King Evreninde Gece Vakti

zifiri karanlik yildizsiz gece top

Stephen King, son kitabı “Zifiri Karanlık Yıldızsız Gece”de ülkemiz dâhil çoğu coğrafyada küçümsenen bir sanata saygı duruşunda bulunuyor: Öykücülük.

[stextbox id=”info” float=”true” align=”right”]alperkayaİNCELEME
Alper Kaya
[Arşivi]

Birçok otoritenin kabul ettiği üzere tonlarca sayfaya sığan romanlar yazmaktan çok daha zor ama bir o kadar saygın bir ‘sanat’tır öykü yazmak. Neticede uzun uzadıya anlatılabilecek bir şeyi daha az süreye sığdırıp bir o kadar vurucu olabilmek gerçekten saygı duyulası bir olgu değil de nedir?

Bu görüşte olmasanız bile, King sizi -şimdiye kadar yapamadıysa- “Zifiri Karanlık Yıldızsız Gece”de ikna edecektir.

Kitap dört uzun öykü ve bir sonsözden ibaret gibi görünse de, öykülerdeki karakterler ve olaylarda olduğu gibi; bunlardan daha öte bir şey. Sondan gidelim… Bir yazar, hele hele King gibi yazın sanatında yarım asrı devirmiş olan bir yazar, sınırı genişletmek isteyebilir. Bu çok doğaldır. King de bunu yapıyor. Okuyucuları ve eserleri arasındaki gözle görülebilir tüm sınırları alaşağı ediyor. Öykülerin ilham noktalarını ve yazarken başvurduğu püf noktalarını anlatıyor. Oldukça içten ve naif. Ama bir o kadar da sarsıcı. Bütün her şey sonlanıp, üstüne sonsözü de su gibi içince elinizde kalan son cümle sizi sarsacaktır.

Son cümle kadar, ilk cümle de üzerinde durulması gereken bir kavram. İlk öykü 1922’nin girişi tüm kitabı özetler nitelikte. Yazdığı itirafnamesinde hem kendisine hem de biz okuyuculara ilginç bir hayat dersi sunuyor Wilfred James: Herkesin içinde tanımadığı bir yan olduğunu düşünürüm.

Bu doğru olabilir mi? Sokakta karşılaştığınız sevimli ihtiyarlar, bakkalda sizden önce alışveriş yapan minik çocuklar… Hatta aileniz ve hatta siz. Tanıyamadığınız, tanıma fırsatı bulamadığınız kötü bir yanınız olmadığını garanti edebilir misiniz?

zifiri karanlik yildizsiz gece
Künye bilgileri için tıklayın.

Stephen King’in karakterleri bu konuda sizden daha şanslı. Onlar “Zifiri Karanlık Yıldızsız Gece”de, kendi kötücül taraflarıyla münasebetteler. Ama hepsinin bir ortak noktası var: Durup dururken hâsıl olan bir tanışıklık olmuyor bu.

1922’de mesela; Wilfred James, karısı Arlette’nin babasından miras kalan 100 dönüm arsasını satmak istemesi üzerine tanışıyor kötülük dolu gülüşüyle… Başarılı polisiye romanlar yazarı Tess ise Koca Şoför’ün tecavüzüne uğrayıp şans eseri sağ kalınca karanlığın büyüsüne kapılıyor…

Dave Streeter’i ele alalım; kanser hastası bir bankacıyken nasıl bu karanlık King evrenine girebilirdi? Elbette alışılmışın dışında bir şeytan figürü, hayatına “Adil Uzatma” teklifiyle dâhil olduğunda!

Peki ya İyi Bir Evlilik sahibi olan yarım asra yakın yaşıyla çıtı pıtı bir hanım olan Darcy Anderson? Kim bilebilirdi evde yalnızken garajdan pil almak için indiğinde antika koleksiyoncusu kocasının zulasını bulacağını?

Stephen King işini icra ediyor. Ah, sizi temin ediyorum bunu hayli gösterişli bir şekilde, şapkalarımızı saygıyla çıkarttırarak yapıyor. Eski romanlarıyla bağlantılar kurarak, gerçek olayları anarak ve en iyi başardığı şeyi bunlara harmanlayarak yapıyor: Sıradan Amerikan ailelerinin hayatlarına korku ve katliam katarak!

1922 misal, okuyanların aklında kocasını kuyuya atan Dolores’i getirecektir. Adil Uzatma’daki şeytan figüründe buram buram Flagg’ı görmeyen olur mu acep? Ve gene Adil Uzatma’da, gerçek hayattan (Charlie Sheen’in boşanmasından Michael Jackson’ın ölümüne kadar) sayısız ayrıntının oluşu acaba Kennedy suikastına dair yazdığı romanın ısınma turu mudur?

Ve bir de, okuyunca ağzınızla kulaklarınız arasındaki hasreti giderecek olan nokta atışlı Kara Kule göndermesi de bonusunuz olsun.

King’in karanlıklarını ıskalamayın!