Gecenin Ormanında: Kaplan! Kaplan!

kaplan kaplan ust

kaplan kaplan ust

“Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?

Aslen bir hukukçu olan Alfred Bester, öyküler ile başlar yazmaya ve bilimkurguya -o çok değerli- adımını atmış olur. Daha sonra DC Comics’te Superman, Green Lantern ve Batman gibi çizgi romanların yazarlığını yapar. 50’li yıllarda Holiday dergisi için gezi yazıları yazmaya başlar. Sonrasında ise bilimkurgu yazmaya geri döndüğünde asıl vurgununu yapar. Sırasıyla 1953 ve 1956 yılında “Yıkıma Giden Adam” ve “Kaplan! Kaplan!”ı kaleme alır. 1953 yılında verilen ilk Hugo Ödülünü de “Yıkıma Giden Adam” (The Demolished Man) ile En İyi Roman dalında kazanır. Ayrıca Amerika Bilimkurgu ve Fantezi Yazarları tarafından Büyük Usta unvanını da kazanmıştır. Alfred Bester, belki de farkında olmadan eski bilimkurgu ile yeni dalga arasında bir köprü kurmuştur. Birbirinden çok uzak, farklı tarzlarda yazan yazarları dahi etkilemiştir.

[stextbox id=”black”]“Kusursuz Başlangıç”

Kaplan! Kaplan!, tam anlamıyla bir intikam tiyatrosudur ya da daha doğrusu bu türün bilimkurgudaki karşılığı. Kitabın kapağını çevirirseniz, künye bilgilerinden sonra 18. yüzyıl şairi William Blake’in aynı isimli şiirini görürsünüz. Şiir bizi kitaba hazırlar; vurucudur, saldırgandır, tehdit edicidir ve Tanrı’nın kaplanı yarattığını anımsatır.

“Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?

Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?

Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da

Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?

Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu’yu yaratan mı yarattı seni?

Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?”

Çev, Selahattin Özpalabıyıklar

Bester, kitabın başında tüm hikayenin temelini oluşturacak “Jaunte’lemek” kavramını sağlam temellere oturtur. Jaunte, 24. yüzyılın başında Callisto’da çalışmalar yürüten bir bilimadamıdır.

kaplan kaplan
Künye bilgileri için tıklayın.

Jaunte, kaza sonucu kendini ve masasını ateşe verir. Özellikle 70.ft uzaktaki yangın söndürücüyü düşünerek bir yardım çığlığı koparır. Sonrasında ise asıl olay vuku bulur: Jaunte yangın söndürücünün yanındadır. Yalnızca beyin gücüyle teletaşıma gerçekleştirmiştir. Çalışma arkadaşları bunun üzerine çalışmalar yürütürler. Okullar kurulur, kurslar açılır, makaleler yazılır ve “Jaunte” tüm dünyaya yayılır. Hatta insanların jaunteledikleri mesafeye göre ehliyet benzeri belgeler verilir. Platformlar kurulur… Kısacası ufak bir süre zarfında tüm dünya değişir.

Bahsettiğim ufak temellendirme bölümünden sonra asıl kahramanımız ya da antikahramanımız Gully(Gulliver) Foyle ile tanışıyoruz. Bester, onu “Korkunç sıradanlıktaki adam,” diye tanımlar ve şunları söyler:

“O, Gulliver Foyle’du, Makinist Tayfası 3. sınıf, otuz yaşında, kalın kemikli ve yontulmamış… Yüz yetmiş gündür uzayda sürükleniyordu. O, Gully Foyle’du, rüşvetçi, katil, üçkağıtçı; bela için fazlasıyla hazırdı, eğlence için yavaş, dostluk için fazla boş, aşk için fazla tembel.”

Antikahraman yaratmak bir kahraman yaratmaktan daha zordur. Çünkü kahramanın kriterleri bellidir, sınırları kalın bir çizgiyle çizilmiştir, yapacakları bellidir. Antikahramanın ise bir sınırı yoktur, yapabileceklerini ne kalın ne ince bir çizgiyle belirtebilirsiniz. Ve çoğumuz için kahramandan çok daha özgürdür.

Gully Foyle’un bulunduğu “Göçebe” isimli uzay gemisi bilinmeyen bir saldırı sonucu hasar görür, uzay boşluğunda sürüklenmeye başlar. Foyle, zar zor hayata tutunmaktadır. Bir gün uzakta bir gemi görür, güç bela kendini belli eder. Gemi yavaşlar yavaşlar ve durur. Foyle’u görür fakat almadan uzaklaşır. Terk eder gider. O an Foyle “Korkunç sıradanlıktaki adam” olmaktan çıkar. İçinde bir şeyler değişmiştir. Nefretle dolmuştur, intikam ateşiyle yanmaktadır. Onu sonsuz boşluğa, yalnızlığa terk eden geminin ismi “Vorga:T: 1339”dur…

“Hepimiz buyuz. Özgür iradeden söz edip duruyoruz ama tepkiden başka bir şey değiliz… belirli kalıplarda mekanik tepki. Peki öyleyse… işte buradayım, burada, tepki vermeyi bekliyorum. Düğmelere basın, zıplayayım.”

“Ama ben bir robot değilim. Ben evrenin garip bir hilkat garibesiyim… düşünen bir hayvanım… ve bu bataklıktan nasıl çıkacağımı bulmaya çalışıyorum.”

[stextbox id=”black”]“Kusursuz Kurgu, Kusursuz Karakter, Kusursuz Bilimkurgu Romanı”

Bugüne kadar Alfred Bester’in yalnızca öykülerini okumakla yetinmiştim. Çok şey kaçırdığımı itiraf etmeliyim. Çünkü karşımızda kusursuz bir bilimkurgu romanı var.

Alfred Bester’e hayran olmamak elde değil. Kaplan! Kaplan!’da var ettiği şeylerden en az 5 kitap ortaya çıkartılabilir. Vurucu bir başlangıç, olağandışı bir antikahraman tanımı… Genel anlamda bakılırsa 250-300 sayfalık bir roman var ortada. Fakat bu kadar az sayfaya -konusu itibarıyla- o kadar çok mesaj sığdırmış ki etkilenmemek mümkün değil.

“İnanacak bir şeyler olması önemli değil. Yalnızca bir yerlerde inanmaya değecek bir şeyler olduğuna inanmak gerek.”

Foyle’un, öfkesi tarafından nasıl ele geçirildiği roman boyunca içimize işliyor. Sıradan bir insanın değişimi gözler önüne seriliyor. Sadece Gouffre Martel ismiyle bahsedilen yer kullanılarak bile devasa bir eser yazılabilir. Bester neyi ele almamış ki? 4. boyut ve uzay fiziğinden bahsedilmesi aklınıza Interstellar’ı getirecek. Kitabı okurken yazarın toplumdaki sınıf ayrımına olan tavrını da göreceğiz. Teletaşımanın herkesçe kullanılması insanlardaki lüks algısını değiştirecek ve yürümek ya da taşıt kullanmak havalı bir hale gelecek. Bester’in yarattığı dünyanın dine olan bakışı da sizi şaşırtacak. Söylediği bazı şeyler aylak insanlara bir sesleniş olacak. Bazıları da insanlığa mesaj.

“ ‘Hayatın yaşamaktan başka bir anlamı olmalı.’ dedi Foyle robota.
‘O zaman kendi kendinize bulun efendim. Sizin şüpheleriniz var diye dünyadan durmasını istemeyin.’
‘Neden hepimiz birlikte ilerleyemiyoruz?’
‘Hepiniz farklısınız da ondan. Siz bir koyun sürüsü değilsiniz. Bazıları başı çekip diğerlerinin peşinden geleceğini ummak zorundadır.’
‘Kim başı çeker?’
‘Bunu yapması gereken insanlar… hırslı insanlar… tutkulu insanlar.’
‘Hilkat garibesi insanlar.’ ”

Kitabın başlangıcı ve ilerleyişi muhteşem olduğu gibi bitişi de bir o kadar görkemli. Akılda kalıcı sözler kitabın ortasından sonra baş gösteriyor. İnanıyorum ki bu kitaptan sonra kendinizi sorgulayacaksınız. Ya zarardan başka getirisi olmayan hırsınız ve öfkeniz sebebiyle ya da pasifliğiniz yüzünden kendinize kızacaksınız. Gully Foyle’daki inanç ve kararlılığı kıskanmamak elde değil. Belki biraz da hırsına sahip olma düşüncesi. Fakat fazlası değil. Fazlası ateşler içinde bırakabilir.

[stextbox id=”black”]“Kusursuz Çeviri, Kusursuz Baskı”

Çeviri için Serap Şenkul Tezcan’a teşekkür borçluyuz. Şaşılacak derecede güzel. Baskıda da problem yok. Gönül rahatlığı ile alıp okuyabilirsiniz.

Sizi şaşırtacak kadar iyi bir bilimkurgu eseri arıyorsanız Kaplan! Kaplan! tam size göre. Okuduktan sonra belki de ben hiç bilimkurgu romanı okumamışım diyeceksiniz. Kaplan! Kaplan!, okuduğum en iyi bilimkurgu romanlarından biri oldu. Tahtından da kolay kolay ineceğe benzemiyor. Şiddetle tavsiye ediyorum. En sevdiğim alıntıyı da sona sakladım.

“‘Sizi domuzlar, sizi. Domuzlar gibi çürüyorsunuz. İçinizde en çoğu var en azını kullanıyorsunuz. Beni duyuyor musunuz, ha? İçinizde milyon var, kuruşlar harcıyorsunuz. İçinizde bir dahi var, deliliği düşünüyorsunuz. İçinizde bir kalp var, boşluklar hissediyorsunuz. Hepiniz. Her bir, hepiniz…’

Alay sesleri yükseldi. Saplantılı insanların isterikli tutkusuyla devam etti.

‘Harcanmanız için savaş gerek. Düşünmeniz için engel gerek. Büyümeniz için bi meydan okuma gerek. Kalan zamanda yerinizde sayıyorsunuz. Domuzlar sizi! Tamam ya, Allah sizi kahretsin! Ben size meydan okuyorum, ben. Ölün ya da bana gelin, sizi heybetli yapayım. Ölün sizi kahrolasılar, ya da gelip beni, Gully Foyle’u bulun ve sizi büyük yapayım. Size yıldızları vereyim. Sizi adam edeyim!’”

Harika kitaplarla dolu bir kütüphane dilerim.