Alametler

Yazarlarının zihnindeki ikinci bağ bozumundan olma kıpkırmızı bir şarap var elinizde, doğunun meyvelerinin günbegün baskınlaştığı, batılı meşelerin fıçılarında dinlenmiş buruk bir lezzet sunuluyor zihninizin damağına. Tadına bakınca Anadolu’yu, güneşe tutup rengini hazmettikçe büyünün dokunuşunu hissedeceksiniz.

Destan altı kitaba hükmedecek, nargile tüttüren külhanbeylerinin şehri Anstorra’daki hesaplaşma bitti, diri delikanlılara düşen artık yola koyulmak, dertlerini anlatıp yandaş toplarken bir yandan da yüreklerinde kopan fırtınada önlerini görebilmek. Zamanı geldi, kılıca eşlik eden cirit savrulsun, dostla düşmanı ayıran elek sallansın…

Anstorra’da hayata tutunan emektarlar düştü alametlerin peşine,
onların peşinden yürüyen bambaşka alametlerdense herkes bihaber.

Kervansarayların tozlu avlularında türküler söylenirken şadırvanlar öcülerin eline düşmüş, yeraltı kabristanlarıysa uyanmayı bekleyen hükümdarlarla dolu. Felek isimli fahişenin kader örgüsü iyice çetrefilli bir hâl aldı artık, kendi elleriyle can verdikleri düşmanla savaşan, birbirlerinin kanını akıtırken gündüzün iki güneşindense gecenin zifiri karasına işveli bakan kardeşler koşuyor sayfalarda. Oltu taşından tespihin tıkırtısı doğa ananın ta kendisini sinirlendirirken Kanlı Ozanlar’a katılın, gençlik ateşiyle sevişen zihinlerin resmine bakacak, satırlarda çıplak keyif taneleri bulacaksınız.