Korkut Aldemir ile Röportaj

  • Merhaba! Korkut Aldemir… Bir tablo olarak farz edersek, tablodaki renkler “uzman diş doktoru” ve “Ankara’da Soğuk Gece’nin yazarı” oluyor. Peki tablo tam olarak nasıl?

[stextbox id=”info” float=”true” align=”right”]alperkayaRÖPORTAJ

Alper Kaya
[Arşivi]

Tabloyu tamamlamak için sanırım şu veriler yeterli olacaktır. 1978, Eskişehir doğumluyum. Evliyim ve bir kız babasıyım. Diş Hekimliği eğitimimden sonra Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi uzmanı oldum. Eski profesyonel yüzücülerdenim. Yarı Profesyonel dağcılık ve doğa sporları rehberliğiyle beraber kısa-uzun hikâye ve roman yazarlığı da yaptım. 11 yılın üstündeki amatör yazı tecrübelerimden sonra Ankara’da Soğuk Gece’yi ve devamı niteliğindeki ikinci Kitabım olan Ankara’da Puslu Sabah’ı tamamladım.

  • Ankara’da geceler, kitaptaki kadar olmasa da, soğuk geçiyor cidden. Peki neden Ankara; modern zamanlarda başrol İstanbul’ken en güzel tarafının İstanbul’a dönmesi olan şehir neden özne?

Öncelikle şu tespitte bulunmak isterim. Şehirlerin ruhları vardır. İçerisinde yaşayan, çalışan, nefes alan insanların hayata bakışlarından, peşinde oldukları amaçlardan, kültürlerinden; coğrafyaları ve iklimlerinden ortaya devasa bir mozaik olarak ruhlar ortaya çıkar. Bazı şehirler şımarıktır, kaprislidir. Kimi şehirler ise yoz ve tatsızdır. Kimileri ise hızlı deveran eden, durdurulması imkânsız, durması mümkün olmayan yaşamlardan renklenir. Bazı şehirlerde hayat gece çöktüğünde durur. Kabuğuna çekilir.

Aynı içinde barındırdığı insanlar gibi.

Fonda İstanbul olan bir kitap yazdığımda belki o şehri de betimlerim. Lakin Ankara’yı her yönüyle kısacık, küçücük bir özetle ilk kitap içerisinde yorumlamıştım. Özneden ziyade arka planı oluşturan Ankara’nın işlenmesi ise sıradanlıklara olan katı karşıtlığımdır. Zaten herkes İstanbul’u mesken edinmişken, sahne ışıkları üstündeyken aynı tema üstünde bir kez daha çalışan olmak istemememdendir. Ayrıca Ankara’da yaşıyorum. Benim ruhum onun içerisinde. Onun ki ise iyi-kötü yönleriyle benim içimde. Hal böyleyken karakterlerimin bu caddelerde adım atmaması, Tunalı Hilmi’den geçmemesi, Eryaman’daki mütevazı villalarda saklanmaması ya da Sanayi Sitelerindeki gri barınaklarda toplanmamaları pek mümkün değildi.

Ayrıca anlattığım hikayeleri okuyan birisinin kurguya dahil olmuşken karakterle beraber Güvenpark’ta yürümesini, Metrolarda koşturmasını, TRT Radyosunun önünden arabayla geçmesini sıcak ve çekici buluyorum.

  • Ankara’nın havasını solumaya devam edecek miyiz? Var mı böyle bir planınız yoksa bir anlık hevesti, yaşandı bitti mi diyelim?

İkinci romanımın adı: “Ankara’da Puslu Sabah” Sanıyorum bu sorunuza en yeterli cevap olacaktır. Ankara’da olmak bir heves değil sadece bir tercihtir. Her daim gözbebeği olan mekânlardan çıkıp biraz da bilinmezleri görmek, yaşamak, tadına varmak gerektiğini düşünüyorum. Romanlarımda damak tadıma uygun yoğunlukta lezzet yaratan her şehri göreceksiniz.

  • RPG nedir sizce?

Rol yapma oyunları, hayatın pusu, karanlığı, güçlüğü içerisinde kendini bambaşka bir pencereden ön bahçeye atıp, yapmak istediklerini yaptığın, yaşayamayacaklarını yaşadığın, bir dinlenme dünyasıdır. Derin, güçlü, hayallerle dolu, ferahlatıcı bir nefes almanın yoludur. Psikodrama ve Tiyatro eğitimlerinde de kullanılan bu doğaçlama-canlandırma oyunu bir ejderhayla savaşabileceğiniz, kanatlarınızı açıp göklere yükselebileceğiniz, masal dünyasında yürüyebileceğiniz yegane fırsattır.

  • Çok sık RPG oynadığınızı farz ederek, en ilginç oyun anınız nedir? Şimdiye kadar oynadığınız en unutulmaz oyununuz?

Son yıllarda işlerimin yoğunluğu, değişen imkânlar nedeniyle oyunlara çok da fazla vakit ayıramıyorum. Yöneticisi olduğum bir oyunda, karakterlerden birisinin galeyana gelip dost düşman demeden herkesi öldürmesi oldukça ilginç bir anıydı. Ya da yine yönettiğim bir oyunda yaratığı canlandırırken oyuncu arkadaşlardan birinin beni ittirip: “Yahu! Biraz öteden konuş. Korkuyorum!” demesi yüzüme tebessüm yayan anılardır.

  • Her ne kadar yayın evlerine göre “satmayan” tür olsa da sizin gibi ilk romanını çıkaranlar son yıllarda çok arttı. Bu artışı neye bağlıyorsunuz? Siz, kitap çıkarırken hangi zorluklarla karşılaştınız?
ankarada soguk gece
Ankara'da Soğuk Gece Kitap Kapağı

Sanırım bu artışın en önemli sebebi internet paylaşımlarının artmasıdır. Genç yazar adayları kendilerini rahatlıkla ifade edebiliyor, tek başlarına kapalı odalarında faydadan uzak, ağır özeleştirilerinden uzaklaşıyorlar. Her yerden konuyla ilgilenen okurların önüne yaratımlarını sunup, çok daha tarafsız eleştirilerle yazarlıklarını değerlendiriyorlar. Ve belki de böylelikle çok daha cesurca yayıncıların karşısına çıkıyorlar.

Ben roman tamamlanana dek genellikle kendimle ilgili pek çok sorun yaşadım. Birçok zaman güçsüz kaldım. Tıkandım. Düşünsem de yazamadım. Yazsam da beğenemedim. Belki her yazar adayının düştüğü o kısırdöngüye saplanıp kaldım. Kendimle savaşımdan hemen her seferinde Hilal’in uzattığı koltuk değnekleriyle sağ salim çıktım. Roman tamamlandıktan sonra ise yayıncım ile tanıştım. İşinde profesyonel, dürüst ve sağlam adımlar atan bir uzman ile çalışmanın rahatlığıyla yol aldık. Lakin baskı aşamasında konu hakkında ne denli yetersiz, tecrübesiz olduğumu gördüm. İlk romanın basımı tamamlandığında artık dikkat edilmesi gereken birçok şeyi öğrendim. Özeti ise zorluk olmaması mümkün değildir. Önemli olan sizin ayağa kalkabilme gücünüzdür.

  • Kitapların sinemaya aktarılma aşamasında okuyucuların sıklıkla hayal kırıklığına uğraması vakidir. Bunu neye bağlıyorsunuz; henüz yazılanları beyaz perdeye aktaracak teknoloji gelişmedi mi yoksa yönetmenler yazılanları aktarmaktan aciz mi?

Bence kitapların sinemaya uyarlanmasındaki başarısızlık, uyumsuzluk, yetersizlik hiçbir şekilde yok edilemeyecek bir sorundur. Problemin sinema teknolojisiyle de yönetmenlerle de alakası yoktur. Edebiyat başka bir sanattır, Sinema ise bambaşka bir sanat. Sinemada önünüzde senaryo, müzik, oyuncu seçimi, oyunculuk ve bilgisayar desteği vardır. Zaman açısından limitlisinizdir. Yapımcı ya da yönetmen olarak renklendirmek istediğiniz her şey anında maddi manevi olarak cezalandırılır. Ancak edebiyatta bir kalem bir kâğıt vardır. Zaman olarak sınırlandırılmamışsınızdır. İhtiyacınız olan şeyler sağlam bir kurgu, ilgi çekici bir anlatım yeteneği, özenli bir çalışmadır. Meyvelerinizi sunduğunuz kitleye ise sinemada her şeyi vermişsinizdir. Görecek, hissedecek, dinleyecektir. Müziği, oyuncuları, sahneleri siz seçmişsinizdir. Edebiyatta ise öyle değildir. Okuyucu kitabı eline aldığında dilediği müziği açar, sahneleri kendi beyninde yaratır, oyuncuları zevkine göre seçer. Sinemadaki karakter gülümsediğinde bunu oyuncunun tarzına göre görürsünüz. Edebiyatta gülümseyen karakter ise her okur için bambaşka tebessüm eder. Anlatılanları okurun düşüncelerine, kültürüne, beğenilerine göre yorum yapma şansı verirsiniz. Sinemada bunu sağlayamazsınız.

İşte bu sebeple bu iki ayrı sanat ortak bir roman üzerinden hareket edilip, karşılaştırıldığında; edebiyat, duruma fazlasıyla avantajlı şekilde başlar.

  • “Ankara’da Soğuk Gece” sinemaya aktarılacak olsa kimlerin oynamasını ve filmi kimin çekmesini istersiniz?

Şu ana dek iki kısa film teklifi geldi. Ancak benim planlarım arasında kısa filmler yok. Bu yönde proje hakkında üzerinde birkaç kişi ile görüşmekteyim. Oyuncu seçimi hakkında düşüncelerimi belli isimler belirtmeden devam etmek istiyorum. Yine de şunu söyleyebilirim ki film projesindeki en büyük ve ilk isteğim oyuncuları şahsen seçmek olduğudur.

  • Şimdiye dek okuduğunuz en iyi fantastik kurgu romanı neydi? Neden?

Edebiyatın gücü olarak şüphesiz “J.R.R. Tolkien – Yüzüklerin Efendisi” cevabını vereceğim. Karakterlerin ve konuşmaların görkemi öne çıkarsa “David Eddings Elenium – Tamuli Üçlemeleri” ni söylerim. Bir kitapta sizi yalnızlık, inişler-çıkışlar, cesaretin bedeli konularında sınayıp duygularınızı, düşüncelerinizi zorlayan bir fantastik romanı değerlendireceksek ise “R.A.Salvatore’nin Anayurt-Göç-Sürgün” ü ilk sıraya koyarım.

Sanırım seçim yapmamı istemeniz haksızlık olacaktır.

  • Hayatında hiç fantastik kurgu okumamış fakat heves eden insanlara beş kitaplık bir tavsiye listesi oluştursanız hangi kitapları koyarsınız bu listeye?
Korkut Aldemir

Bir liste söylemeden önce Ankara’da Soğuk Gece romanı ile bu türü okumaya başlamış pek çok okurum olduğunu sevinerek belirtmek isterim. Hiç okumamış bir arkadaşıma ise Anadolu Korku Hikâyeleri, Ankara’da Soğuk Gece gibi gerçek hayatlarına, kültürlerine, çocukluktan gelen kulaklarına fısıldanmışlara olabildiğince yakın bir kitap ile başlamasını tavsiye ederim.

Devamında ise David Eddings Elenium üçlemesi, takip eden Tamuli üçlemesi yine Fantastik edebiyata yeni başlayanlar için lezzetli gelecektir.

Yüzüklerin Efendisi ve Unutulmuş Diyarlar’ı takiben artık Ursula Le Guin Yerdeniz Üçlemesi, Rocannon’un Dünyası zamanı gelmiş demektir. Bunların arasına ise Sadık Yemni, Sezgin Yılmaz gibi Türk yazarları eklemek yerinde olacaktır.

  • Türkiye’de fantastik kurgunun gelişmesi için yapılması gereken şeyler sizce nedir?

Kültürel etkiler, halkın ve okurların mizacının olumlu-olumsuz etkileri altında olsa da evrimleşme süreci kendiliğinden tamamlanacaktır. Zaten okur kitlesinin oldukça az, kısıtlı olduğu ülkemizde bir de fantastik kurgunun gelişiminde acele etmek pek doğru değil. Neticede fantastik rol yapma oyununu oynayanlara gaddarca ve tuhaf şekilde bakılan zamanlar çok kısa bir süre önceydi.

Nihayetinde bence internet paylaşım siteleri çok daha özenli hale getirilmeli. Fantastik kurguya yönelik televizyon çalışmaları, programları hazırlanmalı. Kitlelerin dikkatini çekip, konudan zevk almaları amaçlanmalı. Fantastik kurgudan zevk alanlar çok da fazla kapanıp bencil davranmamalı. Her zaman paylaşıma açık olmalılar.

Ben, vakit ayırdığınız için sonsuz teşekkürlerimi size sunuyorum. Ve diliyorum ki, “elfsiz” veya elfli romanlarınızdan bizi mahrum etmezsiniz, iyi günler…

Ben bu güzel sorularınız için teşekkür ederim.