Teknolojiye ve Bürokrasiye Reddiye: Vulcan’ın Çekici

vulcanin cekici top

İnsanları savunmak için yapılan dev bir bilgisayar bir gün kendini savunmaya karar verirse…

Bilimkurgu yazarları genel olarak ikiye ayrılabilir. İlk kısımdaki yazarlar daha ziyade bilimsel ayrıntılarla ve oluşturulan evrenin gerçekçiliği ile uğraşırken ikinci kısımdaki yazarlar ise ayrıntıları boş verip bilimsel gelişmelerin toplum ve birey üzerindeki etkilerini ele alır. Pihilip K. Dick ikinci kısımda yer alan yazarlara en güzel örneklerden birisidir. Usta kalem, romanlarında makinelerin, teknolojik gelişmelerin insanla ve toplumla ilişkisini işler çoğu zaman.

Vulcan’ın Çekici yazarın ilk dönem romanlarından. Ustalık dönemi romanlarına giden yolun izlerini gözleyebileceğimiz bir eser. Sonraki romanlara göre zihinsel meselelere çok daha az değiniyor ve daha ziyade hikâye odaklı bir yazın olarak görünüyor. Ancak yine de derdi olan ve hikâye anlatırken bu derdi okuyucuyla paylaşan bir yanı da var. Bu yazıda romanın bu yanından bahsedilecek.

Öncelikle birkaç tarih vererek romanın önemine dikkat çekelim. İlk bilgisayar 1946’da üretilen 30 tonluk ENIAC idi. Vulcan’ın Çekici adlı romanın basım tarihi ise 1960. Yani bilgisayarın icadından 14 yıl sonra yazar, kontrolü eline alan yapay zekâya dair bir kurgu yazmış. O yılların etkisi olarak eserde rol alan bilgisayarların devasa boyutlarda, onlarca mekanik parçadan meydana gelen makineler olduğunu ve olaya cyberpunk bir havadan çok steampunk bir hava kattıklarını söyleyebiliriz sanırım. Tüm bunlar eserin bilimkurgu tarihinde adının anılması için yeterlidir sanırım. Roman Türkçe olarak 1998 yılında Metis Yayınları tarafından basılmış, çevirmeni Tûba Çele’nin oldukça temiz bir iş çıkardığını söylemek mümkün.

Künye bilgileri için tıklayın.
Künye bilgileri için tıklayın.

Roman bir tür linç sahnesiyle açılıyor. Heyecan dozu daha en baştan en üst düzeyde verilince bu durum okuru heyecanlandırıyor. Hızlıca yazarın kurguladığı dünyaya adım atıyoruz. Yaşanan savaşlardan ve diplomatik başarısızlıklardan ağzı yanan insanoğlu politik kararları kendileri almak yerine bilgisayarlara bırakmaya karar vermiştir. Vulcan 1, Vulcan 2 ve Vulcan 3 adlı bilgisayarlar bunun için tasarlanmıştır. Vulcan 1 çoktan yok olmuş, tarihin çöplüğünde yitip gitmiştir. Vulcan 2 ise basit meselelerin sorulduğu eski bir bilgisayardır. Esas önemli politik kararlar, sadece Birlik’in en üst düzey yöneticisi Jason Dill’in haberleşebildiği Vulcan 3’e sorulmaktadır. Bu durumdan rahatsız olan insanlar İyileştiriciler denilen bir muhalif hareket kurarlar. Hedefleri Vulcan 3’ü yok etmektir. Peki Vulcan 3’ün bu duruma tepkisi ne olacaktır?

İnsanlığın önemli kararlarını bir makineye bırakması doğru mudur? Yazar bu soruyu sorduruyor zihinlere? Kurgu boyunca da bu sorunun cevabı peşinde koşturuyor.

Çocuğun ince sesi Dill’in kendine güvenli sesini yeniden kesti Konuşma durdu; sınıfın arkasından gelen dümdüz, dolaysız sesle altüst oldu. “Bay Dill, bir makinenin bir insandan daha iyi olduğuna gerçekten inanıyor musunuz? Veya insanın kendi dünyasını yönetemeyeceğine?”

Teknoloji gibi bürokrasi de nasibini alıyor yazarın kırbaçlarından. Birlik’in yozlaşmışlığı ve karakterlerin birbirleri arasındaki ilişkiler aracılığıyla bürokrasinin yüzeysel bir eleştirisi yapılıyor. Ancak yazarın tüm bu eleştiriler sonrasında bürokrasi için bir alternatif önerdiğini yahut bu yönde bir hedef gösterdiğini söylemek güç. Daha ziyade teknoloji ve bürokrasinin dehşetli sonuçlara yol açabilecek ittifakı üzerinde durup bir tür durum tespitini yeterli görüyor. Sanki içten içe çürümüş bürokrasinin sorumlusunun teknoloji olduğunu hissettirmek istiyor.

Benim yerime sen geleceksin, diye düşündü Barris masasını kapatıp kilitlerken. Buna can atıyorsun, tıpkı benim Dill’in yerini alabilmek için can attığım gibi. Merdiveni yukarı, daha yukarı tırmanarak en üste varmak için.

Romanın esas karakterinin William Barris olduğunu söyleyebiliriz. Barris, Direktör olarak görev yaptığı dünyayı yöneten Birlik adlı oluşuma sadık birisidir. Ancak insanî meseleler dolayısıyla içinde bulunduğu yapıyı sorgulamaya başlar ve Rachel Pitt ve Peder Fields’la tanışmasıyla birlikte hayatı onun hiç beklemediği bir çıkmazın içine giriverir. Onun bu çıkmazdan kurtulma çabasında yaşadığı maceralara ortak olmak da biz okurlara düşer.

Yazıyı romanın en önemli karakterlerinden Jason Dill’in serzenişleriyle noktalayalım.

“Bir makineye inandığım için mi benden nefret ediyorsun? Tanrım, bir ölçü aletine, kadrana veya metreye her baktığında, arabana veya gemiye her bindiğinde bir makineye inanmış olmuyor musun?”