Bela Lugosi Drakula’yken…

bdracula 1

Tabuttakilere selam,

Eski yapılanlar daha ürkütücüydü; şatolar ve dolunay vardı.

Efsaneviydi.

Şiirseldi.

Ve başka ne vardı biliyor musun?

Kadınlar…

Kadınlar geleneksel canavarları tercih eder. Saf korku onları hem tiksindirir hem de çeker. Çünkü ortak bilinçaltlarında çocuk doğurmanın dehşetli acısı var. Kan.. Kan korkudur. Eğer genç bir kadını etkilemek istiyorsan, onu Drakula izlemeye götür.
Ed Wood (1993) – Tim Burton

Tim Burton bunları söyletirken Ed Wood’a ne kadar haklıydı bilemem. Ancak o zamanın Drakula’sını şimdinin Edward’ı (Alacakaranlık Serisi) olarak düşünmek rahatsız ediyor beni. Çünkü bunun sonucunda Bela Lugosi de Robert Pattinson’a dönüşüyor ki büyük hakaret. Çıkık dudaklı ve uçuk bakışlı gençlerin vampircilik oynamadığı zamanlarda yürüdü sislerin içinde Bela Lugosi. Tod Browning 1931’de Dracula’yı çektiği zaman sinema tarihi yeni bir ekol kazanmış oldu.

bdracula 4Bram Stoker’ın orta ve doğu Avrupa efsanelerine dayanarak yazdığı gerilim kitabından daha önce de uyarlama yapılmıştı. 1922 yılında Alman Dışavurumculuğunun en güzide örneklerinden birisini yönetmişti F.W. Murnau. Nosferatu: Bir Dehşet Senfonisi (Nosferatu: Eine Symphonie des Grauens) adıyla gösterime giren film Drakula’nın serbest uyarlamasıydı. Daha doğrusu öyle olmak zorunda kalmıştı. Kitabın isim hakları alınamamıştı ve bu nedenle veba taşıyıcı anlamına gelen Nosferatu adıyla, tüm isimler değiştirilerek uyarlanmıştı. Murnau’nun filminde vampiri korkunç oyuncu Max Schrek oynamıştı.

Bu filmde diğer uyarlamaların aksi olan bir diğer yön de vampirin düzgün, karizmatik bir kont yerine fare suratlı vahşi bir hayvana benzemesiydi. Dışavurumcu akımın her türlü karanlık, sembolik ve gotik unsurlarını barındırıyordu film. Hikaye Almanya’ya taşınmıştı. Kişiler Almanlaşmıştı. Buna rağmen, Bram Stoker’ın eşi tarafından dava edilmekten kurtulamamıştı.

Bu sessiz sinema başyapıtından dokuz sene sonra, o zamanlar Universal’ın başında olan Carl Laemmle, Jr, Stoker’ın hikayesini tekrar perdeye aktarmak istedi. Yönetmen olarak Tod Browning ile anlaşmıştı. Drakula’yı ise Bela Lugosi’den önce başka bir aktörün oynaması kararlaştırılmıştı ancak o oyuncunun beklenmedik ölümünden sonra rol gizemli bir şekilde Bela Lugosi’ye kaldı. (Elbette Lugosi’nin düşük ücretle çalışması da bunda etkiliydi). 1929’daki Büyük Buhran tüm sektörleri etkilediği gibi sinemayı da büyük oranda etkilemişti. Filmler en düşük bütçeyle en çok kar getirecek şekilde yapılmaya çalışıyordu. Bu yüzden planlanan Dracula filminde de bazı kesintilere gitmek zorunda kalındı. Belki de buhranın sinemaya kattığı önemli noktalardan biriydi bu çünkü ekonomik kısıtlamalar olmasa belki de Bela Lugosi’yi Drakula olarak göremeyecektik.

Drakula,Renfield adında bir emlak danışmanının, Transilvanya’ya iş görüşmesine gitmesiyle başlar. Büyük ve ihtişamlı sahnelerle açılır, Transilvanya halkının genç emlakçıya önerilerini görürüz ve efsaneyle ilk kez orada karşılaşırız. Geceleri dışarısı tehlikelidir ve herkes haç taşımak zorundadır çünkü kan içen vampirler etrafta kol gezmektedir. Genç adam arabacıyı, onu gideceği yere kadar bırakmaya ikna eder. Korku dolu bir yolculuk sonunda, emlakçı Drakula’ya ve şatosuna ulaşır. Kont’a İngiltere’deki manastırın satışını yapar ve sonra onun etkisi altına girer. Böylece korku ve kan gemiyle İngiltere’ye kadar ulaşır.

1922 yapımı Nosferatu’da Almanya’ya gemiyle fareler yayılıyor ve veba götürüyordu ortalığı. Veba anlamına gelen Nosferatu da böylece ortaya çıkıyordu. Bu kez Amerikan sinemasının alışık olunan yapısı gereği simgesel bir anlatıma yer verilmemiş. Drakula ve kölesi, açık açık İngiltere’ye ayak basarlar. Köle akıl hastanesine kapatılır. Kont ise avını aramaya başlar. Bu arayış onu, akıl hastanesinin sahibi ve onun kızına oradan da sonu olacak Van Helsing’e götürür.

bdracula 3

Drakula, hikaye gereği soğuk, insanları şaşırtan bir görünüşe sahip olmalıdır. Bunun yanında bakışları güçlü, karşı konulamaz bir korkutuculuk ve etkileyicilik içindedir. Transilvanya kökenli aksanı, kurbanlarını korku diyarları içinde sürüklemelidir. Bela Lugosi, İngilizce’yi sonradan öğrenmiş Macar kökenli bir aktördür ve bu işi başarıyla yerine getirir. Bazı söylentiler, Lugosi’nin o dönemde İngilizce bilmediğini, kelimeleri ezberleyerek söylediğini aktarır. Ancak belgeler bunu yalanlar, Lugosi 1919’da bir oyunda sahne almıştır. O zamandan 1931 yılına dek İngilizce öğrenmiştir. Buna rağmen, kelimeleri öyle soğuk, öyle dışarıdan söyler ki oradan olmadığını her nefesinde belli eder.

Kasıntı hareketleri, dikkatli ve yavaş yürüyüşü, ifadesiz vücudu daha sonra vampir filmlerinin bir standartı haline gelmiştir. Her an ne yapacağı belli olmayan, saygılı bir karaktere bürünür. Bakışları, delercesine dik ve ürkütücüdür. Henüz sinemanın keşfedemediği uzun köpek dişleri olmadığı için, avına yaklaşırken bile bir beyefendidir. Bundan ötesi, onu yemek, kanını içmek için yaklaştığını farklı bir yöntemle belli eder. Dişleri olmadığı için, sanki öpüyormuş gibi ilerler. Kanın vampirler üzerindeki cinsel çekiciliği, seyirciye doğal bir aşkmış gibi yansıtılır ve dehşet verici bir etki yaratılır o günün seyircisi için. Öyle ki, filmde Drakula’nın erkek kurbanına saldırdığı sahneler prodüksiyon firması tarafından fazla eşcinsel bulunmuş ve filmden çıkarılması istenmiştir.

Lugosi’nin Macarlığı ve soğuk tavrı, kendisinden sonra gelecek yüzlerce vampiri belirlemiş, hepsini Lugosi taklidi yapmak zorunda bırakmıştır. (1954’teki Drakula İstanbul’da filminde köpek dişleri devreye girdikten sonra vampirler biraz daha hayvanlaştı)

Vampir temasının işlendiği dizi ve filmler göz önünde bulundurulursa, günümüzde cinsel çekicilik, vampir de olsa, insan da olsa, uzaylı da olsa (V) klasik seksüel ilişki içerisinde ele alındığı görülür. Vampirler, sevdikleriyle onların kanını içmek ya da içmemek üzerine tartışırlar. Temelinde de cinsel ilişki bulunur bu tartışmanın. Tüm bunlar, bu vampirleri aşırı çekici kılmak için yapılmış detaylar. Ancak yalnızca vahşi bir hayvanlık içgüdüsüyle dahi çekici, karizmatik bir karakter yaratılabileceği yıllar önce kanıtlanmıştı.

 

[stextbox id=”black”]Neden İzlemeliyiz?

– Amerikan Sinemasının ilk ciddi korku filmi olduğu için

– Sinema tarihinin en önemli vampir filmlerinden birisi olduğu için

– B sinemanın erken dönemine dair çok önemli bir ismin dönüm noktasında bulunduğu için

– Vampir mitosunun sinemada nasıl şekillendiğini görmek için

– Kısa süresi (1 saat 14 dk) ve sürükleyici işlenişiyle bir çırpıda bittiği için

– Bir süre sonra belki de kaybolup gideceği için.

bdracula 2

(Not: Bu yazı ilk olarak Gölge e-Dergi‘nin 48. sayısında yayımlanmıştır.)