Tolkien’i Anlamak

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan Fantastik-Kurgu (FK) daki gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Uzun yıllar önce Urusla K. Le Guin’in Yerdeniz serisi ile başlayan, Hobbit ile sessiz ve derinden devam eden FK en sonunda Yüzüklerin Efendisi ile tam anlamıyla patladı. Bu gün Ejderhamızrağı, Elenium gibi romanlar Türkçe’ye çevrildiyse ve Dark Elf Trilogy gibi romanlarda sırada bekliyorsa bu, Yüzüklerin Efendisi’nin ortaya çıkardığı FK okuyucularının yayınevleri tarafından keşfedilmiş olmasındandır.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de öncülüğün Tolkien tarafından yapılması son derece doğaldır. Yüzüklerin Efendisi bir edebiyat akımı yaratabilmiş ender eserlerden biridir. Sanırım herkes bunda hem fikir. Kendisinden sonra gelen bir çok yazarı etkilemiş hatta yarattığı ırklar çok az farklılıklarla diğer yazarlar tarafından da kullanılmıştır. İşte bu noktadan itibaren işler biraz değişmeye başlıyor. Sanırım romanın basıldığı yıllarda hatta basıldıktan sonraki 10-15 senede Tolkien’i anlamak çok daha kolaydı. Sonraki yıllarda ardı ardına çıkan bir çok roman doğal olarak FK akımını geliştirirken bir çokda değişikliğe uğrattı ve Tolkien’in yapıtlarını anlayabilmek daha da zorlaştı. Özellikle de başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyada hızla yayılan FRP oyunu ve bu oyunun yaratıcısı olan TSR’ın ardı arkasına çıkardığı romanlar FK tarzına yeni bir boyut kazandırdı. Aksiyonun ve her zaman FK da yeri olan ama en önemli unsuru olmayan büyünün yüceltilmesi, epik romanların yerini, pop corn tarzı amerikan gençliğine pek yakışan kullan ve at mantığı ile yazılmış romanlara bırakmasına neden oldu. Ve tabi bunca yeni örnek karşısında türün ilk örneğinin – ve kuşkusuz en iyi örneğinin- bir hedef tahtasına dönmesi kaçınılmazdı. FRP tarzı FK romanları ile büyümüş yeni kuşak, Tolkien’i anlamakta zorlanmaya ve hatta anlamaya çalışmayı red etmeye başladılar. Tabi ki eninde sonunda Tolkien’in eserleri birer edebi romandır. Seveni ve sevmeyeni olması son derece doğal. Ama eleştirileri yapanların bunu yapmaya hakları olduğu gibi biz sevenlerinin de bu eleştirilere cevap verme hakkı bulunmaktadır.

Eleştirilerin büyük bir kısmı üstadın en büyük eseri Yüzüklerin Efendisi’ne yönelik olması gayet doğal. Ve bu eleştirilerin ilki Yüzüklerin Efendisi’nin gereksiz ölçülerde ağır tempolu bir roman olduğudur. Ve bunun kanıtı olarak da genellikle şu laf edilir: “Romanın en büyük karakteri Gandalf bile bir kaç büyüden fazlasını yapmıyor. Ne biçim büyücü bu böyle?”. Bu cümle yukarıda özetlemeye çalıştığım FRP tarzı romanlarla büyümüş ve sonra Tolkien ile tanışmış kişiler için beklenebilecek bir laf. Evet Gandalf romandaki en önemli karakterlerden ve bir büyücü olmasına rağmen çok az büyü yapar. Ama Gandalf kimin standartlarına göre büyücüdür? Tolkien standartlarına göre mi? Yoksa FRP standartlarına göre mi? Büyücü her yerde büyücüdür demeyin arada dağlar kadar fark var. En başta, FRP oyunu ve romanları aralarında çok başarılıları bulunsada ticaridirler. TSR çıkardığı dünyaları sağlamlaştırmak için yazarlara kitap siparişi verir ve sonra bunları yayınlar. Dragonlance gibi çok başarılı romanların hakkını vererek konuşuyorum ama gerçek budur. Ve en büyük amaç her ticari kuruluşda olduğu gibi kar elde etmektir. Hemen şimdi FRP ciler beni asmasın kar elde etmek demek yapılan işin kötü olduğunu göstermez, tam aksine eğer yapılan iş iyi ise ticari başarı arkasından gelir. Ama ticari kuruluş eninde sonunda ticari kuruluştur ve mevcudiyetini yalnızca bir yolla o da para kazanarak devam ettirir. Şimdi tekrar TSR ye ve FRP sistemine dönersek – bunları söylüyorum çünkü işin özü burada- büyü sistemi oyuncuların oyundan maksimum zevki alması ve oyuna kendini tam anlamıyla kaptırması (ve sonuç olarakda para harcaması) amacıyla en ön plana çıkartılmıştır. Bilmeyenler için hemen özetliyeyim TSR tarafından çıkarılan ve her oyuncuda mutlaka bulunması gereken büyüler el kitabinda onlarca büyü vardır. Oyunda belli bir aşamaya gelen örneğin bu sistemde adlandırıldığı üzere 20. Level bir büyücü olan karakter onlarca büyü yapabilir. Uçar, görünmez olur, ateş topları atar vs. vs. Bu durumda Gandalf elbette zavallı durumunda gözükebilir, çünkü yapıp yapacağı Khazad-Dum köprüsünde Balrog’u -ve kendisini- karanlığa düşürmek olmuştur. Peki o halde bu durumda Tolkein yeteneksiz midir? Ya da diğer bir değişle Gandalf bir şarlatanmıdır? Asla! Gandalf değişen trendlere göre diğer sistemlerin ya da romanların büyücülerine göre FARKLI kalmıştır. Bu yanılsama tamamen Tolkien’den yıllarca sonra çıkmış FRP akımının büyücü anlayışını değiştirmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu Tolkien’in büyücü anlayışıdır, onlarca büyüyü ezbeleyen büyücü ise FRP sisteminin anlayışıdır. Ne birine ne ötekine hak verilemez ya da kötü denilemez yalnızca taraf tutulabilir.

Aslında işin derinine inildiğinde ve Gandalf karakteri çok daha yakından incelendiğinde Tolkien’e itibar etmeyen çoğu FRP severin Gandalf’a hayran olması gerekir. Neden mi? Çünkü bir çok FRP sever sık sık Fantasy Role Playing’in en önemli kısmının aksiyon ya da savaş değil Role Playing olduğunu söyler. Ama farkında değillerdirki Gandalf çok önem verilen Role Playing’i en iyi uygulayandır. Tüm roman boyunca arkadaşlarına önderlik eder, sorunları hemen kuvvete başvurmadan aklı ve davranışlarıyla çözmeye çalışır, her zaman akıl ve öğüt verendir, doğal bir liderdir ve yokluğunda diğerleri onu bu özelliklerinden dolayı ararlar: Aragorn sık sık kendine Gandalf olsaydı ne karar verirdi diye sorar. Gandalf olsaydı şimdi büyüleri ile bunların tozunu attırırdı demez. Frodo ve Sam sık sık onun öğütlerine ihityaç duyarlar, büyüsüne değil.

Pelennor Düzlükleri Savaşı’nda Gandalf’ın savaş meydanına değil Ak Kuleye doğru gittiğini gören Prens İmrahil sorar: “Ne yana şimdi Mithrandir? Rohirrim Gondor kırlarında döğüşüyor! Bulduğumuz bütün gücü bir araya getirmeliyiz”. Bu söz karşısında pek çok kadim büyücünün yapacağı gibi yapmaz Gandalf . “Daha da fazlasına ihtiyacınız var” der ve belkide o an sürmekte olan savaştan daha önemsiz gibi gözüken fakat daha sonra önemi çok iyi anlaşılan Hükümdar Denethor’un oğlu Faramir’i ve kendisini yakmasını engellemek için yoluna devam eder.

İşte bu akıldır, bu bilgeliktir, normal insanların gözle gördüğü aklı ile anladığının ötesinde bir seziş ve karardır. Eğer bir FRP partisinde bir oyuncu Gandalf’ın verdiği gibi bir karar verirse DM yani oyunun yöneticisi kalkar ve o oyuncuyu anlından öper!

Ve gelelim Yüzüklerin Efendisine en fazla yöneltilen eleştirinin ikincisine. Bir çoğunuzun tahmin ettiği gibi bu romanın sonu ile ilgilidir. Romanın sonunda çok büyük bir büyü savaşı bekleyenler beklediklerini bulamazlar. Öyle ya romanın en güçlü, en büyük iki karakteri Sauron ve Gandalf’ın karşılaşması ve müthiş bir büyü savaşı yaşanması kaçınılmazdır. Oysaki dahi Tolkien Sauron’u atlattığı gibi okuyucularıda çok müthiş bir şekilde atlatmıştır. Tıpkı Sauron gibi müthiş bir savaş bekleyen okuyucu tıpkı Sauron gibi şoke olmuştur. Çünkü dahi Tolkien Sauron’un burnunun dibine iki küçük Hobbit’i sessiz sedasız soktuğu gibi tüm roman boyunca Gandalf ve Aragorn’un çabalarını öne çıkarmış ve sayfalar boyunca Frodo ve Sam’in yolculuğunu anlatmasına rağmen yinede okuyucu son darbenin -aynı Sauron’un düşündüğü gibi- Frodo’dan değil Gandalf’dan geleceğini sanmıştır. Oysa sonuç tekrar düşünüldüğünde baştan bellidir. Gandalf Sauron’la karşılaşacak ve teke tek bir savaşa girecek kadar güçlü değildir zaten bunun olanaksız bir şey olduğunuda bilir. Sauron Tüm Vala’nın birleşip ancak yenebildikleri Melkor’un uşağıdır ve ancak hile ile yenilebilir. Böylece Gandalf’ın Sauron’la yapacağı bir savaş baştan imkansız hale gelmiştir. Sauron mutlaka yüzüğün yok edilmesi ile yok edilmelidir ve Tek Yüzük’te doğası gereği biliçli bir şekilde yok edilemez! Yüzüğün yok edilmesi ancak ve ancak bir kaza sonucu olabilir. Çünkü onu kullanan hiç bir varlık, onun gücünü uzun seneler boyunca taşımış olan hiç bir varlık onu kendi eli ile yok edemez. Onun için Frodo en sadık dostu olan Sam’i, Sam onu Orkların elinden Cirith Ungol’dan kurtardığında Yüzük’ü aldığını görünce hırsızlıkla suçlamıştır. Onun için onca eziyetten sonra geldiği Hüküm Dağı’nda “Geldim! Ama şimdi buraya yapmak için geldiğim şeyi yapma yolunu seçmiyorum. Bu işi YAPMAYACAĞIM (yapamayacağım değil!). Yüzük BENİMDİR!” diyerek Yüzük’ü yoketmeyi redetmiştir. Eğer aksi olsaydı Yüzük’ün tüm roman boyunca söylenen o muhteşem gücüne karşın Frodo o yüzüğü ateşe atsaydı işte o zaman Tolkien en büyük hatayı yapardı. Tolkien’in her zaman dediği gibi o yalnızca Kırmızı Kitap’dan çeviri yapmıştır. Kırmızı Kitap’da anlatılanlar ise gerçek. Ve Yüzüklerin Efendisi’nin sonu da bu gerçeğe en fazla uyan sondur.

Farkında olmadan oldukça fazla yazmışım. Buraya kadar okuduysanız eğer görüşlerinizi bekliyorum. Yalnız lütfen görüşlerinizi bildirirken şu ana kadar düşündüğünüzden daha fazla düşünün. Tolkien bu olayın başlangıcıdır hem bir sürü dil yaratmıştır diyerek işin kolayına kaçmayın bunu yaptığını zaten hepimiz beliyoruz. Biraz daha kıyıda köşede kalmış ayrıntıları çıkarın ortayaki “gerçekten buna hiç dikkat etmemiştik” diyelim. Ya da yukarıda yazdıklarımı eleştirirken “Ben sevmiyorum arkadaş. Suçmu?” tarzında değilde nedenleri ile söyleyerek yapın.

Not: Şunu söylemeyi gerekli görüyorum. Ben kesinlikle ne FRP sistemine ne de FRP romanlarına karşı ya da düşman değilim. Kendi içerisinde değerlendirilecek olursak onlarında baş yapıtları var. Lütfen bir eleştiri yapacaksanız bu yönde olmasın.

Evet konu hakkinda bir okuyucu maili aldim “Silmaril Silmaril” dostumuz bu maili yolladi goruslerimiz birbirine paralel:

Yani bu günlerde FRP oynayan pek çok kişi byüyücü olmak ister.Neden? çünkü büyücüler öyle güçler verilmiştir ki ileri level bir büyücüyü kimse tutamaz. Tamam büyücülük de zevklive önemli amabence büyücü dediğin öyle HÖDÖ HÖDÜ büyü yapıp durmamalı. Yani büyücü dediğin biraz diplomasi bilmeli,bilgelik bilmeli(kötü bi cümle oldu ama anlarsınız). Büyücülerin sahip olması gereken bu özellikler özellikle bugünlerde yok sayılıp onlardan sadece çok üstün şeyler,büyüler bekleniyor. Bu tip düşünceye karşıysa Tolkienin Gandalfı bir kale gibi duruyo diye düşünüyorum. Yani yakında bir Balrog ordusunu tek başına yok eden büyücüler görmeye başlarsak şaşırmayalım…


Murat “Durin” Sönmez

(Bu yazı lostlibrary.org sitesinden, yayıncısının izni alınarak yayınlanmıştır)