in ,

Stephen King Evreninin Zirvelerinden Kara Kule Serisi Nedir? Ne Değildir?

Stephen King imzalı Kara Kule serisinin köklerine inmek demek, fantastik edebiyatın da derin mahzenlerinde dolaşmak demektir. Gelin Sai King’in meşhur eseri The Dark Tower neymiş, ne değilmiş detaylıca konuşalım!

kara kule nedir - Stephen King
- Reklam -
- Reklam -

En basit bilgiden başlayalım: Kara Kule serisi, Stephen King tarafından kaleme alınmış, yazım süreci 30 yılı aşkın bir süreye yayılmış -ve hâlâ devam etmekte olan- bir seridir. Çoğunluğun “kıyamet sonrası bir dünyada yaradılış amacının peşinden giden bir Silahşor” fikrini sevdiği doğrudur. Bu incelemeyi okuyacak kişilere bu hitapla seslenmek benim harcım değil ama yine de, bir Sadık Okuyucu olarak siz Sadık Okuyucu’lara şunu söyleyebilirim: Kara Kule bu kadar basit değil. Kara Kule’nin köklerine inerken, bir nevi fantastik edebiyatın da köklerine inmemiz gerek sanırım. King, yazım hayatı boyunca Tolkien’den veya Lovecraft’tan ilham aldığını hiçbir şekilde inkâr etmedi; işin içine sadece kendi yaratıcılığını katarak temellerini bu yazarların attığı hayal gücü ürünlerinin üzerine birkaç tuğla da kendisi koydu ki, bu tuğlalar Fantastik Edebiyat adını verdiğimiz uçsuz bucaksız taş yolda (belki de bu yol Kule’ye veya Sauron’un Gözü’ne gidiyordur, kim bilir) kendilerine sağlam yerler edindiler.

Youtube’a Demons and Wizards yazın ve müziğin sertliğine aldırmadan dinlemeye başlayın. Zira Kule’nin bir arada tuttuğu Stephen King’in evrenini ziyaret edeceğiz hep birlikte.

Stephen King İmzalı Kara Kule Serisi Hakkında Kapsamlı Bilgiler

1. SİLAHŞOR (THE GUNSLINGER)

thegunslingerPeki ilk kitap, Silahşor (The Gunslinger) nasıl ortaya çıktı? Basit: Kısa hikâyeler olarak (King’in Karanlık Öyküler’inin (Everything’s Eventual) önsözünü okuyan birisi, kendisinin edebiyatın bu dalına olan tutkusunun derecesini çok iyi anlayacaktır). Kara Kule, King’in üniversite sırasında yazdığı küçük hikâyelerden birinin başlangıç cümlesi olan “Siyahlı adam çölde kaçıyordu; Silahşor de peşindeydi” (The man in black fled across the desert, and the gunslinger followed.) cümlesini Robert Browning’in Childe Roland to the Dark Tower Came isimli şiirine bağlamasıyla ortaya çıktı. Kara Kule’nin ilk kitabı olan Silahşor’ün bu kısa hikâyelerin birleştirilmiş hali olduğu söyleniyor. Hatta King, serinin 6. kitabı Susannah’nın Şarkısı’na (The Song of Susannah) eklediği, günlüğünden sayfalar içeren sonsöz’de, Silahşor’ün ilk bölümünü bir dergiye sattığını açıklayıp, sevinçten kafayı bulduğunu anlatıyor.

- Reklam -

Bir kitap olarak Silahşor, King’in kendisinin de belirttiği üzere, geriye doğru akan bir hikâye ve soruları cevaplamaktan ziyade, ardında çok daha fazla soru bırakarak sona eriyor. Öğrendiğimiz önemli iki şey var; birincisi, Silahşor Roland’ın Siyahlı Adam’ı çölde kovaladığı. İkincisi ise, Kara Kule’ye ulaşmanın ve onun tepesine tırmanmanın, Roland’ın hayatına yayılmış bir arayış olduğu. Roland’ın geldiği yerin hikâyesi belli mitlere dayandırılarak oluşturulmuş durumda; Roland, Kral Arthur benzeri bir karakterin temsil ettiği bir soydan geliyor, bu soyun bildiğimiz Kral Arthur efsanesinden tek farkı, “yuvarlak masa”nın etrafında şövalyelerin yerine Silahşorlerin oturması. Roland, çocukluğundan beri ailesinin şerefine paralel bir eğitimle, bir Silahşor olarak yetiştirilmiş bir adam. Roland’ın dünyasının bizim dünyamızdan en büyük farkı şu: Roland’ın dünyasında sihir yapılabiliyor. Bunu Roland’ın peşinde olduğu kişi olan Siyahlı Adam karakterinden çıkarabiliyoruz, zira kendisi “büyücü” olarak tanımlanıyor. Roland’ın yaşadığı dünyada yazının girişinde bahsettiğimiz kıyamet sonrası dünyanın izleri mevcut; mutantlar, değişkenler… Bu da yaşanmış bir nükleer felaketin olabileceğini akla getiriyor o anda.

Silahşor’ün dili, daha önce okumuş olabileceğimiz herhangi bir King kitabına hiç benzemiyor. King’in yazım hayatı boyunca belki de eleştirildiği en büyük nokta (ki buna bazen ben de katılmıyor değilim) kitaplarında kullandığı dilinin “her an filme çekilmeye hazır bir öykü” havasını taşıdığıydı. Kara Kule bu yargıyı parçalıyor, unufak ediyor ve bir köşeye atıyor. Hikâyenin tamamı Roland’ın dünyasında geçiyor ve hikâye ilerledikçe (daha doğrusu geriye doğru aktıkça) bizi en çok şaşırtan gelişmeyle karşılaşıyoruz: Roland, King’in klasik karakterlerinden çok farklı, kendimizi yerine koyabileceğimiz bir karakterdeğil. Sadık Okuyucu şunu bilerek seriye başlamalı: Roland Deschain, King evrenindeki belki de en sert kaya ve bu kaya, Kule’yi arayışında önüne çıkabilecek herkesi, ama herkesi ezip geçmek için eğitilmiş ve bunu yapabilecek kararlığa, yeteneğe sahip.

Kitaba geri dönersek, Roland’ın hikâyesi devam ediyor, hem seri hem de Roland için hayati önem arzeden John Jake Chambers karakteri hikâyeye giriş yapıyor ve Roland, Siyahlı Adam ile buluşuyor. İkinci kitaba, ilk kitabın bilinmeyen atmosferine daha da bilinmeyenlik katabilecek bir sonla giriş yapıyoruz.

2. ÜÇ’ÜN ÇEKİLİŞİ (THE DRAWING OF THE THREE)

The Drawing of the ThreeÜç’ün Çekilişi hakkında konuşmadan önce, Altın Kitaplar Yayınevi’nden çıkan, eski baskılı, Nejat İnceoğlu tarafından çevrilmiş versiyonundan uzak durmanızı öneririm. Kitap Üç’ün Çekilişi değil de, Üç’ün Çizilişi olarak basılmış. Buradan ayırt edilebilir.

Silahşor ve Üç’ün Çekilişi arasında 5 yıllık bir süre olsa da, yazılışları açısından aradan epey bir uzun bir süre var. Kitapta Roland, Siyahlı Adam’la yaptığı görüşmenin sonrasında Batı Denizi’nin kıyısında bir yerlerde uyanıyor. Hikâye, kaldığı yerden devam ediyor; fakat daha hikâyenin başlangıcında King Roland’ın da en nihayetinde bir insan olduğunu bize hatırlatırcasına, tüm seriyi etkileyecek kalıcı bir sakatlık/rahatsızlıkla işleri zorlaştırıyor.

Silahşor’ün yardıma ihtiyacı var, hem de ciddi bir şekilde. Kaderinin işaret ettiği üzere, Batı Denizi’nin kıyısında onu dünyamızdaki (daha doğrusu New York City’deki)belirli insanların zihnine götüren 3 adet kapı bekliyor. King, 6. kitabı Susannah’nın Şarkısı’na (The Song of Susannah) eklediği son sözde şöyle diyor: “Size Roland’ın neye ihtiyacı olduğunu söyleyeyim: Birkaç arkadaşa!” Roland’ın yol arkadaşları, sonradan öğreneceğimiz üzere ka-tet’i, bu kitapla şekillenmeye başlıyor ve emin olun, ka-tet kavramı King serisi için çok büyük önem taşımakta.

Roland’ın, şimdiki zaman dünyasında karşılaştıklarına verdiği tepkiler, serinin ilk kitabındaki “aşırı karanlık sayılabilecek” havadan sonra müthiş bir mizahi etki yaratıyor. Ayrıca Roland’ın yeni yol arkadaşları, üzerinde fazlasıyla düşünülmüş, sadece karakterlerin kendileriyle değil, yan karakterlerin çözümlemeleriyle, en nadide Stephen King karakter çözümlemelerinden bir demet sunuyor bizlere.

3. ÇORAK TOPRAKLAR (THE WASTE LANDS)

thewastelandsÇorak Topraklar ile birlikte King’in daha büyük bir seri, bir saga fikrini şekillendirmeye başladığını görmek mümkün. Kara Kule hakkında daha çok bilgi ediniyoruz; Kara Kule’yi ayakta tutan Işın’ların olduğunu, bu ışınların Kule’de birleştiğini öğreniyoruz. Karakterlerimiz, Roland’ın önderliğinde bu ışınlardan birini buluyor ve doğal olarak Kule’ye giden kesin bir yol haritasına sahip oluyorlar. Roland’ın yeni arkadaşlarıyla arası fazlasıyla iyi, öyle ki, onları kendisi gibi birer Silahşor olmak üzere eğitmeye başlıyor (Bunun temelinde –ilk etapta– onlara duyduğu saygının ötesinde, Kule’ye ulaşma konusunda şansını arttırmak olduğunu da not edelim).

Fakat yine büyük bir problemimiz var; Roland aklını kaybetmeye başlıyor. Üç’ün Çekilişi’nde yaptığı bir eylem, Roland’ın zihninde geçici bir paradoks yaratıyor ve kendisinin iki bölümlü bir hatıra mekanizmasına sahip olmasına, dolayısıyla beyninin ve benliğinin kendi tabiriyle ikiye bölünmesine yol açıyor. Bu problem, birinci kitapta hikâyeden çıkan bir karakterin hikâyeye geri dönüp, grubun sayısını üçten 4’e çıkarmasıyla sona eriyor.

Hikâyenin bu kısmı oluşturulduğunda ve ilk kırılma noktası çözüldüğünde, hikâye bambaşka bir yönde ilerlemeye başlıyor. Kahramanlarımız, ışın yolunda ilerlerken Lud isimli bir şehre varıyorlar. Lud şehri uzun zamandır savaş halinde olan iki grup yüzünden yerle bir olmuş durumda ve Roland’ın tayfası, Lud şehrinin ötesinde radyoaktivite yüzünden çoraklaşmış, değişime uğramış bir bölge olduğunu keşfediyor (Kitabın ismi buradan geliyor) ve bu topraklardan geçmenin tek yolu, intihara meyilli, inanılmaz derecede zeki ve olabildiğine acımasız bir lokomotif olan Blaine’i kullanmak.

Kitabın ikinci kısmı, üstte bahsettiğim çetelerle olan ve en sonunda Blaine’e binmeye kadar giden mücadeleyi anlatıyor ve King, hayranlarından gelecek inanılmaz tepkiyi de göze alarak, serinin bu cildini inanılmaz bir yerde bitiriyor.

4. BÜYÜCÜ ve CAM KÜRE (WIZARD and GLASS)

wizardandglassBüyücü ve Cam Küre, Çorak Topraklar’ın kaldığı yerden devam ediyor ve ortadaki krizi Star Trek’ten direkt olarak adapte edilmiş bir yöntemle sonlandırıyor. Büyücü ve Cam Küre’nin büyük bir kısmı, Roland’ın gençliğinde yaşadığı bir macerayı anlatan, uzun süreli bir flashback’e ayrılmış durumda. Seri, bu bölümlerde birinci kitaptaki atmosfere geri dönüyor; Büyücü ve Cam Küre’nin büyük bir kısmı Roland’ın dünyasının ilerlemeden önceki halinde geçiyor. Roland’ın en iyi arkadaşları, birlikte yetiştiği dostları, ilk ka-tet’i hakkında önemli bilgiler ediniyoruz. Roland’ın dünyasının dili, modern İngilizcenin ve King’in temelini atmaya başladığı dilin harika bir karışımı olarak önümüzde beliriyor.

Roland’ın bu hikâyesi inanılmaz derecede acı bir sona ulaşıyor, o yüzden Kule’ye daha çabuk ulaşmak isteyen ve tüm kitapları elinde bulunduran okuyucular serinin bu cildini atlayabilir; fakat bunu tavsiye etmekten şiddetle kaçındığımı söylemem gerekiyor zira Roland’ın gençliğini, Silahşor olduktan sonraki günlerini anlatan bu hikâye, Roland’ın Kule yolunda feda ettikleri ve edebilecekleri hakkında, dolayısıyla Roland’ın karakteri hakkında bize büyük bir fikir veriyor.

- Reklam -

Bu hikâye bittiğinde, kahramanlarımız yola devam ediyor ve hoş bir şekilde, King’in en büyük kıyamet-sonrası eserlerinden biri olan Mahşer’in (The Stand) evreniyle yolları kesişiyor. Mahşer’i okumuş olanlar için bu bölümlerde gülümsetici detaylar mevcut. Bu bölümün sonrasında, önceki kitaptan bir karakter gayet amaçsız bir şekilde hikâyeye tekrar dönüyor ve serinin eleştirebileceğim belki de tek yanı olan, Oz Büyücüsü tadında bir bitirişle, serinin bu bölümü de sonlanıyor.

5. CALLA’NIN KURTLARI (THE WOLVES of CALLA)

wolvesofthecallaBüyücü ve Cam Küre’den sonra, King seriye epey uzun bir ara veriyor, öyle ki, okuyucuların büyük bir bölümü, serinin tamamlanamayacağından şüphelenmeye başlıyor. Ardından, King’in tüm yazım hayatını etkileyen bir olay meydana geliyor, King bir gün evinin yakınında yolda yürüyüş yaparken, kendisine bir kamyonet çarpıyor ve tam manasıyla, ölümden dönüyor. Buradan sonrası, yüzeysel bakarsak King’in hayatın ne kadar kısa olduğunu fark etmesi ve fikirleri bulup çıkarıp, seriyi olabildiğince hızlı tamamlamasını getiriyor. Fakat, bu kaza, dikkatli okuyucuların gözünden kaçmayacak şekilde King’in sonraki kitaplarındaki istisnasız tüm “fiziksel acı çeken karakter” sekanslarına yansıyor ve ilginç bir şekilde, King’in anlatımına farklı bir zenginlik, gerçeklik katıyor.

Calla’nın Kurtları’na gelirsek, hikâye, kahramanlarımızın 4. kitabın kaldığı yerden pek de uzakta olmadığını tahmin ettiğimiz bir ormanda devam ediyor. Kahramanlarımız devamlı 19 rakamıyla karşılaşıyorlar. Her yerlerde karşılarına çıkıyor ve bu rakam sonradan işlerine epey yarıyor.

Ka-tet, hikâye ilerlerken, yakınlardaki bir Calla’dan (Roland’ın dilinde tarım/hayvancılık yapılan kasaba anlamına geliyor) gelen bir grupla karşılaşıyor. Bu grup, Calla’da yaşayan bir robot tarafından, Kurtlar adını taşıyan bir grubun yüzyıllardır süren saldırısının ve Calla’nın ikiz doğan çocuklarını kaçırma zamanının yaklaştığı konusunda uyarılmışlar. Kurtlar, yıllara yayılmış döngüler halinde, Calla’nın ikiz çocuklarını (Calla’da çocuklar, King’in nedenini açıklamadığı bir şekilde ikiz doğuyor) kaçırıyorlar (akibetlerini sonraki kitaplarda öğreniyoruz) ve çocuklar geriye işe yaramaz, beyinlerini kaybetmiş, kontrol edilemez bir şekilde büyüyen ve genç yaşta ölen şeyler olarak geliyor. Söylemeye pek de gerek olmasa, Calla Bryn Sturgis halkı bu durumdan yaka silkiyor; yıllarca tüm kasabanın Kurtlar tarafından yok olacağı korkusuyla bu duruma katlanmışlar ama artık karşı koymak istiyorlar ve Silahşorlerden yardım istiyorlar.

King, hikâyenin devamlılığının geliştirilmesi açısından klasik numaralarından birine başvuruyor: Farklı bir kitabın karakterlerinden birini Kule’ye bağlıyor. Bu kitabın adının Salem’s Lot (Türkçeye Korku Ağı olarak çevrildi ve okuduğum ilk King kitabıydı kendisi) olduğunu söyleyebilirim ama karakteri söyleyip işin spoiler kısmına girmeye gerek yok. King ayrıca, seriye bu karakterle birlikte bir grubun en kötücül parçası olan şeytani bir obje ekliyor. Bu da hikâyede önemli dönüm noktalarına yol açıyor. Calla’nın Kurtları’nda, “şimdiki” zamanın dünyasıyla yapılan etkileşimler devam ediyor; hatta, King hikâyeye kendisini dâhil ederek benim bir okuyucu olarak ilk kez gördüğüm bir olaya imza atıyor ve altından kalkıyor. Hikâyenin büyük bir kısmı kasabanın Kurtlar’a karşı savunulmasının hazırlıklarından ve yeni karakterin hikâyesinden oluşuyor; bu savunma gerçekleşiyor ve yine büyük bir kırılma noktasında, King kitabı sonlandırıyor.

6. SUSANNAH’NIN ŞARKISI (SONG of SUSANNAH)

songofsusannahySusannah’nın Şarkısı, serinin beşinci kitabıyla son kitabı Kule arasında tam anlamıyla bir köprü görevi görüyor. Serinin bu bölümü, Kral Arthur hikâyesinden çok büyük bir kısmını kendi hikâyesine adapte ederek, Roland’ın, istemsiz bir şekilde, kaderi babasını yok etmek olarak yazılmış bir çocuğun yaradılışına katkıda bulunmasını konu ediyor. Serinin bu kısmı hakkında bu çocuğun hikâyeye dâhil oluşu dışında spoiler vermeden verebileceğim çok fazla bilgi yok; fakat şunu söylemek gerekirse, hikâyenin büyük bir kısmı Roland’ın dünyasından ziyade bizim dünyamızda geçiyor, karakterler ayrılıyor ve serinin son halkası olan Kule’ye dek birleşmiyorlar.

7. KULE (THE DARK TOWER)

thedarktowerSerinin son halkası olan Kule, hikâyeyi 800 sayfalık dev bir hikâyeyle tamamlıyor. Bu kitap, bence ikiye veya üçe bölünebilirdi, hatta bölünmeliydi.

Karakterlerimiz tekrar birleşiyor, fakat bu birleşme kısa sürüyor. Görünüşe göre,ışınları yok edip Kule’nin yıkılmasını ve tüm evrenlerin, yaradılışın karanlığa gömülme sürecini hızlandıran bir grup var ve kahramanlarımızın bu kitapta, Roland’ın Kule’ye ulaşmasından sonra en önemli görevi, Kule’yi kurtarmak. Roland ve dostları, Silahşorleri birlikte son savaşlarını bu güruha karşı veriyor. Uzunluğuyla olsun, detaylandırılmasıyla olsun, cidden okunası bir savaş.

Karakterlerimiz ayrıca King’i bir kez daha ziyaret ediyor; fakat bu ziyaret çok da iyi sonuçlanmıyor çünkü ziyaretin sebebi zaten sonundan iyilik çıkabilecek bir sebep değil. King’in kitaba dâhil olduğu tüm sahneler gibi, bu sahneler de okumaya değer.

* * *

Kara Kule, çoğu hayranının hoşlanmadığı, bazı karakterler için mutlu, bazı karakterler için mutsuz, karmaşık gibi görünen fakat kişisel görüşümce yazılabilmiş en iyi sonlardan biri olan bir kapanışla sona eriyor.

Eğer kitabı okumadıysanız ve bu inceleme yazısı sonucunda “Acaba Kara Kule serisini almalı mıyım?” diye düşünüyorsanız, bu sorunun iki cevabı var ve ikisi de Evet, sadece dereceleri farklı. Eğer fantastik edebiyat seviyorsanız ve King’le alakanız olmadığı halde, bu destansı seriyi okumak istiyorsanız, bu seriyi almalısınız. Eğer ki King hayranıysanız ve bu seriyi hâlâ okumadıysanız, almalısınız demiyorum, vay halinize diyorum.

Hepinize uzun günler ve hoş geceler dilerim.

Ozan Dinçer

Konuk Yazar

Siz de Kayıp Rıhtım'da konuk yazar olabilirsiniz!

İletişim: [email protected]

16 Yorum BULUNUYOR


  1. Avatar for Muhammed_Deger Muhammed_Deger dedi ki:

    Fantastik edebiyatın yüz karası bir eserdir kimseye tavsiye etmiyorum. Zaten bu kitaptan sonrada Stephen King’ten soğudum.

  2. Avatar for muaet muaet dedi ki:

    Vallahi her ne kadar spoilerdan sakınılarak yazılmış da olsa, gönderi seriyi bir bütün olarak değil de kitap kitap incelediği için okurken epey diken üstünde hissettiğimden yarım bıraktım. Ellerinize sağlık yine de.

    Seriyi okumuş arkadaşlara bir sorum var. Kulağıma türlü türlü şeyler çalınıyor. Kitabın sonlarına doğru işlerin çok alakasız yerlere doğru yol aldığını, okurların çok da memnun kalmadığını söyleyenler var. Doğruluğu var mıdır? Çekingen yaklaşıyor sırf bu vesveselerden ötürü :smiley: Bir ses edin hele.

  3. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Hala gördüğümde elim ayağım titriyor sinirden. Stephen king değil Troll king.

  4. Avatar for gozdenur19 gozdenur19 dedi ki:

    Kara Kule kafamda nereye koyacağımı bilemediğim bir eser. Çok büyük beklentilerle başlamıştım, 3. kitapta sevmediğimi düşündüğüm ve sıkıldığım için bıraktım. Bir süre sonra adını bir yerde duyunca özlediğimi farkettim ve baştan okumaya başladım. Bu sefer 6. kitapta yine ben ne okuyorum ki moduna girdim ve yine bıraktım. Şimdi yine adını duyunca, Kara Kule ile alakalı birşeyler okuyunca, Ka-tet, silahşör kelimeleriyle tekrar heyecanlanıyorum ve baştan okuyup bitirmek istiyorum. Yani ben bu seriyi sevdim mi sevmedim mi hâlâ anlayabilmiş değilim :sweat_smile::roll_eyes:

  5. Avatar for Howl Howl dedi ki:

    Zaman çarkı okumuş adamsın. Ağzının tadını bozma :smiley:

Henüz yorum yok. Forum'a gelip sohbete katıl.

11 cevap daha var.

stephen king

Stephen King: Bir Korku Yazarı (mı?)

H.P. Lovecraft inceleme

H.P. Lovecraft: Cehennemin Anahtarını Elinde Tutmuş İnsan