Mümkün Olanın Sınırları – Bölüm 2

mumkun olanin sinirlari bolum ii

Han sahibi masanın eğri büğrü yüzeyini bir bezle silip başını eğdi ve gülümsedi. İki dişi noksandı.

“Evet…”

Üçlü Karga kararmış tavana bir anlığına gözlerini dikti ve örümceklerin geçtiğini gördü.

“Önce biraz biraz olsun. Tekrar düşündüm de bir fıçı bira ve birayla… Sen ne olur dersin canım?”

“Peynir olur mu?” diye önerdi Han sahibi belli belirsiz.

“Olmaz,” diye kaşlarını çattı Borsch.

“Peynir daha sonrası için. Birayla ekşi ve acı bir şeyler isteriz.”

“Hizmetinizdeyim.”

Han sahibi daha fazla gülümsedi. İki ön dişinden fazlasını yitirmişti.

“Sirke ve sarımsakla ya da yeşil turşuyla terbiye edilmiş yılan balığına ne dersiniz?”

“Harika. İki kişi için olsun lütfen. Ardından da bir çorba… Geçen defa içtiğimden olsun, hani midyeler, küçük balıklar ve içinde yüzen başka şeyler de vardı.”

“Deniz çorbası mı?”

“Evet. Ardından yumurta ve soğanla kızarmış kuzu. Sonra yaklaşık almış tane kerevit. Tavaya biraz rezene at, ne kadar atabilirsen. Sonra da koyun peyniri ve salata. Ardından… Bakarız.’’

“Hizmetinizdeyim. Bu herkes için mi? Dördünüz için mi?”

Uzun boylu zerikanlı kafasını sallayıp keten gömleğinin bedenine yapıştığını vurgularcasına göbeğini iyice ovaladı.

“Unutuyordum.”

Üçlü Karga Geralt’a göz kırptı.

“Kızlar kilolarına dikkat ediyorlar. Sahip! Kuzu sadece ikimize… Bira ve yılanbalıklarını hemen getir, diğerlerini şimdilik yapma ki soğumasınlar. Buraya tıkınmaya değil, güzelce bir konuşma yapmaya geldik.”

“Tamamen anlıyorum efendim,” diye yanıtladı han sahibi bir kez daha eğilerek.

“Anlamak – senin işinde çok önemli bir özelliktir. Elini uzat, güzelim.”

Altınlar şangırdadı ve han sahibi olabildiğinin ağzı kulaklarına vardı.

“Bu avans değil,” diye belirtti Üçlü Karga. “Bu biraz ekstra… Şimdi mutfağına geri dön, iyi dostum.”

Oyukta hava sıcaktı. Geralt kemerini gevşetti, ceketini çıkardı ve gömleğinin kollarını yukarı kıvırdı.

“Gümüş yokluğu pek çekmiyor gibisin,” dedi. “Şövalyelik ayrıcalıklarıyla mı yaşıyorsun?”

“Birazcık.” Üçlü Karga tebessümle yanıt vermişti ama ayrıntıya girmedi.

Yılan balıklarını kısaca geçtiler ve biranın çeyreğini bitirdiler. Aslında belli ki Zerikanlılar, gecenin tadını çıkarıyorlardı, biradan fazla içmemişlerdi. Vea aniden kahkahayı basana kadar sessizce kendi aralarında konuştular.

“Kızlar ortak dili konuşabiliyor mu?” diye sordu Geralt gözünün kenarıyla onları izleyerek.

“Kötü biçimde. Pek konuşkan oldukları söylenemez, bu da iyi bir şey. Çorban nasıl Geralt?”

“Hmm.”

“İç bakalım.”

“Hmm.”

“Geralt…” Üçlü Karga kaşığıyla bir hareket yapıp tedbirle geğirdi. “Yoldaki konuşmamıza geri dönersek: Anladığıma göre, bağıcı olarak sen dünyanın bir ucundan diğerine dolanıp yolda karşılaştığın canavarları para için öldürüyorsun. Bu senin mesleğin değil mi?”

“Yaklaşık öyle.”

“Peki ya birisi sana kişisel olarak özel bir yere gitmeni söylerse? Özel bir iş yapmanı istedi diyelim. O zaman ne yapıyorsun?”

“Bu kimin, ne istediğine göre değişir.”

“Peki ya parası?”

“O da değişir.”

Bağıcı omuz silkti.

‘Büyücü dostlarımdan birinin söylediğine göre eğer iyi yaşamak istiyorsan her şey çok pahalı olabilir.”

“Oldukça seçici bir yaklaşım ve çok gerçekçi… Yine de bunun altında belirli bir prensip yatıyor Geralt. Büyücü dostlarımdan birinin söylediğine göre bu, Düzen ile Kaos’un güçleri arasındaki sürtüşme. Anlaşılan sen hep etrafımızı çevreleyen Kötülük’ten insanları koruma amaçlı görevler alıyorsun. Şüphesiz ki, bu seni çitin iyi tarafına yerleştiriyor.”

“Düzen’in güçleri… Kaos’un güçleri… Amma büyük laflar, Borsch. Kendimi, biz doğmadan önce başlayan biz öldükten sonra da devam edecek olan ölümsüz bir sürtüşmede çitin bir tarafına ne pahasına olursa olsun yerleştirmemi istiyorsun. Bu durumda demirci kendisini nereye yerleştirsin? Ya da bize kızarmış kuzu getirmeye çalışan han sahibi? Sana göre Kaos ile Düzen’i hangi sınır belirler?”

“Oldukça basit.” Üçlü Karga bağıcının sağ gözüne baktı.

“Kaos bir tehdit oluşturur. Şiddet ve saldırganlığın tarafındadır. Öteki taraftan Düzen ise buna karşı çıkar. Bu yüzden korunmalıdır ve birinin onu savunmasına ihtiyacı vardır. Ama gel içelim ve bu kuzuyu yemeye başlayalım.”

“İyi fikir.”

Kilolarından endişe duyan Zerikanlılar, yemeğe neredeyse dokunmadan artan bir hızla içmeye başladılar. Vea arkadaşının omzuna eğildi ve kulağına bir şeyler fısıldadı, örgülü saçları masanın üstüne sürtünüyordu. Daha kısa boylu olan Tea bir kahkaha patlattı, dövmeli göz kapaklarını kırpıştırıyordu.

“Neyse,” diye devam etti Borsch bir kemiği dişiyle sıyırırken. “Müsaadenle konuşmamıza devam edelim. Anladığım kadarıyla sen güçler arasında taraf tutmayı tercih etmiyorsun. Sen yalnızca işini yapmak istiyorsun.”

“Evet.”

“Fakat Düzen ile Kaos arasındaki savaştan kaçamazsın. Mukayesene karşın sen demirci değilsin. Nasıl iş yaptığını gördüm; yer altındaki bir tünele girdin ve küçük, neredeyse dümdüz edilmiş bir basilikosla dışarı çıkıverdin. Atlara nal takmakla basilikos öldürmek arasında fark var güzelim. Sen az önce dedin ki; parası iyiyse bir canavarı öldürmek için dünyanın öteki ucuna giderim. Diyelim ki acımasız bir ejderha yakıp yıkı…”

“Kötü örnek oldu,” diye araya girdi Geralt. “Sınırlar şimdiden karıştı. Kaos’u temsil ettikleri aşikâr olmasına karşın ben ejderha öldürmem.”

“Neden peki?”

Üçlü Karga parmaklarını yaladı. “Ama bu çok saçma. Tüm canavarlar içinde en tehlikelisi, acımasızı ve hırçını ejderhalardır. Sürüngenlerin en korkuncudur. İnsanlara saldırır, ateş tükürür ve bakire bile çalar. Bununla ilgili öykü duymadın mı? Senin yani bağıcının başarı listesinde birkaç tane ejderhanın olmaması gerçekten mümkün mü?”

“Ben ejderha avlamam,” dedi Geralt kuru kuru. “Dev çıyanlar, evet. Ejder kertenkeleler, dermopteranlar ama gerçek ejderhalar olmaz, yeşil, siyah ve kırmızılar. Bu konuda hata yapma.”

“Beni büyülüyorsun,” diye yanıtladı Üçlü Karga. “Ama ne olursa olsun, mesaj alınmıştır. Ejderhalar hakkında konuşmak bu kadar yeter. Ufukta kırmızı bir şeyler görüyorum, kesin bizim kerevitlerdir. İç bakalım!”

Gürültü yaparak dişleriyle kabukları kırıp beyaz eti emdiler. Tuzlu su bileklerinden akarken acıyla batıyordu. Borsch küçük fıçının dibinden kepçeyle sürterek biraz daha bira koydu, bu sırada Zerikanlılar çevrelerinde olup bitenleri izleyip eğleniyorlardı. Yan masadaki falcıya doğru hoşnutsuzlukla güldüler. Bağıcı onların kavga aradığından emindi. Üçlü Karga da bunu fark etti ve onları tehdit edercesine elindeki kereviti salladı. Kızlar kikirdediler, Tea ona bir öpücük gönderip gösterişli bir göz kırptı. Dövmeleri bunu ürkütücü hâle getirmişti.

“Gerçekten vahşi kedilerdir,” diye fısıldadı Borsch, Geralt’a.

“Sürekli göz önünde olmalılar yoksa iki saniye geçer geçmez, her yer iç organlarla dolmuş olur. Yine de verdiğim bütün paraya değerler. Onların neler yapabildiklerini..?

“Biliyorum,” diye onayladı Geralt. “Daha iyi muhafız bulamazsın. Zerikanlılar doğuştan savaşçıdır, çok genç yaştan savaş eğitimi alırlar.”

“Ondan bahsetmiyordum.” Borsch masaya bir kerevit kıskacı tükürdü. “Yataktaki performanslarından bahsediyordum.”

Geralt genç kızları yan bakışlarla izledi. İkisi de gülümsüyordu ve göz açıp kapayıncaya kadar Vea bir kerevit kaptı. Kabuğu dişiyle kırdı ve bağıcıya göz kırptı. Dudakları tuzlu suyla parladı. Üçlü Karga gürültüyle geğirdi.

“Peki Geralt,” dedi. “Ejderha avlamıyorsun, yeşil veya diğerlerini. Aklımda tutarım. Onları neden bu renklerle ayırıyorsun, sorabilir miyim?”

“Kesin konuşmak gerekirse dört renk.”

“Yalnızca üç taneden bahsetmiştin.”

“Ejderhalara karşı büyük bir ilgin var gibi Borsch. Belirli bir nedeni var mı?”

“Sadece merak ettim.”

“Bu renkler geleneksel ayırımdır, her ne kadar doğru olmasa da. Yeşil ejderhalar en yaygın olanıdır, aslında ejder kertenkele gibi grilerdir. Doğruyu söylemek gerekirse kırmızılar daha çok kırmızı kahverengi gibidir, kiremit renginde. Büyük koyu kahverengi olanlar genelde siyah ejderha olarak bilinirler. En nadir olanları ak ejderhalardır. Ben hiç görmedim. Galiba Kuzey’de uzakta yaşıyorlar.”

“İlginç. Başka ne çeşit bir ejderha duyduğumu biliyor musun?”

“Biliyorum,” diye cevapladı Geralt, ağzındaki birayı yuttu. “Onları ben de duydum: Altın. Ancak gerçekte yoklar.”

“Ama nasıl bu denli emin olabiliyorsun? Sırf hiç görmediğin için mi? Ak olandan da hiç görmedin.”

“Olay da bu ya… Denizlerin ötesinde, Ofir ve Zangwebar’da siyah çizgileri olan beyaz atlar var. Ben onları da görmedim lakin var olduklarını biliyorum. Altın ejderhalar bir mittir, bir efsanedir, aynı Anka Kuşu gibi. Anka ve altın ejderha diye bir şey yoktur.”

Vea dirseklerinin üzerine eğilip ona merakla baktı.

“Gerçekten ne söylediğini biliyorsun – sen bir bağıcısın,” dedi Borsch, küçük fıçıdan biraz daha bira alıyordu. “Ancak bence efsaneler, mitler gerçeklik payı barındırabilirler.”

“Öyle olabilir,” diye onayladı Geralt. “Ama orası rüyalar, umutlar ve arzuların ülkesidir: Mümkün olanın sınırının bulunmadığına dair bir inançtır, sırf bazen gerçek olması gibi çılgınca bir ihtimali barındırıyor diye.”

“İhtimal, aynen öyle. Belki bir zamanlar altın bir ejderha vardı. Tek ve benzersiz mutasyonun bir ürünü.”

“Eğer durum buysa, o ejderha bütün mutantların kaderini paylaşmıştır.” Bağıcı başını eğdi.

“Şimdi de doğa kanunlarına karşısın Geralt. Benim büyücü dostum sürekli derdi ki; her canlı doğaya karşı bir şekilde galip gelebilir. Bir varoluşun sonlanması bir başkasının başlangıcıdır. Bir sınır yoktur, en azından doğada.”

“Senin büyücü dostun büyük bir iyimsermiş. Bir öğeyi düşünmeyi unutmuş; doğanın yanlışlarını ya da doğayla oynayanların hatalarını. Altın ejderha ve türünün diğer tüm mutasyonları var olmuş olsalar dahi hayatta kalamazlar. Onlara miras kalan doğal sınır bunu engeller.”

“Nedir o?”

“Mutantlar…” Geralt’ın çenesi kasılmıştı. “Mutantlar kısırdır Borsch. Doğanın mahkûm ettiğini sadece mitler özgür bırakır. Sadece mitler mümkün olanın sınırlarını yok sayabilir.”

Üçlü Karga suskun kaldı. Geralt kızların suretlerinin bir anda ciddileştiğini gördü. Vea çabucak ona doğru sokulup kaslı sert kollarıyla ona sarıldı. Birayla ıslanmış dudaklarıyla onu öptü.

“Senden hoşlanıyorlar,” dedi Üçlü Karga yavaşça. “Şeytan götürsün, seni sevdiler!”

“Bunda tuhaf olan nedir?” diye cevapladı bağıcı üzücü tebessümüyle.

“Hiçbir şey. Ama bir kadeh kaldırmak lazım. Sahip! Bir fıçı daha!”

“O kadar çok olmasın. En fazla bir maşrapa.”

“İki maşrapa yap!” diye bağırdı Üçlü Karga. “Tea, bir süreliğine gitmem gerekiyor.”

Zerikanlı banktan kılıcını alıp kalkarken odayı bitkin bakışlarla inceledi. Bağıcı, Borsch’un şişkin para cüzdanına doğru birçok gözün açgözlülükle ışıldadığını fark etti fakat avluya doğru sendeleyerek giderken hiç kimse onu takip etmeye cesaret edemedi. Tea omuz silkip işvereninin peşinden gitti.

“Gerçek adın nedir?” diye sordu Geralt masada kalan kıza.

Vea bir dizi beyaz dişini gösterecek kadar gülümsedi, görgü kurallarının el verdiği kadar gömleğinin düğmeleri açılmıştı. Geralt onun görünüşünün odadaki diğer müşterilerin direnişini sınamak için tasarlandığını biliyordu.

“Alveaenerle.”

“Güzel bir isim.” Zerikanlı’nın onu baştan çıkarıcı gözlerle süzdüğünden emindi. Hata yapmamıştı.

“Vea?”

“Hmm…”

“Neden Borsch ile at sürüyorsun? Savaşçılar özgürlüğü severler. Bana söyleyebilir misin?”

“Hmm…”

“Hmm, ne?”

“O…” Zerikanlı doğru sözcükleri bulmaya çalışırken kaşlarını çattı. “O çok… En güzelidir.”

Bağıcı başını salladı. Kadınlar tarafından erkeklerin çekiciliğinin nasıl değerlendirildiği onun için hep bir muammaydı.

Üçlü Karga pantolonunun düğmelerini iliklerken odaya daldı ve han sahibine sesli bir emir verdi. Tea onun iki adım arkasında, handa etrafına bakarken sıkılmış görünüyordu. Tüccarlar ve denizciler gözlerini ondan kaçırdı. Vea bir kereviti emdi, bağıcıya bilindik bakışlar atıyordu.

“Herkes için bir yılan balığı siparişim olacak, bu defa ağır ateşte pişir.”

Üçlü Karga ağırca oturdu, açık kemeri şıngırdadı. “Kerevitten bıktım ve hâlâ açım. Sana bir oda ayırttım Geralt. Bu gece çekip gitmenin gereği yok. Biraz daha eğlenelim. Sağlığınıza kızlar!”

“Vessekheal,” diye karşılık verdi Vea bardağını kaldırarak. Tea gözlerini kırpıp gerindi. Güzel göğüsleri Geralt’ın beklediği gibi gömleğinden dışarı fırlamamıştı.

“Hadi biraz eğlenelim!” Üçlü Karga masaya doğru eğildi ve Tea’nin sırtına şaplak attı. “Hadi parti yapalım bağıcı! Hey! Sahip! Buraya bak!” Han sahibi ellerini önlüğüne silip hemen onların yanına geldi. “Büyük bir küvetin var mı? Elbise yıkanan cinsten, sağlam ve büyük.”

“Ne kadar büyük olacak efendim?”

“Dört kişi alacak kadar.”

“Dört kişi için,” diye kocaman gülümsedi adam.

“Dört,” diye onayladı Üçlü Karga, para cüzdanını cebinden çıkardı.

“Sizin için bir tane buluruz,” diye söz verdi han sahibi, dudaklarını ıslatıyordu.

“Harika,” diye karşılık verdi Borsch. “Bir tane sipariş et. Odama çıkart ve sıcak suyla doldur. Hadi işinin başına, sevgili dostum. Birayı unutma, en az üç maşrapa.” Zerikanlılar kahkaha atıp bağıcıya göz kırptılar.

“Hangisini tercih edersin?” diye sordu Üçlü Karga. “Ha, Geralt?”

Bağıcı kafasını kaşıdı.

“Zor bir karar olduğunu biliyorum,” diye devam etti Borsch bilgiç bilgiç. “Ben de bazen zorlanıyorum. Küvetteyken karar veririz. Hey kızlar! Merdivenlerden çıkmama yardım edin.”

« Bölüm 1Bölüm 3 »

Bölümler

Giriş

Bölüm I

Bölüm II

Bölüm III

Bölüm IV

Bölüm V

Bölüm VI

Bölüm VII

Bölüm VIII