Geçmiş ve Geleceğin Romanı: Vitriol

vitriol yeni cagin sagafi ust

vitriol yeni cagin sagafi ust

“Tanrılar ölümsüz insanlar, insanlar ölümlü tanrılardır.”

Vitriol, 3 kitaptan oluşacak bir serinin ilki. Yeni Çağın Şafağı adıyla yayımlanan bu ilk kitap, iki yazarın yıllarca süren emeklerinin ürünü.

Arda Öngören, zihninde kurguladığı öyküleri kağıda dökmeyi ilk kez sağlıklı bir şekilde düşündüğünde, tecrübesizliğine güvenemeyerek, kendisine yardımcı olabilecek bir kişi arayışına giriyor. Düşündükçe daha detaylı bir kurgu haline gelen bu muhtemel kitap düşüncesi, onu Berk Yüksel’i bulmaya ve ortak bir tasarı etrafında hareket etmeye zorluyor.

İlk olarak kitabı bölümler halinde ve sırayla yazmayı planlayan ikili, daha sonra bu düşünceden vazgeçiyorlar ve bütünlüğü bozmamak adına, tek bir kişi yazmaya devam ediyor. Arda Öngören bu görevi üstlenirken, Berk Yüksel de ona her an yardımlarını sunmaya devam ediyor. Berk Yüksel’in de kitapta en az kendisi kadar emeği bulunduğunu söylüyor Arda Öngören ve tek başına bu kadar ilerleme kaydetmesinin çok zor olabileceğini, harika bir ekip çalışması ile binlerce somut cümleyi gayet okunaklı bir şekilde somut hale getirdiklerini ifade ediyor.

Ortak bir çalışmanın, 4.5 yıllık bir emeğin ürünü Vitriol – Yeni Çağın Şafağı. Peki bu kitabın türü tam olarak nedir? Ve bizlere neler anlatır?

“Romanda aydınlığın karanlık ile olan mücadelesini insanlık tarihi boyunca ilk kitaptaki 6 hikaye ile anlatmaya ve birbirine bağlamaya çalıştık.” Arda Öngören

Kitapta tek bir öykü yok. 6 farklı öykü, 6 farklı zaman diliminde anlatılmaya devam ediliyor. Bu öykülerin belirli bir sırası da yok. Biz okur olarak sayfaları çevirmeye devam ediyoruz ve gelecek sayfaların bizlere neler getireceğinden habersiziz. Bir anda kendimizi M.Ö. 10.000 yılında buluyor, bir sonraki bölümde soluğu 2043 yılında alıyoruz. Bir an modern Şili’de, bir an antik Mısır’dayız.

vitriol
Künye bilgileri için tıklayın.

Zaman ve mekanlar değiştikçe kurgunun nerede birbirine bağlanacağı veya bağlanıp bağlanmayacağını merak ediyoruz elbette ve bu sorumuzun yanıtına ulaşmak hiç de kolay değil. Bu 6 öyküyü ayrı ayrı takip etmek ve zihnimizde bir sentez yaparak 7. öyküyü kendimiz yaratmak zorundayız. Kitap bu anlamda başarılı, zira yaratıcılar Öngören ve Yüksel, okuruna her şeyi anlatmayarak bir nevi kitabın içerisinde okurları ile iletişim kuruyorlar ve onlara bir görev yüklemiş oluyorlar.

Kitapta adı geçen topluluklar ve mekanların gerçek olduğunu belirtmekte de yarar var. Uzun araştırmalar sonucu bir araya getirilen bu bilgiler, bir bütün oluşturması amacıyla kurguya dahil edilmişler ve bunun sonucunda da çok daha ilginç, çok daha gizemli bir öykü çıkmış ortaya.

Eski çağlardan başlayıp, uzay çağına dek süregelen dönemde, iyi ile kötünün, siyah ile beyazın, karanlık ile ışığın mücadelesini odak noktasına alan yazarlar, kitap boyunca okura sorular sormaya ve yanıtlarını aramaya devam ediyorlar. İnsanlığın en merak ettiği “Biz kimiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?” gibi soruların cevaplarını da yine bu kitapta bulmak mümkün. Doğruluğu tartışılmaya açık olsa da, bir cevap verilmiş olması dahi kitabı ilgi çekici hale getirmeye yetiyor.

Kitabın iç içe geçmiş olan öyküleri ve kurgusu yer yer David Mitchell’ın kaleminden çıkan ve aynı adla sinemaya da uyarlanan Bulut Atlası’nı hatırlatmıyor değil. Kitabı okuyanların birçoğu bu konuda benimle hemfikir olacaklardır.

Kitap ismini ise bir kısaltmadan alıyor. Vitriol harfleri aslında bir Latince cümlede yer alan kelimelerin baş harflerinden oluşuyor. İşte o cümle:

Visita Interiora Terrae Rectificando Invenies Occultum Lapidem.

Türkçe karşılığı ise tam olarak şu:

Toprağın derinliklerini ziyaret et, arınırken gizli taşı bulacaksın.

Tür olarak “bilimkurgu” sınıfına sokulan kitap, bu anlamda da bir ilki gerçekleştiriyor. Evet, ülkemizde bilimkurgu dalında kalem oynatan yazar sayısı yok denecek kadar az ve bu kitap o azınlıkta kendine yer buluyor. Fakat yüzde yüz bilimkurgu türüne ait olduğu söylenemez. Birkaç türün birlikte harmanlanışı gayet uygun bir ifade olacaktır. Kitapta en sevdiğim bölümler yeni bir gezegenin bulunduğu ve robotikler hakkındaki bilgiler oldu. Yani bilimkurgu yönü daha çok ilgimi çekti diyebilirim.

Son olarak, kitabın diline ve anlatım tarzına değinmek istiyorum.

Oldukça yalın bir dille öykülerini anlatan yazarlar, araştırmalarının ardından elde ettikleri bilgileri bölümlerin aralarına serpiştirerek iki işi aynı anda, gayet düzenli bir şekilde devam ettirmişler.

Okuma konusunda bir sıkıntı yaşamadım lakin itiraf etmeliyim ki, roman bir “ilk kitap” olduğunu belli ediyordu. Ama bunu da normal karşılmak lazım, sonuçta bu roman her iki yazarın da ilk göz ağrıları. Kişi yazdıkça kendini geliştirir ve eminim serinin 2. kitabı “Siyah Güneş”te çok daha kaliteli bir yazım tekniği ile karşılayacaktır okurunu.

İkinci ufak eleştirimse, sonraki kitabı okumak için içimde bir istek uyandırmadığı olacak. Yani ilk kitabın finali çarpıcı değil, aksine çok sıradandı. Ya da ben beklentimi yüksek tutmuş ve bu sonuca varmış olabilirim.

Arda Öngören şu sıralar serinin ikinci kitabı Siyah Güneş üzerinde çalışıyor ve öyle zannediyorum ki, kitabı raflarda görmemize az kaldı. 3 kitaptan oluşacak seri, şimdilik güzel bir ilgi görüyor. Arda Öngören’in ikinci kitabı tek başına yazdığını da belirtmiş olalım.

Bakalım bu başarı devam kitaplarında da sergilenecek mi ve ilk kitabın üzerine neler konulacak? Hep birlikte göreceğiz.

İyi okumalar.

Not: Kitabı okumuş veya okuyacak olanlar seriyle alakalı paylaşım ve tartışmaların yapıldığı şuradaki gruba dahil olabilirler.