Almuric | Ön Okuma

almuric

ÖNSÖZ

Aslında Esau Cairn’in yerini veya çevresini saran gizemi açıklamayı düşünmüyordum. Fikrimi değiştiren Cairn’in kendisi oldu, kendisini reddeden ve sakinlerinin artık kendisine asla ulaşamayacağı bir dünyaya garip öyküsünü anlatmak için belki de doğal ve insani bir arzu duyuyordu. Ne anlatacağı ona kalmış. Bu işteki rolümün bir aşamasını açıklamayı reddediyorum; Esau Cairn’i kendi Arz’ından en çılgın astronomi teorisyenlerince bile hayal edilemeyecek bir güneş sistemindeki bir gezegene nasıl taşıdığımı anlatmayacağım. Daha sonra onunla nasıl iletişim kurduğumu ve kozmos boyunca bir hayalet gibi fısıldadığı öyküsünü kendi dudaklarından nasıl dinlediğimi de açıklamayacağım.

Bunun önceden planlanmamış olduğunu söyleyeyim. Büyük Sır’rı bilimsel bir deneyin ortasında, tamamen şans eseri keşfettim ve hiçbir zaman pratiğe dökmeyi düşünmedim, ta ki o gece Esau Cairn, aranan bir adam, eline bir insanın kanı bulaşmış bir adam o gece karanlık gözlemevime girene kadar. Onu oraya getiren şanstı, avlanan bir yaratığın tuzağa düştüğünde gidebileceği bir mağara bulmaya yönelik kör içgüdüsü.

Açıkça ve kesinlikle şunu söylemeliyim, aleyhindeki olaylar ne olursa olsun, Esau Cairn bir suçlu değildir ve asla olmamıştı da. Bu özel vakada, kendisi sadece kendi konumunu fark edip onların taleplerini karşılamayı reddettiğinde üzerine saldıran yozlaşmış bir siyasi mekanizmanın maşasıydı. Genel olarak, hayatında sert ve azılı bir yapı izlenimi bırakan hareketleri sadece olağandışı zihinsel düzeninden kaynaklanıyordu.

Bilim nihayet popüler “zamanının ötesinde” teriminde büyük bir doğruluk payı olduğunu algılamaya başlıyor. Belirli kişilikler tarihin belli aşamalarına veya dönemlerine uyduruluyor ve bu kişilikler, şans eseri kendi tepkileri ve duygularına yabancı bir çağa atıldığında kendilerini çevrelerine uyarlamakta güçlük çekiyor. Bu, doğanın bazen kozmik bir sürtünme veya gedikle rotasından çıkan ve hem bireye, hem kitleye zarar veren gizemli yasalarına diğer bir örnektir.

Birçok insan yüzyıllarının ötesinde doğar; Esau Cairn çağının ötesinde doğmuştu. Ne moron, ne de alt sınıftan bir yabaniydi, ortalamanın üzerinde bir zihne sahipti, ama açıkça modern çağda yeri yoktu. Zeki olup makine medeniyetine bu kadar uyumsuz bir adam tanımamıştım. (Kendisinden geçmiş zamanda bahsettiğim kayda girsin; Esau Cairn, kozmosa göre hâlâ yaşıyor; Arz’a göre ise o ölü, zira bir daha buraya ayak basmayacak.)

Huzursuz bir yapısı vardı, baskıya karşı sabırsız ve otoriteye kızgın. Kesinlikle bir zorba değildi, aynı zamanda haklarına karşı tecavüz olarak gördüğü en küçük şeye dahi tahammülü yoktu. Tutkularında ilkeldi, sert bir mizacı ve bu gezegende kimseden aşağı kalmayan bir cesareti vardı. Hayatı bir baskılar silsilesiydi. Spor yarışmalarında bile rakiplerine zarar vermemek için kendini tutmak zorundaydı. Esau Cairn, kısaca, bir ucubeydi – fiziksel bedeni ve zihinsel yeteneği ilkel çağlara uzanan bir adam.

Güneybatı’da doğmuş, eski sınır soylarından gelen Cairn, şiddete eğilimli ve gelenekleri insan ve doğaya karşı savaş, kan davası ve mücadeleyi içeren bir ırka aitti. Çocukluğunun geçtiği dağlık bölge bu geleneği sürdürüyordu. Yarışma – fiziksel yarışma – onun için nefes almak gibiydi. Bu olmaksızın dengesiz ve kararsız oluyordu. Kendine özgü fiziksel yapısı nedeniyle ringin veya futbol sahasının tadını meşru yoldan çıkarmasına izin verilmiyordu. Futbolculuk kariyeri rakiplerinin aldığı sakat bırakan yaralarla doluydu ve oyunu kazanmaktan ziyade rakiplerini sakatlamaya çalışan gereksiz biçimde vahşi bir adam olarak damgalanmıştı. Bu adil değildi. Yaralar sadece, her zaman karşısındakilerden çok üstün olan muazzam gücünü kullanmasından kaynaklanıyordu. Cairn, birçok güçlü adam gibi miskin, uyuşuk bir dev değildi; ateşli bir hayat gücüyle doluydu, dinamik bir enerjiyle yanıyordu. Dövüşün ihtirasına kapıldığında gücünü kontrol etmeyi unutur, bu da rakiplerine kırık kol veya bacaklar veya çatlayan kafalar olarak geri dönerdi.

Bu nedenle, hoşnutsuz ve gücenik biçimde üniversiteden ayrıldı ve profesyonel boksa başladı. Kaderi burada da peşini bırakmadı. Eğitim bölümünde, daha tek bir maça çıkmadan, idman arkadaşını neredeyse ölümcül biçimde yaraladı. Gazeteler anında olayın üzerine atladı ve olağandan fazla vurguladılar. Sonuç olarak Cairn’in lisansı iptal edildi.

Şaşkın, hoşnutsuz bir halde dünyayı dolaştı, içinde gürültülü biçimde dalgalanan muazzam enerji için bir çıkış yeri bakınan, umutsuzlukla nefsini köreltmeye yetecek vahşilikte ve yorucu bir hayat biçimi arayan, genç bir dünyanın loş kızıl günlerinde doğmuş huzursuz bir Herkül.

Kör tutkusunun, bir yabancı gibi amaçsızca gezdiği bu hayattan kendisini sonsuza dek sürecek son patlaması hakkında fazla söze hacet yok. Dokuz gün süren bir heyecandı, gazeteler haykıran manşetlerle kullanmıştı. Eski bir hikâyeydi bu – kokuşmuş bir şehir yönetimi, sahtekâr bir politik lider, farkında olmadan bir alet olarak kullanılmak ve kukla görevini görmek için seçilmiş bir adam.

Huzursuz, uygun olmadığı bir hayatın monotonluğundan sıkılmış olan Cairn, ideal bir aletti – bir süre için. Ama Cairn ne bir suçlu, ne de aptaldı. Oyunlarını tahminlerinden çabuk anlamış ve gerçek Cairn’i tanımayanlara şaşırtıcı şekilde ödün vermeden durmuştu.

Yine de, buna karşın, Cairn’i kullanıp mahvetmiş adam gerçekten zeki olsaydı, sonuç bu kadar şiddetli olmayacaktı. Adamları ayağının altında ezip onların sinerek merhamet dilendiğini görmeye alışkın olan Lider Blaine, gücü ve servetiyle etkileyemediği bir adamla karşı karşıya olduğunu anlayamamıştı. Yine de Cairn demir gibi bir iradeye sahip olmada öylesine eğitimliydi ki, onu kışkırtmak için Blaine’in önce ağır bir hakaret etmesi ve gerçek bir darbe indirmesi gerekmişti. Ardından, hayatında ilk defa, yabani doğası tamamıyla kendini göstermişti. Engellenmiş ve baskılanmış tüm hayatının arkasında toplandığı yumruğu, Blaine’in kafasını yumurta gibi kırarak adamı cansız yere, yıllar boyu tüm bölgeyi yönettiği masanın arkasına, sermişti.

Cairn aptal değildi. Öfkenin kızıl pusu bakışlarından kaybolurken, şehri kontrol altında tutan mekanizmanın intikamından kaçamayacağını anlamıştı. Blaine’in evinden kaçmasının nedeni korku değildi. Sadece ilkel, tuzağa düştüğünde gidebileceği uygun bir yer bulma ve son kavgasını verme içgüdüsüydü.

Yani onu gözlemevime getiren salt tesadüftü.

Beni kendi sorunlarına bulaştırmak istemediği için derhal ayrılacaktı, ama onu kalmaya ve öyküsünü anlatmaya ikna ettim. Bu tarz bir felaket bekliyordum. Kendini bu kadar uzun süre baskı altında tutmuş olması, demir gibi karakteri hakkında bir fikir veriyor. Doğası, yeleli bir aslan kadar vahşi ve yabaniydi.

Hiçbir planı yoktu – sadece bir yerlerde tahkimat yaparak kurşunlarla kalbura çevrilene kadar polisle çatışmayı düşünüyordu.

Önceleri, daha iyi bir alternatif görmediğimden onunla hemfikirdim. Aleyhindeki kanıtlarla mahkemede herhangi bir şansı olacağına inanacak kadar saf değildim. Sonra aklıma ani bir fikir geldi, son derece gerçekdışı ve yabancı, yine de öylesine mantıklıydı ki hemen yoldaşıma açtım. Ona Büyük Sır’dan bahsettim ve mümkün olabilirliğinin kanıtlarını sundum.

Kısacası, kendisini bekleyen kesin ölümle yüzleşmektense uzayda bir uçuş riskine girmesi için teşvik ettim.

Ve kabul etti. Evrende insan hayatını destekleyecek hiçbir yer yoktu. Ama insanın bildiklerinin ötesine, evrenlerin ötesindeki evrenlere bakmıştım. Ve üzerinde bir insanın varlığını sürdürebileceği tek gezegeni seçtim – isimlendirdiğim yabani, ilkel ve garip gezegen.

Cairn riskleri ve belirsizlikleri benim kadar iyi anlıyordu. Ama hiç korkusu yoktu – ve iş bitti. Esau Cairn doğduğu gezegeni terk ederek uzayın derinlerinde yüzen, yabancı, soğuk, garip bir dünyaya gitti.

#

Çeviri: Yosun Erdemli