Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları – Tesla Silahı

seyfettin efendi tesla silahi orta 2

seyfettin efendi tesla silahi

Türkiye’nin çizgi roman sektörü özellikle bu yıl patlama yaşadı diyebiliriz. Yabancı yayınların dilimize çevrilmesi bir yana, çokça Türkçe çizgi roman ve fanzinlerle de tanıştık bu yıl.

Seyfettin Efendi şimdilik bunların arasında en istikrarlı olanı diyebiliriz sanırım. Seyfettin Efendi’nin ana serisinden olan bu 3. cilt 9-12 sayılarını içeriyor. Öncelikle bir konuya şöyle bakmanızı istiyorum;

“Ve her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşları nizam-ı âlem için katl eylemek münasiptir.”

Vatan, esaretin kara kışından çıkmış cumhuriyetin baharını yaşarken, memleketin üzerine kırkikindi yağmuru gibi bastırmak ve hatta inkılapların kalbine yıldırım düşürmek isteyenler vardı. Milletin kutsal değerlerini sahte vatanseverlikleriyle çıkarlarına alet etmeye çalışan vatan hainleri, görünmez ellerin maşası olmuştu. Kayıp bir ihtişamı ararken yozlaşmış bu bir takım fanatikler, halkın bağrında irtica yarası açmak, kardeşi kardeşe kırdırmak için çağın ötesinden bir alet kullanacaklardı: Tesla Silahı.

Memleket hızla yeni bir geleceğe doğru ilerlerken Seyfettin Efendi ve İfşa-yı Sırr Teşkilatı yerinde sayıyordu. İç ve dış mihrakların ortaya koyduğu akıl almaz tehditlerle uğraşan Seyfettin’in aklını hâlâ teşkilattaki casus zorluyor, her vak’ada sadık yoldaşlarıyla dostluğu pekişirken, içlerinden birinin casus olduğunu bilmek vicdanını yoruyordu. Bunlar yetmezmiş gibi, bir avuç vicdansız piyon, Seyfettin ve esrardaşlarında kalıcı hasarlar bırakmak üzereydi.

Ama alacakları hasar her ne kadar korkunç olursa olsun, millete vurulmak istenen darbenin büyüklüğü, kahramanlarımıza sonsuz bir azim kaynağı olacaktı.

[stextbox id=”black”]ÇIK! ALLAH’IN BELASI ÇIK!

Nikola Tesla ne kadar harika işlere el atmış olsa da kendisinin efsanesi günümüzde fantastik bir hal almaya başladı. Bu noktada bilimle alakası olmayan çok şey görmeye başladık. Devrim Kunter ilk kez bu hikayenin ismini açıkladığında, ve de ilk çizimleri paylaştığında, ne yalan söyleyeyim, silahın tabanca gibi nişan alıp ateşlenen bir şey olacağını düşünüp biraz üzülmüştüm. “Vampirler, kurtadamlar var yahu seride, bi elektrik atan tabanca mı bozdu seni?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, bu benim hüsn-ü kuruntum. Ancak bir durun yahu, daha sözümü bitirmedim! Silahın işlemesi için bir paratonere ihtiyacı var! Tıpkı yıldırım gibi!

Daha detaya inmeye gerek yok vallahi, bu benim kuruntularımı tatmin etti.

[stextbox id=”black”]ÖLMEYE HAZIR MISINIZ?

seyfettin efendi tesla silahi kapakDevrim Kunter son yıllar politikamızda oldukça popüler olan derin devlet işlerini bu ciltte oldukça iyi işliyor. Derin devlet düşüncesi günümüzde ortaya çıkmış bir şey değil. “Tarih tekerrürden ibarettir” lafı bu yüzden anlam kazanmaya başlıyor.

Cumhuriyetin başlarında, yılanın başını küçükken ezme düşüncesindeki bir grup Osmanlı’yı tekrar ‘dünya hakimi’ bir yere getirmek için yollarındaki büyük engellerden birini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bu ciltle birlikte sonunda asıl konuya giriyoruz. Artık teşkilatımız Rical-i Gayb’ın peşine düşüyor ve bundan başka iş almayı bırakıyor.

Bunun en azından bu ciltte başlamasını isterdim. Seyfettin Efendi gibi yavaş giden işlerde sürekliliği koruyan, okuyucu kitlesini kendinden bıktırmayan en temel iş heyecan, merak duygusudur. Rical-i Gayb, Kara Sabahat, ilk ciltten beri ana merak konusuyken hep birkaç kare gösterilip çekilmişlerdi. Bu hikayede de bu bakımdan biraz hayal kırıklığı yaşadım. Ancak son sayfaya gelip de artık olayların kalbine gireceğimizi müjdeleyen o kararı gördükten sonra, işte o zaman çıkması ne kadar uzun sürerse sürsün 4. cilt için heyecanlanmaya başladım.

seyfettin efendi tesla silahi orta 2

[stextbox id=”black”]MÜNEVVER HANIM SİZ MİSİNİZ?

Bu ciltte özellikle Seyfettin Efendi’nin karakter gelişiminde bir çağ mı atladık yoksa bana mı öyle geliyor? Seyfettin’in Sherlock Holmes gibi çıkarımlar yaptığı sahnede psikopatça gülüşü ve de son bölümde şimdiye kadar iyi kalpli, ahlaklı biri olarak tanıdığımız kişinin başkalarının hayatını hiç çekinmeden riske atacak, hatta yok sayacak birine dönüşmesi Seyfettin Efendi’nin geçmişi ve geleceği hakkında yaptığımız tüm teorileri alt üst etti.

Öte yandan Münevver’i biraz daha fazla görmek beni sevindirdi. En başından beri Seyfettin’den sonra en ilgi çekici karakter Münevver oldu benim için. Doktor yerine Münevver’e bu kadar sahne ayrılsa daha mutlu olurdum diyebilirim. Umuyorum ki serinin devamında ona daha fazla yer verilir.

Bu cildi diğerlerinden ayıran bir diğer nokta da şiddeti oluyor. Doktor’a yapılan işkence sahnesi hikayenin şu ana kadarki en acımasız sahnesi desek yanlış olmaz sanırım. Bu sahnede İsmail’in yeşil, kaslarına yapışan bir şey giymesi onu Hulk’a oldukça benzetmiş. Devrim Kunter bu olayı bir gönderme olarak mı yaptı bilmiyorum ancak oldukça eğlendim. Sonrasında Harun’u havaya kaldırdığı sahnede de meşhur Batman-Bane bel kırma hareketini yapacak diye bekledim. Yine bundan önceki sahnelerde Seyfettin’in elindeki altıpatlarla arabaya bir mermi sıkmasıyla patlamasının hemen ardından silaha soru işaretleri ile bakması beni oldukça güldürdü.

seyfettin efendi tesla silahi orta

[stextbox id=”black”]YUNUS NADİ BEY’İN ŞAPKASINI NE KADAR DA ŞIK!

Eleştirilerime gelecek olursak, ilk okuduğumda Yunus Nadi’nin Mustafa Kemal ile şapka değiştirme olayı hiç mi hiç olmamış gelmişti. Gelmişti diyorum çünkü sonraki okuyuşlarımda “tamam ya, olabilir” dedim ancak hala bir sorun var ki o da olayı şansa bırakmış olmaları. Ya bu bilinçaltı mesaj tekniği işe yaramamış olsaydı? Bunu Seyfettin Efendi için bile çok büyük bir risk olarak gördüm.

Diğer eleştirim ise daha çok açıklanabilir olayların veya aksiyon sahnelerinin hızlıca geçilmesi. Tamam Seyfettin Efendi’yi ne kadar seversem seveyim bu ciltte okkalı bir dayak yemiş olmasına daha çok sevindim ama İsmail ile Sarıkayalı Halil arasındaki dövüşü de görmek isterdim. O dövüşü Marvel anlatıp çiziyor yapıyor olsaydı herhalde İstanbul’un ortasında koca bir krater oluşurdu. Demek istediğim 3 cildi 6 cilde yayabilirdiniz değil de, bir cilt 100 sayfa yerine 200 sayfa olsa keşke demek.

Sonuç olarak eksilerine rağmen Seyfettin Efendi’nin en iyi cildi bu oldu benim için. Sanıyorum ki bir sonraki cilt de bundan daha iyi olacak. Her cilt ile daha iyiye mi gidiyor bu hikaye acaba?