Vampirlerin Seyfettin’le İmtihanı: Yeditepe Canavarı

seyfettin efendi1

seyfettin efendi

Devrim Kunter için ne desek az. Türkiye’de çizgi roman ile popüler olmayı başarmış tek kişi denebilir. Bunda sosyal medya kullanımının etkisi yadsınamaz tabii ancak yaptığı işin harikalığı da bir o kadar etkili.

Günümüzde herkes yabancı süper kahramanlara çok kolay bir şekilde adapte olurken biri Türk işi bir şeyler ortaya çıkarmaya çalışınca burun kıvrılır. Devrim Bey, zehir gibi hafiyemiz Seyfettin Efendi ile çok şükür sonunda bunu kırıyor.

Türkiye’de böyle bir iş ortaya çıkartırken karşılaşacak en büyük sorun kültürel çatışma olmalı. Türk yazar çizerlerden birçok fantastik, bilimkurgu hikayeleri, çizgi romanları okuduk ancak çok azı akılda kalır işler ortaya koymuştu. Bunda en büyük neden sanırım çoğu okurun doğdukları andan itibaren yabancı kültürler tarafından beslenmesi idi. Eh, ülkemizde de kendi kültürümüzü barındıran bu tür öyküler yok denecek kadar azken kendimize yabancılaşır halde bulduk. Kendimizle ilgili her işe kötü bakar olduk. Sitemiz forumunda yazarlarından Auguste Dupin geçtiğimiz günlerde çok güzel bir noktaya değinmişti:

İsimler ancak öykünün dünyasını uyumsuz inşa ettiğinizde, ya da inşa edemediğinizde göze batarlar. Böyle bir göze batma durumu varsa tutarsızlık öyküdeki kültürel motiflerde aranmalıdır. Kulağa komik gelen yalnızca “Lord Hüseyin” değil, “Yaa ne biçim kültürümüz var, hiçbir şeye uymuyor,” diye hayıflanmadan önce bir de “Sadrazam Robert”a bakın. Aynı derecede absürt. Çünkü uyumsuz.

Gelin Yeditepe Canavarı’ndaki karakterlere önceki incelemeden eklemeler ile bir göz atalım.

[stextbox id=”black”]ÇOK KARAKTERLİ ADAMSIN SEYFETTİN

Seyfettin Efendi: IQ’su kaçtır bilmiyoruz ancak ülkedeki en zeki insan olabilir. Araştırmacı huyunu en tehlikeli anlarda bile kaybetmeyen Seyfettin Efendi başlı başına bir deus ex machina. Zekâsı ile her türlü durumu önceden kestirebiliyor ve ona göre hazırlanıyor.

Osman Paşa: Bu hikâyemizde pek yer etmese de İfşa-yi Sırr’ın kurulmasındaki akıldır kendisi. Hakkında şimdilik pek bir şey bilmiyoruz.

Münevver: Topluluğun Seyfettin Efendi’den sonraki beyni demek yanlış olmaz umarım! Kendisi de babası gibi bir mühendis. İcatları ile İfşa-yi Sırr’ın birçok işini kolaylaştırıyor ve düşmanlarına karşı büyük bir avantaj sağlanmasına sebep oluyor. Benim kesinlikle favorim. Kendisini çok daha fazla görmek nasip olur umarım.

İsmail: Teşkilatın kas gücü. Kendini Seyfettin Efendi’ye borçlu hisseden İsmail her daim onun yanındadır. Normal bir insandan daha uzun ve geniştir. Pehlivanlıkta da pek şiddetli bir geçmişi vardır. Geçmişi ile daha fazla ayrıntı isteyen okurlar Gölge e-Dergi’nin 45. sayısına bakabilirler.

Aziz: Doktor Aziz Bey, Seyfettin Efendi’nin dostu. Tıp konusunda yetenekli olan Aziz Bey’in işi genelde otopsi yapmak ve Seyfettin Efendi’yi yalnız bırakmamak.

Esat: Birçok dili lehçeleriyle birlikte kullanabilen Esat teşkilat için casusluk yapmaktadır. Bu hikâyede ne yazık ki pek fazla yer kaplamasa da önümüzdeki ciltte yeterince büyük bir rol alacak gibi.

Refik Paşa: Seyfettin Efendi’nin ordudan ayrılmasına sebep olmuştur. Farklı mizaçları nedeniyle’de Seyfettin Efendi’yle yıldızları hiç barışmamıştır. Geçmişlerindeki rivayetler muhtelif olsa da birbirlerine olan nefretleri halen devam etmektedir.

Scognamillo: Doğaüstü olaylar, efsaneler, mitler ve okkültizm üzerine uzmanlaşmış bir levantendir. Mistik olaylara inanması yüzünden Seyfettin Efendi ile atışsalar da bu konularda araştırma yapmış, geniş bir bilgi kaynağıdır. Kendisinin ilk bakışta Giovanni Scognamillo olduğu düşünülse de hikayenin 1924’de başladığını unutmayalım. Gerçi bu Olağanüstü bir hikaye olduğu için, kim bilir, belki de hiç yaşlanmamıştır bu zamana kadar?

Rical-i Gayb: Amaçları kesin olmamakla birlikte Seyfettin Efendi’nin her el attığı olayın altında bu görünmez kişiler bulunmaktadır. Dağın Yücesi diye adlandırdıkları yöneticilerinin kimliği meçhuldür. En çok merak edilen konulardan biri.

[stextbox id=”black”]BEN SOSYAL DEDEKTİFİM SEVİM

Seyfettin Efendi Yeditepe Canavari
Künye bilgileri için tıklayın.

Seyfettin Efendi’ye baktığımızda da tam olarak bizden bir karakter görüyoruz. Giyim kuşam, davranış, konuşma. Hiçbiri kulağa yabancı gelmiyor. İlk sayfalar sizi savaştan çıkalı çok geçmemiş Osmanlı’nın o karamsar havasına sokmada çok başarılı bir giriş içeriyor. Seyfettin Efendi’ye ayrılan bu sayfalar bize Sherlock Holmes benzeri bir karakter tanıtımı yapıyor. Kendisinin bize yabancı gelmemesinin en büyük nedeni de bu olsa gerek. Seyfettin Efendi, bizim her zaman olmak istediğimiz, hayallerimizi süsleyen bir dedektif. Ancak Sherlock Holmes ve benzerlerinden farkı, Seyfettin Efendi’nin arkasında bir A-Takımı olması!

İfşa-yi Sırr Teşkilatı adlı bir gizli araştırma grubunun kurulması görevinin verildiği giriş bölümünden itibaren hikayenin asıl konusu olan vampir araştırması başlıyor. Ortada işlenmiş garip cinayetler ve deliller var. Ancak peşlerini kovalamak hiç de kolay değil. Camilerde işlenen cinayetleri takip etmeli ve bir sonrakini tahmin etmeli. Bu olaylar silsilesinde başlarına gelmedik kalmıyor ve sonunda bizi meraktan çıldırtacak bir takım olaylar ile sonlanıyor. Hayırsız Ada’yı ve Esrarengiz Hikayeler’i de okumuş olarak merak ettiğimiz soruların daha cevaplanmadığını söyleyebilirim. Vak’alar birbirine bir yerde bağlanıyor olsa da genel olarak bağımsız görünüyor. Bu da çok daha fazla soru doğmasına neden oldu denebilir. Ancak bu hiç de kötü bir şey değil çünkü cevapsız kalabilecek şeyler değil! Er geç Seyfettin Efendi tüm cevapları açığa çıkaracak.

[stextbox id=”black”]BELKİ ŞURADA KÜÇÜK, MİNİK BİR İSMAİL VARDIR

Çizimlere değinmek istersem Hayırsız Ada’da dediğimi tekrar söylemek istiyorum; Daha fazla detay gerek! Bir takım yerlere detay verilmişken dünyanın geri kalanı yok denebilir. Bazen koca şehirde sadece Seyfettin Efendi ve arkadaşları yaşıyor hissi uyandırıyor. Hayırsız Ada’da bunu bir nebze düzeltmiş olsa da daha sonra gelecek hikayelerde daha fazla detay görmek çok daha fazla okuyucuyu sevindirecektir. Öte yandan bazı kareler film izliyor hissi vererek düzenlenmiş. Aynı karelerde odak noktalarının değişmesi oldukça başarılıydı. Çizimlere sakladığı ve bazılarını internette bulabileceğiniz, bazılarını bulamayacağınız ayrıntılar yaşlı kurtların yüzünde gülümseme bırakacak cinsten.

Sonuç olarak kitap bittiğinde tarihe de ilgili hale geliyorsunuz. Bu birçok yönden iyi ve hatta etkileyici çünkü böyle bir kurgu yaratabilmek için tarih, genel kültür, edebiyat gibi alanlarda çok yetkin biri olmak gerekiyor. Devrim Kunter’in eseri bu yüzden saygı duyulası, okullarda okutulası bir çalışma olmuş. Özellikle genç okurların “Türkçe okunacak bir şey yapamıyorlar ki abi,” demelerine tokat gibi bir cevap olmuş. Oturup Türkçe çıkan bir çizgi roman arıyorsanız ilk başlamanız gereken şey bu olmalı. İşin güzelliği bir yana, uzun soluklu olması da cabası.

Devrim Bey’in bu işi uzun süre devam ettirmesi ve Türk Edebiyatını Seyfettin Efendi’den mahrum bırakmaması umuduyla.