Kan, Kaos ve Delilik: Alice: Madness Returns!

alice madness returns

alice madness returns 1

“Çok az kişi doğru yolu bulabilir. Bazıları bulduğunda farkına varamaz, bazıları ise bulmayı dahi istemez.”

Alice: Madness Returns beklentilerimi belirli konularda aşmış, belirli konularda ise beni derin hayal kırıklıklarına uğratmış bir psikolojik korku, gerilim ve aksiyon oyunu. İsminden de anlaşılacağı üzere Alice in Wonderland’deki Alice’den bahsediyoruz ve oyun biraz Wonderland’de biraz da viktoryan dönemi Londra’nın arka sokaklarında geçiyor. Oyunun konusuna geçmeden önce biraz detaylardan bahsetmek istiyorum.

[stextbox id=”black”]Şangay’dan Wonderland’e!

Alice: Madness Returns 2011 yapımı “third person” objektifli bir devam oyunu. İlk oyun olan 2000 yapımı American Mcgee’s Alice’in devamı olan oyunun ilkinden daha çok ses getirdiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. “İlk oyunu oynamadan bu oyunu oynarsam bir şey kaybeder miyim?”cilere hemen cevabı vereyim: Hayır kaybetmezsiniz. Oyun içerisinde ekstra içerik olarak ilk oyundaki Alice’in ruhsal durumu da zaten mevcut. Açıp okuyabilirsiniz.

Oyun Spicy Horse ve EA işbirliğiyle yapılmış. Spicy Horse burada neden önemli? Çünkü Spicy Horse Şangay tabanlı bir firma. Credit’s kısmında neden bu kadar Çinli olduğunu merak edersiniz diye bunu da belirtmek istedim.

alice madness returns 5 alice madness returns 4

[stextbox id=”black”]Deliliğe Hazır Mısınız?

Oyun beş bölümden oluşuyor ve size yaklaşık 15 saatlik bir gameplay süresi tanıyor. Single-player ve rpg olmayan bir oyun için oldukça iyi bir süre diyebiliriz ama bu sürenin oyunu %100 bitirmek için gerekli olduğunu unutmayın. Yoksa çok daha kısa sürede oyunu kolaylıkla bitirmek mümkün.

Oyun öncesi detaylara girecek olursak; oyunun zorluk derecesini ister oynarken, ister başta değiştirebiliyorsunuz. Easy başlayıp çok bayabilir ve zorluğu arttırabilirsiniz yani. Auto-save dışında bir save şansınız olmadığını baştan belirteyim. Bir sonraki check point’e kadar oynamak zorundasınız. Benim gibi ani işleri olan insanlara bu konuda pek kolaylık sağladıklarını söyleyemeyeceğim. Kocaman bir eksiydi bu durum benim için ama tabii oyunun sizi ele geçiren görsellerine hayır diyemiyorsunuz. İnanılmaz görsellere sahip bir oyun için insanı hayata küstürecek kadar bug’lı olduğunu da söylemek gerek bu noktada. Atlayıp zıplarken havada takılı kalabilir, “shrink mode”da (Alice’in Wonderland’e insan boyutunda giremediği yerler için küçülme modu diyebiliriz. Hikâyeyi okuyanlar bilir, Wonderland’de bazı şeyleri içip bedenimizi küçültebiliyoruz. Aynı şekilde büyümek de mümkün ama bu deve dönüşme durumu oyunun sonlarına doğru gerçekleşiyor.) takılırken normal halinize dönemeyebilirsiniz. Daha kötüsü oyunun sonlarına doğru çalışması gereken bir komutunuz çalışmadığı için oyunun dosyalarına girip düzeltme yapmanız gerekebilir ki bu bizzat başıma geldi. (Bu konuda sıkıntı çekenlere yardımcı olabilirim.) Oyunu tüm bu sıkıntılara rağmen bırakmadıysam bana verdiği görsel haz ve konunun çekiciliğindendir yoksa cidden bir “Madness” sizi sarabilir.

alice madness returns

[stextbox id=”black”]Gizli Kapılar, Anılar ve Silahlar

Oyun boyunca her bölüm için düzinelerce gizli yer var, hepsinin sayısı belli ve kaçını bulduğunuzu da rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu yerleri keşfederek diş toplayıp, ciddi bir hatırlama sıkıntısı çektiğimiz için geçmişe ait unuttuğumuz anılarımızı da bulabiliyoruz. Beş bölüm için Alice’e beş farklı kostüm hazırlanmış ki her kostümün kendine ait bir özelliği var. Eğer konsolda oynuyorsanız bu beş kostümün yanı sıra başka farklı kostümler de indirip oyun içerisinde kullanabilirsiniz. Kostümleri hikayenin belirlemesini istiyorsanız, ki bu en mantıklısı çünkü bölüme göre yeteneği en çok işinize yarayan kostümü size veriyor, bir şey yapmanıza gerek yok ama özellikle beğendiğiniz bir tasarım varsa oyunu tamamen onunla da oynayabilirsiniz. Buradan oyuncuyu kısıtlamamaları özellikle hoşuma gitti ama tabii ki ben konuya göre kostümün oyun tarafından verilmesini tercih ettim, zira kostümler bölümü de yansıtıyor. Klasik mavi elbiseyle başladığımız oyuna steampunk bir elbiseyle makinaların içinde devam ederken, su altına geçtiğimizde oraya uygun mavi-yeşil balık pullarıyla süslenmiş bir elbise karşılıyor bizi. Bu iki elbiseyi Kimono’dan esinlenerek yapılmış başka bir elbise takip ediyor ve kendimizi Kanjilerin içinde buluyoruz, çok geçmeden kraliyet kostümüyle Kırmızı Kraliçeyi ararken son olarak da rengârenk bir elbise ile oyuncakların arasında yol açmaya çalışıyoruz kendimize.

Silahlara gelecek olursak: 4 ana silahımız, bir adet şemsiyemiz ve bir adet zamanlı patlayıcımız var. Tabii bunların hepsini bir anda bize vermiyorlar, oyunda ilerledikçe sırayla silahları açıp geliştiriyoruz. Oyun boyunca bol bol diş toplamaya özen gösterin, silahlarınızı güçlendirirken ödemeyi dişlerle yapıyorsunuz çünkü. Bir adet bıçakla oyuna başlarken sırasıyla “karabiber değirmeni”, “tahta at” ve “çaydanlık”la devam ediyorsunuz. Oyun sırasında, kombatlarda silahları rahatça değiştirebilirsiniz. Şemsiye ise kendinizi korumak için tasarlanmış fakat sadece düşmana kitlendiğinizde açılıyor, herhangi bir zamanda açamıyorsunuz. Saatli bomba ise sanırım en tatlısı. Wonderland’in tik-tak tavşanından esinlenerek yapılmış olan saatli bomba kullanıma bağlı olarak pek çok yerde işinize yarayacaktır.

Peki oyunu kimler oynamalı? Öncelikle hikâye ve görselliğe önem veren arkadaşları hemen bu oyuna alalım. Kaybettikleri zamanın telafisi yok cidden. Psikolojik tabanlı gerilim/aksiyon oyunu sevenler de gelebilir ama burada sizi yerinizden sıçratacak “jump scare”ler bulamayacaksınız, üzgünüm. Korkutucu bebekler, garip gölgeler, deniz canavarları ve daha pek çoğu ise oyunun içerisinde mevcut.

Canımı sıkan tek şey oyunun biraz “her şey dâhil” oyunu gibi olması. Sadece canavarları avlamıyorsunuz, aynı zamanda inanılmaz kolay puzzlelar, guitar hero vari şarkı çalmalar, gereksiz küçük oyunlar da oyunun içine dâhil. Oyun içinde oyun oynayacaksınız yani. Yine oyun oynama açısından “Sevgilimi bir oyuna başlatmak istiyorum Sims oynamak istemiyor hangi oyuna başlatmalıyım?”cıları da buraya alalım. Sevgilinizin bu oyunu seveceğine inanıyorum. Aynı zamanda oyun içerisinde sürekli ama sürekli Caps Lock, Shift ve Ctrl tuşları da kullanıldığı için kendisi adına güzel bir parmak egzersizi olacaktır. Yavaş yavaş buradan diğer oyunlara geçebilir ve adaptasyon sorunu da yaşamaz böylelikle, zira oyun serçe parmağın varlığı ve işlevi üzerine oldukça etkileyebiliyor insanı. Ayrıca benim gibi oyunlarda atlama zıplama sıkıntısı olanları da bu oyuna çağırıyorum. O kadar çok zıplamaya dayalı kısım var ki burada alıştıktan sonra başka bir oyunda sıkıntı çekmezsiniz emin olun.

alice madness returns 3 alice madness returns 2

[stextbox id=”black”]Londra Sokaklarında Bir Yetim

Oyunun konusuna gelecek olursak: 1875’te Alice akıl hastanesinden taburcu olduktan bir sene sonra, 19 yaşındayken başlıyoruz. Londra’nın arka sokaklarında, kimsesizler yurdunda sefil bir hayat sürüyor sevgili Alice. Hafızasıyla ilgili ciddi sorunları var her ne kadar iyileşmiş gibi olsa da hâlâ gerçek dünya ile Wonderland’i ayırt edemiyor. Bir saniye önce Londra’da bir balıkçı teknesindeyken bir saniye sonra Wonderland’de Cheshire Cat ile konuşur halde bulabiliyoruz kendimizi yani. Geçmişi hatırlayamamakla gelen kafa karışıklığı ve suçluluk hissini çözmeye çalışıyoruz oyun boyunca. Hatırlayabildiğimiz tek şey evimizin yandığı, tüm ailemizi yangında kaybettiğimiz ve suçun üzerimize kaldığı. Wonderland’de en az zihnimiz kadar parçalanmış durumda.

Yavaş yavaş yıkılmaya başlayan bu yeri kurtarmak ise bizim elimizde. Bildiğimiz tek bir şey var o da Wonderland’i kurtarırsak kendimizi ve hafızamızı da kurtarmış olacağız. Kızıl Kraliçe ile aynı takımdayız yani bu sefer ama tabii bu onun bize iyi davranacağı anlamına gelmiyor. Oyunda Wonderland aslında bilinçaltımızı simgeliyor. Doktorda geçirilmiş tüm o seansların ardından Wonderland’de yavaş yavaş hafızamızı toparlamaya başlıyoruz. Oyun aslında burada biraz polisiye yönünü de ortaya çıkarmış oluyor. Her bölümle beraber olayı biraz daha aydınlatacak ipuçları bulmuş oluyoruz.

Oyunun sonu ise gerçekten görülmeye değer, gerçi öyle çok sürprizli bir son olmuyor. Hatıraları toparladıkça zaten olayı çözmüş oluyorsunuz. Yine de hikâyenin tam oturması açısından güzel bir son bir de tabii “boss fight” var, kaçırmak olmaz!

Yazıyı Cheshire Cat’in sözlerinden biriyle bitirecek olursak;

Acıyı unutmak kolaydır, onu hatırlamak ise acı verir fakat gerçeği ortaya çıkartmak tüm ızdırabına değecektir.