Puslu Kıtalar Atlası

İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası adlı romanını ilk kez 1995’te yayımladığında, binbir tarihin içinden yeni bir “tarih”, tarihte var olmuş bir ülkenin içinden yeni bir “ülke”, eski zaman insanlarının arasından yeni insanlar çıkarıyordu.İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası adlı romanını ilk kez 1995’te yayımladığında, binbir tarihin içinden yeni bir “tarih”, tarihte var olmuş bir ülkenin içinden yeni bir “ülke”, eski zaman insanlarının arasından yeni insanlar çıkarıyordu. Puslu Kıtalar Atlas’ını 1996’da “eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öyküleri”nden oluşan Kitabül Hiyel, 1998’de de Efrasiyab’ın Hikâyeleri izledi. Üç kitabı da (üçü de İletişim Yayınları’ndan çıktı) daha yayımlanmadan okuyan Hulki Aktunç, “Tarihsel romanlar mıdır Anar’ın yapıtları?” diye soruyor, sonra da yanıtlıyordu: “Hayır, romanlardır. Tarihsel olan’dan yeni bir roman çıkarmak, romanı da yeniden tarihselleştirmektir ama…”

Meraklıları, Anar’ın yeni yapıtını merakla bekleyedursun, Puslu Kıtalar Atlası Fransızcaya çevrildi ve Actes Sud yayınevince yayımlandı. Actes Sud, Paris kentinde değil, Fransa’nın güneydoğusundaki Arles kentinde. Nitelikli kitaplar yayımlayan, cesur bir yayıncılık çizgisi izleyen bir yayınevi. Anar’ın, Ferda Fidan tarafından Atlas des continents brumeux adıyla Fransızcaya çevrilen romanı, Actes Sud’ün, editörlüğünü Levent Yılmaz’ın üstlendiği Türk Edebiyatı dizisinde yer alıyor.

Actes Sud’ün bulunduğu Arles kenti, 1888-1889 yıllarında ressam Vincent van Gogh’un da yaşadığı bir ırmak limanı. Ama belki daha da önemlisi, eski kesimi, Romalılardan kalma surlarla çevrili bir tarih kenti. Actes Sud yayınevinin, Puslu Kıtalar Atlası’na bu yönden de denk düştüğü düşünülebilir.

Puslu Kıtalar Atlas’ının Fransızca basımının arka kapağındaki açıklamalar, Anar’ın anlatısının özünü yakalamış: “17. yüzyılda Konstantiniye’de yaşayan, düşgücü zengin bir ihtiyar, kendini kuşatan dünyayı düşler. Kendi iç dünyasına doğru yolculuklara çıkan bu haritacı, düşlerinde gerçekliği arar ve düşlerinden devşirdiklerini Puslu Kıtalar Atlası adlı bir kitaba döker ve kitabını, savaşa gitmek üzere olan oğluna emanet eder. İhtiyarın oğlu, tuhaf bir siyah sikke bulduktan sonra inanılmaz bir serüvene sürüklenecek ve sonunda Puslu Kıtalar Atlası’nı okumaya başladığında, başından geçenlerin tümünün bu kitapta anlatılmış olduğunu görecektir…”

Demek, Puslu Kıtalar Atlası’nın konusu, tarih değil, Puslu Kıtalar Atlası’nın kendisidir. Başka bir deyişle, Anar’ın kitabının konusu, kitabın ta kendisidir. Hulki Aktunç’un da dediği gibi, Anar’ın romanı, tarihte geçmesine karşın, bildik tarihsel romanlardan ayrılmakta, kendi izini süren anlatının izini sürmektedir.

– Radikal Kitap Eki, 05-2001


Uygulama : Hüsnü Abbas
Düzelti : Sait Kızılırmak
Önsöz : Hulki Aktunç