiği sorusunun cevabı kitabın sonunda; ama bu incelemenin amaçları için iyi ki de cüret etmiş, diyoruz. İyi ki cüret etmiş de, yayımlandığı tarihten 15 yıl sonra hala heyecanla okuduğumuz, takip ettiğimiz bir hikaye sunmuş bize.

Kitap, talihsiz bir şekilde hapse girmiş Gölge’nin salıverilmesiyle başlıyor. Bir fırtına yaklaşıyor ve Gölge’miz, onu işe alan gizemli Bay Çarşamba’yla birlikte, kendini o fırtınanın tam ortasında buluyor. Ben, okuma zevkini bölmemek adına, sadece bu kadarını söyleyebiliyorum; ama kitabın ilk birkaç on sayfası, size çok daha fazlasını söyleyecektir.

Künye bilgileri için tıklayın.
Künye bilgileri için tıklayın.

Amerikan Tanrıları o kitaplardan. Neil Gaiman, kitabın önsözünde bahsediyor. Kitabı okuyanlar ya çok seviyor, ya nefret ediyor. Neil Gaiman’ı sevip, bu kitaptan nefret eden bir sürü insan var. Amerikan Tanrıları’nı onun magnum opus’u olarak görenlerin sayısı da en az bir o kadar. İşte bu yüzden, belki de bir kitapçıya girdiğinizde zaman ayırıp önce ilk bölümü orada okumalı, isteyip istemediğinize karar vermelisiniz.

Gaiman ilk bölümde öyküye dair de, kullandığı dile dair de gerekli tüm ipuçlarını veriyor. Eğer zaman zaman bel altı yorumlara, açık seçik anlatılan / konuşulan cinsel birlikteliklere çok sıcak bakmıyorsanız, uyarıları ilk bölümde. Eğer günlük konuşmalardan temellenmiş, diyalog ağırlıklı anlatımlar hoşunuza gitmiyorsa, ilk bölümde bunu göreceksinizdir. Eğer, karakterlerin zaman zaman “saçma sapan” konuşması sizin için kabul edilebilir değilse, yine ilk bölümün sonunda kararınızı verirsiniz.

Hemen kısa bir alıntı yapmak gerekirse, ilk sayfalardan karşımıza çıkan şu paragrafa bir bakalım:

… kapı açılacaktı ve Gölge o kapıdan geçecekti. Bu yüzden, hapishane kantininde sattıkları tek takvim olan Kuzey Amerika’nın Ötücü Kuşları takviminde günleri işaretledi, güneş o görmeden battı, güneş o görmeden doğdu. Hapishane kütüphanesinin çoraklığında bulduğu bir kitaba bakarak madeni parayla yapılan numaraları çalıştı, çözdü ve kafasında hapisten çıktığında neler yapacağına dair listeler yaptı.

Gaiman’ın metinlerini bu kadar iyi yapan şey takvim gibi böyle küçük ayrıntılar, ve odağı o ayrıntılarda tutarak, büyük resmi, geniş olay örgüsünü nasıl sunabildiği. Kitap bu yönüyle oldukça rahat bir okuma sağlıyor.

Ben, 10. yıl baskısını ikinci kez okumuş oldum. Kitap, 2001 yılında çıktı. 10. yıl özel baskısı (bendeki turkuaz kapağıyla) 2011’de. İthaki baskısı 2015 sonunda, göz alıcı bir baskıyla geldi. Açıkçası kitabın kılıfının içindeki beyaz kapağını hiç beklemiyordum. Kütüphanede güzel bir yere koymak için bire bir olmuş. Ne yazık ki kılıf kapak kapakta yapılan Türkçe karakter hatası, kitabı eline alan okuyucuların, baskıya gösterilen özen konusunda çelişkiye düşmelerine neden olabilir.

Niran Elçi çevirisi temiz ve düzenli; ancak aynı zamanda “risksiz” ve “güvenli”. Kitapta adlarıyla yapılan kelime oyunları büyük yer tutan Low Key Lyesmith gibi karakterler yerelleştirilirken, takma adları için de alternatif çeviriler düşünülebilirdi diye düşünüyorum. Aynı şekilde, çok özellikli, ya da bölgesel terimler, bazen koskoca bölüm adları olduklarında bile, olduğu gibi bırakılmış. Dediğim gibi, çeviriyi güvenli ve temiz kılsa da, alternatifler görmek hoş olabilirdi.

10. yıl baskısına özel önsöz ve ek metinler çok lezzetli. Benim gibi perde arkası meraklıları için bire bir. Gaiman’ın kendi ağzından kitabın ortaya çıkış hikayesini kısa da olsa okumak büyük keyif. Ayrıca paylaşılan söyleşi ve kitaptaki tanrılar üzerine ek de tuzu biberi olmuş. Yine de şahsen, görmeyi çok istediğim bir eki bulamamak beni üzdü. Bunun telif sorunları nedeniyle olduğunu sanıyorum; ama yine de gözlerim aradı. Gaiman’ın “Fragile Things” adlı, 2007 tarihli öykü derlemesinde, “Monarch of the Glen” adıyla yayımladığı bir uzun öykü vardı. Öykü yine Gölge’nin bir hikayesini anlatıyordu. Böyle bir “başucu baskısı”nda, bu öyküyü de görmek güzel olurdu.

Kapaktaki “yazarın tercih ettiği metin” ibaresine de değinelim. Okurları neler bekliyor? Eğer, Amerikan Tanrıları’nı okuduysanız, bu metni okumak size bir şey kazandıracak mı? Cevap, hem evet, hem hayır. Gaiman rakamları veriyor. Bu metinde, 12 bin yeni sözcük var. Bu da önceki metinde okumadığınız 50-60 yeni sayfa demek. Gaiman hayranları için, Amerikan Tanrıları’nı yeniden ziyaret etmek isteyenler için harika; ama yeni sözcükleri okumazsanız bir şey de kaçırmazsınız.

Bununla beraber, kitabı ilk kez okuyacaklar için bu baskı biçilmiş kaftan. Hem olması gerektiği haliyle metni okuyup, hem de onu çevreleyen içerik sayesinde büsbütün bir Amerikan Tanrıları deneyimi yaşayabilirsiniz.

Son olarak, Amerikan Tanrıları’nın yakın zamanda ekranlarımıza dizi olarak da geleceğini, çalışmaların son hız devam ettiğini de hatırlatalım. Neil Gaiman’ın ayrıca bir Amerikan Tanrıları romanı daha yazmak istediğini de not olarak belirtelim. Tüm bunlar Amerikan Tanrıları’nın bir hikayeden çok, yavaş yavaş bir külliyat halini almaya başladığını gösteriyor. O yüzden siz de kaçırmadan bu trene binmek istersiniz.

Ha bir de unutmadan, fırtına yaklaşıyor. Sırf geldiğinde hazır olmak için bile, Gölge’nin hikayesine kulak kabartmakta yarar var.