Algan Sezgintüredi ile Röportaj

algan sezginturedi roportaj

Merhaba Algan bey, yazarlığınızın yanı sıra isminizi o kadar sıklıkla çeviri hanesinde görüyoruz ki sizin bu sanata nasıl başladığınızı, onu icra ederken hangi yolları kullandığınızı ve bu sanata bakışınızı merak eder olduk. Okur olarak en çok merak ettiğimiz soruları sorduk. Bu görüşmeyi kabul edip sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz. Umarız ki sizin için de keyifli bir görüşme olsun.

Çeviriye ne zaman ve nasıl başladınız? Tesadüf müydü, bilinçli bir tercih miydi?

Çeviriye 2006’da başladım. İşsiz kaldığımdan haberdar yazar bir arkadaşım teklif etti. Kitap çevirmenliği o zamana dek aklımda yoktu.

50’ye yakın çeviriniz var. Sanıyoruz yayınlanacak çevirileriniz de mevcut. Çeviri yüzünden yazmaya vakit bulamadığınızı söylüyorsunuz. Peki, en çok hangi tür eserleri çevirmek sizin için iş yükünden ziyade keyif oluyor? Çevirmekten büyük keyif aldığınız eserlerden birkaçını söyler misiniz?

kurma kiz paolo bacigalupi
Künye bilgileri için tıklayın.

51 :) Henüz yayınlanmamış sekiz çevirim daha var. Yazarlığımdan çok önce okurum; haliyle güzel kitabı çevirmek daha zevkli oluyor. Ötesi, çeviri sayesinde pek çok yeni bilgi ediniyorum. O yüzden herhangi bir tür tercihim yok; ayrıca geçim meselesi yüzünden fazla seçici davranamıyorum. Ama şanslıyım galiba; önüme zoru çok geldi ama çevirmekten zevk almadığım kitap pek gelmedi. Belki kitapları ve öğrenmeyi çok sevdiğimdendir. Çevirirken en zevk aldıklarım arasında Yabanda Gezinti (Algren), Her Şey Aydınlandı (Foer), Bay Tanrı (Lightman), Kurma Kız (Bacigulapi) ve Çıplak Şölen (Burroughs) başta geliyor.

Sizi en çok zorlayan metinler hangileri oldu şimdiye dek? Bu zorluğu aşmak için özel yöntemler kullandınız mı?

Çevirdiğim kitapların hiçbiri bana kolay gelmedi. İngilizce eğitimim yok çünkü. İngilizce anlatım mantığına azıcık alışana, çevirinin nasıl yapılması gerektiğini azıcık kavradığımı sanmaya başlayana kadarki kısmı daha da zordu. Ama sonuçta çeviri, dünyanın en zor işlerinden biri bence; hiçbir zaman kolaylaşmıyor ve her iki dili, çeviri yapılan ve çeviriye hedef dilleri kavrayabilmekle bitmiyor. Üslupları anlayabilmeyi de gerektiriyor. Bu konudaki zorlukları aşmak için azmetmek dışında herhangi bir özel yöntem bilmiyorum; deneyimin yanı sıra bol okumanın ve düşünmenin faydası var galiba.

Çeviri yaparken özel bir çeviri tercihiniz var mı: Metne sadakat noktasında çok mu katısınız yoksa çevirmenin küçük dokunuşlarla metni şenlendirmesinden yana mısınız?

Metne körü körüne sadakat çevirinin doğasına aykırıdır. Aykırıdır çünkü dillerin oluşumu ve gelişimi coğrafya ve zaman başta, birçok ayrı hususa bağlıdır. Metni şenlendirmek dediğiniz ise çevirmenin deneyimi, sezgileri, vicdanı, çalışma ahlâkının yanı sıra dili ve ayrıca çevireceği metnin bağlamlarını ne kadar iyi bildiğiyle ilgili bence. Tercih önce doğrudan yana olmalı.

Bir çeviri yaparken, bazı terimler için yeni kelime türetme durumuna nasıl yaklaşıyorsunuz peki? Yani her kelimenin Türkçe karşılığı olmalı gibi bir prensibiniz var mı yoksa bu kitaba göre değişir mi?

Dilbilimci değilim; dil konusunda herhangi bir yetkinlik iddia edemem. Dolayısıyla Türkçe karşılığı bulunmayan terimlerle karşılaştığımda, karşılık bulunmadığına emin olana dek elimden geldiğince araştırıyor, anlamı karşılayacak benzer bir tanım yakalayabilirsem kullanıyor, yakalayamazsam dipnotlarla açıklama yolunu seçiyorum.

Çeviri yaparken daha geleneksel yöntemleri mi tercih ediyorsunuz yoksa elinizin altında size destek olması için çeşitli bilgisayar yazılımları oluyor mu?

Geleneksel yöntemden kasıt sözlük, ansiklopedi vesaire ise evet, öyle çalışıyorum. Mümkünse eserin yazarıyla iletişim kuruyorum. İnternetten faydalanıyorum. Edebiyat ve felsefe çevirirken herhangi bir yazılıma bel bağlamak hata bence; hangi filmdi, hiç hatırlamıyorum, John Hurt’ün “Kelime işlemiyorum ben, yazıyorum!” yollu bir repliği vardı. Hiçbir yazılım insan beyninin yerini tutamaz; imaları, alt veya yan anlamları yorumlayıp çözemez.

Çevirisi en uzun ve en kısa süren çevirileriniz hangileriydi? Bir kitabın çeviri sürecini uzatan ve kısaltan etmenler nelerdir sizce?

Kendi çalışma ölçütlerime göre çok uzun veya çok kısa süren çevirim olmadı. Çeviri sürecini uzatan çeviriyle ilgili önemli etmenler, araştırma gerekliliği ve hacim bence.

katilin seyi katilin meselesi katilin usagi katilin sahidi

Polisiye edebiyata nitelikli eserler bağışladınız. Bir gün eserleriniz İngilizceye çevrilmesi söz konusu olursa işin başına geçmeyi tercih eder misiniz?

Estağfurullah; teşekkür ederim. Hayır, anadilim olmayan bir dilde, bir noktaya kadar ukalalık etsem bile ahkâm kesmeye kalkışamam. Ayrıca daha önce dediğim gibi, İngilizce eğitimi görmedim. Ancak hem çevirinin zorluklarını az çok kestirebildiğimden hem de eserimin kabullenemeyeceğim hallere girebileceğini bildiğimden çeviri süreci boyunca çevirmenle ilişkim olsun ve kitap, son haliyle mutlaka onayımı alsın isterim.

Yazarlığınızla çevirmenliğinizin paslaştığı anlar oluyor mu? Birinin diğerini desteklediği ya da belki kösteklediği durumlar?

Elbette. Bir yerde mi okumuştum yoksa biri mi söylemişti tam hatırlamıyorum ama çeviri, yazar için harika bir antrenman sahiden. Çeviriden edindiklerimle yazdıklarımdan edindiklerim arasında sürekli bir paslaşma durumu var, diyebilirim.

100’den fazla kitap çevirdiği halde İngilizceyi iyi konuşamadığını söylüyor Osman Akınhay. Sizce çeviri yapmak hedef dilde yetkinleşmeyi sağlıyor mu?

Kimdi, hatırlamıyorum ama hiç bilmeden, sadece sözlükle İtalyancadan çeviri yapan biri vardı. Ki mümkündür. Bir dili iyi konuşmanın önemi, o dilde ne yapmak istediğinize bağlı. Başka bir ülkeye dilini bilmeden yerleşip belki birkaç ayda hayatınızı sürdürmeye yetecek kadar öğrenebilirsiniz. Birkaç yılda belli bir yetkinliğe bile ulaşabilir hatta Joseph Conrad gibi, öğrendiğiniz yeni dilde eser bile verebilirsiniz; size bağlı bir şey. Çevirinin sadece dile değil, genel anlamda her türlü konuya muazzam katkısı var. Çeviri yaptığınız dili daha iyi kavramanızı elbette sağlıyor. Ötesi, kendi dilinizi de daha iyi anlamanızı sağlıyor.

Telif eserler kadar çeviri eserlerin de dili doğru kullanma bakımından bilinç yarattığını düşünüyor musunuz? Genç okur popüler çeviri eserlere yöneliyor genellikle, onların Türkçeyi yetkin kullanmalarında çevirmenlerin sorumluluğu ne ölçüde sizce?

Yaratması gerekiyor ama günümüz şartları, politika nedeniyle özellikle en büyük eğitim araçlarından televizyonun ve genelde basının düşük nitelikte ürünlere yönelmesi dil kullanımı ve beraberinde zihinsel kavrama becerilerini olumsuza sürüklüyor. Yazanın, yayınlayanın ve elbette çevirenin sorumlulukları çok ağırdır. Bugün kullandığımız, özellikle konuşurken kullandığımız Türkçenin, beğenilen ve beğenilmeyen taraflarıyla önemli bir kısmı çevirmenlerin ve genel anlamda basının eseridir.

algan sezginturedi middle

Çeviri dünyasını gözlüyor musunuz? Beğendiğiniz, işlerini takdir ettiğiniz çevirmenler var mı? Çevirmen üzerinden yahut kitaplar üzerinden örnek verebilir misiniz?

Maalesef bu konuda yorum yapacak kadar bilgim yok. İş icabı bütün gün kitap okuduğum için zevk için eskisi kadar kitap okuyamıyorum. Hem meslekte yamak sayılırım henüz; çok iyi çevirmenler var, biliyorum ama kendimi kimsenin çalışmasına yorum yapabilecek yetkiye sahip görmüyorum.

Türkiye’de çevirmenlerin neredeyse görünmez olduğunu düşünüyoruz. Siz katılıyor musunuz? Kimi yayınevleri ön kapakta yer vermiyor isimlerine. Çalışma şartları ve ücretler de yeterli değil. Sizin açınızdan durum nasıl: Çevirilerinize dair gerek okurlardan gerek kitaba dair mecralardan dönüşler alıyor musunuz? Yaptığınız işin karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz?

yaban kizlar
Yaban Kızlar

Katılıyorum. Ülkemizde gerek kafa gerek beden emeğiyle uğraşan meslek erbabının çoğu hak ettiği takdiri görmüyor ve para kazanamıyor zaten. Çevirmenlik hemen her açıdan zorlu bir meslek ya da en azından bana öyle geliyor. Yalnız anladığım kadarıyla pek çok ülkede çevirmenlerin şartları kötü; bizde, tartışması çok uzun sürebilecek bir sürü nedenle çok daha kötü. Sağ olsunlar, bazen okurlardan övgü ya da yergi geliyor; hepsi çok değerli ve yol gösterici. Bu bakımdan çevirinin manen tatmin ediciliği bir parça teselli getiriyor diyebilirim.

Ülkemizde çevirmenler çeviri yaptıkları için gözaltına alınıyor (Funda Uncu), hatta hapse atılıyor (Can Yücel). Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin de başınızdan benzer bir olay geçti mi?

Yasalarda çevirmen ‘eser sahibi’yle eş tutulduğu için öyle yanılmıyorsam. Çevirmenlik doğası itibarıyla tanımı çok zor bir meslek: hem elçilik hem yaratıcılığı kapsıyor. Elçiye zeval olmaz ama öte yandan çeviri süreci eserin bir bakıma yeniden yaratılmasını gerektiriyor. Lakin her ne açıdan bakılırsa bakılsın herhangi bir eserin çevrilmesinin suç sayılması bence suç sayılmalı: ülkemizin ya da tarihe ve günümüze bakarak dünyanın da diyebiliriz, çektiği pek çok sıkıntının, yaşanan birçok felaketin, vahşetin altında cehalet yatıyor. Aydınlanmış, bilgi sahibi toplumların zor yönetileceği, güdülemeyeceği bilgisi kitaptan, bilgiden korkmayı ve haliyle sansürü getiriyor.

Çeviri sanatına ve mesleğine dair neler sizi heveslendiriyor veya hevesinizi kırıyor? Bu mesleği ve sanatı gelecekte de sürdürmeyi düşünüyor musunuz? Eğer sakıncası yoksa yayınlanacak çevirilerinizin birkaçını bizimle paylaşır mısınız?

Çevirinin kendisi hevesimi sürdürmem için yeterli; geçim derdine çare olmaması başta, diğer bir sürü sıkıntısıysa madalyonun diğer yüzü. Yukarıda kısaca değindiğim meseleler yüzünden topluma fayda sağlayacağına inanılan her türlü iş, fazlasıyla Don Kişot’luğa giriyor elbette ama Platon’un mağarasından başka çıkış görünmediği sürece değirmenlerle alıp verilemeyen bitmeyecek.

Teklifimizi kabul edip sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz. Yazarlık ve çevirmenlik hayatınızda başarılar dileriz.