Galaksideki Son Koloni

son koloni top

Politik kaygılar, Koloni Birliği’nin entrikaları… Bu kitap sizi yerinize mıhlayacak, bitirene kadar da bırakamayacaksınız. Scalzi’nin dili sizi etkisi altına alacak, bir jonglörün topları oynatması gibi bir oraya bir buraya sürükleneceksiniz. Kimi zaman duygulanacak, kimi zaman da kahkahalarla güleceksiniz. Eğer uzun süredir kitap okumadıysanız, bu kitap size ilaç gibi gelecek.

Kitap çıktıktan birkaç gün sonra D&R’da üç saatimi geçirdiğim gün, elimde Son Koloni’yi tutup “acaba başka hangi kitabı alsam?” diye etrafta koşturuyordum. Kendimden emindim, bu kitabı kesinlikle ve kesinlikle alacaktım. Kasaya giderken diğer aldığım kitabı poşetin dibine atmış, Son Koloni’yi sevgiyle okşuyordum.

Serinin ilk kitabında hiçbir türden oyun, komplo, entrika yoktu. Perry geldi, KSG’ye katıldı ve savaştı. Isınma kitabı gibi bir şeydi yani. Ancak ikinci kitapta Koloni Birliği’nin derinliklerine indik, amaçları ve kendilerinin deyimine göre “insanlığı korumak” uğruna neler yapabileceğini öğrendik. Tıpkı yalnızca amaçlarını gerçekleştirebilmek için birçok insanı öldürebilecek kafayı yemiş bir katil gibiydi.

Ancak bu kitap, bu kitap farklıydı. Belki Perry ile yeniden birlikte olduğumuz için, belki de hiçbir türden ırklar arası savaş olmadığı için çekici gelmiş olabilir. Ancak sanmıyorum. Scalzi bu kitapta kendini o kadar aşmış ki, şoka uğruyorsunuz anında. Kitap daha ilk sayfasından sizi içine çekiyor.

son koloni
Künye bilgileri için tıklayın.

Konuya gelecek olursak, kitap, okuyup bitiren herkesten duyabileceğiniz gibi çok basit bir kavram üzerine kurulmuş: evrenler arası politika. Perry ve Sagan Huckleberry adlı güzel, küçük bir kolonide evlatlık kızları Zoé ile birlikte yaşamaktadırlar. Perry burada kamu denetçiliği yapıyor ve Savitri adlı asistanıyla oldukça komik anlar geçiriyor. Ancak Huckleberry’de yaklaşık on yıl yaşadıktan sonra, bir gün General Rybicki çıkageliyor ve Perry – Sagan ikilisine bir iş öneriyor.

Roanoke adında yeni açılan bir koloninin Koloni Başkanlığı işi. Göründüğü kadar kolay bir iş değil, John ve Jane de bunun ziyadesiyle farkındalar. Her ne kadar Jane gitmek istemese de, John ile kızı Zoé’nin hala ait oldukları yeri bulamadıklarına inanıp onlarla birlikte geliyor.

Burada şöyle bir noktaya değinmek istiyorum, kitapta Zoé’nin Obin destekçileri Hickory ile Dickory’nin (evet, Zoé küçükken onlara bu ismi vermiş) kitaptaki önemi çok büyük. Perry’nin olayları anlamasında da çok büyük rolleri var, daha kitabın başından uyarıyorlar. Okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

“Hey!” dedi, sesi dinlence güvertesinde yankılanarak. “Sıçramamıza bir dakika kaldı!”

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, sonunda Roanoke’ye varan koloni üyeleri ve koloniciler, burada hiç beklemedikleri bir şey ile karşılaşıyorlar: Geldikleri koloni Roanoke değil. İşte ipin ucu tam da burada kopuyor sayın okurlar, bu kısımdan itibaren kendinizi Koloni Birliği’nin planları ve Meclis diye adlandırılan, dört yüzden fazla ırkın bir araya gelerek oluşturduğu topluluğun amaçları arasında kaybediyorsunuz. Scalzi mizah yönünde de boş durmuyor, Perry bu kitapta yine döktürüyor. Kimi şeyleri kendisi anlıyor, bazen Savitri yardım ediyor, ve tabii ki çoğu zaman ona karşı çıkan ama genelde arkasında duran kolonicilerin de yardımları yok değil.

Şöyle bir şey de var ki, KB kendi amaçlarını insanlığın amaçları ile sürekli karıştıran bir tür birlik. Örneğin Hayalet Tugay’da ben Boutin’in oldukça haklı olduğunu varsayıyordum. Ve hayır, bunu her zaman kötüleri tutan birisi olduğum için değil, haklı olduğunu düşündüğüm için yaptım. Gelin bunu bir alıntıyla açıklayalım:

“Ayrıca evrenin Koloni Birliği’ne düşmanca yaklaştığı mutlak surette doğru. Bunun sebebi de Koloni Birliği’nin evrene düşmanca yaklaşması. İnsanlık evrene açıldığından beri karşılaşıp da savaşa tutuşmadığımız canlı türü neredeyse hiç olmadı. Koloni Birliği’nin müttefik veya ticaret ortağı olarak faydalı bulduğu ırklar var, fakat bunlar yok denebilecek kadar az sayıda. Koloni Birliği’nin sıçrama ufku dahilinde altı yüz üç zeki canlı türü tanıyoruz Dirac. KB’nin bunlardan kaçını tehdit olarak nitelediğini, yani KSG’nin canı istediği zaman sebep göstermeden saldırabileceğini biliyor musun? Beş yüz yetmiş yedi.”

Bu kısa paragraf bile Boutin’in ne kadar mantıklı sebeplerle harekete geçtiğini anlatıyor. Şahsen ben ikinci kitaptan itibaren yavaş yavaş KB’den soğudum, üçüncü kitapta ise nefret ettim. O ruhu çok iyi anlatmış yazar, sanki distopik bir eser okuyormuşsunuz gibi bir his veriyor size.

Kitabın sonunda Scalzi sanki bize nanik yapıyor ve dil çıkarıyor. O kadar tahmin edilemez, ama bir o kadar da uygun bir son hazırlamış ki, ağzınız açık kalıyor son sayfayı kapatınca. Hatta ben o sayfaları bir kez daha okumuştum yanlış okumadığımdan emin olmak için.

Bu kitap diğer ikisini alıyor, büzüştürüp tuvalete attıktan sonra sifonu çekiyor. Okuyun. Yazarın zekâsına, anlatımının sadeliğine kendinizi o kadar kaptıracaksınız ki, başınızı aşağıya kaydırıp hangi sayfaya geldiğine bakmak istediğiniz zaman, sona yaklaştığınızı göreceksiniz.

İyi okumalar!